VESAYET

ABONE OL
18:46 - 01/10/2020 18:46
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Anayasa Mahkemesi’nin hukukçu olmayan Başkanı Haşim Kılıç, 22 Kasım 2013 tarihinde Konya Ticaret Odası Karatay Üniversitesi tarafından düzenlenen “Anayasa ve Demokrasi” konulu konferansta yaptığı konuşmada, hükümetin TBMM üstünde vesayeti olduğunu söylemiştir. Doğru bir saptama ancak çok eksik, çünkü tüm kamu kurumları, meslek odaları, demokratik kitle örgütleri ve medya, hükümetin vesayeti altındadır. Haşim Kılıç bunları bilmiyor mu? Hatta Anayasa Mahkemesi’nin bile hükümetin vesayeti altında olduğunu anlayamamış mı?

Haşim Kılıç yaptığı konuşmada, türbanlı milletvekilleri nedeniyle parlamentoyu yürekten kutladığını, başörtüsü yasağı nedeniyle birçok üniversite öğrencisinin mağdur olduğunu ve insanın haysiyeti ve şerefiyle oynandığını söylemiş.

Başında bulunduğu Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarına göre, siyasal İslam’ın simgesi olan türban, kamusal alanda yasaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de türban yasağının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin din ve inanç özgürlüğü ile eğitim alma hakkına ilişkin düzenlemelerine aykırı olmadığına karar vermiştir. Ayrıca demokrasi ilkesi yönünden başkalarının hak ve özgürlükleri ile kamu düzeninin korunması amacıyla getirilen bu yasağın meşru olduğunu karara bağlamıştır. Bu yasak halen yürürlüktedir ve Haşim Kılıç dahil herkesi bağlamaktadır. Bunu görmezden gelerek TBMM’deki türbana alkış tutmak, anayasayı ihlal etmektir. İşin en tuhaf yanı ise bu ihlalin Anayasa Mahkemesi Başkanı tarafından yapılmasıdır.

Siyasal İslam’ın simgesini insanın haysiyeti ve şerefiyle ilgili görmek ise, hukukçu olmayan Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın içler acısı durumunu sergilemektedir. Kadının özgürlüğünü elinden alıp, temel hak ve özgürlük olmadan insan haysiyeti ve şerefinden söz etmek mümkün değildir.

28 Kasım 2013 tarihinde emekli olan Yargıtay Daire Başkanı Ersan Ülker, yaptığı konuşmada mahkemelerin hukuk terörü yarattığını ve hükümetin yargıya müdahale ettiğini söylemiştir. Artık Türkiye’de herkes, siyasi iktidarın yargıya müdahale ettiği konusunda görüş birliğine varmıştır.

Ülkemizde gündem sık sık değiştirilmektedir. Şimdi Başbakan ile ABD’de yaşayan emekli vaizin çatışması gündemdedir. Ancak ipleri ABD’nin elinde olanlar, bu gündemin oyuncularıdır. Bu gündem değişikliği ile, 16 Kasım 2013 tarihinde Diyarbakır’da yaşanan ülkemizin bölünme planları unutturulmak istenmektedir.

Başbakan ile cemaatlerin arasındaki savaşta, cemaatlerin kendilerine oy vereceğini sanan zavallı yeni CHP yöneticileri ABD’ye gidip, kendilerini anlatmaya karar vermişler. Belki de bu karar, ABD Ankara Büyükelçisi ile yeni CHP Genel Başkanı’nın 23 Ekim 2013 tarihinde bir otelde yaptıkları gizli görüşmede alınmıştır. Yerel seçimlere dört ay kalmışken, adaylarını açıklayıp, millete gideceklerine, okyanus ötesine gitmek, deliğe süpürülmek istenenlerin yerine büyük işgal planı (BOP) eşbaşkanlığına talip olmak anlamına gelmektedir. İşte buna ‘yeni CHP’ adı verilmektedir.

ABD gezisine çıkmadan önce yeni CHP’nin Genel Başkanı, CHP’nin ABD’de tanınmadığını bildirerek; “önyargıları var, bu gezide CHP’yi onlara anlatacağız” söyleminde bulunmuştur. Ayrıca yeni bir anayasa teklifinin AKP tarafından Meclis’e getirilebileceğini belirterek, uygun görmeleri durumunda yeni anayasaya ‘evet’ diyebileceklerini de sözlerine eklemiştir.

Yeni CHP’nin Genel Başkanı, ABD Başkanı’nın Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Avrupa İşlerinden Sorumlu Direktörü ile görüşecektir. Ana muhalefet partisinin genel başkanı, devlet protokolünde üçüncü sırada yer almaktadır. Bu durumda karşısına çıkacak insanların da kendi makamıyla eşit düzeyde olması gerekir. Bu ziyaret Recep Tayyip Erdoğan’ın, başbakan olmadan önce ayarlanan ABD ziyaretini akıllara getirmektedir. ABD’nin desteğini alarak, Atatürkçü olunamayacağını kavrayamayan yeni CHP yöneticileri, Nuh’un Gemisi’ne benzeyen bu görüntüleriyle muhalefet yapamadıkları gibi, topluma umut da verememektedir.

ABD’nin besleyip, himayesine aldığı başbakan ile Fettullah Gülen ekibi birlikte, laik ve demokratik cumhuriyetimizi bugünkü yıkıma doğru sürüklemişlerdir. Şimdi aralarındaki güç paylaşımı sıkıntı yaratmaktadır. İşte dersanelerin kapatılması kararı da bu güç paylaşımının etkisidir. Ancak demokratik ve laik cumhuriyetle kavgalı olan bu iki gruptan birinin desteğini almak ya da ABD’ye şirin gözükmek, köklerinde Kuvayi Milliye ruhu taşıyarak, yeni bir devlet kuran partiye hiç yakışmamaktadır. 1920’lerde dersini verdiğimiz emperyalizmin ayağına giderek, Türkiye’de ulusalcılık, halkçılık, devrimcilik yapılamayacağını bilmeyenlerin, o koltukları bırakmaları gerekir.

Siyasi iktidarın tüm kurumları ve kuruluşları vesayet altına almasından yakınırken, ABD’nin vesayetine girmeyi içine sindirenler, “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindedirler.”

Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.