8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ

0

BEĞENDİM

ABONE OL

8 Mart, cinsiyet ayrımcı kadınların günü değil.
8 Mart, ırkçı kadınların günü değil.
8 Mart, kökten dinci kadınların günü değil.
8 Mart, karşı cins düşmanlığı yapan, iş ekmek özgürlük mücadelesi içinde yer almayan, feminist kadınların günü değil.
8 Mart, sosyal-siyasal güvencesi olmadan kölelik koşullarında çalışa koşullarını kader sayan kadınların günü değil.
8 Mart, töre, gelenek, aile, toplumsal baskıya boyun eğerek evlilik kararı alan, sürdüren kadınların günü değil.
8 Mart, karşılıklı sevgi, ortak dünya görüşü olmadan, sermaye ve çıkar ilişkisine dayalı sözde evlilik sürdüren kadınların günü değil.
8 Mart, din, mezhep, dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet ayrımı yapan kadınların günü değil.
8 Mart, cansız varlıkların doğal dokuları içinde, doğa sevgisi ve çevre duyarlılığılı ile yaşam sürmeyen kadınların günü değil.
8 Mart, eşit iş, eşit ücret, sosyal- ekonomik-siyasal hak ve özgürlükleri savunmayan kadınların günü değil.
8 Mart, altın günü yapan, çanta , eşarp, ayakkabı…, markalarının reklam robotu olmuş , şatafat yaşamını öne çıkaran kadınların günü değil.
8 Mart, beden ve beyin gücünü kullanarak alın teri ile ekmeğini kazanmadan cinsel meta olarak yaşam sürdüren kadınların günü değil.
8 Mart, yaşamının gerçeğini öteleyerek, sadece sosyal medya paylaşımları üzerinden ahkâm kesen kadınların değildir.
8 Mart, duygusuz, duyarsız, bana neci yaşayan kadınların günü değildir.
8 Mart, Ebeveyn görevi üstlenmeyen, biyolojik anne olan kadınların günü değildir.
8 Mart, salt kadın cinsiyetine bağlı mücadele ederek, sosyal- siyasal, çevre, doğa hak ve özgürlüklere duyarsız kalmak değil.
8 Mart’ın tarihçesinden soyut slogan atıp, pankart taşıyıp, mitinge katılarak kadınlar günü kutlayanların günü hiç değil.
8 Mart: New York’da tekstil fabrikasında hal ve özgürlükleri için direniş sürdürürken yanan 120 kadın işçilerin bayrağını taşıma onurudur.

Kopenhag’da 2. Enternasyonele Dünya Emekçi Kadınlar Gününü öneren , Kate Duncker, Clara Zetkinler, Rosa Lüksemburg olmaktır.

Cumhuriyet tarihinde Zehra Kosova, 12 Eylül 1980 karanlığında Mamak’da, Metris’de, Diyarbakır zindanlarında direnen kadınların günüdür. 8 Mart, Berfo Ana, Fadime Göktepe, Emine Ocak ve Cumartesi annelerinin mücadelesidir.

8 Mart, Riya, Özak, Trend yol, Şireci, Asır Plast Tüpraş, Uludağ Enerji… iş yerlerinde hak ve özgürlükleri için örgütlü mücadele sürdürenlerin günüdür. Toprağı, suyu, havayı zehirleyen, vahşi madenciliğe, doğa katliamı çevre kirliliğine karşı direnen halkların taşıdığı mücadele bayrağıdır.

Hadi hayırlısı…

Ali Gültekin

Devamını Oku

YENİ HAVALANI

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Her güzel olay insanların takdir anlayışına göre değişir.

Örneğin: yeni yapılan İstanbul havalimanı, birçok kişiye ve yolcuya göre fevkalade güzel. Dünya’nın en büyük hava limanına sahip olmak ve oraya uçmak çok güzel bir duygu olmasına karsın eski ve kullanılmayan Atatürk Havaalanı yakınında olan çok kısa bir sürede ulasan yolculara göre yeni İstanbul havaalanına karsı nefret ifadelerini kullanmakta ve gayrimemnun görünmektedirler.

Yeni havalanın çok büyük olması ve ilk defa İstanbul ve İstanbul üzerinden Anadolu’nun diğer vilayetlerine uçacak yolcular için bir kargaşa konusu söz konusu olmaktadır.

