ISTAKOZ

ISTAKOZ
2

BEĞENDİM

ABONE OL

AKP İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı, bayram tatili için gittiği Monako’da yediği ıstakozun fotoğrafını sosyal medyada paylaşınca haklı olarak tepki çekti. Bu olaya birçok kesimden tepki gelince Şebnem Bursalı açıklama yaparak, özür dilemeye çalıştı. Partisine ve genel başkanına övgü düzdüğü açıklamasındaki şu ifadeler ilgi çekicidir: “Antalya’da göz göre göre ihmal sonucu günahsız insanlarımızın hayatını kaybettiği, yaralandığı ve saatlerce mahsur kaldığı elim olayla ilgili tek bir söz etmeyenlerin, ne amaçla bu olayı çarpıttığını da biliyoruz.” Söz ettiği o elim olaydaki teleferik, 2017 yılında AKP’li belediye zamanında yapılmıştı ve “Türkiye’nin en ucuz teleferiği” olarak sunulmuştu.

Bu olayla ilgili tutuklanan Kepez belediye başkanı Mesut Kocagöz, 2017 yılında AKP’li belediye tarafından yönetilen Antalya’da ANET genel müdürü olarak görev yapmıştı. 2019 yılındaki yerel seçimlere bir kaç ay kala Antalya Anakent Belediye Başkanı Menderes Türel zamanında AKP’den ihraç edilmiş ve CHP’ye geçmişti. AKP, yitirdiği yerel seçimlerin şokunu, bu yöntemlerle gidermeye çalışmaktadır.

Toplumun büyük çoğunluğu açlıkla boğuşurken, emekliler on bin lira ile yaşam savaşı verirken bir iktidar milletvekilinin Monako’da yediği ve ülkemizde fiyatı çok pahalı olan ıstakozu paylaşmasının tepki çekmesi doğaldır. Açıkça bu hareket görgüsüzlük olarak da nitelenebilir. Gerçi AKP’liler için itibardan tasarruf olmaz ama bu olay toplumla dalga geçmektir. Şebnem Bursalı’nın sosyal medyadaki bu paylaşımının TBMM’deki AKP’liler tarafından kutlanması ise aymazlıktır, sapkınlıktır, siyaseten çürümüşlüğün simgesidir.

Bu yenilen ıstakozun sofraya gelmesini değerli gazeteci Zülal Kalkandelen şöyle yazdı: “Yakalanarak canlıyken bir süre esir edildiği soğuk sudan alınıp doğrudan kaynayan suya atılarak haşlanır. Çünkü suya atmadan önce öldürülürse, zararlı bir madde salgılayarak zehirlenmeye yol açabilir. Normal olarak ses çıkaramayan ıstakozların merkezi sinir sistemleri olduğundan acıyı ve dehşeti insan gibi hissederler ve haşlanırken canları öyle yanar ki kıskaçlarını birbirine şiddetle vururlar. Bunu yapamasınlar diye kıskaçları bağlanır. Tabaklara “yemek” olarak koyulan ıstakozlar, insanın en acımasız yaratık olduğuna ilişkin düşünceye iyi bir dayanak oluşturur. Hal böyleyken ıstakozun yalnızca fiyatının konuşulması, bu utandırıcı olayın yalnızca ekonomik değeri yüzünden tepki çekmesi, tam bir trajedidir.”

Istakoz paylaşımına verilen haklı tepkinin yanında, doğal olarak Antalya’daki teleferik kazasına da tepki verildi. AKP iktidarı, Erzincan İliç altın madeni kazasına ne tepki verdi diye sormak gerekir? Dokuz işçiden günler sonra sadece ikisinin cesedi bulundu. Bölgede altın madeni aramaları devam ediyor, şirketin vergi borcu silinirken AKP’nin tepkisini duyan oldu mu? Ülkemizin yer altı ve yer üstü zenginlikleri peşkeş çekilirken, talanlanıp yok edilirken AKP tepki veremezdi çünkü hepsi siyasi iktidarın kolları ve kollaması altında yapılıyordu.

