Ali Gültekin

Ali Gültekin

18 Ocak 2025 Cumartesi

    RÜŞVETİN KÖK HÜCRESİNE İNMEK

    RÜŞVETİN KÖK HÜCRESİNE İNMEK
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Rüşvete, yalnızca bireysel ahlaki zaaflardan kaynaklanan sorun olarak bakamayız. Kamu yönetim sistemine bulaşan virüse cerrahi müdahalenin yapılarak, neşter vurulmadan ortadan kalkmaz. Türkiye’de yerel yönetimler ve kamuda her gün medyada rüşvet haberleri yer alınca adeta bir organizmanın damarlarında dolaşan kirli bir kan gibi, tüm sistemi tehdit ettiği korkusuna kapılıyoruz. Bu tehditti ortadan kaldırmak için yüzeydeki belirtilere odaklanmak yerine, rüşvetin kaynağına, yani “kök hücresine” inmek gerekiyor.

    Rüşvetin Kaynağı

    Bir organizmada kök hücre, tüm hücrelerin temelini oluşturan ve organizmayı yöneten bir merkezdir. Eğer kök hücre düzgün çalışmazsa, organizmanın diğer tüm yapıları bozulur.

    Kök hücre, sistemi yöneten beyin ve komut merkezi olduğuna göre, rüşvetin sistematik bir şekilde işleyebilmesi için kök hücrenin buna izin veren bir yapı oluşturması gerekir. Yani, rüşvet sadece bireylerin kötü niyetinden değil, yerleşmiş bir kültür ve bu kültürü destekleyen yönetim mekanizmalarından beslenir.

    Tıkanan Damarlar ve İşlevsiz Sistem

    Rüşvet, organizmada damarların tıkanmasına neden olan bir pıhtı gibi düşünülebilir. Damarlar kan taşıyamadığında, organlar işlevsiz hale gelir ve organizma çöker. Yerel yönetimlerde rüşvetin yarattığı tıkanıklık, kamu kaynaklarının etkin kullanılmasını engeller, vatandaşa hizmet sunumunu aksatır ve güven duygusunu zedeler.

    Ancak, sorun tıkanan damarları keserek, stent takılarak çözülemez. Yani bireysel suçluların cezalandırılması ya da kısa vadeli tedbirlerle rüşveti önlemeye çalışmak, problemi ortadan kaldırmaz. Sorunun çözümü, organizmanın kök hücresine, yani rüşvetin doğmasına neden olan sistematik sorunlara odaklanarak teşhisi burada koyarak çözmek gerekir.

    Çözüm önerileri

    1. Şeffaflık ve hesap verebilirlik

      Yerel yönetimlerde şeffaflık kültürünün hâkim kılınması, rüşvetin kök hücresine darbe vurur. İhale süreçlerinden bütçe harcamalarına kadar her adımın vatandaşın ve bağımsız kurumların denetimine açık hale getirilmesi gerekir.

      2. Bağımsız denetim mekanizmaları

        Yerel yönetimlerde rüşvetin yayılmasının temel nedenlerinden biri, denetim mekanizmalarının zayıflığıdır. Bu mekanizmalar siyasi baskılardan bağımsız hale getirilmeli ve düzenli denetimler sağlanmalıdır.

        3. Eğitim ve kültür değişimi

         Kamu görevlilerine etik değerler ve şeffaflık konusunda sürekli eğitimler verilmesi, denetlenmesi, rüşveti doğuran kültürel faktörlerle mücadelede etkili mücadele edilmeli.

        4. Hukukun üstünlüğü ve etkin yaptırımlar

        Rüşvet alan ve veren kişilere karşı hukuksal mücadeleye siyasi müdahale yapılmadan etkin yaptırımlar uygulanmalı. Yaptırımların tarafsız ve adil bir şekilde uygulanması elzemdir.

        Sonuç olarak:

        Rüşvetle mücadele, organizmanın tıkanan damarları kesmekle değil, kök hücresine müdahale ederek mümkündür. Türkiye’de yerel yönetimler ve kamunun diğer alanlarında rüşvetin ortadan kaldırılması, köklü bir sistem reformunu, şeffaflık kültürünün yerleştirilmesini ve etkin denetim mekanizmalarının oluşturulmasını gerektirir. 

