İKİNCİ VATAN

İKİNCİ VATAN
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sevgili okuyucularım, esas konumu yazmadan önce kaynak olarak kullandığım kitabın elime geçiş hikâyesini yazmak istiyorum. Ki, Türkiye’ye gidecekler bu yoldan kitabı alabilirler. Zira Almanya’da kitabı henüz almak mümkün değil.

Akrabam, abim Eczacı İlhami Uzunöz kitabı çok beğendiğini, mutlaka okumamı tavsiye etti. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden Alman Prof. Dr. Alfred Heilbronn adını okuyunca sevincini benimle paylaştı.

Didim’de yazlık komşum öğretmen, ressam ve dost Turgut G., yazardan adıma imzalı kitabı kargo ile alıyor. Didim’den öğrencim Kiraz B.K. Berlin’e getirdi ve bana hediye etti.

Bahis konusu olan bu kitap roman gibi okunacak bir kitap değil. Ansiklopedi niteliğinde, başucu ve okullarda ders kitabı olarak kullanılması gerekiyor.

Almanya’yı ikinci vatan olarak seçen bizler için oldukça heyecan verici bu kitabı herkes okumalı kitaplığında bulundurmalı.

Almanya Türkiye ilişkilerini güncelleme gücü olan tarihi bilgiler veriliyor.

Cumhuriyet’in yüzüncü yılında Atatürk ilkelerini benimseyen dernekler mutlaka bu kitabı tedarik etmelidir.

Yazar Rifat Esen’den aldığım güzel bir haberle bu kısmı noktalıyorum. Alman Ankara Büyükelçiliği kitabın Almanca’ya çevrilmesi konusunda aktif rol alıyor.

Kitaba önsözü yaşayan tarih, dünyaca tanınmış büyük vatansever Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ yazdı. Sağlığı elverişli olmadığı halde, Cumhuriyetimizin 100. Yılında,

Atatürk’ün daveti ile Türkiye’ye gelen mülteci Alman bilim, sanat ve kültür insanların anısına ve kitabın gelirinin başarılı yoksul üniversiteli kız çocukların öğrenimi için

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlayacağını duyunca, duygusal enerjinin verdiği güç ile yazıyor.

Rifat Esen, ilk, orta ve lise öğrenimini Şerefli Koçhisar’da Üniversite tahsilini Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi Ekonomi Bölümü başarı ile bitirmiştir. Aynı üniversitede yüksek lisans yapmıştır. Devlet bursu ile İngiltere Nottingham Üniversitesi’nde ekonomi alanında araştırma mastırı çalışmalarını, 1988 yılında “Türkiye’de Ekonomik İstikrar ve Uyum Politikaları, 1980-1985” başlığını taşıyan tezi ile tamamlamıştır.

Uzun yıllar İstanbul, Londra ve Paris’te üst düzey banka ve holding finans yöneticiliği yapmıştır. Ekonomi ve bankacılık konularında Türkçe ve İngilizce makaleleri bulunuyor.

Ülkesine hizmetini Cumhuriyet’in nimetlerinden faydalanan bir Cumhuriyet bireyi olarak yeterli bulmuyor.

Bu minnet borcunu sadece bir damlasını bu kitabı yazarak ödemeye çalışıyor.

Aslında bu görev ve sorumluluğu tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hepimiz taşıyoruz.

Önsöz, Giriş ve Kitabın İçeriği izah edildikten sonra alt başlıklar şöyle:

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu, Aydınlanma Devrimleri ve Eğitim Politikası, Tarihsel Perspektif ile Türk-Alman İlişkileri, Devrimler Işığında Üniversite Reformu İhtiyacı ve Reform, Mülteci Alman Bilim, Sanat ve Kültür İnsanlarının Türkiye’ye gelişi, 1933-1945 Dönemindeki bazı önemli Olaylar, Yaşamları, Mutlulukları, Acıları ve

Sorunları, Türkiye’de Yaşadıkları Ortak Sorunlar ve Sıkıntılar, Geriye Dönüş:

“Kendi Kendini İmha Etme Dönemi” ve İkinci Vatanda kalanlar.

Sonsöz, Fotoğraf Albümü, Kaynakça ve Dizin ile 256 sayfada kitap tamamlanıyor.

Alt başlıklar kitabın detaylı anlatımını gösteriyor. Türkiye’de evrensel bilimin, sanatın ve kültürün temellerini atan bu saygıdeğer Bilim İnsanları yalnız Almanya’dan gelmediler, İsviçre ve Avusturya’dan gelenler de vardı. Bu nedenle Almanca konuşan Bilim İnsanları, kısaltma amaçlı Alman olarak geçiyor.

Mustafa Kemal Atatürk ve bakanları üniversitelerde reform çalışmalarına Cumhuriyet kurulur kurulmaz başladılar. Yurt dışından davet edilen bilim insanlarının fikrine 1924 yılından itibaren başvuruldu. Yeniden yapılanma tüm yurtta uygulanmalıydı. Bu nedenle konu TBMM’nde tartışıldı ve çıkarılan kanun ile Yurt dışına bursla öğrenci ve öğretmen gönderildi.

Hitler rejiminde 1933 yılı itibariyle Yahudi olan ve herhangi bir şekilde ilişkisi olan veya muhalif olan, dünyaca ünü ülke dışında duyulmuş bilim insanları işlerini kaybetti.
Albert Einstein’ın yazdığı mektupla Türkiye haberdar oluyor. Atatürk’e yazdı, diye biliyordum, ama kitapta İsmet İnönü’ye yazılmış olabileceğini yazıyor. İsviçre’de kurulan Yardımlaşma Cemiyeti aracılığı ile bilim insanları üniversitelerin ihtiyacı olan bölümlere göre Türkiye’ye geliyorlar.