Mardin Anakent Belediye Başkanlığı meclis toplantısının açılışında oy birliği ile İstiklal Marşımızın çalınması ve okunması gündemden çıkartılıyor ve reddediliyor. Diyarbakır Anakent Belediye Meclisinin salonunda bulunan Türk Bayrağı yerinden kaldırılırken, Diyarbakır Sur Belediyesi mazbata töreni sonrasında, makam odasında bulunan Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafına yönelik DEM Parti yöneticilerinin hakaret içeren sözleriyle ilgili AKP’nin tepkisi var mı? Hoş, bu bölücü partilerle açılım adı altında Oslo’da pazarlık yapanların, Dolmabahçe’de anlaşmaya varanların tepkileri olsa ne olur, olmasa ne olur? Bu küstahlıklara sessiz kalmak mümkün değildir.

Ulusal değerlerimizi özelleştirme adı altında peşkeş çekenlere, laik ve bilimsel eğitime son verenlere, hukuku yok edenlere, tarım, hayvancılık ve sanayimizi bitirenlere, ülkemizi sömürenlere, 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na sarılanlara, Andımızı kaldıranlara, T.C. yazılarını silenlere, eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret edenlere gerekli tepki verilmeyince laik ve demokratik cumhuriyetimizin tehlike altında olduğu gerçeğiyle yüz yüze kaldık. Ancak umutsuzluğa yer yok, şimdi Atatürk ilkeleri ışığında örgütlenip, bütün bu pislikleri yok etmek için örgütlü mücadele yapmanın tam zamanıdır. Çünkü AKP’nin yitirdiği belediyelerde ortaya çıkan yağmaya bakınca, iktidarı yitirdiklerinde ortaya çıkacaklar korkunç boyutta olacaktır. “Biz bitti demeden hiçbir şey bitmez” diyerek rüya ortamında yaşayanlar, örgütlü toplum karşısında direnemeyeceklerdir. Bunu herkesin bilmesi gerekir.

Suay Karaman

Devamını Oku

YEREL SEÇİM ÜZERİNE

YEREL SEÇİM ÜZERİNE
3

BEĞENDİM

ABONE OL

14 Mayıs 2023 genel seçimlerinden 10 ay sonra yapılan yerel seçimlerde, CHP’nin %37,8 oy oranıyla birinci çıkması çok önemlidir, başarıdır ve gelecek için umut olmuştur. CHP yöneticileri ve belediye başkanları bu başarıları ne kadar iyi değerlendirirlerse, önümüzdeki genel seçimlerde iktidar olma şansları o kadar yüksek olacaktır. 1961 Anayasası’ndan sonra yapılan genel ve yerel seçimlerde belediye başkanlığında CHP’nin birinci parti olarak oy aldığı seçimler aşağıdadır. Uzun yıllar başarılı olamayan CHP, şimdi umut sunmuştur.

Genel SeçimlerOy Yüzdesi
15 Ekim 196136,7
14 Ekim 197333,3
5 Haziran 197741,4

 

 

Yerel SeçimlerOy Yüzdesi
9 Aralık 197339,6
11 Aralık 197745,7
31 Mart 202437,8

 

31 Mart 2019 yerel seçimlerine katılım oranı %84,6 iken, 31 Mart 2024 yerel seçimlerine katılım oranı %78,5 olmuştur. İki seçim arasında seçmen sayısı yaklaşık 4.300.000 artmışken, 2024 seçiminde kullanılan oy sayısı yaklaşık 180.000 azalmış, geçerli oy sayısı ise yaklaşık 470.000 azalmıştır. Sonuçta sandığa gitmeyen ve geçersiz oy kullananların toplamı yaklaşık 15.500.000 kişiye ulaşmış ve bu da seçmenlerin yaklaşık %25’ine denk gelmektedir. Bu oran seçimlerin sonucunu etkileyecek niteliktedir.

CHP’nin belediye başkanlığı kazandığı illeri 2019 yerel seçimleriyle kıyaslayınca, Muğla’da %18,9; Mersin’de %14,4; Ankara’da %9,2 ve Kırşehir’de %8 oranında oyunu arttırdığı görülmektedir. Buna karşılık Çanakkale’de %21,1; İzmir’de %9,3; Sinop’ta %7,4 ve Adana’da %7,1 oranında oyunun düştüğü görülmektedir. CHP yöneticilerinin oyların neden ve nasıl düştüğü konusunu çok detaylı bir şekilde incelemeleri gerekir. Ayrıca Kırklareli ve Tunceli belediye başkanlıklarının, CHP’den ayrılanların bağımsız olarak seçime girmeleri sonucu yitirilmesi de irdelenmelidir.