        Rüşvetin kökünü kazımak için, bireylerin kendiliğinden hareket etmediği gerçekliğiyle, sistemin yeniden inşa edilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Kök hücre değişmeden damarlar sağlıklı bir şekilde bedeni yaşatamaz.

        Hadi hayırlısı…

        Devamını Oku

        KAYYUMLAR ERKEN SEÇİM OPERASYONU MU?

        KAYYUMLAR ERKEN SEÇİM OPERASYONU MU?
        1

        BEĞENDİM

        ABONE OL

        Türkiye’nin yerel yönetim işleyişi, son dönemde kayyum atamalarıyla yeniden şekilleniyor. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yönetimindeki Esenyurt , Beşiktaş ve Ovacık  belediyelerine, Dem Parti yönetimindeki Mardin, Batman , Tunceli, Halfeti ve Akdeniz belediyelerine kayyum atanması, siyasi tartışmaların omurgasını oluşturuyor. Bu gelişmeler, olası  erken seçim öncesinde muhalefeti zayıflatmaya yönelik bir strateji mi, yoksa hukuki gerekçelerle alınan zorunlu kararlar mı? Bu soruya iktidar ve muhalefet çevrelerinin yanıtları doğal olarak farklı olsada muhalefet,  “seçim operasyonu” olduğunu  iddia ediyor.

        Kayyum atamaları ne ifade ediyor?

        Hükümet kanadı, kayyum atamalarını hukuki olduğunu  açıklıyor. Esenyurt ve Ovacık Belediyelerini  terörle ilişkilendirirken, Beşiktaş’ta belediyecilik faaliyetlerindeki usulsüzlükler, Dem Parti’nin yönettiği Mardin, Batman,Tunceli,  Halfeti ve Akdeniz belediyelerinde ise terörle iltisaklı faaliyetler gerekçe gösterilerek kayyum atanması kararlaştırıldı. Muhalefet, bu gerekçelerin siyasi olduğunu ve asıl amacın muhalefeti yerelde zayıflatmak, seçmen tabanında hayal kırıklığı yaratmak olduğunu savunuyor.

        Yerelde yenmek mi?

        Yerel yönetimler, halkın günlük yaşamında doğrudan etkili olan hizmetlerin sunulması nedeniyle siyasi rekabetin en yoğun yaşandığı alanlardan biridir. Bu belediyelere kayyum atanması, SGK borçları için haciz uygulamaları, seçilmiş yöneticilerin yerine atanmış kişilerin getirilmesiyle seçmen iradesine zarar verildiği eleştirilerini beraberinde getiriyor.

        Kayyum nereye sürükler?

        1. CHP’nin yönettiği belediyelere kayyum atanması, bu partiyi yerelde hizmet sunumunu sekteye uğratarak seçmen gözünde güven kaybı yaşamasına yol açar mı?
        2. Kayyum atamaları, seçmen iradesine yapılan bir müdahale olarak algılanabilir. Bu durum, özellikle muhalefet seçmenleri arasında bir mağduriyet hissi oluşturarak ters bir etki yaratabilir mi?
        3. Bu adımlar, iktidar ve muhalefet arasındaki gerilimi artırarak toplumsal kutuplaşmayı derinleştirebilir mi?

        Kayyum atamaları, demokrasinin temel ilkelerinden biri olan seçmen iradesine ciddi bir müdahale olarak değerlendiriliyor. Seçilmiş belediye başkanlarının yerine atanmış kişilerin getirilmesi, yerel demokrasinin işleyişine yönelik  bir çok  soru işaretleri doğuruyor.

        Kayyum muhalefetin başarısını gölgelemek mi?

        CHP ve Dem Parti, bu durumu meydanlarında “zamları gölgeleme, asgari üçret ve emekli maaşlarını gündemden düşürme ve demokratik süreçlere müdahale” olarak ele alıp meydanlara çıkmayı  planlıyor. Bu strateji, seçmen nezdinde bir karşılık bulursa, kayyum atamalarının beklenenin aksine iktidar aleyhine bir etki yaratmaz mı?

        Sonuç olarak!

