DERSİMLE YÜZLEŞİP, HELALLEŞİN

0

BEĞENDİM

ABONE OL
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun öne sürdüğü “Helalleşme’ meselesini önemsiyorum.
Son aylarda Türkiye’nin gündemini belirlemede önemli çıkışlar yapan Kılıçdaroğlu, “helalleşme” kararını doğru bir şekilde uygularsa kutuplaşan toplumunun önüne geçer.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından yayımladığı bir video ile ‘helalleşme’ kararı aldığını duyurdu. Kılıçdaroğlu, “Geçmişte partimizin de hataları oldu; helalleşme yolculuğuna çıkma kararı aldım” dedi.
Ancak toplumsal barışa konu olacak meselelerde bir helalleşme olursa toplumla kucaklaşma olabilir ve helalleşme eylemi başarılı olur.
Aslında toplumda kutuplaşmanın, ayrışmanın, farklı milletten, kültürden, inançtan olan insanları ötekileştirmenin kimseye bir faydası yok.  Bu insanlık dışı ayrımcılıklardan kurtulmak gerekiyor.
CHP, tek partili yönetiminden bu zamana kadar bir değerlendirme yaparsa elbette geçmişiyle yüzleşebilir. Toplumsal barış için helalleşebilir ve yakın tarihte yapılanlarla hesaplaşabilir.
Bu ülkede her kesim acılar yaşadı, yaralandı. Aleviler, Kürtler, Romanlar, emekçiler, Müslüman olmayanlar, yoksullar hemen her kesimin acısı, yarası var.
CHP iktidar olma yolunda bu gerçeklerle yüzleşmek, hatası varsa onu kabullenmek ve barışı sağlamak zorunda. Toplumsal kesimlerle helalleşmek bu anlamda olur.
Kürt meselesi, sınıfsal ayrımcılık, 2.sınıf vatandaş muamelesi helalleşmeye konu olabilir.
Türbanlı kızların üniversiteye gidememesi de bir ayrımcılıktır. Gayrimüslimlere uygulananları, yapılanları kimse unutmadı, unutamadı.
2.Kerbela vakasını Dersimliler 1938 yılında yaşadı. Dersim katliamı Cumhuriyet tarihinin kara lekesidir. Çocuklar, kadınlar, siviller katledildi. Mağaralara doldurulup, gazla zehirlendiler. Katliamda asker olanların bazıları tarihe tanıklık etti. Dersimlileri katlederken, nasıl oluk oluk kanların aktığını anlatırken vicdanlarının sızladığını, psikolojilerinin bozulduğunu, uyuyamadıklarını itiraf ettiler.
Tek partili sistemde CHP bu katliamla yüzleşmelidir. Bunu yapamıyorsanız nasıl helalleşmeden söz edebilirsiniz.
Bu kanayan yaraya artık merhem sürülmeli. Dersimle hesaplaşamamak bu kadar zor olmamalıdır.
Gerçek anlamda toplumsal barış diyorsanız, her kesimin acısına ortak olmak istiyorsanız buyurun en büyük fırsat önünüzdedir: Dersim katliamıyla yüzleşin ve helalleşin..
Devamını Oku

KAPLAN’IN KONUŞMASI DOĞRU, YÖNTEMİ YANLIŞTI

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Isparta’da yaklaşık 3 hafta önce açılışı yapılan Cemevi’nde yaşananlardan ötürü yazdığım makalelerden çok olumlu tepkiler aldım. Açılıştaki o fotoğrafa bakarak eleştiren vatandaşların düşüncesinin değiştiğini fark ettim. „Biz bunları bilmiyorduk“ diyenler var.

Isparta’nın genel durumunu bilmeyen, Isparta’da yaşayan insanların Dersim Sürgünü ile başlayan göç dalgası ve akabindeki asimilasyon siyasetinden habersiz olanların bakış açısı haliyle değişti.

Öncelikle şunu belirtmekte yarar görürüyorum. Tarafsız bir şekilde „Isparta Gerçeğini“ yansıtmaya çalışıyorum. Isparta’yı ve oradaki Alevileri çok iyi bilen biri olarak saçma sapan tartışmalardan ötürü yazmayı bir zorunluluk olarak hissettim. Özellikle Dersim kökenli insanların neler yaşadığını bir fotoğrafa bakarak yorum yapmak, eleştirmek çok yüzeysel bir bakış olur. Aslında o fotoğrafın arka planı çok önemlidir. Olup bitenleri iyi analiz etmekte fayda var. Bende bunu yapmak istedim.

