İlter Gözkaya-Holzhey

İlter Gözkaya-Holzhey

24 Ocak 2025 Cuma

    NEFRET VE DAVRANIŞ

    NEFRET VE DAVRANIŞ
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Makalemin başlığını Derviş Hızarcı’nın Zwischen Hass und Haltung kitabının başlığından aldım. Toplumda nefret duygusuna karşı alınması gereken tutum, davranış konu olarak işleniyor.

    Federal Almanya Cumhuriyeti devlet organları toplumda gelişen tutum ve sosyal ortamın gerisinde kaldı. Birçok ülkede olduğu gibi göç toplumu olduğunu çok geç kabul etti.

    Bu nedenle ülkeye sonradan gelenler için gerekli, uygun kanunlar yapılmadı. Göçenlerin uyumu için elzem olan şartlar yerine getirilmedi. Seçim kampanyalarında aile geçmişinde göç hikâyesi olanlar uyumsuz, problem olarak ötekileştirildi, gösterildi. Bu gruplar üzerinde tartışıldı, ama bizzat o grup ve temsilci öncü düşünürlere söz hakkı verilmedi, çoğu kez yok sayıldı, medyada görülmez basında okunmaz yapıldı.

    Yazar, öğretmen Derviş Hızarcı kitabında göç toplumuna karşı işlenen hataları sıralarken, hâlâ değişim mümkündür, geç kalınmıştır, ama çok geç değildir, tezini savunuyor.

    Bilhassa okulda öğretmenlerin hataları işleniyor. Kitap öğretmen olacak adaylar için üniversite ders kitabı niteliğindedir. Ki böyle gelmiş böyle gitmez, gitmemeli.

    Okullarda Türkçe, Arapça, Kürtçe diğer Avrupa Birliği’ne üye ülke dilleriyle eşit muamele görmüyor.

    Ben emekli olmadan önce bazı öğretmenlerin teneffüste ve derste Türkçe konuşanları cezalandırdığı dahi söz konusuydu.

    Öğrencilerin Türkçe adları yanlış söyleniyor. Çocuk, öğretmenin kendisini kastettiğini anlamazsa azar işitiyor. Halbuki Alman öğretmenlerin öğreneceği yazımda beş, telaffuzda dört harf var. Altmış yılda öğrenilmemesinde, arkasında yatan önemsememe düşüncesi akla geliyor. Bir Türk öğretmeni okulunda Alman öğretmenlerin kırk yılda, o zaman kırk yıldı, Türk öğrencilerin adını telaffuz etmeyi öğrenemediler deyince, okul müdürü ve öğretmen arkadaşları tarafından mobbing uygulanmıştı. Öyle ya çoğunluk toplum, azınlık toplumu her an ve her durumda eleştirebilir, ama aksi düşünülemez.

    Bu tutum toplumun diğer bölümlerinde devam eder. Oskar adayı olan Öğretmenler Odası filmi ile İlker Çatak adı ya hiç söylenmedi ya da yanlış telaffuz edildi, Sadece medyada filmin adı söylendi, diğer Alman rejisör adayların adı defalarca tekrarlandı.

    Futbolda Almanya birinci olunca kutlamayı, sevinci paylaşmayı göçmen çocuklarına çok gören Alman polisleri, diğer görevini iyi, insanca yerine getiren polislerin varlığına gölge düşüremez.

    İslâm adı altında terör olaylarında bütün Müslümanlar suçlu gibi gösterilmeye son verilmelidir.

    Öğretmen, polis ve Müslüman insanlara karşı nefret toplumu ayrıştırır, siz biz diye kutuplaştırılan toplumda barış sağlanamaz. İnsanı düşman saymadan problemi çözmek daha akıllıca bir eylemdir. Okullarda öğrenciler antik Yunan tarihinden önce kendi ülkesinin göç tarihini okumalıdır.

    Antisemitizm, yani Yahudi düşmanlığını sanki Suriye’den, Filistin’den gelen sığınmacılar getirmiş gibi algılanması da hatalıdır. Almanya, Avrupa tarihi yok sayılamaz. Hatta dünyada Yahudi dininde olan insanlar, dönem dönem hor görme, aşağılanma ve katliam görmüş, yaşamıştır.

    Almanya’da şu anda İsrail’in Hamas terörüne karşı savaşında nerdeyse İsrail diyen hemen Yahudi düşmanı sayılıyor. Devlet de hata yapabilir. İsrail devletiyle dini birbirine karıştırmak doğru değildir. Elli bin Filistinli vatandaşın öldüğü Almanca basında ve medyada kısa veriliyor.