        Esenyurt, Beşiktaş, Ovacık, Mardin, Batman, Tunceli, Halifeti  ve Akdeniz belediyelerine yapılan kayyum atamaları, siyasi tartışmaların odağına yerleşmiş durumda. Bu gelişmeler, muhalefeti zayıflatmaya yönelik bir hamle olarak görülse de, seçmenlerin tepkisi bu sürecin asıl sonuçlarını belirleyecektir. Türkiye’nin demokratik geleceği açısından, kayyum atamalarının hukuk, şeffaflık ve demokrasinin temel ilkelerine uygun olarak seçmeni ikna edilebilirler mi bilemiyorum. Aksi takdirde, bu tür müdahaleler yalnızca yerel siyaseti değil, Türkiye’nin genel siyasi istikrarını ve demokrasiye olan güveni de derinden etkileyebilir.

        MHP, üzerinden cumhur ittifakı ve Dem Parti’nin barış söylemleri üzerinden el tutuşmasını iktidar heder etmemeli! Barışa en yakın olduğu anda coğrafyanın üzerine gülerek doğan  güneş, kara haberlerle  batırılmamalı.

        Hadi hayırlısı…

        Devamını Oku

        SURİYELİLER NEYİN ZAFERİNİ KUTLUYOR?

        SURİYELİLER NEYİN ZAFERİNİ KUTLUYOR?
        1

        BEĞENDİM

        ABONE OL

        Dünden bugüne Suriye: Fransızlar, San Remo Antlaşması’ndan sonra Suriye’yi parçalayarak Şam ve Halep Devletleri kurdu. Ayrıca 1922’de Lazkiye’de Alevi, Cebel-i Dürzi Dağı çevresinde de Dürzi Devleti kuruldu. 5 Aralık 1924’te Şam ve Halep Devletleri birleştirilerek Suriye kuruldu.

        ABD’nin “beş yıl hapiste tuttum” dediği Colani gerçekte kim?

        Gerçek ismi Ahmed Hussein al-Sharaa olan Colani, 1982’de Suudi Arabistan’ın Riyad kentinde doğdu. 1989 yılında ailesiyle Suriye’ye geldi. 2003 yılında ABD’nin Irak işgali döneminde Suriye’den Irak’a giden Colani, IŞİD’in eski lideri El Bağdadi ile saldırılara katıldı. 2006 yılında ABD tarafından tutuklandı. Beş yılın ardından Suriye’ye geri dönen Colani, 2016’da fikir farklılıkları olduğu gerekçesiyle IŞİD ile bağlarını kopardıklarını açıkladı.

        Temmuz 2016’da Halep, Rusya’nın yardımıyla Suriye ordusunun kontrolüne geçti. Buradaki cihatçılar, İdlib’e yöneldi. Aynı dönemde Colani, örgütün adını “Şam’ın Fethi Cephesi” olarak değiştirdiğini duyurdu. El Kaide’yle bağlarını kestiklerini söyledi. Colani, 2017’de birkaç cihatçı örgütle birleşerek HTŞ’yi (Heyet Tahrir el Şam) kurduğunu açıkladı.

        Suriyeliler neyi kutluyor?

        Suriye’nin ordusu, toprakları, zenginlikleri, ülkeleri paramparça oldu. Suriyeliler, karmaşık siyasi, dini ve etnik çatışmaların ortasında “zafer” mi kutluyor?  Esad’ın baskıcı rejimine karşı kazanıldığı düşünülen “zafer” gerçek Suriye halklarının iradesiyle ortaya çıkan bir birlik veya kalıcı çözüm getirmedi. Aksine Suriye’nin daha fazla bölünmesine ve zayıflamasına neden oldu.

        Esad diktatörlüğünün çökmesiyle “zafer” kutlamaları yakın gelecekte artçı depremlerle ağıtlara dönüşeceği bugünden belli değil mi?  Suriye halkları, kendi iç dinamikleriyle değişim gerçekleştirmediklerini biliyorlar.  Irak, Libya, Tunus gibi ülkelerde 2011 sonrası “zafer” kutlamalarının hayal kırıklığı yaratarak, ağıtlara dönüştüğünü dünya âlem gördü. O gün, küresel güçlerin Saddam, Kaddafi, Zeynel Abidin Bin Ali’nin baskıcı rejiminden kurtardıklarına inanarak naralar atıp, zafer kutlayanlar bugün vatan diyecekleri toprak bütünlüklerini, merkezi devlet yapılarını arıyorlar.