Yeni havaalanı yönetimi buna da bir çare bulmuş günü her saatinde yolculara yardımcı leylak renkli tişörtlü (Bana sor yazıyor tişörtte) 30 yakın danışma memuru görevlendirilmiştir. Kargaşa yaşayan yolcular bu leylak renkli tişörtlü görevlilerden her an yârdim talep edebilirler.

İstanbul ile ilgisi olmayan ve hatta su ana kadar uçak yolculuğu yapmayan kişiler bile yeni havaalanını görmek için günübirliğine İstanbul yeni havaalanına uçak yolculuğu yaparak meraklarını gidermekte ve takdir hislerini belirtmektedirler.

Her konuda küçük ve önemsiz görülen Türkiye dünyanın en büyük havaalanını çok kısa bir zamanda inşa etmiş ve uçuşları gerçekleştirmiştir. Oysa yasadığımız Berlin ‘de yeni Schönefeld havaalanının 10 yıla yakın bir zamanda birçok eksiklikler yanında yangın tertibatı yapılamamış ve havaalanı uçuşlara açılamamıştır.

Televizyon gazetesi olan Haber-com her zaman olduğu gibi bugün de İstanbul yolcularımıza yol göstererek yardımcı olmaya çalışacaktır.

Aşağıdaki listede İstanbul yeni havaalanına hangi semtlerinden kalkan otobüsler ve hangi güzergâhları belirtilmektedir. Bu bağlamda Haber-com Türkiye ‘ye ucan yolcularımıza iyi yolculuklar dilemektedir.

Sağlıcakla kalın

H2 MECİDİYEKÖY – İSTANBUL HAVALİMANI hattı

Mecidiyeköy Metrobüs – Çağlayan – Nurtepe – Hasdal- Kemer Yolu- Orman Yolu- Kıyı Emniyeti- İhsaniye Kavşağı- İstanbul Havalimanı

Gümrük- 4.Cadde – Rumeliler- Atatürk Mahallesi- Demirciler Sitesi- İstanbul Havalimanı

H4 ATATÜRK HAVALİMANI- İSTANBUL HAVALİMANI hattı

Atatürk Havalimanı – Başakşehir Metrokent – İstanbul Havalimanı

HAVAİST hatları ve durakları:

İST1 YENİKAPI – İSTANBUL HAVALİMANI hattı

Yenikapı İDO – Bakırköy İDO – Kuleli – Başakşehir Metrokent – İstanbul Havalimanı

İST2 TÜYAP – İSTANBUL HAVALİMANI hattı

TÜYAP – Cumhuriyet Mahallesi – Marmara Park – Bahçeşehir Merkez – İstanbul Havalimanı

İST7 KOZYATAĞI METRO – İSTANBUL HAVALİMANI hattı

Kozyatağı Metro – Ümraniye Tepeüstü – Kavacık Köprüsü – İstanbul Havalimanı

İST19 TAKSİM – BEŞİKTAŞ – İSTANBUL HAVALİMANI hattı

Taksim Abdülhakhamit Caddesi – Beşiktaş İETT Peronlar – Zincirlikuyu Metrobüs – 4. Levent Metro – İstanbul Havalimanı

İST3 15 TEMMUZ DEMOKRASİ OTOGARI (ESENLER) – ALİBEYKÖY CEP OTOGARI – İSTANBUL HAVALİMANI hattı

15 Temmuz Demokrasi Otogarı – Alibeyköy Cep Otogarı – Hasdal – Göktürk (Emniyet Amirliği) İstanbul Havalimanı

Devamını Oku

BODRUM YOLCUSU

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hepimizin ve hepinizin malumu olduğu veçhiyle 25 Nisan 2019 Perşembe günü Havaalanlarımızda nadir görülen bir olay yaşandı.

İstanbul Bodrum seferini yapan Atlas Jet e ait bir uçak yolcusu 15 dakikalık bir rötara tahammül edememiş ve içinde barındırdı saldırganlık hastalığını, medeni bir insana yaraşmayacak şekilde hakaret etmek suretiyle küstahça bir tavırla belirtmiştir.