    Türkiye kırk yıldır PKK terörüne, teröristlere karşı savaştı. Yıllardır Kürt kökenli vatandaşlarla teröristleri ayrı gösterilmedi. Avrupa çok geç PKK örgütünü terör listesine aldı. Türkiye İsrail gibi teröre karşı savaşsaydı, BATI’nın

    tutumu çok negatif olurdu.

    Derviş Hızarcı kitabında ayrımcılığa, aşağılamaya, nefrete karşı düşünce üretme neticesinde, tutum ve davranışla toplumda yaşanan problemleri çözme yöntemlerini örneklerle izah ediyor.

    Derste konu meslek seçimi, öğretmen bir Türk kökenli öğrenciye ileride ne olmak istediğini soruyor. Öğrenci polis olmak arzusunu söyleyince, öğretmen kriminal olma yeter, diyor.

    Yazar, öğretmen Derviş Hızarcı 1983 yılında Berlin’de dünyaya geldi. Yalnız teori değil, uygulamada sorumluluk üstleniyor. 2015 yılından beri Berlin-Kreuzberg İnisiyatifi Antisemitizm Karşıtı organizenin yönetimde başkanlık görevini yapıyor. Öğretmen olarak çalıştığı okullarda ayrımcılığa, haksızlığa karşı projeler üretiyor. Berlin Türk Cemaatinde örnek çalışmaları var. Berlin Senatörlüğünde ayrımcılığa karşı görev üstleniyor. 2019 yılından beri Yahudi düşmanlığına karşı devleti idare eden politikacılara danışmanlık yapan kuruluşta görev üstlendi. Göçmen çocuklarının toplumda eşit paylaşımı, Müslüman ve Yahudi inancı insanların diyalog içinde çalışmalarına karşı Federal Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier tarafından en yüksek derecede değerli ödüle lâyık görülmüştür. Basında ve medyada düşüncesine sık sık başvuruluyor. Futbol oynamayı seviyor, TuS Makkabi Berlin, takımında oynuyor.

    Sesi çıkmayan, işçi olarak getirilen ilk nesil konuk işçilerin insan oldukları çok geç anlaşıldı ve kabul gördü. İkinci neslin yazdığı kitaplar onların sesi olduğunu makalelerimde anıyorum.

    Derviş Hızarcı da 156 sayfa olan kitabını annesi ile yaptığı söyleşiyle noktalıyor. Anne babasının kendisine çok iyi örnek olduğuna vurgu yapıyor. Nasrettin Hoca’dan alınan akıl ve düşünce üreten fıkralara yer veriyor. Annem kitabın adını Nefret ve İroni derdi, diyor.

    Annesi söyleşide din ve diğer örf ve geleneklerin aile, coğrafya ve yaşanılan toplumdan kaynaklandığını anlatıyor. İnsan geldiği, yaşadığı toplumun ürünüdür.

    Annesi Kant, Goethe okumamıştır, ama yeniliğe, gelişmeye açık, diğer kültürlere karşı hoşgörülü bir tutumu, davranışı vardır. Çocuklarını yetiştirmek için çaba gösteren, hayat üniversitesi mezunu annesine, ilk nesle karşı yazar sevgi ve saygıda kusur etmiyor.

    22 Ocak 2025 tarihinde Berlin Parlamentosunda Grup Başkanı Milletvekili Raed Saleh’in Berlin-Spandau ilçesinde organize ettiği okuma toplantısı çok başarılı olarak gerçekleştirildi.

    Okumaya katılanların öneri ve tamamlayıcı kısa konuşmaları oldukça ilginçti. Açılış konuşmasında hem Raed Saleh hem de Federal Almanya Meclisi’nde SPD Milletvekili Helmut Kleebank kültürler arası böyle diyaloğun önemine vurgu yaptılar.

    Hoşça ve okuyarak kalın!

    İlter Gözkaya-Holzhey           

    eMail: [email protected]

    Kaynak olarak kullandığım bu kitap mutlaka Türkçe’ye çevrilmelidir:

    Derviş Hızarcı, Zwischen Hass und Haltung, Suhrkamp Verlag, Berlin 2024.