        Cihatçı imajıyla, demokrasi iması

        Küresel güçlerin açtığı parkurda ilerleyen cihatçılar yol boyunca ABD ve Rusya üslerini selamlayarak, parçaladıkları Suriye toprakları üzerinden Şam’ a geldiler.

        Küresel güçlerin Ortadoğu’daki etkisi, cihatçı örgütlerin ve yerel liderlerin rolleri sonucu ortaya çıkan Suriye’deki parçalanmış yapı bölge halkları için kuşkusuz kalıcı bir felaket olacak.

        Colani, ideolojik bir imaj yaratarak, kısaltılmış sakalı ve takım elbisesiyle “ehlileşmiş” bir lider görüntüsüyle; cihat söylemlerini sessize alıp, havanda demokrasi döverek ABD’nin   CNN kanalına mülakat verdi.

        HTŞ, ABD ve Rusya’nın açtığı güvenli yoldan;

        Roma döneminde Jüpiter’e adanmış bir pagan tapınağı olarak inşa edilen, 391 yılında Roma İmparatoru I. Theodosius döneminde Aziz Yahya Kilisesi adını alan ve daha sonra 634’te Arap ordularınca Şam’ın alınması sonrası ibadete açılan Emevi Camisi’ne girdi.

        “Colonilere yapay zeka donanımlı liderler”

        Suriye’nin birlikte yaşam isteyen halkları saf dışı edilerek, ABD, AB, İngiltere, Rusya ve İsrail yazılımı ateş hattında Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yeni nesil “koloniler” oluşturuluyor.

        ABD, AB, Rusya ve İsrail’in kapsama alanı içinde navigasyonla yönlendirilen güzergahtan cihatçılar Şam’a yürüdüler. 15 Mart 2011 tarihinden bugüne Türkiye ve diğer dünya ülkelerinde yaşayan Suriyeliler, evlerine döndüklerinde Suriye’nin parçalanmış hangi kolonisine yerleşeceklerini, nasıl yaşayacaklarını bilmeden zafer kutlamaları yapıyorlar. Esad zulmünden kaçarken bırakıp geldikleri topraklarda hangi mezhebin, ulusun veya milliyetin yönetimi altında olan kolonilerde yaşayacaklarından habersizler.

        Parçalanmış Suriye içinde ABD, İngiltere ve Rusya koloniler kurarak, kendi yazılımlarıyla donattıkları yapay zekâ yöneticileri lider olarak atıyorlar.

        Elbette, böyle geldi, böyle gitmeyecek!

        Bugün küresel güçlerin Suriye halklarını bertaraf ederek, öbek öbek seyyar montaj yönetim oluşumlarına destek verenlerin, zafer naraları atanların çocukları, yarın koloni yönetimlerinin baskı, zulüm ve işkenceleri altında inim inim inleyecekler. Atalarının bugünkü işbirlikçi tutumlarından utanç duyan yoksul halklar, birlikte özgürlük mücadelesi verecekler.

        Sonuç olarak:

        Küresel güçler, yeni dünya düzenini “Arap Baharı” barbarlığıyla Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da merkezi devletleri kolonilere evirdi.

        Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yeni işbirlikçi kabile kolonileri oluşumu, Amerika’yı, Rusya’yı, İngiltere’yi, Avrupa Birliği ülkelerini ve İsrail’i rahatlattı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika halkları, özgürlük vaatleriyle sokaklara salındı. Yerli işbirlikçiler aracılığıyla cihatçı örgütler kurularak liderler atandı. Mezhep, ulus ve milliyet ayrışması üzerinden kendi halklarını katlederek, ülkelerini yıkıp yağmalayarak kendi sonlarını hazırladılar. Suriyelilerin içinde bulunduğu belirsizlik bölgede daha büyük jeopolitik çıkar oyunlarını yansıtan derinlikte bir hareket olarak ortaya çıktı.

        Daha önce şahı seçerek, vezirini atayarak, kaleleri piyonlarıyla koruyan küresel güçler, bugün yeni model koloniler üzerinde laboratuvar deneylerine devam ediyorlar. Kontrolü kolay, değişimi zahmetsiz, tasfiyesi masrafsız yapay zekâ üretimi koloni modeline mat olup vatansız kalan ahaliye hayırlı olsun.