Haliyle çoğu okurda makalelerin sonuç olarak nereye bağlanacağını ve benim yorumumum ne olacağını merak ediyorlar. Bende genel kapsamda herkesin dilinde olan soruları hatırlatarak kendi düşüncelerimi, yorumunu yazarak sonuçlandırmak istiyorum.

Açılışın normal akışı devam ederken olay kürsüye çıkan Pir Sultan Abdal Dernekleri Genel Başkanı Gani Kaplan’ın diyaneti eleştirmesiyle patlak vermişti. Kürsüdeki konuşmacı kim olursa olsun, ne söylerse söylesin herkes demokrasi kuralları çerçevesinde saygı duymalı ve müdahale etmemelidir, bu bir kuraldır. Söz hakkı ve sırası geldiğinde bir önceki konuşmacıyı eleştirme hakkına sahiptir. Ancak bu böyle olmadı ve Isparta Belediye Başkanı Şürkü Başdeğirmen, Gani Kaplan’a müdahale etti ve kürsüye yürüdü. Üstelik hiç kimseye hakaret edilmemişti.

CEMEVİ CAMİ’YE ALTERNATİF DEĞİLDİR

Aldığım duyumlara göre AKP Genel Merkezi ile arası iyi olmayan Şükrü Başdeğirmen’in bu olayı kullandığı iddia ediliyor.

-Türkiye’de Cemevi etkinliklerine belediye başkanları davet edilmiyor mu? Şükrü Başdeğirmen’in davet edilmesi yanlış mı?

Belediye başkanları hemen hemen bütün şehirlerde hangi partiden olursa olsun davet ediliyor ve çoğu belediye başkanları da etkinliklere katılıyor. AKP’li, CHP’li, HDP’li veya MHP’li belediye başkanları Alevilerin etkinliklerine katılmaktadırlar. Burada çeşitli nedenlerden ötürü sorun yaşanıyorsa, Alevi haraketi devlet-Alevi ilişkisini yeniden gözden geçirmelidir.

2019 yılında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Mersin Cemevi’ni ziyaret etmiş ve dernek başkanı Hasan Kılavuz’a Kuran hediye etmişti.

-Peki Gani Kaplan’ın diyaneti eleştiren konuşması doğrumuydu? Açılışta böyle bir konuşmaya gerek varmıydı?

Gani Kaplan’ın konuşmasında hiç bir şekilde yanlışlık görmüyorum. O konuşmanın altına imzamı atar ve daha fazlasını söylerim. Diyanet Alevi vatandaşların hakkını yiyiyor. 9 bakanlık bütçesinden fazla bir parayla yönetilen diyanet adeta Şeyhülislam gibi fetva veriyor.

Alevilerin laik noktası temelinde eşit vatandaşlık taleplerinin hiçe sayıldığı diyanet işlerini eleştiren Gani Kaplan’ın sadece yönetemini yanlış buluyorum. Gani Kaplan, eleştirilerini farklı bir uslüpla dile getirebilirdi. Çünkü doğru bir ortamda değildi. Diyanetin eleştirilmesini camiyi eleştirmekle aynı kefeye koyan bir zihniyet varken, bu konuşmanın yöntemi yanlıştır. Cemevi sünni bir mahallede ve o mahallede Cemevi inşaatı başlarken kendini kepçenin önüne atan „Burada Cemevi Yaptırmayız“ diyen kadın gibi düşünenler varken bu yöntemle konuşmaya hazır olmayan bir ortamda farklı bir yöntem kullanılmalıydı. „Cemevi, Camilere alternatif değildir. Aleviler, bütün inanç mekanlarına olduğu gibi Cami’ye de saygı duyar. Alevilerin sorunu Cami değil, diyanettir“ Aleviler aynı saygıyı kendileri için beklerler. Hala Cemevi Türkiye’de yasal bir statüde inanç yeri olarak kabul görmüyorsa, burada vicdanlı, inançlı sünni vatandaşlarının da desteği gereklidir.

AKP’Lİ BAŞKANIN ŞAHSİ DESTEĞİ GERİ VERİLSİN

-Isparta Belediye Başkanı „Cemevi’nde kapısında, çimentosunda benim de payım var“ gerekçesiyle bir hakka sahip midir? Cemevi’ne istediği gibi müdahalede bulunabilir mi?