    ISBN: 978-3-518-47447-1

    Devamını Oku

    ŞİDDET KULLANMA

    ŞİDDET KULLANMA
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Şiddet kavramı Türkçe’ye Arapçadan alınmıştır. Sert, sıkı, fazla ve kuvvet anlamında kullanılıyor. Ortalığa korku salmak için birine, bir topluma bir şeye karşı yapılan her türlü silahlı eylemde kuvvet, iktidar kötüye kullanılmış oluyor.

    Son yıllarda İslâm adına yapılan terörde araba silah olarak kullanılıyor. Noel panayırında olduğu gibi mümkün oldukça kalabalık insan topluluğu hedef alınıyor.

    Böyle terör olaylarında BATI’da yaşayan Müslümanlara, ailesinde göç hikayesi olanlara zarar oluyor. Bilhassa seçim öncesi genellemeyle, düşman gösterilerek oy toplama amacı güdülüyor. İslâm adına dine en fazla zarar veren teröristler genç erkekler.

    Antik çağdan başlayarak savaşlara karar verenler ve genç erkekleri savaşa götüren, iktidarı elinde tutan devlet başkanları oluyor. Haçlı seferlerinde olduğu gibi Papa dahil din görev ve öncüleri rol alıyor. Elbette erkekleri destekleyen kadınlar da tarihte yerlerini aldılar. Erkekten daha erkek olan, sert olan kadın yöneticiler de tarihte var olmuştur.

    Kadın haklarını koruyan, kadınlara uygulanan cinayetlere karşı koyan inisiyatif, dernek ve diğer sivil kuruluşlar sokaklarda gösteri yaptılar. Türkiye, Almanya ve diğer birçok ülkede aile bakanları sayıları açıkladı. Aşağı yukarı her saatte bir kadın öldürülüyor.

    Kadınları koruma konusu ön plânda, kadın evlerine daha iyi donanım, daha fazla çalışan eleman gerektiği konuşuldu.

    Hiçbir bebek şiddet genleriyle doğmuyor. Bebek masumdur, tertemiz bir bünyesi vardır. Bebeği ileride katil ve cani yapan toplumdur. Bu toplumun en küçüğü ailede başlar, okulda ve diğer çevre cemiyetlerinde devam eder.

    Erkek çocuklara konuşmayı öğretmek gerekir. Okulda derslerde kullanılan konuşma değil, ne düşündüğünü, herhangi bir olay ve durumda kendisini nasıl hissettiğini anlatmayı öğretmek şarttır. Öfke ve hırsına hâkim olmayı küçük yaşta öğrenebilir.

    Çocuk yuvalarında başlanan sınıf ve grup gezilerin bir amacı da çocuğa aileden ayrılmayı öğretmektir. Türkiye’de yatılı okullarda okuyan erkek öğretmen ve subayların kadına şiddet uyguladığını sanmıyorum. Bu konuda herhangi bir araştırma neticesi okumadım.

    Anne baba çocuğun arkadaş çevresini seçmede yardım etmeli. Çocuk arkadaşını eve davet edebilmelidir. İleride hayat arkadaşı seçmede deneyim kazanmış olacaklar.

    Aydın/Didim’de üniversite öğrencileri hayat arkadaşı seçme konusunu derste işlediler. Haberi okuyunca sevindim.

    Gençlere fazla sorumluluk verilmemelidir. Kız kardeşlerin, annenin ve eşinin namusu koruma bekçiliği verilmemeli. Kadına birey olarak hürriyet tanıyan bir toplumda kadın kendisini koruyabilir. Devletin tanıdığı kural ve kanunlar kadın erkek ayırım yapmadan herkes için geçerlidir.

    Evde anne kucağı, yuvada kadın eğitmenler ve okulda kadın öğretmenler erkek çocuğun eğitiminde hata yapmış olabilir. Gençlik çağında erkeklik konusunu işleyen yazar ve sosyal danışmanlara söz hakkı verilmeli.

    Kamuya ait bir televizyon yayınında Fikri Anıl Altıntaş tartışmaya katılmıştı. Erkeklik konusunda konferanslar veriyor, makale yazıyor.

    Hüzünle okuduğum, Im Morgen wächst ein Birnbaum, Yarın Bir Armut Ağacı Büyüyecek, kitabında erkek çocuğu babasını model alırken aynen babası gibi olmak zorunda değildir, tezini savunuyor. Fikri ağlamak için gizlenmiyor, zayıf taraflarını gösteriyor. Alışılmış, kendisine geldiği toplumun dikte ettiği davranışları benimsemek zorunda olmadığını ispat ediyor.