        Hadi hayırlısı…

        Devamını Oku

        MUSTAFA BECERİKLİ’NİN ANISINA!

        MUSTAFA BECERİKLİ’NİN ANISINA!
        2

        BEĞENDİM

        ABONE OL

        MUSTAFA BECERİKLİ’NİN ANISINA!

        Mustafa Becerikli’nin sonsuzluğa uğurlandığını ortak yoldaşımız Sadık Çalışkan’dan dün gece dudum!

        Önce köy köy dolaştığın motorsikletinin sesi sustu

        Şimdi susarak sen mi sonsuzluğa gittin…

        Mustafa Becerikli, Halkın Kurtuluşu’nun Hekimhan, Hasançelebi  ve köylerinde okuyucuya ulaşmasında, Yurtsever Devrimci Gençlik Federasyonu taraftarı kazanımı, Partisinin örgütlü toplum oluşumununda yer aldı.  1970’li yılların yarısından başlayıp  1980 Eylü  darbesine  kadar yörenin öncü devrimcilerindendi.

        Şah Hüseyin Aksüt, Sadık Çalışkan, Mustafa  Becerikli üçlüsünün  üniversite yıllarında etkilendikleri Halkın Kurtuluşu ve YDGD (Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği) içinde devrimci düşünceyi  1970’li yıllarda kendi kasabalarına, nahiyelerine, köylerine taşıdılar

        Mustafa Becerikli; Harman yerlerinde, dere kenarında,  çayırlarında, kaysı bahçelerinde, bağ evlerinde verilen seminerlerde konuşmacıydı. Yeni kararların duyurucusu, sorunlara çözüm üreten devrimci kişilikti.

        Mustafa Becerikli; dağa, taşa, köye, şehire  ‘TDKP-İÖ kuruldu’ yazılamasını yapan, yöre bildirisin yazan,  özel yayınını dağıtan, seminerler veren,  gençlik örgütlenmesininin öncülerindendir.

        HASANÇELEBİ’NİN ÜÇ  ÇINARI!

        Mustafa’nın sesiz sakin vurgulu  anlatımları, sabırlı dinleyişi, not alımları, Şah Hüseyin’in hareketli hiperaktif hali, Sadık Çalışkan’ın kararlılığı, heyecanı  her birinin halleri; 1978 kuşağı yöre  gençliğine yansıdı.  Onların çalışkan, dirençli, inançlı tutumunun, yörede duyarlı  gençliğin oluşmasındaki katkılarını küçümsemek hiç kuşkusuz insanlıktan çıkmak olur. Bugün, iyi baba, eş, kardeş, insan olmalarına o dönem  okumaya teşvik, sosyal yaşam, kişilik kazanma, emeğine sahip çıkma, insani der… eğitimleriyle  katkı sundular.

        MOTORSİKLET SESİ!

        O yıllarda  bölgede bir elin parmakları kadar motorsiklet vardı. Motorsiklet sesini duyan köylüler  evlerinden, bahçelerinden, tarlalarından köy meydanına  giderler. Şah Hüseyin ya Mustafa ‘nın olduğunu bilirler. Mustafa’nın olduğunu köye yaklaştıklarında iri yarı duruşundan anlarlar.  Onlar henüz motorsikletten inmeden çevrelerinde köylülerce  halka oluştur. Kadın, kız, yaşlı, genç köylüler çerçiden alışveriş yaparcasına heyecanla heybede çıkarılacak olan  Halkın Kurtuluşu gazetesi, Parti Bayrağı dergisi, Gençlik eklerini  görmek için sabırsızlanırlardı. Dergiler, gazeteler o an düzelince dağıtılır, Mustafa bir köylü tarafından  yemeğe davet edilirdi.

        Yer sofraları kurulur, haftanın gündemi,  güncel konularda sohbetler  yapılırdı.

        Bölgenin bir çok genci, yaşlısı, çocuğu; Proleteyraya, Sosyalizim,  Faşizm, Feodalizm… kelimelerini onlardan öğrendiler.

        BİRAZDA MİZAH!