Havaalanında Atlas Jet şirketinin havaalanı görevlisi olmaktan (eğer suçsa) suçu olmayan bir görevliye ağza alınmayacak şekilde hakaret etmek suretiyle kendisin ne denli bir yaratık olduğunu ortaya koymuştur-

Maddi ve Manevi yönden tatmin olmayan insanlarda görülen sözlü taciz olay da maalesef diyorum, bu yaratıkta görülmüş olup çok nadir olan olay vuku bulmuştur. Havaalanı isçisine (emekçisine) Bu denli, Çingenlere el sürmem, Poponu geliştireceğine aklini geliştir, sokak süprüntüsü gibi, yenili yutulur ifadeler kullanılmasına karşın, dilleri boylarından büyük, konuştuklarında emekçiyi savunan, sözde , emekçinin yanında olması gereken bazı sosyalist görünümümde olan şarlatan, soytarılardan , STK dan ve sendikalardan en ufak bir tepki gelmemiş olup, hakarete uğrayan kızımızın çalışmış olduğu havayolu şirketi Atlas Jet tepkisini göstererek bu yaratığın dönüş biletini iptal etmiştir. Bu kabil davranış içinde olan insanlara insan bile denilemez, ancak yaratık ifadesi yakıştırılır. Gönül ister ki, diğer hava yolları şirketleri ve hatta otobüs şirketleri böylesine agresif, küstah bir yolcuyu taşımasınlar bu yaratıkta bu durum da İstanbul’a hangi yollarla ve hangi vasıtayla gelme hesabını yapsın. İnsanın karşındaki, kendisin aynası gördüğü aşikârdır. Karşısındaki insanlara sarf ettiği bu kelimeler zamanında kendisine söylenmiş olacağı gibi kendi yaşantısını yansımasıdır. Nitekim bir eğlence yerinde masanın üstündeki mini elbisesi ile oynaması onun ruh sağlığının göstergesidir.

Çingenlere el sürmem ifadesi de Roman vatandaşlarımıza hakarettir. Toplumuzun değişik renklerinden olan, her konuda Türk Vatandaşı olduklarını haykıran bu insanlara karşı faşizmin simgesi olan ırkçılığın ve ötekileştirmenin bir diğer yani olup resmen suçtur. Parlamentomuzda sayıları iki olan Romen milletvekillerimizden gerekli suç duyurularının olması gerektiğine inanıyorum.

Bu kabil, davranışlar Dünyanın her yanında, belli bir zamanlarda da Türk insaninin yaşadığı Berlin havaalanlarında olabilir, ancak böylesine küstahça ve onur kırıcı bir davranış olduğunu sanmıyorum.,

Havayolları, imkanlar nispetinde ve bazı zamanlarda da vaktinden evvel kalktığına şahit olmuş bir insan olarak, Hiçbir havayolu şirketi gecikmeyi tasvip etmez. Havayollarının gecikmeleri hava şartlarından, bazı olumsuzluklardan ve uçak yolcusunun, uçuş şartlarına uymamasından kaynaklanacağı gibi birçok nedenlerden kaynaklanmaktadır. Hiçbir hava yolu gecikmelerden dolayı Pilotuna ve Hostesine fazla mesai ücreti ve boşa çalışan motorların yaktığı karosin ücreti ödemek istemez. Ama gelin görkünki havaalanların yoğun trafiği nedeniyle saatlerce pistte kalkış sırasını beklemekte veya bir yolcunun gümrükte takılması nedeniyle zamanında kalkmamaktadır.

Yıllarca önce, bir yolcunun gaz tenekesinden yaptığı bıçağı ve limon sandığından yaptığı sapıyla, son dakikada uçağa binmek istemesi ve gümrükte takılması ve polis te sorgulanması nedeniyle uçak yolcuları uçağın içinde bu yolcunun gelmesini beklemiş olduğuna ben de ayni uçakta olmuş olmam nedeniyle şahit olmuşumdur.

Tekrar ediyorum, hiçbir uçak şirketi rötar yapma lüksü yoktur. Zira yapılan her rötarda üç saat ten fazla olan rötarlarda uçak şirketi her bir uçak yolcusu için tazminat ödemesi gerektiğinden uçak şirketlerinin büyük kayıpları vardır. Uçak yolcularının da bu rötarları anlayışla karşılamaları gerekmektedir.