    Bu biyografi kitabında kadın erkeğe eşit muamele, sosyal topluma faydalı birey olmayı ve genç erkeklere model olmayı babasının öğretmen olmasına borçlu olduğunu anlatıyor. Aile oğlunun sadece diploma alması için değil, kendini yetiştiren bilgiye ve tahsile önem vermesiyle mümkün olduğuna inanıyor.

    Kadınları erkek cinayetlerinden koruma belirli gününde hiç konuşulmayan diğer bir konu da, erkeklere bilhassa genç yaşta Testosteron hormonun etkisi oldu.

    Bu erkek hormonun verdiği enerjiyi olumlu yönlerde harcama öğretilmelidir. Spor, sanat ve bilim dallarında enerjilerini harcayan erkekler topluma, insanlığa çok önemli eserler bırakmışlardır.

    Karin Kneissl, Testosteron macht Politik, Politikayı yapan Testosteron hormonudur, kitabında bu konuda çok önemli ip uçları veriyor. Hormonların beyine etkisi, beyinde verilen karar olumlu olursa toplumda barış olur.

    Erkek çocuk eğitiminde amaca ulaşılmadıysa, geç kalınmış olur, ama çok geç değildir. Öğretmen, psikolog ve sosyolog olan Berlinli Kâzım Erdoğan, kurduğu Erkekler, Babalar derneğiyle ünü Berlin, Almanya sınırını aşmıştır. Diğer Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de ERKEKLİK konusunda konferanslar veriyor. Sayısız kadın dernekleri kuruluyor, halbuki erkek dernek, inisiyatif ve vakıflara daha çok ihtiyaç vardır. Kadın koruma evlerinden ziyade erkeği koruma evleri açılmalıdır.

    Bir söyleşide sekiz cinayeti nasıl önlediğini anlatmıştı. Aileleri hesaba katılırsa, Kâzım Bey çok sayıda insan hayatını kurtarmıştır.

    Nazım Hikmet’in şu dizesinde olduğu gibi:

         Sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana,

         çünkü inanıyorum,

         kahraman maceramız,

         tıpkı orda olduğu gibi,

         tatlıya bağlanacak mutlaka.

    Hoşça kalın!

    İlter Gözkaya-Holzhey           

    eMail: [email protected]

    Faydalandığım kaynaklar:

    Kâzım Erdoğan ile söyleşi You Tube

    Fikra Anıl Altıntaş, Im Morgen wächst ein Birnbaum, btb Verlag, München, 2023

    ISBN: 978-3-442-75964-4

    Karin Kneissl, Testosteron macht Politik, Braunmüller Verlag, Wien 2012

    ISBN: 978-3-99100-068-6

    Devamını Oku

    İLK ÇOCUK

    İLK ÇOCUK
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Makalemin başlığını Wolfgang Schmidbauer’in İlk Doğanlar, Die Erstgeborenen kitabından esinlenerek yazdım.

    Evlilikte ilk doğan çocukla beraber çekirdek aile oluşuyor. İlk doğan çocuğun geçirdiği ruhsal uyum sorunu analiz edilir, anlaşılırsa, ilerde çıkabilecek sorunları anlama ve çözümde yol gösterilmiş olur.

    Her bireyin gelişmesi, çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik çağı ayrıdır. Genel olarak kesin yorum ve değer ölçmek doğru olmaz. Ama bu konuyu büyüteç altına almak, düşünce üretmek, ailede kardeşler arasında çıkan tartışma, kavga ve yanlış anlaşılmalara ışık tutabilir.

    Psikolog, terapist olan yazar Dr. Wolfgang Schmidbauer 1939 yılında doğan abisi vefat edince aile fotoğraf albümü ile geçmişe yolculuk yapar. Abisi Ernst, kendisi doğmadan önce anne veya babasıyla çekilen fotoğrafta güler yüzlü, rahat bir hali vardır. Kendisi ve abisinin ilk fotoğraflarında ise endişeli, korku görür. Aralarında iki yaş fark var.

    Bu ayrıntıyı ancak ruh doktoru tespit edebilir. Terapi uyguladığı hastaların çoğu ailede ilk doğan çocuklar olduğunu hayretle görür ve bu kitabı yazmaya karar verir.

