DEPREM HER AN GELMEYE HAZIR, BIZ DEPREME HAZIR MIYIZ?

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Balık hafızalı geçici heyecanlı duygusal bir milletiz. Bir felaket olduğunda inanılmaz bir ilgi ile hep bir araya geliyoruz, yardım ediyoruz, mağdurlara üzülüyoruz, felaketin acılarını hafifletmek için, tüm farklılıkları bir tarafa bırakarak milletçe dayanışma gösteriyoruz.

İzmir depreminde olduğu gibi tüm medya, siyasetçiler, ünlüler, gerekli-gereksiz isim yapmak isteyen herkes afat yerine üşüşüyor, demeç veriyor, vaatler sıralıyor, göstermelik geçici yardımlar yapıyor, sorumluların cezalandırılacağını ifade ediyorlar.
Hatta konuyla hiçi bir ilgisi olmayan bir bakan, deprem hayat kurtarma uzmanlığına soyunup, canlı kamaralar eşliğinde, enkaz altındaki depremzede ile telefonda konuşuyor, güya hayat kurtarmaya çalışıyor…

Adli makamlar soruşturma açıyor, valiler, bakanlar, siyasetçiler işkembe-i kübradan atarak, felaketin sorumlularının hesap vereceğini, böyle felaketlerin tekrar yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınacağını bol keseden atarlar, bilahare millet olayı unutunca, hiçbir şey yapmadan eski paradigma yönetimlerini devam ettirirler.

1998 depreminde 17 bin insanımızı kaybettik, deprem vergisi koyduk, toplanan parayı başka yerlere harcadık, ne oldu 22 sene sonra?
Millet ve devlet el ele vererek bizi daha iyi öldürecek “İmar Barışı” hilkat garibesini çıkardık.

Soma’da 301 madencimizi toprağın altına gömdük, günlerce milletçe ağladık, daha sonra madencilerimizin ailelerine tazminatlarını bile ödemedik, üstelik sopa attık, madencilere hüngür hüngür ağlayan milletin sesi dahi çıkmadı.

24 Ocak 2020’de Elâzığ depreminde 41 vatandaşımızı kaybettik,
9 Kasım 2011’de Van depreminde 40 vatandaşımızı kaybettik,
23 Ekim 2011’de ilk Van depreminde 601 vatandaşımızı kaybettik,
8 Mart 2010’da Elâzığ-Karakoçan depreminde 41 vatandaşımızı kaybettik,
2 Temmuz 2004’de Doğubayazıt depreminde 18 vatandaşımızı kaybettik,
3 Şubat 2002’de Afyonkarahisar depreminde 44 vatandaşımızı kaybettik,

Daha küçük depremleri yazmadığım bu depremleri, verilen vaadleri, kaçımız hatırlıyoruz?  Van’da gazetecilerin bile hayatını kaybettiği otel felaketi kaçımızın hafızasında yer etti?
2020 İzmir depreminde de aynısı olacak, iki hafta ağlayacağız, sözler vereceğiz, bina inşaatları daha hassas denetlenecek diyeceğiz, suçlular cezalandırılacak naraları atacağız, tek bir kişi hapse girmeyecek, bina taşıyıcı kolonları kesmeye devam edeceğiz, bir sonraki felakete zemin hazırlayıp, üçüncü İMAR BARIŞI’nın gelmesini bekleyeceğiz…

Dünyada çok fazla ulusta olmayan toplumsal yardımsever bir özelliğe sahibiz. Ancak tüm bu iyi özellikler çok kısa süreli. Olay gündemden düşünce anında unutuyoruz, temel düşünce unsurlarımızı sorgulamadığımız, siyasetçileri sorumluluk altına sokmadığımız sürece bu oryantallik devam edecek…

 

Devamını Oku

TÜRK TOPLUMUNDA “HEP BİRİLERİ YAPSIN BEKLENTİSİ”

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye’de gidişat iyi değil, ekonomi can çekişiyor, siyasi alanda tüm dünyada yalnız kalmışız, iç Siyaseti kurtarmak için birileri Ege’de savaş çığlıkları atıyor, Ayasofya da Show yapılıyor, bunlar yetmiyor, her seçim öncesi yapıldığı gibi “idam geri gelsin” nakaratı tekrarlanıyor.

Türk toplumun aydınlık kısmı olarak nitelendirilebilecek kitle ise inanılmaz bir vurdumduymazlık içinde kendilerini hiçbir şekilde rizikoyu atmadan birileri gelsin şu memleketi kurtarsın diye bekliyor.

Geçenlerde önemli bir siyasetçi dostum “Bu ülkede siyaset yapanların %85’i kendi kişisel ikbal ve çıkarları için siyaset yapıyorlar, kalan %15’i de onların yaptığı pisliği temizlemekle uğraşıyor” demişti.