Öncelikle şunu belirtmeliyim; AKP’li Belediye başkanı açılışta, Gani Kaplan’a „burada benim katkım var“ diyerek diyanetin eleştirisine tahamül edemiyor, ancak 90 yıldan beri Alevilerin hakkı yenilmesine tahamül edebiliyor. Bu nasıl bir yaman çelişki anlayamıyorum. Türkiye genelinde Alevi vatandaşladan alınan vergilerle diyanetin yönettiği camilerde Alevilerin rıskı yok mu?

Aynı şekilde Isparta’da Alevilerden de vergi alınıyor ve diyanete bağlı 711 Cami’ye elektirik, su gibi giderlere gidiyor. Şayet Belediye Başkanı Başdeğirmen, belediye bütçesinden Cemevi’ne katkı sağlamışsa, Alevilerin hakkıdır. Ancak, kendi cebinden kapı, cimento almışsa geri verilmelidir.

-Cemevi Başkanı Sabriye Aydın’ın tutumu nasıl değerlendirilir?

Avrupa’da özgür bir şekilde örgütlenen, bilinçlenen insanlar Türkiye’de siyaset yapmanın zorluğunu elbette biliyorlar. Orada insanlar konuşurken, dikkat etmek zorunda. Birde Isparta’nın genel durumunu göz önünde bulundurun. Henüz yeni kurulan bir Cemevi ve donanımlı olmayan bir yönetim. Çok şey beklememekle birlikte Cemevi’nde başkanın, o andaki korku ve endişesini göz önünde bulundurmama rağmen AKP’li belediye Başkanı Şükrü Başdeğirmen’i destekleyen tavrı kesinlike yanlıştır.

Burayı ben yaptım, biz yaptık“ diyen Başdeğirmen’e „evet, evet“ diyen başkana tepki gösteren ve bana yazan vatandaşlar, „Kampanya yapıldı ve para toplandı. Madem Belediye Başkanı bu kadar destek verip Cemevi’ni yapmış. Bizim paralarımız nereye gitti“ diyorlar. Benim tavsiyem bir an önce dernek yönetimi şeffaf bir şekilde bir hesap çıkartmalıdır. Belediye başkanı ne kadar yardım yaptı, ne kadar para toplandı. Ne kadarı, nasıl ve nerede harcandı.

Şeffaflık noktasında buna gerek duyulmaktadır.

ELEŞTİRYOR MUYUZ, LİNÇ Mİ EDİYORUZ?

-Isparta Cemevi vakasından sonra özellikle sosyal medyadan diyanet krizi patladı ve açılışta bulunan federasyon temsilcilerinin eleştirilmeleri doğru mu?

Öncelikle şunu net vurgulamamda fayda var. Avrupa’daki Alevi hareketinin Türkiye’deki Alevi örgütlenmesine katkısı inkar edilemez. AABF Isparta’daki durumu bildiği için Cemevi’ne katkı sağlamak istedi. Asimilasyonla karşı karşıya olan Ispartalı Alevilerin yanında oldu. Cemevi tören atma törenine de katıldılar. Türkiye’de ne Hacı Bektaş Veli, ne de Pir Sultan Abdal Dernekleri Federasyonu Isparta Cemevi’ne hiç bir katkı sağlamadı.

Cafer Kaplan, Veli Aydın, Soner Solmaz ve Özkan Lafatan Cemevi açılışındaydı. Aslında AABF Genel Başkanı Hüseyin Mat’ta katılacaktı. Açılışta yaşanan krizden sonra eleştiriler başladı. O fotoğrafa göre eleştirilebilinir, herkes özgürdür eleştirmekte. Fakat eleştiri sosyal medyada yerini linç furyasına bıraktı. Diyanet krizi adeta Alevileri böldü. Alışılmış bir durum değil. Eleştiriler yerini hakaretlere bıraktı. Kimileri yol düşkünü ilan edildi, kimleri ihbarçı, ihanetçi oldu.

30 yıldan beri Alevi hareketine katkı vermiş bu insanlar linçi haketmediler. Hiç kimse bu linçe pozitif bir anlam veremez. Isparta Belediye Başkanı Şükrü Başdeğirmen’in bir hareketi 30 yıllık güçlü Alevi hareketini bölmeye yetti mi? Avrupa’daki Alevi hakaretinin başarısını çekemeyenleri sevindiren bir durum oldu. Gelsenkirchen’de Isparta vakasını değerlendiren Alevi kurum temsilcileri artık durumun ve gidişatın farkına vardıkları kanısındayım.