    İlk çocuk anne baba sevgisiyle mutlu bir hayat yaşarken, ikinci çocuk dünyaya gelir. Bu durumda anne yeni doğan bebekle daha fazla zaman geçirmek zorundadır. İlk doğan çocuk cennetten kovulmuş hissine kapılır. Anne babanın övgüsünü almak için sevmek, kaybettiğini düşündüğü sevgi karşısında rakip görmek arasında ikilem temkinleriyle ilk çocuk kendi çocukluğunu yaşayamaz. Ergenlik çağında övgü, ödül yerine eleştiriyle karşılaşırsa, genci intihar etmeye kadar götürebilir.

    Genç anne baba, ilk çocukta kazandıkları deneyimden sonra ikinci çocukta eğitimde, disiplinde yumuşama olur.

    İlk doğan çocuklar geç evleniyor ve çoğu kez tek evlilik yaşıyorlar. Ailesi ve çevresi için sorumluluk alıyor. İyi olmakla yetinmiyor, mükemmel olmak zorunda. Bu durumda kendi çocuklarından beklentileri de çocuğun yeteneğini aşıyor.

    Ailenin ilk çocuğu olan tanınmış, topluma eser bırakmış ünlü insanlardan örnek veriliyor bu kitapta, Freud, Kafka ve Beethoven gibi.

    Avrupa’da modern ailelerde tek çocuklu olanların sayısı da oldukça kabarık. İlk doğan çocuk ile ailede tek çocuk olarak büyüyen yetişkinlerin olumlu veya olumsuz niteliklerinde benzerlik görülüyor.

    Kutsal kitap İncil’de yazılan hikâyeye göre kardeşin kardeşi öldürmesiyle ilk savaş başlıyor.

    Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahın ilk erkek çocuğu padişah oluyor. Annesi sarayda elinde gücü olan valide sultan oluyor.

    İngiltere Kraliyet ailesinde günümüzde ilk çocuk ile ikinci erkek çocuk arasında geçen tartışma, basın ve medya aracılığıyla haber oldu. Kral adayına yüklenen sorumluluk, ikinci çocuğun kendisini değersiz hissetmesi sorun yarattı. İkinci doğan genç, eşi ve çekirdek ailesiyle ülkesini terk etti, Amerika’ya yerleşti.

    Çocuklar, yetişkin yaşamlarında anne baba etkisinden kurtulmalı ve kendi hayatlarında hür kararlar almalıdırlar. Bunun için anne baba da onlara hürriyetlerini yaşama konusunda engel olmamalıdır.

    İlk doğan kız çocuklarına erkek çocuklardan daha fazla sorumluluk yükleniyor. Sosyal kontrol icabında genç kızın hürriyetini kısıtlıyor.

    Sevdiklerinden ayrılınca katlanmak ilk doğan çocuklarda daha zor oluyor. Evlilik hayatı yürümüyorsa ayrılmaya çok geç karar veriyorlar. Bu durumda kavgalı, geçimsiz ailenin çocuklarına etkisi kötü oluyor. Yetişkinlik çağında mutsuz oluyor, ama nedeni bilinç altında kalıyor. Çoğu kez yardım almıyor, ruhsal terapiye ihtiyaçları olduğunu kabul etmiyorlar.

    1961 yılından itibaren Almanya’ya gelen konuk Türk işçileri ilk doğan çocuklarını Türkiye’de büyük annelerinde bırakıp geldiler. Sonra Almanya’ya getirdiler. Bu çocuklar iki kez travma geçirdi. Aileye, çevreye ve yabancı bir ülkede uyum göstermesinde çok zorluk çektiler. Bunu 2024 yılı itibariyle yazdıkları biyografi kitaplarından anlıyoruz.

    Sevgili okurlarım, bu satırları okuyup bitirdikten sonra kendi çocukluk sıranızı düşünün. Bilinç altında kalanları açıp etrafınıza bakın. Tanıdığınız yeni evlenen çift varsa uyarın, ki geleceğe ve çocuk sayısına hazırlansınlar.

    Hoşça kalın!

    İlter Gözkaya-Holzhey           

    eMail: [email protected]

    Kaynak ve tavsiye kitap:

    Wolfgang Schmidbauer, Die Erstgeborenen, Bonifatius Verlag, Paderborn, 2024

    ISBN: 978-3-98790-55-6    

    Devamını Oku

    EN İYİ BAŞKAN

    EN İYİ BAŞKAN
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bir toplantıyı, bir derneği, bir topluluğu yöneten kişiye başkan denir. Bu topluluk parti, köy, ilçe, şehir ülke ve hükümet olabilir.