İyi uçuşlar dileğiyle sağlıcakla kalınız.

Devamını Oku

SOYKIRIMI

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Benim için Nisan ayı yılın 12 ayı içinde en sevdiğim aylardan biridir.

Zira kışın dondurucu soyuyla yazın kavurucu sıcaklarının arasında ılımlı iklimiyle insanları mutlu ederken, turfanda meyvelerin ve sebzelerinde boy gösterdiği Nisan ayıdır.

Benim için olduğu kadar sizlerin de yaza hazırlıklarınızın başladığı güzel bir aydır.

Ama gelin görkünki, bizler için güzel olan Nisan ayı, bundan evvelki hükümetlerin de bu hükümetin de sıkıntı çektiği bir aydır.

Her yıl temcit pilavı gibi, Nisan ayı geldiğinde Türkiye’yi baskı altında tutmak isteyen batinin şımarık çocukları görünümünde olan devletler Ermeni Soykırımı iddialarını yineleyerek Türk Devletini zan altında bırakmak için birbiriyle yarışmaktadırlar. Soykırımı iddiasında bulunan devletlerde bir komisyon kurup şu kangren olmuş konuyu tarafsız objektif tarihçiler tarafından incelensin diyememektedirler, çünkü işlerine gelmez.

1915 Yılında yasadıkları Osmanlı topraklarında yabancıların kışkırtmaları ile devlet kurmaktansak Milliyetçi Ermeni Komitacıları Türklere saldırmış ve katliam yapması üzerine kendilerini savunmak zorunda kalan Müslümanlar da silah kullanması üzerine olan ve Ermeni vatandaşlarımızın tehcir nedeniyle başka ülkelere özellikle Lübnan’a gidiş yollarına hastalanmaları, ölümleri ve gidiş yolunda uğradıkları saldırı üzerine ki hiç tasvip edilmeyen olaylar kaçınılmaz olmuştur. O günlerde Ermeni vatandaşlarımızın mağdur edildikleri Osmanlı hükümeti yetkililerine bildirilmesi üzerin Osmanlının o günkü hükümeti üç değerli paşasını idam etmiştir.

Konuya bu kadar titizlikle bakan bir Osmanlının kirim yapması mümkün müdür? Hatta ve hatta kurtuluş savaşımızın başlamasına vesile olan Büyük Kurtarıcı Atamızın da doğuda Ermeni vatandaşlarının mağdur edildiği şayiası üzerine tetkik etmek üzere, İstanbul işgal altında tutan İngiliz Generalinin verdiği bir görev üzerine Samsun’a çıkmış ülkemizi kurtarma çalışmalarına başlamıştır.

1915 yılında olan karşılıklı çatışmalardan tam 42 yıl sonrası 1957 yılında hükümet olan Demokrat Partinin aramızın hiçbir zaman iyi olmadığı Suriye ile ihtilaflı olduğumuz sıralarda Suriye’nin hamisi olan o günkü Sovyet Yöneticilerinin Türkiye’nin başına öyle bir is açalım ki, kendilerini aklama pesine düşerek, diğer ülkelerle uğraşacak zamanları kalmasın diyerek bu Allah’ın belası Ermeni Soy Kirimi iddiasını ortaya atmışlardır.

Türkiye’nin kalkınmasını hazmedemeyen Ülkeler ve bunu bir fırsat bilen Ermeni Diasporası da devreye girerek, Avrupa’da ve Amerika’daki zengin Ermenilerden alacakları yüklü yardımlarla rant pesine düşmüşler, kendilerine gelir kapısı yapmışlar ve Ülkelerin siyasetçilerini etkileyerek, Ermeni Soy Kirimi yasası çıkartmışlardır.

Ermeni diasporası o kadar etkili olmuştur ki, Demokrasinin beşiği ve her görüsün serbestçe söylendiği Fransa da Soykırımı olmamıştır diyebilen kişilere cezalar uygulanacağı kanun çıkartılmıştır.