Oturma ve çalışma izinlerinde konan şart çok anlamlı, en kısa zamanda yerlerini alacak öğrencileri, bilim insanlarını yetiştirmek. Yetiştirdikleri öğrencilerle modern Türkiye’nin her alanında bıraktıkları emek ve izlerini görebiliyoruz.

“Evet, çok güzel bir zamanlamayla denk düşerek Türkiye’min medreselerden modern üniversiteye geçişin ve eğitim reformunun tetikleyicisi oldular o insanlar. O kadar mükemmel bilgili donanımlı ve o kadar çok sayıda bir öğretmen, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetici kadrolarının üstün gayretleri ve Atatürk’ün önderliği ile bu büyük işler başarıldı.

Ne mutlu bana ki hocalardan Prof. Dr. Friedrich Ludwig Breusch (Kimya), Prof. Dr. Alfred Heilbronn (Botanik) öğretmenlerim olmuşlardı.” Eczacı İlhami Uzunöz
Bu bilim insanlarının mülteci olmadan önce ve savaştan sonra biyografileri tam olarak anlatılmış. Almanya’yı ikinci vatan olarak seçenler daha acıklı empati duygularıyla göz yaşlarını tutamayarak bu hüzünlü hikâyeleri okurlar sanıyorum.

Canlarını kurtaran Türkiye Cumhuriyeti’ne minnettar olarak çok gayret gösteriyorlar. İki yıl sonra Türkçe ders vermeyi başaranlar oluyor.
Deutsches Reich hükümeti tarafından baskı hem Türkiye için hem de mülteciler için çok zor bir durumdu. Türkiye’de takip ediliyor, Almanya’ya ne yaptıkları, nasıl yaşadıkları Ankara Alman Büyük Elçilik tarafından rapor ediliyordu.

Türkiye Cumhuriyeti sınırına dayanmış İkinci Paylaşım Savaşı’nda, savaştan korunma politikası ve mültecilerin hayatlarını kurtarma siyasal beceri ve ustalıkla mümkün kılıyor.

Avrupa 1939-1945 yıllar arası yangın yeriyken Türkiye Üniversiteleri ürününü veriyor, tüm dünyada adı, ünü ve başarıları duyuluyor.

Almanya’da politikacı, Türkiye’de Bilim adamı olan Ernst Reuter gibi Almanya’ya geri dönen Bilim İnsanları savaştan sonra, Türkiye’de edindikleri deneyimlerle ülkeyi yeniden inşa ediyorlar. Bilim açılan kapıya gider, bu nedenle Almanya’nın adı Dünya Bilim, Sanat ve Kültür alanında ancak yıllar sonra duyulur.

Aralarında emekli olduktan sonra tekrar Türkiye’ye giden ve orada vefat edenler de vardı. Hatta çocukluğunu Türkiye’de geçiren yetişkin çocuklardan emekli olduktan sonra İstanbul’a giden ve yerleşenler var.

Hitler rejiminden korkan Avrupa ülkeleri geçiş vizesi vermeye dahi korkarken, Türkiye bu mültecileri bağrına basmıştır. Türkiye’den ayrılanlar gönüllerinde Türkiye sevgisini birlikte götürmüşler.

Bu nedenle bu kitap Türkiye Cumhuriyeti Berlin Büyükelçiliği ve sivil Kuruluşların birlikte çalışmalarıyla, onların hayatta olan çocuk ve torunlarıyla tarihi anarak, organize olmaları sağlanır ve iki ülke arasında güncel köprü görevi üstlenebilirler.

1959 yılında doğan yazar Rifat Esen, yaşamının geri kalan kısmında, edindiği bilgi birikimi ve deneyimini aynı düşünceler doğrultusunda genç nesillere aktarmaya devam etmeyi amaç ediniyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği bir evlat, öğretmen olarak ben de bu arzusunun gerçekleşmesine destek olmak, yardım etmek ve duyurmak için bu makaleyi yazıyorum.

Devamı gelecek.

Hoşça kalın!

İlter Gözkaya-Holzhey
eMail: [email protected]

Kaynak ve mutlaka kitaplığınızda bulunması gereken kitap:

Rifat Esen, İkinci Vatan, Genç Cumhuriyet’e sığınanlar 1933-1953, Derin İz Bırakan Mülteci Alman Bilim, Sanat ve Kültür İnsanları, Cumhuriyet’imizin 100. Yılına Armağan, Ekinsanat Yayınevi, Ulus-Ankara, 2023

ISBN: 978-605-73395-8-4

Devamını Oku

SAVAŞTAN ÖNCE

SAVAŞTAN ÖNCE
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Savaş kavramı Türkçe’ye Arapçadan girmiştir.

İki anlamı vardır. Bazı güçlükleri yenmek için uğraşmak, didinmek. Haksızlığa, sivrisineklere ve bulaşıcı hastalıklara karşı savaşmak gibi. Çocuklara ad verilirken bu anlamda kullanıldığını doğru sayıyorum.

İkinci anlamı, iki ya da daha çok devletin birbiriyle diplomatik ilişkilerini keserek silahlı kuvvetlerle çatışmasıdır.

2022 yılında Rusya’nın Ukrayna saldırısından önceki tarihi okumak bugünü anlamayı kolaylaştırır.