    Baş kelimesinin eş anlamı kafa kavramıdır. Kafa içinde en önemli organ beyin, vücudun diğer organlarıyla iyi anlaşmak zorundadır. Beyin ihtiyaçları doğru algılayamazsa emirleri doğru veremez.

    Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.

    En küçük topluluktan en büyüğüne kadar başkan iyi olursa barış olur, barış ve uyumluluk olan yerde mutlaka başarıya ulaşılır.

    Konum dernek başkanlığı, en iyi başkan bana göre en iyi iş bölümü yapabilendir.

    2015 yılında CHP Berlin Birliğine üye olan Kenan Kolat, 2016 yılında başkan seçildi. Bu görevi üç kez seçilerek 2024 yılına kadar yerine getirdi.

    19.11.2024 tarihinde basına verdiği raporda sekiz yıl içinde başarıları, yapılan çalışmaları ve gelecek için umutlarını Görev İfa Edilmiştir   başlığı ile dile getirdi.

    Kenan Kolat Görevi Prof. Dr. Ziya Akçetin’e Devretti, başlığıyla www.ha.ber.com’da verilen haberde çok güzel, sistemli bir şekilde özetlenmiştir.

    Bu makalemde iki konuya açıklık getirmek istiyorum.

    Dernekte neden canı gönülden Kenan Kolat’ın seçilmesinde gayret ettiğimi muhalifler anlamamıştı. Aynı zamanda derneklerin, bilhassa yurt dışında sosyal yaşamda hassas görevleri vardır.

    Kenan’ın dernek çalışmalarını bazı toplantılarda, Türk basın ve medyasında duyuyor ve okuyordum. Ama kendisiyle 1994 yılında çalışma şansım oldu. Bana Berlin-Spandau ilçesinde Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) Göçmenler Çalışma Kolu kurucu görevini vermişti. Partide iş bölümü, görev taksiminde bilir kişi, beceren insanlara sorumluluk veriyordu. Her iki dile çok iyi derecede hâkim olması başarısının anahtarıydı.

    Zamanla SPD’de Türk ve göçmen kökenli Bakan, senatör ve Milletvekilleri bu çalışma kollarında başlayıp, partide adım adım yükselmiştir. 2024 yılında Aziz Bozkurt’un başkan olduğu Göçmen Çalışma Kolları tüm Almanya çapında ağ kurmuştur. Parti içinde sözü geçen bir kurum olmuştur. Partinin kapısını Türk ve diğer göçmenlere aralayan, açan Kenan Kolat olmuştur.

    Şimdi Berlin Eyalet Parlamentosu’nda SPD Grup Başkanı olan Raed Saleh Göçmen Kolunda başkanlığı benden 1996 yılında devralarak partide aktif çalışmaya başlamıştı.

    Derneğin sosyal ve eğitici görevi ve gücünü bir öğretmen olarak çok önemsiyorum. CHP Berlin Birliği’nin gençleri yetiştiren, öğreten bir okul gibi çalıştığını daha önceki yönetimde ve şimdiki yönetimde tekrar seçilen ve görev alan Demet Kılıç sosyal medya Facebook’ta çok detaylı şöyle izah ediyor:

    “Bugün CHP Berlin Birliği Seçimli Olağan Genel Kurulunu gerçekleştirdi. 13 yıl önce kurulan ve sekiz yıl başkanlığını yürüten kıymetli Kenan Kolat, sen bu Birliğe sadece zaman ve emek vermedin, sistemli ve ekip ruhuyla çalışmanın ne kadar önemli olduğunu vurguladın.

    Alman Sosyal Demokrat Partisi’nde (SPD) kazandığın deneyim ve bilgin ile biz genç, nesillere yön verdin, vizyon kazandırdın.

    Disiplinli ve istikrarlı çalışmanın sonucunu sadece biz üyelere değil, Türkiye seçim sonuçlarına yansıttın.

    Doğru okumasını bilene bir ekol oldun. Herkese eşit seviyede yaklaşımın ve insanlara her zaman uzlaştırıcı bilinçle gitmen tüm kurullarda, çalışma kollarında biz genç nesle örnek oldun.

    Gerçekten çok çalıştın, biz de seninle çalıştık ve çok şey öğrendik.

    Bizler hep birlikte CHP merkezimizin yapmış olduğu Kayyıma her zaman HAYIR dedik ve dik durduk. Seçimle gelen seçimle gider mantığını son ana kadar savunduk ve savunmaya devam edeceğiz.

