BERLİN’DE İFTAR SOFRALARI 2024

BERLİN’DE İFTAR SOFRALARI 2024
2

BEĞENDİM

ABONE OL

İSLAM TOPLUMU MİLLİ GÖRÜŞ

İslâm Toplumu Millî Görüş Teşkilatlarının iftar sofrasına davet edildim. İcabet ettim. İftar sofrasını kendi salonlarında kurmuşlar. Salon tıklım tıklım. Arkada ayakta kalanlar da var. Teşrifatçı gençler saygılı bir şekilde hoş geldiniz Hocam dedikten sonra, masama kadar eşlik ettiler. Masamda kadim dostum Mesut Köşker, Dr. Murat Gördük, Dr. Hilmi Kaplan ve Hayrat Vakfı Başkanı Burak Arslan vardı. Tanış olduk. Sohbetimiz yemek boyunca devam etti.

Ben 1969 yılından beri Millî Görüş Teşkilatlarında bilfiil görev yapan birisiyim. Teşkilat çalışmalarım yüzünden ailemi bile ihmal etmişliğim vardır. Bazı kifayetsiz muhterisler tarafından teşkilattan uzaklaştırıldım (1995). Ancak millî görücülüğüm bende baki kaldı. Ona dokunamadılar, dokunamazlar da.

Salonda, hizmeti devralan o gençleri görünce göğsüm kabardı. Her zaman kabarıyor zaten. Serde Millî görüşçü olmak var ya…Yüreğim kıpır kıpır etti. Yapılan işlerin meyvesi olarak görüyorum onları. Onların yetişmesinde emeği geçen birisi olarak da mutlu oluyorum. Geleceğe umutla bakıyorum. Orada, davamı örseleyen akim kalmasına sebep olan bazı dinozorların olması tadımı kaçırıyor kaçırmasına da…Ezik oldukları her hallerinden belli zaten. Vuran vurmuş onlara…

Geçtiğimiz aylarda aynı salonda bir konferans olmuştu. Oraya da davet edilmiştim. İrfan Taşkıran ve Hasan İstanbul’un bölge başkanlıklarında umumi toplantılara devamlı davet ediliyorum. Bu toplantıda gördüğüm bazı yanlışları tekrar edilmesin diye ha-ber.com internet sayfasındaki köşemde yazmıştım.

O gün beni oraya davet eden İrşad Başkanı Ömer Hoca’yı da eleştirmiştim. Konferanstan sonra iftar sofrasına kadar, Ömer Hoca’yla karşılaşmamıştık.

İftar sofrasında Ömer Hoca, masama kadar geldi ve benim ayağa kalkmama müsaade etmeden hoş geldiniz Hocam diyerek sözüne devam etti. “Hocam o konferanstan sonra beni eleştirmiştiniz, eleştirmekte haklıydınız ve eleştirinizi dikkate aldım. O günden beri de uyguluyorum. Teşekkür ederim.” Dedi. Duygulandım. Dokunsanız ağlayacaktım. İşte benim insanım budur. Millî Görüş böyle temsil edilir. Millî Görüşçü saygılıdır, hürmetlidir, hatası varsa döner telafi eder. Gurur yapmaz.

Sunumu yapan genç de işin ehli birisiydi. Bölge başkanı Hasan İstanbul da kısa ve öz konuşarak kürsüden inmesini bildi.

Ben şimdi böylesine saygılı, edepli, hürmetkar olan ve de güzel bir programı hazırlayan kişileri eleştirebilir miyim? Başta, bölge başkanı Hasan İstanbul ve Programdan sorumlu olan Nedim Erul olmak üzere herkesin gözlerinden öpüyorum. Yolunuz açık olsun gençler. Yol varsa yürüyün, yol yoksa yol yapın yine yürüyün. Asla pes etmeyin. Gurur yapmayın, kapris yapmayın, edepli olun. Her işin başı edeptir.

Devlet erkanı IGMG’nin sofrasında da yerlerini almışlardı. Büyükelçi Ahmet Başar şen yine o anlamlı konuşmalarından birisini yaparak, misafirlerin gönlündeki yerini aldı. Misafirlere hediyeleri takdim edildikten sonra, hatıra fotoğrafı çekildi ve iftar sofrası kaldırıldı.

NETZWERK EUROPÄISCHE-TÜRKİSCHE UNTERNEHMEN (NETU)

Katıldığım ilk iftar NETU iş adamları derneğinin iftarıydı. Kendi mekanlarında ağırladılar misafirlerini. Kapıda karşıladılar. Başörtülü bir kızımız da vardı karşılayanlar arasında. “Hoş geldiniz, buyurun şu masaya oturun.”
Gençler çoğunluktaydı. Demek ki kurucu üyeler yavaş yavaş geri çekilmesini bilmiş, onlara yer açmasını bilmiş. Nöbet değişimi. Ne kadar güzel.

Yemekten önce ve sonra konuşmalar yapıldı. Başkan Bülent Göktekin, yaptıkları faaliyetleri anlattı. Değişik meslek dallarına gençleri yönlendirdiklerinden ve bu konuda Alman kurum ve kuruluşlarıyla birlikte verimli çalışmaların altına imza attıklarından söz etti.

Büyükelçi Ahmet Başar Şen de Türklerin Almanya’da ekonomiye yaptıkları katkılardan bahsetti. Ayrıca Şen, mübarek Ramazan ayında Gazze’de olup bitenleri insanlık ayıbı olarak nitelendirerek, en kısa zamanda bu insanlık ayıbına son verilmesi gerektiğinin altını çizdi.

İkramlar lezzetliydi. Menü düşünülerek hazırlanmış besbelli. İsrafa kaçılmamış. Ancak hâlâ kaçak çay ikramından vazgeçememişler. Belli mi olur, belki bir gün ÇAYKUR’un çayını da demlemeye başlarlar.
Ne kadar garip değil mi. Kendi bahçenizde çay yetiştiriyorsunuz, hatta dünyanın en iyi çayını yetiştiriyorsunuz, ama sofranızda başkalarının bahçesinde yetiştirilen çayı demliyorsunuz. Hem kendinize zarar veriyorsunuz hem de ülkenize. Paradoks.

Neden Türk çayı demlemiyorsunuz? diye sorduğumda verilen cevap manidar; biz “Türk çayı demliyoruz.” Diyorlar ve hemen markasını söylüyorlar. Marka Türkçe. Doğru. Ama paketin içinde Türk çayı yok, o boyalı çaydan var.

İşin bir de ekonomik tarafı var. Almanya’da yaşayan dört milyon Türk var. Bir milyon insanımızın üzerinden hesabımızı yapalım ve ayda bir kilo çay tüketildiğini düşünelim. O kadar milyon Euro yapar. Bunu on iki aya vurun ve sonra da hesabınızı yapın bu paranın Rize’ye gittiğini düşünün. Karadeniz ihya olur. Kendi kültürümüzü korumamız gerek. Bu konularda biraz milliyetçi olmak yanlış değildir. Olması gerekendir.

Çekilen hatıra fotoğrafıyla iftar sofrası kaldırıldı.

Rüştü KAM