Bu savaşla ilgili olarak geniş bilgi ve tarihi tarihçilere, askeri gelişmeleri yazmayı komutanlara bırakıyorum.

Bu makalemde savaşa kadar gelinen yolda özetlemeye çalışırken, bugüne verdiği zararları izah etmek istiyorum.

Savaşların çoğu, daha önce tarihte yapılan yanlış anlaşmalardan kaynaklanıyor.

Yaşadığımız ülke Almanya ve gönül bağımız Türkiye’nin üye olduğu NATO hakkında bilgi tazeleme, savaşı anlamayı kolaylaştırır.

NATO Morth Atlanticy Treaty Organisation, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, 4 Nisan 1949’da yani İkinci Paylaşım Savaşından sonra 12 ülke tarafından imzalandı. Farklı dönemlerde 20 ülke daha katıldı, başkenti Brüksel’dir. Örgütün üye ülkeleri herhangi bir dış güçten gelebilecek saldırıya karşı askeri ortak savunma yapar.

Barış için Ortaklık girişiminde 19 ülke yer alıyor. Bu ülkeler kurumsallaşmış diyalog programlarına dahildir.

Tüm NATO üye ülkelerin toplam askeri harcaması, dünyadaki savunma harcamaların %70’inden fazladır. Üye ülkelerin savunma harcamaları Gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYH), %2’si kadar olması gerektirmektedir. Üye ülkeler, herhangi bir üye ülkeye karşı yapılan bir silahlı saldırıyı tüm üyelere yapılmış sayma konusunda anlaştılar.

1954 yılında Sovyetler Birliği, Avrupa barışını korumak için NATO’ya katılması gerektiğini öne sürdü. Sovyetler Birliği’nin ittifakı zayıflatmayı amaçladığından korkarak NATO, bu öneriyi reddetti.

Batı Almanya 9 Mayıs 1955’de örgüte dahil edildi. İki Dünya Paylaşım Savaşı’na sebep olan Almanya’nın üyeliği Dönüm Noktası sayıldı, çok tartışıldı. Almanya iş gücü faydalı olur görüşü nedeniyle kabul edildi.

Bonn Türkiye Cumhuriyeti Büyük Elçiliği’nde Çalışma Ataşesi olduğu zaman Altan Öymen’den duyduğumu anımsıyorum. Elimde bir belge yok, 1952 yılında üye olan Türkiye o zaman Batı Almanya’nın üye olması için çok çaba gösteriyor.

Batı Almanya üyeliği yılında buna karşı olarak Varşova Paktı kuruluyor. Böylece Soğuk Savaş süreci başlıyor ve Varşova Paktı’na üye ülkelerle çekişmelere yol açıyor. Doğu Almanya ile Batı Almanya birbirine karşıt iki ayrı örgütte yer alıyor.

3 Ekim 1990’da iki Almanya birleşince Batı ve Doğu Almanya hürriyetine kavuşuyor. Tarihten gelen minnettarlık duygusu Almanya’nın NATO kararlarında aktif karar vermesini engelliyor.

Dönemin Batı Almanya Dış İşleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher, Eduard Şevardnadze ile yaptığı görüşmede: “Bizim için kesin olan bir şey var: NATO doğuya doğru genişlemeyecek”, dedi.

Eski Sovyetler Birliği Cumhurbaşkanı Michail Gorbaçov, 1996 yılında yazdığı anı kitabında Almanya’nın birleşmesi müzakereleri sırasında NATO’nun operasyon bölgesini doğuya genişletmeyeceği konusunda güven verildi, diye yazdı ve bu görüşü 2008 yılında verdiği bir röportajda yineledi.

Rusya NATO’nun Doğu Avrupa’ya genişlemesine, Almanya’nın barışçıl bir şekilde yeniden birleşmesine izin veren uzlaşmaya aykırı olduğu gerekçesiyle karşı çıkmaktadır.

NATO’nun genişleme çabaları genellikte Rusya hükümeti tarafından, bir Soğuk Savaş girişimi olan Rusya’nın kuşatılması ve izole edilmesine devamı olarak görülmektedir.

Çünkü NATO sözünde durmadı, sınırı Almanya’da kalmadı. Rusya hariç hemen hemen tüm Varşova Paktı Doğu Avrupa üye ülkeleri NATO üyeliğine alındılar.

2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’yı istila etmesi haklı gösterilemez. Hiçbir savaş haklı değildir.

Savaş zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir.

Mustafa Kemal Atatürk 

Bugün haberlerde buraya nasıl gelindiği söylenmiyor. Rusya’da sanki bir tek Başkan Vladimir Putin yaşıyor. Tüm dünya ona düşman olmalıdır. Eski Federal Almanya Başbakanı Gerhard Schröder’e de düşman olması için baskı yapıldı. Tarih boyunca silahsızlanma tarafı olan partisi SPD Ukrayna’ya silah yardımı yapıyor. Partim pusulasını kaybetti, diyor.

Hatırlamakta fayda var. Gerhard Schröder Irak Savaşı’nda ABD ile birlikte savaşa katılmayarak NATO üye ülkeleri, dolayısıyla Avrupa kıtasını savaştan korudu. Tarih de onu haklı çıkardı.

Almanya’da basın ve medya hürriyeti kalmadı, Putin/Rusya düşmanı olmayanın başına ne geleceği belli olmaz.

Eski Başbakan Dr. Angela Merkel Avrupa barışını Rusya ile birlikte görüyordu.

Sol Parti önderleri Avrupa kıtasını koruma askeri güvencesini Rusya’nın içinde olduğu başka bir askeri örgütte görüyordu.