    800 üyeden fazla üyeye sahip olan 13 yıllık bu birliğe gelecekte senin bıraktığın yerden onurlu, vicdanlı ve dik duruşlu mücadelemizi devam ettireceğimize ben kendi adıma söz veriyorum.

    Kalbimizin başkanı, verdiğin emekler için teşekkürüm sonsuzdur. İyi ki vardın ve var olacaksın. Başkanlık görevine seçilen Prof. Dr. Ziya Akçetin hocama, bana oy verip yeniden yönetime layık gören üyelerimize ve yeni yol arkadaşlarıma başarılar diliyor ve teşekkür ediyorum.”

    Sevgili Demet, görevi bırakmadan önce derneğe yönetecek elemanları yetiştirerek, hazırlayan başkan iyi başkandır. Ben de sana teşekkür ediyorum. Senden aldığım anı metni makalemin anlamını tamamladı.

    Kenan Kolat, yolun açık olsun. Topluma faydalı olmaya devam edeceğini biliyorum.

    SPD ve CHP partileri kardeş partilerdir. Tüm Dünya’da ve Avrupa’da sağ, ırkçı ve aşırı milliyetçi partiler yükseliyor. Bu nedenle demokrasiye sahip çıkmalı ve partiler bu görevin bilincinde olmak zorundadır.

    Hoşça kalın!

    İlter Gözkaya-Holzhey

    Faydalandığım kaynaklar arşive bkz.:

    Demet Kılıç, Anı Facebook, CHP-Berlin sayfası, 17.11.2024

    Haber sayfası:

    Kenan Kolat Görevi Prof. Dr. Ziya Akçetin’e Devretti, 19.11.2024

    Kenan Kolat’ın yazılı Basın Açıklaması:

    Görev İfa Edilmiştir, 18.11.2024

    Devamını Oku

    ŞÜKÜR ZAMANI

    ŞÜKÜR ZAMANI
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Dört mumla süslenmiş masa çelengiyle, her Pazar bir mum yakarak dört hafta ve yirmi dört gün beklenen Noel Bayramı’na 24 Aralık 2024 tarihinde Salı günü ulaşılmış oldu.

    Kilisede yapılan ayinler hariç, kutlama hazırlıklarında diğer dini inancında olan azınlık toplumların birlikte zevk almayacağı hiçbir eğlence şekli yoktur.

    Karanlık Kış aylarında süslenmiş ışıklarla, çeşitli renklerle mevsim çekilir hale geliyor. Çoğu gelenek ve göreneklerle ülkeden ülkeye değişmiş, geliştirilmiştir.

    Basın ve medyada anlatılan, gösterilen bayramla ilgili masal, hikâye, film ve konser dinletileriyle tamamlanıyor.

    Noel ağacı süsleme geleneği, Türklerin çok daha önce ağaç süsleme göreneği olduğunu hatırlatıyor.

    BATI, Avrupa’da kültür, edebiyat, teknoloji, tıp tarihi araştırılınca kökeni Doğu ve Güney’e dayanır. Avrupa karanlık Orta Çağ yaşarken Asya ve Afrika’da yüksek kültür, antik değerler altın çağı yaşıyordu. Bugün tüm insanlığın değer kaynakları olmuştur. Modern Çağda ulaşılan her şey insanlığın malıdır. O halde söz uçar yazı kalır, sözünü her an hatırda tutmalı, ki neyin hangi ülkeden öğrenildiği doğru tespit edilsin.

    Sahip olunan her şey için, yapılan iyiliğe karşı minnettar olma durumu, duygusu. Noel Bayramı ile gelen Yılbaşı Okul Tatili, şükür zamanı olmalı.

    Sevinen çocuk gözlerini görmek için küçük hediyeler vermeli. Hediye alan kadar vereni de mutlu kılar. Güler yüz, tatlı söz için para gerekmez.

    Bayram günlerinde yalnızlık hisseden yaşlıları ziyaret etmeli, yardım etmeli. Son yapılan bir araştırmaya göre, pandemi döneminde başlayan gençlerde yalnızlığın yaşlılardan daha fazla olduğunu gösteriyor. Türk ailelerinde yalnızlık duygusundan çok endişe duyan gençlerin sayısı oldukça kabarık.

    O halde herkes çevresinde bulunan gençlerle ilgilenmeli.

    Almanya’da yirmi dokuz milyon gönüllü insan inisiyatif, dernek ve vakıflarda üye yardıma muhtaç olan insanlara yardım ediyor.