CHP, kazandığı 14 anakent belediye başkanlığıyla birlikte sadece Bursa hariç belediye meclislerinde de çoğunluğu almıştır. 21 ilde kazandığı belediye başkanlığında ise Edirne hariç diğerlerinde belediye meclisinde çoğunluk AKP ve MHP’dedir. Bu durum belki biraz sıkıntı yaratabilecektir. Ancak CHP’nin AKP’yi geçerek birinci parti olması, birçok algının kırılmasına neden olduğu gibi AKP’nin yenilmezliğini de sona erdirmiş oldu. İşte bu olgu umut doludur ve gelecek için heyecan vericidir.

Ülkemizde toplumun refah seviyesinin günden güne düşmesi, ekonomik sıkıntıların büyümesi, geçim derdiyle boğuşmanın yanında emeklilere asgari ücretin bile altında on bin lira maaş verilmesinin de seçim sonucunu etkilediği görülmektedir. Belirli ölçüde laiklikle ilgili kaygılar da seçim sonucu üzerine etkili olmuştur. Seçmen büyük oranda AKP karşısında güçlü gördüğü parti CHP’yi ve içlerine sinmese bile belediye başkan adaylarını destekledi. Böylece CHP birinci parti olarak, büyük bir sorumluluk üstlendi. Siyaset, toplumsal sorunları, doğru bir programla toplumun yararına çözmek, toplumu ikna edip, memnun etmektir. Bu başarıldığı zaman siyasal, ekonomik, eğitim gibi tüm sorunların da çözüleceği görülecektir. Ranta geçit vermeden toplumun yararına hizmet yapıldığı zaman başarılar gelecektir.

Bu sonuçlardan sonra iktidar için hazırlık yapması gereken CHP, Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkarak, laik, çağdaş ve bilimsel eğitime önem vererek aydınlanma yolunda topluma ışık saçmalıdır. Tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığı ilkelerinde buluşan CHP’nin, kuruluş ayarlarına dönerek bunu başaracağına inanmak istiyoruz.

Suay Karaman

Devamını Oku

YENİ DÖNEM

YENİ DÖNEM
2

BEĞENDİM

ABONE OL

31 Mart Pazar günü yapılan yerel seçimlerle birlikte yeni bir döneme girdik, bu yeni dönemin de zorluklarla geçeceğine şüphe yoktur. Yerel seçimlerde alınan sonuçları, özellikle ekonomik yönden büyük bir çöküntü içindeki toplumun zincirlerini kırması olarak görmek mümkündür. Bunun yanında Tayyip Erdoğan ile AKP iktidarının baskıcı ve duyarsız tutumlarını da eklemek gerekir.

Bu başarıyı sadece cumhuriyeti ve demokrasiyi savunan laik kesimin başarısı diye görmek yanlış olur. Çünkü on ay önce yapılan 14 Mayıs genel seçimlerde durum tam tersiydi. CHP’ye çok güvenildiği için değil, AKP’ye artık yeter demek için, seçmenler bu yolu izlemiştir.

Şimdi CHP yönetimine ve seçilen belediye başkanlarına büyük sorumluluk ve görev yüklenmiştir. CHP yönetimi en kısa sürede bir güne sığdırılmayan bir tüzük kurultayı toplamalıdır. Parti içi demokrasiyi hayata geçirmeli ve parti üyelerini güncellemelidir. Parti içi dahil olmak üzere tüm seçimlerde yargıç denetiminde ön seçim yapılmalıdır. İktidara hazırlanmak için bunların yapılması gerekmektedir. İktidar olmak için topluma güven verilmesi gereklidir. Seçilen belediye başkanları ranta yönelik işlerden uzak durmalı, halk için, toplum için gerekli hizmetleri yapmalı, özverili çalışmalarda bulunmalıdırlar.

Atatürk’ün partisi, devrimlere ve Altı Ok’a sahip çıkmalı, tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığına sarılmalıdır. Altı Ok, birbirinden ayrılmaz bir bütündür; bu okların bazılarını kaldıralım diyenler emperyalizmin hizmetinde olanlardır. Bunları iyi tanımalı ve gereken tepkiyi vermek zorunluluktur.