ABD’nin İslâmı düşmanı ilân etmesi kâfi gelmedi. Silah tüccarları zengin ülkelere silah satarlarsa daha fazla kâr ederler.

Olan savaş nedeniyle yurdunu terk etmek zorunda kalan Ukrayna halkına oldu. Neyse Ukrayna’dan Avrupa’ya gelen sığınmacılar, Asya ve Afrika’dan gelen mültecileri göre çok daha iyi durumda. Her türlü yardımı alıyorlar.

Gözlemciler silahlanma yarışının Üçüncü Dünya Paylaşım Savaşı’na doğru götürdüğünü söylüyor.

Rusya kökenli Almanların bugün Almanya’da yaşamaları zor görülüyor. Büyük anne torununa, trende Rusça konuşma duyulmasın diyor. Sanatçılar işsiz kalıyor.

Almanya savaşa hazırlanıyor, ordu donanımına, Ukrayna’ya milyarlar harcarken, sosyal, bilim kuruluşlarına, hastane masraflarında bütçede kısıtlamaya gidiyor.

Savaş durumunda yer altı korunma barınakları ancak halkın yüzde beşini içine alabiliyor. Uyarı sistemleri onarılıyor, olmayan kentlerde yeniden inşa ediliyor.

Askerlik hizmeti zorunlu olma durumunda erkek çocuk ve torunlarımızın geleceği düşünülmeli. Henüz Alman vatandaşı olmayanların reformla Alman vatandaşı olunca askerlik hizmeti konusunda sivil kuruluşlar vatandaşları bilgilendirmelidir.

Yaşı gelenlerin ileride işlerini kaybetmemeleri için, kısa süreli döviz askerlik hizmetini Türkiye’de yapmaları daha isabetli olabilir.

92 yaşında olan eşim Lothar, savaş Avrupa’ya sıçrarsa Rusya nükleer silahlarını kullanır, her yer ateş olur. Hiçbir yere bu yaşta kaçamayız, diyor.

Sevgili okuyucularım en kötü durumda ne yapılabilir, diye düşünmek zorundayız.

Ermeni kökenli Fransa’da yaşayan bir gazeteci bir televizyon yayınında: “Hitler katliamında kötümserler Almanya’yı terk ederken, iyimserler toplama kamplarında Musevi inancında oldukları için gaz ocaklarında yakılarak can verdi,” demişti.

Karadeniz’in kapısı, anahtarı Türkiye’nin elinde. Bu nedenle Ukrayna-Rusya Savaşında barış sağlanması için pozitif rolü olabilir.

 

Barışla kalın!

İlter Gözkaya-Holzhey

 

Kaynaklar:

Vikipedi, Medya’da izlediklerim ve basında okuduklarım.

 

Alıntı:

Hasan Arslan, makale: İsrail’in Ortadoğu Savaşı, www.ha-ber.com, 14 Nisan 2024

 

Bu konuda okunması gereken makale:

İlker Başbuğ, Olaylar ve Görüşler, Dünya nereye gidiyor? Cumhuriyet Gazetesi, 15.04.2024.

 

Bu konuda okunması gereken kitaplar:

Michail Gorbatschow, Was jetzt auf dem Spiel steht, Siedler Verlag, München 2019.

ISBN: 978-3-8275-0128-8

 

Michail Gorbatschow, Kommt endlich zur Vernunft-Nie wieder Krieg! Benevento Publishing, Wals bei Salzburg, 2017

ISBN: 978-3-7109-0016-7

 

Klaus von Dohnanyi, Nationale Interessen, Siedler Verlag, München 2022.

ISBN: 978-3-8275-0154-7

Devamını Oku

HUZURLU VE MUTLU

HUZURLU VE MUTLU
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Huzur dilimize Arapçadan girmiştir Endişesiz, korkusuz yaşam anlamında kullanıyorum. Mutlu olmak ise yaşamdan sevinç duyan, içi rahat olan demektir. Eş anlamı mesut, ongun kavramlarıdır. Dünya mutluluk araştırmasında ilk sırada Finlandiya olmak üzere, ilk beş sırada Kuzey Avrupa ülkeleri sıralanıyor.

Belirli günlerde dilenen mutluluk sözde olduğu gibi kolay değildir. Ulaşılmadan önce alınacak yol ve zaman aşmak gerekiyor.

Yaşadığımız asırda küreselleşme adı altında iyi olmak kâfi gelmiyor, daha iyi olmak zorunluğu, rekabet koşusu insanı stres altında depresyona sürüklüyor.

İnsan vücudu sağlığı yaşamda huzura zemin hazırlar. Sonra geçim rahatlığı maddi olanakla sağlanır. Endişesiz bir gelecek bugün huzur verir.

İyi beslenme, spor yapma ve vücudun ihtiyacı kadar iyi uyuma sağlıklı yaşamı geleceğe hazırlar.

Gençlik yıllarında dış etkenlere bağlı olarak mutlu olma durumu daha sık yaşanır. Genç aile ortamından kopmadan birey olma yolunda örnek modellerin etkisinde kalır. Bu nedenle arkadaş seçimi önemlidir. Sağlam, uyumlu bir aile ortamı olan genç iyi ve doğru arkadaş seçer.

Orta yaşlarda huzur daha fazla önem kazanır. Endişesiz, gelecek korkusuz ve geçim sıkıntısı olmayan bir insanın yaşamına sık sık mutluluk da uğrar.