    Belediyelerde Sosyal Daire yalnızlık duygusuna kapılmadan önce bilgi veriyor. Seksen yaş günümden sonra, ben de sosyal daireden haber aldım. Bir genç kızımızın bana yardıma hazır olduğu bildirildi.

    Yeryüzünde doğa felâketleri ve savaşlar nedeniyle yüz yirmi milyon insan evsiz barksız, aç susuz yollarda sığınmacı durumunda.

    Sıcak bir evi olan, buz dolabında yiyeceği olan şükretmeyi bilmelidir. Sığınmacılara, emekli maaşı az olup geçinemeyenlere yardım eden dernek veya vakıflara gücü yeten para bağışı yapabilir.

    Ruh ve beden bütünlüğünü sağlamak için sağlığa dikkat etmek, hasta olmadan kontrole gitmek, bilhassa yaşlı nesil için çok önemlidir.

    Savaşta açlığı gören Alman nesli, savaştan sonraki yıllarda yemek yemeyi doyduktan sonra fazla yemeyi zevk edinmişler. Bu nedenle yaşlılıkta sağlık sorunları yaşıyorlar.

    Başta İsmet İnönü olmak üzere Türkiye’yi İkinci Paylaşım Savaşı’nda savaştan koruyan zamanın politikacılarına teşekkürü her an unutmamalı, Şükür Zamanı beklenmemeli. 

    Ağrısız ayağa kalkabilen, tuvalete gidebilen, banyo yaptıktan sonra yardımsız küvetten ayağa kalkabilen, giyinip yemeğini yiyebilen her yaşlı için şükür zamanıdır.

    Noel yıldızının İsa Peygamberin ailesine yardım eden çobanlara yol gösterdiği anlatılıyor. Panayırları ve ev pencerelerini süsleyen ışık veren yıldızlar evrenin varoluşunu hatırlatıyor. Karanlık bir ortamda gökyüzüne bakarak şükretme hatırlanmalı.

    İyi gören, okuyabilen insan gözlerine teşekkür etmeyi ihmal etmemeli. Gözle başlayan şükür tüm mucize olan vücudumuzda bulunan organlara teşekkür etmeyi bir değil bin borç bilmeli.

    Bayram ve okul tatilleri, hızla giden günlük telâşları bir kenara bırakmaya, nefes almaya ve yavaş yaşamaya vesile olmalı.

    Sevincini, sorununu, derdini ve bilgisini paylaşan, birlikte gülüp eğlenen ve eskimeyen dostları olan insanlar zengindir. Zenginliklerinin kıymetini bilmelidirler.

    Bazı kentlerde Merhaba Komşu sloganıyla komşunun komşuya yardım etmesi amaç ediliyor. Ev alma komşu al, deyimi Türk kültüründe zaten vardı. Fakat büyük şehirlerde bu güzel gelenek biraz unutuldu. Tekrar hatırlamada fayda vardır.

    Çocuklu iki komşumuz var. Biri bir buçuk yaşında oğlan, diğeri üç yaşında kız çocuğu. Bizim kapıya gelince nine dede, diye çağırıyorlar. Kapımızı açınca seviniyor, zilimizi çalmaya bayılıyorlar. O gözlerdeki ışık, enerji bize de yansıyor.

    Yaşlılar, emekliler yurdu ile çocuk yuva, kreşleri Japonya’da birbirine komşu oluyor. Bütün dünyaya örnek olmalı. Nesiller arası kopma yaşanmamalı. Yaşlılar eğitmenlere yardım ediyor. Nine ve dedeler çocuklara masal kitapları okuyorlar.

    Nihayet 31 Aralık akşamı Yılbaşı eğlencesiyle Yeni Yıla giriliyor.

    Sevgili okuyucularım, 2025 yılında hepinize sağlık ve huzurlu günler diliyorum. Huzur ve sağlığı yerinde olan insanın hayatına, kısa süreli olan mutluluk duygusu sık sık uğrar.

    Çoğu kez küçük şeylere dikkat edilirse, mutluluk hasıl olur.

                                                     Wilhelm Busch

    Hoşça kalın!

    İlter Gözkaya-Holzhey           

    Bu konuda okuduğum makaleler:

    Josef Hader und AxelHacke, Mein Körper- Was macht der da?

    Chrismon, das evangelische Magazin, 12.2024, sayfa 33-36

    Titelthema: Zeit Danke Zu Sagen, Apotheken-Umschau 15.12.2024, sayfa: 13-20

    Devamını Oku