Bütün bunlar olurken Vatan Partisinin Genel Başkanı Doğu Perinçek aslanlar gibi ortaya çıkarak Ermeni Soy Kirimi yoktur diyecek cesareti göstermiş ve Fransız kanunlarına göre suçlu bulunmuş, suçu Avrupa İnsan Hakları mahkemesinde suçlu bulunmamış ve berat etmiştir. Siyasetçiden öteye eskilerde İtalyanların komedi oyuncusu Totoya çağrıştıran Sarkozy’nin Başkanlığı zamanında çıkan bu kanun halen, Devlet adamından ziyade Jigoloya benzeyen (Jigolo yaşlı kadınların genç aşıklarına verilen isimdir) yürürlükte olması utanç verici olması yanında, geçtiğimiz günlerde Türkiye’yi Ermeni Soykırımı suçlaması anlaşılır gibi değildir. O Fransa ki Ruanda ve Cezayir’de iki milyon kişiyi katletmiş gerçek soy kirimi yapmıştır.

Soykırımını dillendiren sadece Fransa olmayıp, Türkiye’nin kalkınması hazmedemeyen diğer ülkelerde Türkiye’ye soy kirimi yakıştırmasını yapmış ve doğu Akdeniz`de Güney Kıbrıs Devleti ile Petrol ve Doğal Gaz araştırma ortaklığına girmiş İtalya Devleti Soy Kirimi konusunda tarafsız kalmış olmasına rağmen Türkiye’nin bu araştırmaya müsaade etmeyeceğini bildirmesi üzerine Türkiye’yi Soykırımı ile tehdit eder duruma gelmiştir. O İtalya ki Afrika halkına tarihte ilk defa kimya gaz silahı kullanarak Afrikalı insanları katletmiştir

Nihayet,12.04.2019 günü Antalya’da NATO Parlamenter Asamblesi 99 ncu Rose-Roth Semineri ve Akdeniz Orta Doğu Özel Grubu ortak toplantısında hiç ilgisi olmadığı halde Sonia Krimi isimli bir parlamenter Ermeni Soykırımı konusunu dile getirmiş ve Dış İşleri Bakanımızın verdiği cevabı dinlemeden toplantıyı terk etme nezaketsizliğini göstermiştir.

Antalya, diğer şehirlerimize göre daha güneyde ve daha sıcak şehrimizdir. Antalya’da bulunduğu sürece sahile inmek ve kaldıkları otelin denizinde istifade etmelerini, kumda güneşlenmelerini tavsiye eder, gözlerine çöp batmamasını temenni ederim:

Sağlıcakla kalınız

Devamını Oku

SEÇİMLER YAPILDI VE BİTTİ

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yapıldı, yapılacaktı derken, Milleti 2 ve hatta 3 kampa bölen ayrıştıran yerel seçimler nihayet 31.Mart günü yapıldı ve halen atışmalar, sürtüşmeler bitmedi, böyle giderse zaten biteceği de yok gibi gözükmektedir.

Seçimlerin galibi tartışıla dursun,31 Mart seçimlerinin galibi, Tunceli de secimi kazanan Türkiye Komünist Partisi olmuştur. Secimi kazanan Türkiye Komünist Partisi Adayı Fatih Maçoğlu`nu bu vesile ile kutlarım.

Daha düne kadar ismi, cismi olmayan, adeta öcü gibi gösterilen buna karşın seçimlere girme hakkini kazanan ve girdikleri secimde de Tunceli Belediye Başkanlığını kazanmak takdire sayan bir basaridir. Basaridir, çünkü CHP gibi köklü bir partinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu`nun Genel Başkanı olduğu bir partiyi alt etmesi ve Dersimli Kemal diye övündüğü eski adi Dersim, Cumhuriyetten sonra yeni adi Tunceli olan bir Vilayette.

Kurtuluş Savaşının başladığı ilk yıllarda para ya ve silaha ihtiyaç duyan Büyük insan Komutan Mustafa Kemal in kıvrak zekisi ile Dünyada Ekim ihtilali diye bilinen Rusya’da, devrim sonrası Dünyada yalnızlaşan ve müttefik arayışında olan Rusya, Kurtuluş savaşında ihtiyaç duyduğu yardımlaşmayı Rusya’dan bulmuş ve yardımlar karşılığı da Anadolu’da Komünist Partisinin kurulmasına sıcak bakmıştır.