Demek ki, mutluluğa kapı açılmadan önce çaba gösterilmesi gerekiyor. Beklenen yerine gelirse sevinç de ona göre büyük olur.

Türkiye’de yerel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) birinci sırada olması gerek yurt içinde gerek yurt dışında yaşayan demokrat insanları çok sevindirdi. Tüm dünyada otoriter rejimlere yeniden demokrasiye dönüş olarak umut veriyor.

1 Nisan 2024 sabahı birçok insan bu sabah en mutlu, en şen yurttaşım, dedi. Berlin CHP Birliği sevinci dans ederek gösterdi.

Didim’den bir dost seçim neticesinden beklediğini şu sözlerle izah etti: “Ayırım yok. Her vatandaşa eşit yaklaşım, yasalar uygulansın. Hakaret, aşağılama yok. Yönetenler seçenlerin hizmetindedir. Kısacası ben değil biz.”

Demokrasi sisteminde seçimi, sporda maçları kaybetmeyi kabul etmek te yiğitliktir, öğrenilebilir. Bunun için yuvada başlanır, ana okulunda, okulda, üniversitede daha sonra çevrede, sosyal toplumda öğrenmeye devam edilir.

Türkiye’de seçimlerin olaysız geçmesi, idare edenlerin seçim kaybını kaybetmeyi kabul etme olgunluğu dış basın ve medyada Türkiye için artı olarak yorum yapıldı. O halde kimse kaybetmedi, Türkiye seçimi kazandı.

Prof. Dr. med Tobias Esch, mutlu olan insan daha uzun süre sağlıklı yaşar, diyor. Yukarıda saydığım faktörlere sosyal ve kültürel yaşamı ilâve ediyor.

Korona Pandemi döneminde daha yoğun farkına vardık ki, yalnız insan değil bütün canlılar sosyal varlıktır. Sokak ve caddelere dikilen ağaçların mesafesi çok aralık olmasın, İletişim kurabilsinler. Hayvanlarda iletişim, sosyal yaşam ve paylaşımı gösteren belgesel filmlerde izliyoruz.

Huzurlu yaşamın hazırladığı ortam mutlu olmayı sağlıyor. Bilim, bunun üçte biri doğuştan kazanılan etkenlerdir, diyor. Geri kalan üçte ikisi öğrenilebilir.

Parti, dernek, vakıf gibi sivil kuruluşlarda gönüllü olarak görev ve sorumluluk üstlenmek insana iç huzuru, rahatlığı verir. Hediye eden de mutlu olur alan da. Almanya’da demokrasiyi ayakta tutmaya en fazla katkı, gönüllü çalışanlardan geliyor. Bu nedenle Federal Almanya Cumhurbaşkanı Walter Steinmeier gönüllü sosyal hizmet verenlere ödül verme törenine çok önem verir.

Birey sağlıklı yaşamı hazırlar, huzurlu olma yolunda gayret sarfeder. Ama bir ülkenin idaresi, hükümetinin aldığı kararların bireyin mutluluğuna etkisi oldukça büyüktür.

Ülkede eşit paylaşım olur ve hukuk her şeyden, politikanın üstünde olması huzurlu bir ortam yaratır. Huzurlu ve gönül rahatlığı, mutluluğun birey yaşamına sık sık uğramasını sağlar. Zira mutluluk sürekli yaşamda olan bir duygu değildir, kısa süreklidir.

Huzurlu, gönül rahatlığı olan insanlar mutlu olur, mutlu bireylerden oluşan toplum da mutlu olur.

Doğan güneşe selâm vererek, gülerek güne başlamak mutlu olmaya kapı aralar. Zorluklara tek başına göğüs germek, haksızlığa karşı gereğinde tepki koymak insanı rahatlatır. Eski fotoğraflara üzülmeden bakıp, yaşamında birlikte yol alanların yüzüne utanmadan bakabilmek insana huzur ve gönül rahatlığı verir.

Yaşlılar için huzur evine düşmeden, bakıma muhtaç olmadan ayakta ölebilmek mutluluktur.

Her şeyde olduğu gibi iyimserlik gönlü endişelerden korur, fakat aşırı iyimserlik gelen felâketi görmeye engel olmamalı.

Önce elde olan şeylerden mutlu olmayı öğrenmek zaman kazandırır, ulaşılması zor olan şeyler için hayal edilmesini önler. Şükretme de öğrenilebilir.

 

“Evet, yalnız mutluluğun arkasından koş.

 Fakat, sakın çok sık ve hızlı koşma.

 Zira herkes mutluluğun arkasından koşarken.

 Mutluluk ise onların arkasından koşar.”     

 

 Bertolt Brecht

 

Mutlu kalın!

İlter Gözkaya-Holzhey

 

Kaynaklar:

Bertolt Brecht, Große kommentierte Berliner und Frankfurter Ausgabe, Band 2, Stücke 2, Lied von der Unzulänglichkeit menschlichen Strebens, S.291, Suhrkamp-Verlag, Frankfurt am Main, 1988

ISBN: 3-351-00601-2

Prof. Dr. med. Tobias Esch, Menschen, die glücklich sind, leben länger. Zeitschrift Natur und Medizin, Heft 2/2024, S. 4

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Devamını Oku

ANMA TÖRENİ

ANMA TÖRENİ
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Anma, daha önce öğrenilenin ya da yaşananın bilince çıkması ya da davranışta yerini alacak biçimde kendini ortaya koyması anlamına gelir. Anma töreni bir kişiyi ya da olayı anımsamak için yapılır.

Makaleme konu olan 17 Mart 2024 tarihinde toplantıda üç değerli insan anıldı.