        Okuma yazmadı olmayan köylülerden, onların getirdikleri dergilerin kapağındaki  Stalin’in bıyıklı fotoğrafını görüp, “bu Alevi dedesi mi?” Diye soranlar oldu. Orak çekiç’i n fotoğrafını görenlerden  “ Mustafa  orak, çekiç mi  satıyorsun ? Yoksa bilemek için mi dolaşıyorsun?” diyenler oldu.

        ANILAR!

        Şüphesiz hepisi; Üç yoldaşın Ahlaklarını, duruşlarını, dirençlerini, halkını bağlılığını, saygılı hallerini, çalışkanlıklarını  yöre halkı çok ama çok sevdiler.

        Mustafa Becerikli,  sürekli çok şık  ve temiz giyinen devrimciydi. Sohbetlerde, tartışmalarda, konuşmacı olduğu panel ve seminerlerden insanları dinler, gömlek cebinden çıkardığı  o dönemin ünlü sheaffer marka kalemiyle küçük kağıt parçalarına inci gibi yazısıyla not alır,  sonra  sesiz ama vurgulu tonlarla tane tane  cevap verirdi.

        Mustafa, Şahüseyin, Sadık ayrılmaz üçlüydüler… Istanbul’ da faşistlerce kaçırılarak katledilen yöremizin ilk devrim şehidi Hasan Doğan’ın arkadaşı, yoldaşıydılar.

        Mustafa Becerikli teorik olarak birikimli, anlatımıyla  toplumu  etkilemesi beğeni kazandı, güven oluşturdu. O dönem gençlerinin idolü oldu.

        ÜLKENİN KADERİ GİBİ!”

        Türkiye’ye karabasan gibi çöken 1980 darbesi sonrası Şah Hüseyin Aksüt trafik kazası sonucu fiziken aramızdan ayrıldı. Mustafa Becerik’li  onbinlerce devrimci gibi 12 Eylül 1980 darbesi sonrası; vahşi saldırılar, amansız baskılar,  zulümlerin karanlığını aşamayarak devrime  inancını gönül bağı ile sürdürdü.

        Fırtınalı yılların yarattığı olumsuzluklar, sosyal ve ekonomik sorunlar, baskı psikolojisi binlerce insan gibi Mustafa Becerikli’nin yaşamını zorlaştırdı.

        Mustafa Becerikli’nin motorsikletinin sesiyleyle bütünleşen,  devrimci mücadeleye çağırı konuşmalarını;  o dönemin gençleri bugün: Çocuklarına, torunlarına: ‘Başak köyünde coşkulu 1 Mayıs kutladıklarını, Başkınık’da okuma akşamları yapılışını, Akmağara’da çayırda  toplanan yüzlerce gencin tartışmalara katılımını, Hekimhan’da öğrenci evlerinde teorik kitaplar okuyup tartıştıklarını  anlatıyorlar.   Mustafa Becerikli’nin devrimci mücadeleye katkısı  anılarıyla,  yaşayacak, yaşatılacak.

        Hadi hayırlısı…!

        Devamını Oku

        KÜRESEL KORKU YAYIYORLAR!

        KÜRESEL KORKU YAYIYORLAR!
        0

        BEĞENDİM

        ABONE OL

        Eskiden devletler, gelişmelere göre kendi hükümet şemalarını hazırladı. Kurulan hükümetler; ekonomik, siyasi, sosyal alanlarda devletin kurguları üzerinden yönetimlerini sürdürürlerdi.

         Bugüne kadar gözle görülür, elle tutulur olmamış hükümetlerin, devletlerin bağlı olduğu  “derin devlet”  yapısı konuşulur.

        Kontra örgütler, katliamlar, çatışmalar, faili meçhul infazlar, cinayetler… kötülüklerin  adresi ‘derin devlet’ gösterirlerdi. Uyuşturucu , fuhuş, kumar, adliye, sağlık, eğitim, ihale… çetelerin arkasında  ‘derin devlet’ olduğu söylenir.

        Bugün  ülkelerin derin devletleri yüzeye çekilerek  küresel derinlik bir katman daha aşağı indi. Milli sermaye küresel sermayenin kontrolünden yoksul ülkelerde ekonomik ve siyasi güç oldu.