Kurtuluş Savaşımızın bağımsızlığımızı başarıyla kazanmamız ardından Türk Milletinin örf ve adetleri komünizmle bağdaşmaz görüşü ile Türkiye Komünist Partisinin soğuk bakmaya başlanmış ve Parti Kurucuları ve Yöneticileri Rusya’ya gitmekte iken Batum açıklarında bindikleri mauna batmış ve kurtulan olmamıştır. 1925 yılında da çıkan Takriri Sükûn kanunu ile de Komünist Partisi değer dernekler gibi kapatılmıştır. Ta ki 1945 sonrası Galip Devletler yanında batı Dünyasında yer almak isteyen Türkiye şart olarak, çok partili hayata geçmesi ve derneklerin, sendikaların kurulmasına müsaade edilmesi üzerine Bati Dünya’sının yanında yer alacağımızı belirmeleri üzerine 20 yıl aşkın yasaklanan Komünist Partisi kurulmuş olup geçmişte birtakım olaylara muhatap olmuşsa a bugüne kadar gelebilmiş ve son seçimlerde de Tunceli gibi çok önemli bir il de basari kazanmıştır.

Bir takım çıkar çevrelerince öcü gibi gösterebilen Rusya, Türkiye’de kurulmuş olan ve hayati yatırımlar adlandırılan Cam Fabrikası ve Konya Karaman’da kurulu Alüminyum Tesisleri gibi birçok önemli tesislerinde kurucusudur.

Komünizm öncesi Fabrika sahipleri işverenler, isçilerini, günde asgari 12 saat çalıştırıp, ancak karınlarını doyurabileceği bir ücret verip adeta köleleştirilmişler ve 13-14 yaslarına baca temizliğinde çalıştırılan çocuk yaştaki isçilerde temizlik yapmaları için girdikleri bacada vakit kaybetmesinler diye baca altındaki ocaklarda ateş yakılarak bir an evvel işlerini bitirip aşağıya inmeleri için çok gaddarca uygulamalarda bulunmuşlardır. Ancak, komünizmin Dünyada ve işçiler arasında sempatik bulunması nedeniyle Avrupa’da Sosyal Demokrat Partiler kurulmuş ve Sendikaların kurulmasına müsaade edilmiş, işçiler haftalık 48 saat ve 1 günde dinlenmek için hafta sonu tatiline kavuşabilmişlerdir.

Geçmişte, özellikle Almanya’da 13ncü maaş, yıllık izinlerin 6 hafta oluşu, izin paraları gibi takım uygulamalarla rahat nefes alan işçiler, özellikle Komünizmin Rusya’da dağılmasında sonra konu ettiğimiz uygulamalar son bulmuş işyerleri kiralık firmalar tabir edilen kuruluşlardan işçi temin ederek 13.ncü maaş ve bir takım ödenmek zorunda olan ödemelerden kurtulmuşlardır.

Eski sosyal haklara sahip isçilerdeki günleri mumla aramaktadırlar.

Kapitalizm, gözyaşı ve kan dökmek ve kan emmektir, Zira Kapitalizm özünde daha fazla kazanmak ve aç gözlülük vardır bundan dolayıdır ki insana değer vermez ve karşındaki insani kendisine daha fazla kazandıran meta olarak kabul eder. Bu böyle devam eder mi, biraz zor Dünya er veya geç, Otomasyonun devreye girmesi sonucu, robotların insan in yerine alması çalışan insanlara daha az çalışma imkân sınırlı kalmış Ülkeler, Komünist rejimi uygulamak zorunda kalacaktırlar. Zira, Karl Marks Komünizmin, Sanayileşmiş Almanya’da uygulanacağını var saymış ise de tam aksine o zaman tarım ülkesi Rusya da ihtilalle uygulanmıştır. Ama günümüzde insana iş gücüne fazla ihtiyaç kalmayacaktır. Bırakın fabrikaları Restoranlar bile robot garson kullana bilinmektedir. Belki yüz sene, belki iki yüz sene sonra Komünizm Dünyaya hakim olacaktır görüsündeyim. Bu gelişmiş ve gelişmekteki otomasyon bunu göstermektedir.

Sağlıcakla Kalınız

Devamını Oku