Hafize Üner, Fevzi Çakır ve Halit Nacak, her üçü de çoğunluk toplumda eriyip kaybolmamak için, azınlık grupları temsil eden insanların organize olması gerektiği bilinciyle yaşamış olmaları birleştirici oluyor. Türkiye ile ilgileri ömür boyunca devam ediyor.

Açılış konuşmasında moderatörlüğünü üstlenen Kenan Kolat’ın vurguladığı gibi, anma törenleri gelenek haline getirilmelidir.

Böyle bir araya gelinen etkinliklerde aynı politik çizgide, dünya görüşünde ve demokrasi ilkelerine uyan derneklerin bir kültür evi olması gerektiğini düşünürüm. Bu kültür evin güzel bir bahçesi olmalıydı. Birkaç çeşitli büyüklükte salonlarında teknik uzmanlar tarafından ses, akustik ayarları yapılmalıydı. Cami, iman kuruluş ve dernekleri organize olup, camiler inşa ediyorlar. Siyasi ve sosyal amaçlı, Lâik yaşamı benimsemiş dernek, vakıf ve diğer kuruluşlar onlardan ders almalıydı. Hâlâ geç kalınmış sayılmaz. Başta Remzi Kaplan olmak üzere işverenlerimize duyurma görevimi iletiyorum.

Her insanın hayatı, geçirmiş ömrü değerlidir. Bazı insanlar aile çevresi dışına çıkmamışsa, yakın aile ve akraba çevresinde değeri, kıymeti anılır. Fakat aile çevresi sınırını aşarak toplum için çalışan insanların değeri, kıymetini ananların sayısı ona göre çoğalır.

Açılış konuşması takibinde flütte Deniz Demirci, piyanoda Gerd Rosinsky müzik dinletisi salonda sıcak bir atmosfer yarattı. Sanki büyük bir aile bir araya gelmişti.

HBD Halkçı Devrimci Birliği adına Gül Ataseven-Özen, Hafize Hüner’in biyografisi hakkında bilgi verdi. 3 Mayıs 1947’de dünyaya gelen Hafize evde Çerkezce konuşmuş, Türkçeyi okulda öğrenmiş. On altı yaşında çalışmaya İstanbul’da başlıyor. Gördüğü Brandenburger Tor (Berlin) resminin etkisi, ablasının yardım ve teşvikiyle 1966 yılında Berlin’e gelir. Önce kendisini yetiştirir, tahsilini tamamlar. Daha sonra gençlerin meslek eğitiminde rol alır, ders verir.

Düşüncelerini çekinmeden, açık sözle insan hakları konusunda yoğunlaşır, Bilhassa kadın haklarını daima korur, haklı olduğu konularda geri adım atmaz.

Aynı zamanda iyi bir ev hanımıdır, konuksever olduğunu gösterir. 24.12.2023 tarihinde 76 yaşında ebediyen aramızdan ayrılmıştır.
Ailesi adına konuşan kızı İdil ve oğlu Efe bu töreni hazırlayan derneklere teşekkür ettiler. Annelerinin kararlı ve dirençli davranışlarını şu sözle özetlediler;” doktorlar tutturdu öleceksin diye, ben tutturdum ölmeyeceğim, diye.”

TBB-Berlin-Brandenburg Türkiye Toplumu adına konuşan Safter Çınar, Halit Nacak hakkında bilgi verdi. Dernek çalışmalarında yol gösterici rolü toplantılarda saygı görüyordu. Ölümünden önceki hastalık devresinde etkinliklere katılmadı. En son onu kendisinin yetmişinci yaş gününde görüyor.

Tören sonunda aileler adına konuşmada Halit Nacak hakkında damadı Gerald Blaschke-Nacak kayınbabasının biyografisini Almanca tamamladı.

Halit Nacak 24.06.1936 yılında dünyaya geliyor. 1961 yılı Almanya’da üniversite tahsiline başlıyor, 1966 yılında inşaat mühendisi olarak mezun oluyor. Uzun yıllar şehir plânlamasında çalışıyor. 1972 yılında eşiyle tanışır, 1973 yılında evlenir. 2010 yılında damat aileye katılmıştır.

Halit Nacak 16.03.2021 tarihinde 85 yaşında vefat etmiştir.
Berlin Türk Veliler Birliği adına konuşan Kâzım Aydın dernek çalışmalarından ziyade bir abi gibi tanıyıp sevdiği Fevzi Çakır hakkında oldukça duygusal hali ve konuşması, salonda dinleyicileri hüzünlendirdi.

01.02.1941 tarihinde dünyaya gelen Fevzi Çakır öğretmen olmak isterken, İmam Hatip Okulu veya okulu terk etme arasında bir seçim yapmak zorunda kalır. Askerlik hizmeti esnasında askerlere okuma yazma öğreterek mesleğe olan özlemini gidermeye çalışır.

Bugün genç çocuk ve torunlara örnek olacak bir başarıya imza atar. Bu nedenle kayda geçsin, yazılsın. Akşam okulunda Hauptschule, mesleğe hazırlayan orta öğretim okulundan diploma alır. Meslek okuluna devam eder, elektrikçi olarak mezun olur ve uzun yıllar SIEMENS’de öğrendiği mesleğinde çalışır.

Sosyal çalışmalara ilgi duyardı, dernek etkinliklerinde barışçıl karakterini gösterir, tartışır ama kimseyi kırmak ve üzmek istemez. Ben de Didim’de yazlığında güler yüzünü anımsıyorum. 25.12.2023 tarihinde 82 Yaşında vefat etti.