Bununla birlikte orada ikinci şube açmanın mantıklı bir fikir olmadığını düşünüyorum.

Devamını Oku

ISPARTA’DA ALEVİLERE CEMEVİ İÇİN ARSA VERMEDİLER

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Isparta’da Cemevi’nin açılışında yaşananların tartışması halen devam ediyor. Dün Gelsenkirchen Alevi Kültür Merkezi’nde „Isparta vakası“ tartışıldı. Bölgede Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) bünyesinde örgütlenen NRW Bölgesi dernek temsilcilerinin katıldığı toplantıya AABF Genel Başkanı Hüseyin Mat’ta hazır bulundu.

Dersim Sürgünü ile Isparta’yla tanışıp yerleşen Alevilerin büyük bir kısmı asimile olmuştu. Kahvehane olarak kullandıkları Tunceli Kültür ve Dayanışma Derneği içinde artık Cemevi tartışmaları yoğunlaşmıştı.

SÜLEYMAN ES’İN CENAZESİ CAMİYE GÖTÜRÜLMEDİ

2016 yılında Ispartalıların ve Ispartalı Alevilerin alışık olmadıkları bir olay yaşandı. O dönem 80 yıldan beri Isparta’da yaşayan Alevilerde bir ilk yaşandı. 2016 yılının Şubat ayında Hakka yürüyen Süleyman Es’in cenazesi Camiye götürülmedi. Aile arasında ‘eski köye yeni adet mi’ diye tartışmalara neden olan merhum Dersimli Süleyman Es’in cenazesi Antalya’dan gelen dede tarafından Alevilik inancına, örf adetlerine göre evinin önünde ve mezarlıkta yapılan törenle defin edildi. Camiye götürülmeyeciği duyulan cenaze törenine olağandışı bir katılım oldu.

Süleyman Es’in cenazesinin Cami’ye götürülmemesi Cemevi açılması için girişimde bulunanları heyecanlandırmış ve Alevi toplumuna örnek olmuştu.

Herşey bir fikirle başladı. Fakat, o fikir çok tartışıldı. Belki yıllarca tartıştılar ve sonunda Isparta’ya bir Cemevi açmaya karar verdiler. Kimi Aleviler kararsız kaldı, kimileri uzak durdu. Nitekim Isparta’da yaşayan Alevilerin büyük bir kısmı Isparta’da Tunceliler Kültür Derneği’nin aldığı bu kararın arkasında durdu.

En çok Ispartalı Alevi kadınlar Cemevi’nin açılması için büyük çaba sarfetti. Bazıları çok ama çok yoğun çalışma içine girdiler. Bu çalışma içinde çok zorluklar, engelli vakalarla karşılaştılar. Cemevi’nin inşa etmek için maddi desteğe ihtiyaç vardı. Bunun için bir kampanya başlatıldı. Yurt içinde ve dışında Alevi vatandaşlar, ağırlıklı Ispartalı, Dersimli, Erzincanlı ve diğer kentlerin Alevileri kampanyaya destek verdi.

ALEVİLERE ARSA VERMEDİLER

Tunceli Kültür ve Dayanışma Derneği Cemevi için arsa arayışını sürdürürken, çok olumsuz vakalar yaşadı. Arsa sahipleri Cemevi yapılacağını duyan arsa sahipleri bir çok kez çeşitli bahanelerle satmaktan vazgeçtiler. Sonunda arsa bulundu ve dozerle kazı işi başlayınca mahalle sakinlerinin negatif tutumları gözlendi. Öyle ki sünni bir kadın kendini kepçenin önüne attı. „Burada Cemevi istemiyoruz. Buraya Cemevi yapamazsınız“ çığlıkları herkesin moralini bozmuştu. O gün inşaat çalışması durmuştu.

Isparta’nın genel durumunu bilen Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) temsilcileri inşaat törenine katıldı. Çünkü Alevilerin Isparta tarihinde inşaa edilecek Cemevi çok büyük bir öneme sahip olacaktı. İnşaat sonunda bitti ve yaklaşık 2 hafta önce büyük heyecanla Isparta Cemevi’nin açılışı yapılırken, bu kez Diyanet krizi ortaya çıktı.