        YOKSUL HALKLARIN MÜCADELESİ

        • İşbirlikçi derin devletlerin yapıları içinde yoksul halklar hiç birinde yönetici olarak yer almadılar. Bu nedenle ülkeler sürekli kapitalistlerin arka bahçeleri oldular.
        • Devletlerin var olduklarından bugüne kendi çıkardıkları yasalar ve oluşturdukları güvenlik sistemiyle; bağımsızlık, özgürlük, demokrasi mücadelelerini baskı altına alındılar.
        • Devletler çıkmaza girdiklerinde; yoksul halkların; inanç, ulus, milliyet duyguları üzerinden ayrışmalarını ve çatışmalarını körükleyerek çözüm aradılar.
        • Bugün küresel sermaye yeni pazar alanları için yoksul ülkeler üzerinden it dalaşlarını daha kanlı, daha çetin sürdürüyorlar.

        AYNI VAADLER!

         İşbirlikçi sermaye yoksul ülkelerin zenginliklerini kendi sermayelerine katarken, ülkelerde daha çok yoksullaşma yayıyor. Ülkelerin iktidarları yoksul halklara yönelik hak ve özgürlükler vaat ediyorlar.

        • Hak verilecek
        • Ücretler iyileştirilecek
        • Sosyal devlet oluyoruz
        • Ekonomi düzelecek
        • Ülke refaha çıkacak
        • Ülke kalkınacak
        • Demokrasi gelecek…

        Bu söylemler yoksul ülkelerde yaşayanların çocukluğundan yaşlılığına kulakları aşındırır. Yetmiş yaşlarına, doksan yaşlarına gelirsiniz, kulaklarınız duymaz, hala vaatleri işitme cihazlarına  üfürürler.

        KÜRESEL GÜÇ YEREL KORKU!

        • Öğrencileri, kendilerinin oluşturduğu müfredatta bağlı kalmayı dayatırlar. Karşı çıkmadan okuldan uzaklaştırıp, hapse atılmak korkusu salarlar.
        • İşçileri, işveren, veya işveren lobilerinin verdiği ücrete tabi olmaya zorlayarak, aksi halde işten atılma korkusuyla çalıştırırlar.
        • İşsizlere şükür etme telkininde bulunurlar.
        • İnancı, Allah sevgisiyle değil Allah korkusuyla öğretmeyi sürdürdüler.

        Küresel güçler ; miadı dolmuş savaş zsanayisini eritmek, yenilemek ve askerlerine hareket kabiliyeti kazandırmak için savaş sürdürüyorlar. Küresel  güçler ekonomik ve siyasi güç olma yarışındalar.

         ABD, AB, Rusya, Çin, İsrail…, yoksul ülkeler   Ö ö üzerinde kuzgunlar gibi uçuşuyorlar.

        Yoksul ülkelerde ulus, milliyet, inanç, feodal yapı üzerinden halkları ayrıştırıp çatıştırıyorlar.

        Ekonomik, siyasi olarak emperyalizme bağımlılığı olan yoksul ülke devletleri ve hükümetlerin  kendi manevra kabiliyetlerini kaybettiler.  Ülkeler işbirlikçi küresel sermayenin gölgesi olmaya devam ediyorlar.  “Aç kalın, susuz kalın, yoksul kalın… vatansız kalmayın.”  Kendi ülke halklarını savaş ve  işgalle  korkutuyorlar.  Savaş, işgal propagandası yapıyorlar.  Kendilerinin  parsel parsel sattıkları vatanları yoksul halklara savunma  sorumluluğu yüklüyorlar.

        Biliyorlar ki, yoksul halkların  ekonomik güçleri kudretleri yok. Biliyorlar ki, yoksul halklar saf temiz ve vatanseverdirler.

        Yoksul ülkeler işgal edildiğinde, kimi işbirlikçiler işgalcilerin bilgisi dahilinde ülkeyi terk ederler. Bazıları ihtiyaç dahilinde korunmaya alınarak, işbirlikçilerin  yönetim kademelerinde görev alırlar. Küresel korku yayarak yoksul halkların işgalcilere biat etmeleri istenir.

        Haliyle, yerli işbirlikçiler kendi  sermayelerini güçlendirirler. Vatanı, toprağı, bayrağı, halkları önemsemezler.

        Küresel güçlerin işgalinden kurtarmak, ekonomik ve siyasi bağımsızlık, yoksul halkların birlikte mücadelesiyle kazanılır.

        Hadi hayırlısı…

        Devamını Oku