Daha sonra babası adına konuşan Tülay Usta bir cümle ile acı gülümsemeyle özetledi adeta. Biz çocukları onun yokluğunda büyüdük. Ebeveyn olarak imzalanması gereken öğrenci defterini gece masaya koyarlar. Ertesi gün öğretmene imzalı defter gösterilir. Baba ya akşam okulundan veya dernek çalışmaları nedeniyle eve geç geliyordu.

Her üç değerli insanın, ilk neslin ortak özellikleri, çocuklarını sosyal ve siyasal konularda bilinçli yetiştirmek, kendi ayakları üstünde durabilmeleri için iyi tahsil yapmalarına önem vermeleri oluyor. Yardımsever, kitapsever ana babanın çocukları toplumda sorumluluk almayı görev bilirler. Aile hayatına önem verirler.

Berlin’de veya başka bir şehirde etkinlikler, konser, konferans gibi toplantılarda herkesin birbirini tanıyor olması, biyografisini bilmek anlamına gelmiyor. Bu nedenle anma törenleri gelenek haline getirilmeli, ki gelecek nesillere örnek olsun. Geçmiş zamandan alınan ders geleceğe yol gösterir.

Bilhassa Türk toplumu Alman medya ve basında çoğu kez görülmüyor. Aramızdan ayrılan ilk nesle olan vefa borcun hiç değilse bir kısmı böyle anma töreniyle ödenmiş olur.

İlk Anma Töreni 01.03.2024 tarihinde Dr. Ertekin Özcan için düzenlendi. Vefatından önce bitirdiği ama basılışını göremediği, Göçün 60. Yılında Türkiye Kökenli Toplumun ve Örgütlerinin Gelişimini anlattığı Almanya’daki Türkiye adlı kitabın tanıtımıyla başka bir makalede yazacağım.
Hafize Üner, Fevzi Çakır, Halit Nacak adlarını unutturmayan her üç derneğe teşekkürü ben de bir borç biliyorum. HDB, TBB ve Veliler Birliği’ne çalışmalarında başarılar diliyorum. Bu dernekler bugüne kadar yaşadığına göre, doğru yolda ilerliyorlar ve gelecek nesillere örnek olmaları sağlanacak. En önemli faktör bu törende olduğu gibi iki dilde Türkçe/Almanca yürütülmesi derneklerin ömrünü devam ettirecektir, sosyal etkinlikler süreklilik kazanacaktır.
Tören esnasında dernek çalışmalarıyla ilgili ve özel aile fotoğrafların gösterilmesi etkinliği adeta canlandırdı.
Gerek dernek adına gerek aileleri temsilen konuşanlar, sivil kuruluşlarda dostluk ve arkadaşlıkların sürekli olduğuna vurgu yaptılar.

Törenin moderatörlüğünü üstlenen Kenan Kolat’ın dileği yerine getirilsin. Ölen büyüklere vefa borcu ödeme böyle anma etkinlikleriyle gelenek haline getirilmelidir.
Arkasında eser, ürün bırakan insan ölümsüzdür. Bu ürün, sanatın herhangi bir alanında olduğu gibi, yetiştirdiği çocukları da olabilir.

Sevdiklerinin anılarında/hafızasında yaşayan insan ölümsüzdür, o sadece uzaktadır. Ancak unutulan insan ölmüştür.
Immanuel Kant

Hoşça kalın!

İlter Gözkaya-Holzhey

eMail: [email protected]

Kaynak:
Tören esnasında kayda alınan video, Gül iletin için teşekkür ediyorum. Ayrıca Facebook’ta yayınıyla gelemeyenlere de duyurulmuş oldu.

Devamını Oku

RAMAZAN VE PASKALYA

RAMAZAN VE PASKALYA
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu yıl Müslümanların kutsal ayı Ramazan ile Hristiyanların Paskalya Bayramı ve Musevilerin Pessach Bayramı aynı zamana denk geldi.

İslâm, Hristiyan ve Musevi tek Tanrı’ya inanan üç dinin bayramı otuz üç yılda bir aynı zamanda kutlanıyor. 2022 yılında kutlandı, pandemi dönemi tamamen sona ermemişti. Bu yıl grevlerin gölgesinde kalmazsa çok hareketli geçeceğe benziyor.

Kutsal sayılan üç ayın sonu olan Ramazan ayında tutulan oruç ile Paskalya’da tutulan oruç farklı. Paskalya’da et yenmiyor, ama balık et olarak sayılmıyor.
Alman medyasında oruç tutmanın anlamına çok kısa değinildi, aç kalma olarak açıklandı.

Köyümüzün, daha sonra şehirde mahallemizde tek imam, hoca olan dedem, manevi değerlere uyulmazsa, oruç tutmanın bir anlamı olmaz, derdi.

İbadet esnasında insan yalnız kalmayı, kendini tamamen inancına vermeyi öğrenir. Sonra iftar zamanı birlik olmanın, beraber yemek yemenin tadına doyum olmaz.
Dini bayramlar ülkeden ülkeye fark gösterir. Çünkü dini inanışla kültür iç içe girmiştir, ayrılmaz.

Kötü günde yardımlaşma, afet gibi felâketlerde yardım eli uzatma imanın esasıdır. Yardıma zekat vermeye en yakından başlanır, komşun aç yatıyorsa, oradan başlanmalı.
Frankfurt am Main ve Köln şehirlerinde birer cadde Noel Bayramı gibi ışıkla süslenmiş. Hoş Geldin Ramazan, yazısı tüm Avrupa’da Müslümanları sevindirdi. Bu şehirlere ziyaret eden ve fotoğraf çektirenler de çoğaldı.