Ne olduysa o açılışta oldu. Büyük heyecan kurdalenin kesilmesi yerini bitmez tartışmaya bıraktı. Isparta Cemevi’nin açılışında konuşan Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Genel Başkanı Gani Kaplan, Diyaneti eleştirince, oturduğu yerden kalkan AKP’li Isparta Belediye Başkanı Şükrü Başdeğirmen tarafından sözü kesildi. Cemevi’nin açılışına adeta bir kara gölge düştü. Bu kara gölge Avrupa’ya sıçradı ve yağmur gibi yağmaya başladı.

Haliyle Cemevi açılış töreninin bir kısmı iptal edildi. Sıradaki konuşmacılar belediye başkanı Başdeğirmen’nin tavrına karşı kürsüye çıkmayıp, protesto ettiler. Olay bununla bitmedi. Tartışmalar sosyal medya üzerinden yoğunlaştı. Törene katılan AABF temsilcilerinin Belediye Başkanı Başdeğirmen’in „Burayı ben, biz yaptık. Buranın kapısında, çimentosunda benim katkım var“ demesine ve Gani Kaplan’ın kanuşmasını bitirmesi için uyarıda bulunmasını yanlış bulup, eleştirirenler istifa istediler.

Aleviler arasında bir çok gerekli veya gereksiz tartışma olmuştur. Ancak bu tartışma krize dönüştü. Belediye Başkanı Şükrü Başdeğirmen’den çok, açılışta bulunan Alevi temsilcilerinin eleştirilmesi dikkat çekti.

Devamını Oku

ALEVİLERDE DİYANET KRİZİ (3)

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Isparta’da olaylı Cemevi’nin açılışında yaşananların tartışması sürüyor. Bugün Gelsenkirchen’de Avrupalı Aleviler Isparta vakasını değerlendirmek için bir araya geldiler. 441 bin 412 kişinin yaşadığı Isparta’da Diyanete bağlı 711 Cami varken, Dersim sürgününye Isparta’ya yerleşen yaklaşık 300 aile ve 3 bin kişiden fazla olan insanlara 1 Cemevi çok mu görülüyor. „Isparta Gerçeğini“ yazarak farklı bir pesvektifle değerlendirip ona göre tepki verebilirsiniz.

Genel kapsamda herkesin dilinde olan soruları hatırlatıyorum;

-AKP’li Belediye Başkanı’nın açılışta olması doğru mu?

-Pir Sultan Abdal Derneleri Başkanı Gani Kaplan açılışta inanç yerinde siyaset mi yaptı? Gerçekleri mi konuştu. Böyle bir yerde, bu konuşma gerekli mi?

-Alevilerin Diyanet’in kapatılması istemi ne kadar realist?

-AABF’nin açılış töreninde yer alan temsilcileri istifa mı etmeli?

-AABF’nin temsilcileri AKP’li belediye başkanına müdahale etmiş olsaylardı, ne olurdu?

-Isparta Alevi Derneği Başkanı’nın tavrı doğru mu?

-Cemevi inşaatı için belediye başkanından yardım talep etmek yanlış mı?

-İkinci şube açmak ne kadar doğru?

-AABF bu sürece hakim olmadı mı?

1937-38 yılında Dersim Katliamı ile başlayan zorunlu sürgün ve 9 yıl sonra çıkan afla Isparta’ya yerleştirilen yaklaşık 15 ailenin memleketine geri dönmesi, daha sonra iş, aş için 1960-65 yılında başlayan ikinci ve akabindeki göçlerle Ispartaya yerleşen Dersimlilerin durumunu değerlendirmeye devam ediyorum.

Özellikle sağ-sol olaylarının yaşandığı 80’li yıllardaki Türkiye’de Isparta’da nasibini almıştı. Büyük çoğunluğunun muhafazakar, milliyetçi sağ eğilimli olduğu şehirde Dersimli, Erzincan, Varto ve Sivas kökenli solcular geto mahallesi Gülistan’ı mesken seçmişti. Solun kalesi Gülistan Mahallesi’ne sağcıların girmesi mümkün değildi. Solcular gruplar halinde dolaşır ve boş gezmezlerdi. Sağ-Sol çatışmaları gençler arasında çok olurdu.