Okula yollanırken ailesi tarafından “Aman, Siyasete bulaşma”  Lafını duymayan insan yoktur eminim. Toplumun beynine işlenen “siyasetin kötü, kirli” bir uğraş olduğudur. Şu anda bazı siyasetçilerin yaptıklarını görünce bu önyargıyı katılmamak elde değil ama toplumun güzide insanları siyaset dışında kaldıkça toplumdaki bu siyaset kötü bir iştir algısı sürecek gibi.

Siyasetten uzak tutulan becerikli ve pırıl pırıl beyinler siyaset dışında kaldıkça, cahillerin, liyakatsız, kroların önü açılıyor, İktidar oluyorlar ve “siyasete bulaşmamış” olan eğitimlileri bir davar çobanı gibi yönetiyorlar.

Memleketi esas yönetmesi gereken aydınlar, eğitimli insanlar bu sorumluluktan kaçmak için kendilerine binbir bahane buluyorlar.:

1982 anayasası partiler kanunu değişmedikçe bu ülke düzelmez, 

tek adam parti düzeni ortadan kalkmalı,

İktidar şunu yaptı, bunu yaptı,

Bu muhalefet ile bir yere varamayız,

Eğitim şart, önce eğitim olmalı,

Toplumlar hak ettikleri yönetimler ile yönetilirler,

Bu millet koyun, bunlarla bir yere gidilmez…

Gibi klasik, kendi öz sorumluluğunu sorgulamayan, rizikoya girmeyen, kendi rahatından başka hiçbir şeyin önemli olmadığı oportünist, korkak bir yaklaşım içindeyiz. Öz vicdanımızı rahatlatmak için yaptığımız en büyük eylem sosyal medyada kalem silahşörlüğü. (Korkudan bunu da yapamayanlar var)

Yine de bu ülkede çok cesur aydınlık yüzler var, bu cesur yürekler yolsuzluklar, adalet, kadın-çocuk hakları, işçi hakları, çevre katliamı gibi birçok ihlalden ötürü sokağa çıkıp dayak yiyorlar, tutuklanıyor, hapse atılıyorlar, memleketlerini, insanlık haklarını savunuyorlar.

Kendi öz rahatlarından başka hiçbir şey düşünmeyen, suskunlukları ile antidemokratik uygulamalara destek veren bu lümpenleri gördükçe, Karadeniz’de yaylasını korumak için jandarmanın önünü kesip, “KİMDİR DEVLET? DEVLET BENİM” diyen Havva anaya saygım bin kat daha artıyor…

Dr. Ahmet Güler.

Devamını Oku

YAĞMALAMAYA SON HIZ İLE DEVAM!

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Akıl alır gibi değil, AK Parti 19 yıldır iktidarda. Bir zamanlar geniş halk kitlelerinin tüm desteği ve umudu AK Partide idi. Bu sayede bunca zaman memleketin kaderine yön verdiler.

Ancak AK Parti son dönemlerde sürekli kan kaybediyor, tabanını bir arada tutmak için halkı etkileyebilecek her yönteme baş vuruyor. Ayasofya, Ege’de savaş tamtamları, Meral Akşener’e “yuvana dön” çağrıları, CHP’yi dağıtma amaçlı “Muharrem İnce” destekleri…

Yine de kan kaybı bir türlü önlenemiyor. AK Partiden kitlesel kopuşlar sürüyor. Bir zamanlar halkın nabzını en iyi tutan AK Parti gittikçe halktan kopuyor, halkın istek duygu ve tepkilerini doğru değerlendiremiyor.

Kendi içlerinde ki bir kesimden yarattıkları imtiyazlı bir sosyal sınıf her gün yeni bir talan, vurgun, tahribat, doğa katliamı, yolsuzluk, adam kayırma, sapık tarikatçılık, kadına şiddeti savunma, devlet gücünü kötüye kullanma, adaletsizlik gibi halk arasında büyük infial yaratan olaylara neden oluyorlar.

Kendilerini halktan üstün gören AK Partinin bazı kadroları tüm gücünü bu tür yolsuzlukları savunmakla, haklı göstermekle meşgul. Galata kulesinin 1500 yıllık 1,5 metre genişliğindeki duvarı darbeli matkap ile tarumar edilmiş, taşlar yerlerde, video ile görüntüsü alınmış, bunlar hala “sıvasını söktük” diye halkı aptal yerine koyarak savunma yapıyorlar.

Halk artık bu tür olumsuzluklara, savunma reflekslerine hoşgörü ile bakmıyor, AK Partiden kopuyorlar. Saraya konuşlandırılmış birkaç elit danışman ve iktidar bülteni yandaş medya eksik ve yanlış bilgiler ile muktediri olmayan bir dünyanın varlığına inandırmış bir şekilde, halktan, seçmeninden izole edilmiş bir şekilde tutmaya çalışıyor.