Yalnız Almanya’da beş buçuk milyon Müslüman yaşıyor. Bu davranış Avrupa’da toplam olarak yaşayan Müslümanlar için, kabul görme anlamına geliyor. Londra’da başlayan bu etkinlik tüm kıtaya örnek olsun.

Müslümanların veya Hristiyanların azınlık olduğu ülkelerde, karşılıklı olarak dinî konularda da küresel davranma zorunluğu ihtiyaçtan doğuyor.

Oturduğum semtte, bana çok yakın okulda böyle bir proje uygulandı. Her üç dilde din görevlileri derse katıldı, kutsal kitaplardan ayetler okundu. Cami, kilise ve sinagog ziyaret edildi.

Ramazan’da okuma alışkanlığına önem verilmeli. Halkevleri sonradan kıraat kahvelerine dönüştü. Aslında okuma evleri olarak başlanmıştı. Dedem, İslâm medeniyetin temeli okumak, bilimi bulana kadar aramak, derdi. Okuyanlar bildiklerini öğrendiklerini başkalarına anlatarak, insanları cehaletten kurtarmalıdır.

Cehalet bütün kötülüklerin türediği sosyal bir zehirdir. Okuyan, okuduğunu anlayıp, anlatan toplum bilinçli, sabırlı ve sağduyulu olur.

Ölümle sonuçlanan kavga ve gürültünün en çok yaşandığı toplumlarda okuma seviye ve alışkanlıkları düşük olduğu görülüyor. Anlatacak sözü olmayan kaba kuvvetle sorunu çözmeye çalışıyor. Hem kendi hem de başkasının yuvasını söndürüyor.

Paskalya kutlanırken üç nokta önem kazanıyor. Yeşil Perşembe İsa Peygamberin son yemeği, Cuma günü çarmıha gerildiği yas günü, Pazar günü tekrar dirildiği anılıyor.

Yaşama dönüş yumurta sembolü ile gösteriliyor. Doğada çoğu canlılar yumurtadan dünyaya geldiğine göre, oldukça anlamlı bir bayram. Ama Noel’e verilen önem Paskalya Bayramı’na verilmiyor. Pazar gününden itibaren elli gün sonra Pfingstfest.

Almanya’da Paskalya tatilinde Türkiye’ye giden çoğalacak. Havaalanları grev yapmazsa yolcular, çocuklar ve öğrenciler perişan olmadan geri dönerler.

Ezanı Türkçe de okuyan dedem, Kuran-ı Kerim’in çok yerinde okumanın, öğrenmenin, ilmin önemi oldukça vurgulu ifadelerle dile getirildiğini, biz torunlarına söylerdi. Yolda giderken yanınıza kitap almayı ihmâl ermeyin.

Televizyon, mobil telefonlarda devamlı ışıklı ekran gözlerin bozulmasına sebep oluyor. İsveç okullarda bazı derslerde basılı ders kitaplarını tekrar okul gündemine getirdi. Diğer ülkelere bu örnek olsun.

Her üç dinde haftanın bir günü kutsal sayılır. Müslümanlar Cuma, Museviler Cumartesi ve Hristiyanlar Pazar günleri ibadet ederken bir araya gelirler. Cami, Sinagog ve Kilise açık kapı günleri herkese açıktır.

Dinler arası ayrılıklar, farklılıklardan ziyade birleştiren kurallara daha fazla önem vermeli. Bütün dinlerde kurallar vardır, ama altın kurallar tüm insanlık için geçerlidir.

Küçükleri sevmek ve korumak, büyüklere saygı göstermek. Bir insan öldürmek, tüm insanlığı öldürmek anlamına gelir.

Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına yapmayacaksın.

Yapılan kötülük ve haksızlığa karşı susmayacak ve seyirci kalmayacaksın.

Bayramlar birlik ve beraber olmanın yoğun yaşandığı özel günlerdir. Yalnız yaşayan, hasta olan insanlar ve ölülerin mezarları ziyaret edilmelidir.

Evlenme aile kavramı dinden önce vardı. Evlilik dışı ilişkisinden dolayı taşlanması istenen Magdalena’yı, İsa Peygamber ilk taşı hiç günahı olmayan atsın, diyerek ölümden kurtarmıştı.

Dinde yasaklar akıl ve mantığın üstünde olmayıp, zaman ve ortama uygun olmalıdır.

En büyük savaş cehalete karşı yapılmalıdır. Cehalet yenilirse, açlık, sefalet ve şiddet yok olur.

Dilerim, ki her birey arzu ettiği gibi inancını yaşasın, dini inanış politika ve çıkar amacına alet edilmesin. Bayramlar insanlara barış huzuru versin, savaşlar dursun.

Kimse kimseye inanma konusunda zorlama hatası işletmesin. Zorlayan günah işlemiş olur.

Bence asıl günah, bilgi çağının gerisinde kalarak Müslümanların daha iyi hayat yaşamasını engellemektir.

Ömer Tıraşoğlu

Hoşça ve barışla kalın!

İlter Gözkaya-Holzhey
eMail: [email protected]

Bu konuda okuduğum yazılar:

Evangelische Kirchengemeinde St. Nikolai, Berlin-Spandau, Gemeindebrief 2024/1, s. 14-15

Hürriyet Ramazan eki, 9 Mart 2024, s. 5

Wikipedia: Ostern

Devamını Oku