ALEVİLER CAMİ’DE NAMAZA BAŞLADI

Nitekim Kenan Evren askeri darbesi Isparta’da sessiz devrim şarkılarını söyleyen gençleri belki de hiç konuşmamak üzere susturmuştu. Umutlar Isparta’da söndü ve darbenin en ağır halini yaşadılar. Değil solculuk yapmak, kahvehanelerde siyaset konuşmaya bile cesaret edemezlerdi. Dersimli Aleviler, Zazalar, Kürtler, Türkmenler Gülistan’ın dışına çıktılar. Çocuklar, gençler üniversiteye okumaya, meslek öğrenmeye başladılar. Zamanla işyerleri kurdular. İşadamı olup, Isparta’ya istihtam sağladılar.

Kız alıp, kız vermeye başlandı ve sünni torunları olan Dersimliler oldu. Bu kaynaşmayla birlikte kısmen bazı ailelerde Alevi, Kürt önyargısı bitse de mahalle baskısı onları kendi inançlarını, kültürünü, felsefesini yaşamaya ve yaşatmaktan uzaklaştırdı.

Yaklaşık 3 bin Alevi’nin yaşadığı Isparta’da Dersim Sürgünü, Evren Askeri Darbesi etkili oldu. Asimilasyon politikası bazı kentlerde olduğu gibi en çok Isparta’da etkisini gösterdi. Korkuyla sindirilen, mahalle baskısıyla eziklik hisseden Aleviler gün geçtikçe Cami’nin kapısına daha çok gittiler.

Çocuklar Kuran kursuna giderken, yaşlılar Cuma namazını kaçırmıyordu. Bazı Dersimli aileler evlerinde mevlüt yaparken mersiyelerle Sünni vatandaştan daha radikal İslamiyeti yaşıyor, üstelik Aleviliği eleştiriyorlardı. Tabi bu durumdan hoşnut olmayan Dersimli aileler de vardı. Isparta’da Tunceliler Kültür ve Dayanışma Derneği kurulunca, Avrupa ve Türkiye’deki Alevi hareketi güçlendikçe kendi aralarındaki tartışmalar ve düşünce çatışmaları yoğun yaşanmaya başlandı.

Fakat tarihi bir gerçek vardı. Alay edilen Alevilerin cenazesi Cami’den kalkıyor ve Aleviler Cami’de namaz kılıyorlardı. Bazıları Aleviliğini, hatta Dersim kökenli olduğunu gizlemek zorunda kalıyordu. Camiye namaza gitmeyenlerde mecburen cenazesini Cami’den kaldırıyordu. Bu durum Aleviler arasında büyük tartışmalara neden oluyordu.

Bir taraftanda işadamlarıyla güçlenen girişimcileri, öğretmen, avukat, doktor olan Dersim kökenli Ispartalılar İstanbul’u, İzmir’i, Ankara’yı Erzincan’ı, hatta bazı Alevi köylerini kendilerine örnek alarak Aleviliği yaşamak ve yaşatmak için kafa yormaya başladılar.

Çünkü Ispartalı Aleviler, namaz kılıyor, Kuran’ı hatim ediyor ve cenazesini Cami’den kaldırıyordu.

Devamını Oku

DİYANET KRİZİ ALEVİLERİ NASIL BÖLDÜ (2)

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Isparta’da 2 hafta önce açılışı yapılan olaylı Cemevi’ni ve „Isparta Gerçeğini“ dün kaleme aldım. Bugün hala gündemde olan ve büyük tartışmaya neden olan ikinci makalemi sizlerle paylaşıyorum. Kim haklı, haksız gibi bir zihniyetle değil, Dersim Sürgünü ile başlayan süreçten günümüze kadar yaşanılanları tarafsız bir şekilde yansıtmak istiyorum. Sosyal medyada patlayan bu vakayı oradaki insanların yaşadıklarını da göz önünde bulundurarak daha farklı persvektifle değerlendirmek mümkündür.

Dün sorguladığım ve genel kapsamda herkesin dilinde olan soruları hatırlatıyorum;

-AKP’li Belediye Başkanı’nın açılışta olması doğru mu?

-Pir Sultan Abdal Derneleri Başkanı Gani Kaplan açılışta inanç yerinde siyaset mi yaptı? Gerçekleri mi konuştu. Böyle bir yerde, bu konuşma gerekli mi?

-Alevilerin Diyanet’in kapatılması istemi ne kadar realist?

-AABF’nin açılış töreninde yer alan temsilcileri istifa mı etmeli?

-AABF’nin temsilcileri AKP’li belediye başkanına müdahale etmiş olsaylardı, ne olurdu?