Şu sıralar AK Parti ‘yi yönetenler ise sadece yukarıya, tek bir kişiye bakıyor. Tüm uğraşları reis kızmasın, reis rahatsız olmasın, reis duymasın, reis ne der? Kaygısı içinde Reislerini dış dünyadan isole etmiş, halktan koparmış durumdalar.

AK Parti destekçileri arasında ki yaygın “Çalıyorlar ama çalışıyorlar, üretiyorlar” şeklindeki şehir efsanesi hoşgörüsü de artık tabanda yer bulamıyor, kopuşu dağılışı önlemenin bir yolu yok.

Dr. Ahmet Güler

Devamını Oku

“ALAMANCILAR” GELMEDİ, HAZİNE AÇIK VERDİ…

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yurtdışında sadece Almanya’da 3,2 milyon, Tüm Avrupa’da ise 5,5 milyona yakın Türkiye kökenli vatandaş var.

Türkiye ekonomisinin belkemiği olan bu vatandaşlar ister Almanya’da olsun ister Fransa’da olsun Türkiye’de “Almancılar” olarak tanımlanırlar ve yıllardır hakir görürler. Şu sıralar Türkiye’den yine bu göçmen grubuna karşı bir tepki söz konusu.

Türk parasının devalüasyonu ile Avro 8,60 TL düzeyine yükselmesi ile çatlak sesler yine “Almancılara” yüklendi, “Kazancınız Euro ile, Türkiye size bedavaya geliyor”., “Binmiş Alman arabasına bize hava atıyor”, “Almanya’da çöpçülük yapıyor, burada havasından geçilmiyor” gibi son 50 yılda tekrarlanan aşağılama, değersizleştirme önyargıları…

İşin gerçeğini bilen de yok, konuşan da yok. Avrupa’daki Türk göçmenler sayesinde Türkiye Ekonomisi her yıl 6-7 milyar $ düzeyinde karşılıksız, emeksiz bir girdi elde eder. Tatilini Türkiye’den başka bir ülkede geçirmeyen 2,5 milyona yakın “Alamancı” her sene vatanına cebi para dolu gelir. Köyünde tatil yapar, ev alır, düğün yapar, eşine dostuna maddi yardım yapar. Ülkeye gelen 300 -400 Euro’luk Rus turistin on katını 7-8 bin Euro harcar.

Eskiden Türkiye döviz fakiri iken tüm esnaf, Mütahitler yazı, Almancıların gelmesini beklerdi. Hatta Türkiye halkı Almancılara kızar, “geliyorlar her şeyin fiyatını yükseltiyorlar” derlerdi.

Almancıların son 50 yılda Türkiye Ekonomisine yaptıkları katkı hiçbir zaman takdir görmedi. T.C. Merkez bankası resmî havale verilerine göre Almancıların son 50 yılda Türkiye’ye havale ettikleri döviz miktarı bugünkü Türkiye’nin toplam dış borcuna yakın bir miktar, 600 milyar dolar civarında. Bunun içinde kayda gümrüklerde girmemiş, 600-700 milyar dolar yok.

Türkiye için “Yurt Dışı İşçi Dövizleri Gelirleri” o kadar önemli bir bütçe geliriydi ki, T.C. Bütçesi yapılırken ekstra bir girdi olarak bütçede yer alırdı. T.C. Merkez Bankası “Yurt Dışı İşçi Dövizleri Gelirleri Genel Müdürlüğü” bile kuruldu ve hala faaliyette.

Eski bir tarihte Almanya’da ki bir toplantıda bu işçi dövizleri genel müdürüne “seni benim cebimdeki paraya seni genel müdür atamışlar” demiştim de neredeyse kavga çıkmıştı.

Bu yıl corona yüzünden Göçmenler ne memleketlerine ne de turizm merkezlerine gelemedi. Türkiye’nin sadece bu alanda 8-10 milyar dolar kaybı var.

Almancılar diye hakir görülen, resmî politikacılar tarafından şimdiye kadar sadece sağmal inek ve oy deposu olarak algılanmış bu göçmen kitlesi Türkiye’ye gelemiyorlar ama yine de vatanlarına döviz havale ediyorlar.

Dr. Ahmet Güler

Devamını Oku

CORONA DEĞİL, TELEVİZYONCULAR İLE SOSYAL MEDYA MİLLETİ ÖLDÜRECEK…

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Corona virüs korkusundan halkın büyük bir bölümü kendilerini gönüllü olarak evlerine hapis ettiler. Bilhassa 60 yaş üstü bilinçli ve imkânı olan yurttaşlar karantina tedbirlerine uyuyorlar, büyük bir kısmı evlerinde kalıyor, mecbur olmadıkça sokağa çıkmıyor.