-Isparta Alevi Derneği Başkanı’nın tavrı doğru mu?

-Cemevi inşaatı için belediye başkanından yardım talep etmek yanlış mı?

-İkinci şube açmak ne kadar doğru?

-AABF bu sürece hakim olmadı mı?

1937-38 Dersim Sürgünü ile Ispartaya’ya Jandarma denetiminde yerleştirilen yaklaşık 15 ailenin 9 yıllık yaşamından sonra af çıkmış ve bu insanlar 1946 yılından itibaren malını mülkünü bırakarak ve arkasına bakmadan hasret kaldıkları memleketine geri dönmüşlerdi.

İKİNCİ ISPARTA GÖÇ DALGASI 1960-65’TE BAŞLADI

Türkiye’nin dört bir yanına sürgüne gönderilen Dersimliler memleketine döndüklerinde onları iyi bir hayat şartları beklemiyordu. Isparta’dan gelenlerde aynı durumdaydı. Kimileri acılarını sarıyor, kimileri yaşadıkları bu derin tranvayla yaşamlarını sürdürüyorlardı.

Fakat kendi kültürünü, örf adetlerini yaşıyor, ibadetlerini yaşam felsefelerini özgürce yapabiliyorlardı. 9 yıl boyunca yaşadıkları zorunlu göç onlara çok şey öğretmişti. Farklı insanlar tanımış, korku ve baskılardan ötürü istemedikleri bir şekilde yönlendirilmişlerdi. Cami ile ilk tanıştıklarında, çocuklarını Kuran kursuna verdiklerinde mecbur kalmışlardı. Bazı ailelerin çocukları kuranı hatim etmişti. Kendi inançları ve yeni öğrendikleri inanç arasında çocuklar, gençler bir çatışma yaşıyorlardı.

Dersim’in icra köylerinde yaşayanlar kışın büyük zorluk çekiyordu. Aylarca yoğun yağan kar, ulaşımı engelliyordu. Dağ köyünde yaşayanlar geçimini hayvancılıktan sağlıyordu. İlk bahar ve yazın kuşların kelebeklerin uçuştuğu derelerin, ırmakların aktığı adeta cennet olan Boğalı, Dağbeğ, Kovuklu gibi köylerde kışın gençler ve erkekler işsiz kalıyordu.

1961 yılında Almanya ile yapılan anlaşma ile Türkiye’den insanlar çalışmaya gitmişti. Bu haktan doğu vilayetinde yaşayan insanlar da yararlanmaya başlamıştı. İmkanı olan Dersimliler Almanya’ya kayıt yapıp gitmişlerdi. Kimileri de kışın çalışmak için İstanbul gibi büyük şehirlere gitmeye başlamıştı. Isparta’ya sürgün giden ailelerin gençleri, çalışmak için fikir alışverişinde bulunuyorlardı.

GÜLİSTAN MAHALLESİ SOLUN KALESİYDİ

1960-65 yıllarında Isparta’yı zorunlu göçten ötürü tanıyan ve orada yaşayanlardan bazıları Isparta’ya gitmeye başladılar. Bir kaç kişiyle başlayan göç zamanla arttı. Çünkü Isparta’yı artık tanıyor ve tanıdık çevreleri olmuştu. Ağırlıklı olarak inşaatta çalışıyorlardı. Sonra eşlerini çocuklarını da yanına aldılar. Kadınlar da evde halı dokuyordu.

Yıllar geçtikte Dersim’den Isparta’ya gelenlerin sayısı artmaya başladı. Isparta’da meşhur Gülistan mahallesinde bir arada yaşıyorlardı. Sonra belediyeden arsa verildi ve aileler evlerini yapmaya başladılar. Bu durum Dersim’dekileri heyecanlandırıyordu. Bu göç düzenli aralıklarla devam etti. En son 1990’lı yıllarda köylerin yakılmasından sonra da sürdü.

Meşhur Gülistan mahallesinde artık bir geto oluşmuştu. 80’li yıllarda Dersim’den, daha sonra Erzincan, Varto ve Sivas’tan da göç alan Isparta’da Gülistan mahallesinde gizli gizli devrim sologanları atılıyordu. Solcuların kalesi Gülistan’dı. Tahtacı, Bektaşi Alevilerin dışında solcu Ispartalı sünni vatandaşın sığındığı yer Gülistan mahallesiydi.

Devamını Oku