Türkiye tarihinde yurttaşların bu şekilde mecburen evde kalmaları çok nadir görülmüş bir olgu. 20-25 sene önce “sayım” yüzünden bir gün için “sokağa çıkma yasağı” uygulanır, halkın evlerden çıkması engellenirdi. Çocuklar ve halkın büyük bir bölümü bu yasağa uymaz, en azından evlerinin önüne çıkar, sayımın bitmesini beklerlerdi.
Evde kalmanın bir gün ile sınırlı olduğu zamanlarda bile halkı evde tutmak kolay olmazdı.

Ama şimdi durum farklı, yurttaş biraz mecburi, biraz da virüs korkusundan evlerinde mahkûm hayatı yaşıyorlar. Komşuluk, akraba, arkadaş ziyareti de yok. Dış dünya ile bağlantı, mecburen cep telefonu ile sohbet, TV izlemek ve internet üzerinden, sosyal medya üzerinden sağlanıyor.

Televizyon Programları Virüs Terörü,
TV Kanalları için korona virüs “Allah’ın bir lütfu”. Mecburen evlerine tıkanmış ve yoğun olarak TV önünde oturan bu insanlara TV kanalları resmen işkence yapmaya başladılar. Bitmez tükenmez virüs uyarıları, fonlarda abartılmış virüs resimleri, virüse yakalanan, ölen insanların haberleri, insanların resmen gözünün içine sokuluyor.

Haberler sadece virüs üzerine veriliyor, Türkiye’den değil, başka ülkelerde ölen insanların sedyelerdeki videoları, trajik hikayeler, koronaya yakalanmış veya reklam için “koronaya yakalandım” diyen ünlülerin, futbolcuların, gereksiz insanların hikayeleri, sürekli tekrarlanan siyasilerin hamaset söylemleri insanları canından bezdiriyor.

Bütün bunlara bir de beceriksiz siyasetçilerin haberler başlığı altında sokuşturdukları hamaset edebiyatı, “dünyada bizden iyisi yok, şöyle çalıştık, böyle çalıştık” şişirmeleri, hava raporu gibi her akşam saat 19:30’da yayınlanan “virüse yeni yakalanan, vefat eden, kurtarılan” sayılar. Verilen rakamlara inanan da yok, ama inanabileceği başka bir kaynak da yok..

TV’lerin Herbokolog Terörü

Bütün bunlar yetmezmiş gibi birde “Herbokolog” virüsleri var. Bedava TV programı yaratmak bizim TV kanalların olmazsa olmazı. Hangi güncel konu olursa olsun, savaş, İdlip, deprem, Suriye ve şimdide korona salgını, dünyada ne olursa olsun  bütün bu konuları bilen üniversal süper-beyin insanlar var memleketimizde. 24 saat bunları izlettirilmek  zorunda bırakılan necip milletimiz bunlara yeni bir lakap taktı:”HERBOKOLOG”, yani argoca, “her boku bilenler”.

Bu “herbokologlar” tüm TV programlarında 7/24 dünyanın tüm bilim adamlarının bile sebebini bulamadığı korona virüsü üzerine nutuk atıp, engin bilgi ve tecrübelerini necip milletimiz ile paylaşıp ders veriyorlar. Güzel görünmek için bedenlerinin ¾’ü güzellik ameliyatlarında takılan organik yedek parçalar ile sağlamış yarım akıllı TV sunucuları ise, programı uzatmak için, ağzı açık ayran delisi gibi, bunlara mahalle kahvesi soruları soruyor, “değerli bilimsel görüşlerini” alıyorlar.

TV’lerin sergilediği karanlık, iç karartıcı, moral bozucu, halkın psikolojisini yere serici yayınlardan millet bıktı, bıktı, bıktı, kusacak hale geldi, kafayı yedirdiler millete.
Bir de bu yayınlara tüm aile halkı bakıyor. Okula gidemeyen çocuklar, gençler, bunların tüm hayatını etkileyecek travma tohumları şimdiden ekiliyor.

İsteyen TV’sini kapatabilir diyeceksiniz, tabii ki kapatabilirler. Peki ne yapacak evlere hapis olmuş milyonlarca yurttaş? Millet olarak okuma alışkanlığımız yok, aile içi sohbette bir yere kadar, konuşacak konu kalmıyor. Sosyal Medya’ya takılıyor millet, orada da aynısı, iç karartıcı bilgi, resim, kaynağı belli olmayan videolar.

Ben işin kolayını buldum, “korona” yazan hiçbir habere itibar etmiyorum, doğru dürüst okumuyor, izlemiyorum artık. Bütün bunlardan tek bir şey öğrendim:
”AMAN KORONA KARDEŞE YAKALANMA, SAKLAN, SENİ BULAMASIN”

Yeter be, millet toptan sıyıracak.

Acıyın bu millete.

Dr. Ahmet Güler

Devamını Oku