Atatürk’ün ölümünden sonra özellikle sistemli bir şekilde laiklik yok edilmeye başlandı. Bu konuda vurucu darbeler önce Adnan Menderes, sonra 12 Eylül 1980 darbesi ve ardından Turgut Özal ile yapıldı. Ardından Tansu Çiller, Necmettin Erbakan ve son olarak Tayyip Erdoğan ile laiklik yok edildi. Bugün anayasamızda laiklik yazmasına karşın eğitimde, yargıda, kışlada, devlet kurumlarında laiklikten eser kalmamıştır.

İşte bu durumla savaşması gereken öncelikli siyasi parti CHP’dir. Ama bugün CHP’li yöneticiler tarafından laikliğin çiğnendiğine tanık olmaktayız. İstanbul Anakent Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, seçim kazanma belgesini (mazbata) alınca makamında ailesiyle birlikte basına açık dua yaparak görevine başlamıştır. Beş yıl önce de aynısını yapmıştı. Belediye Başkanının makamı kamusal alandır, dua gerekliyse evde yapılması uygundur. CHP’nin Manisa Alaşehir Belediye Başkanı Ahmet Öküzcüoğlu da, ikinci dönemine Kuran’ı öperek başladı ve şöyle dedi: “Kutsal kitabın öngördüğü şekilde dinimizin tüm değerlerine sahip çıkacağım. Peygamber efendimizin söylediği gibi belediyenin her delikli kuruşunu devletin bir hırkası sayacağım.”

Bu olaylar açıkça laikliğe aykırı eylemlerdir. Bunu bir AKP’li yapsa haklı olarak eleştirirken, CHP’liler yapınca sessiz kalmak, tepki vermemek iki yüzlülüktür. CHP genel başkanı İzmir Bayraklı’da seçim konuşmasında kürsüden ayet okumuştu. Diyanet Akademisi’ne onay vermek, türban için yasa önerisi vermek, “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesine gerekli tepkiyi vermeyerek laikliğin yok edilmesine giden süreçte AKP’nin yolu böyle açıldı. Zaten CHP’nin önceki genel başkanı da 21 Eylül 2010 tarihinde Berlin’de “laiklik tehlikede değildir” demişti. Eşsiz liderimiz Atatürk’ün kurup emanet ettiği laik cumhuriyetimizi sahiplenip, savunacağımız yerde, aksi yönde siyasal İslam’ın rotasında ilerlemek, açıkça ihanettir.

Bu laikliğe karşı olan tutum, CHP’ye oy veren, hatta üyesi olanları da etkilemiş görünmektedir. Sosyal medyada ve bazı sosyal medya gruplarında bu durum açıkça görülmektedir. Türbanı savunan, hayırlı Cuma ve kandil kutlamaları yapan, dini kullananlara övgü düzenlerin olduğunu görmek, toplumun geleceği açısından üzücüdür. Üstelik bunlara laiklik içinde gerekli yanıtı verince de bizleri din düşmanı, Atatürk karşıtı olarak nitelendirmektedirler. CHP üyesi bir kadın kendisini “muhafazakar solcu” olarak nitelemişti; halbuki solcu dediğiniz devrimci olur; tutucu değildir, yenilik, aydınlık yanlısıdır. Sözünü ettiğimiz kişi bu satırların yazarına; Atatürk düşmanı dedi ve benim laikliği dinsizlik olarak gördüğümü söyledi. Türbanın siyasi İslam’ın simgesi olduğunu söylediğimizde bir başkası Atatürk’ün annesinin de türban taktığını söyleyerek tarihten, devrim yasalarından ve eğitimden hiç paylarını alamadıklarını ortaya koydular. İşte bunun gibi durumlar geleceğin çok rahat olmayacağını göstermektedir. Çünkü laik, çağdaş ve bilimsel eğitim yok edilince, din odaklı eğitim ile bu şekilde sorgulamayan, düşünemeyen çarpık zihinler ortaya çıkmaktadır. O yüzden ülkemizin en önemli sorunu eğitimdir ve ciddiyetle, kararlılıkla üzerinde durulmalıdır.

Dinin siyasete alet edilmesi, laiklik ilkesine uygun bir durum değildir. Dinin siyasete alet edilmesi, devleti yönetenlerin toplumsal yaşamı dine göre şekillendirmesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devletin tüm kurumlarında ve yaşamın her alanında boy gösterip fetvalar vermesi uygun değildir. Dinin siyasete alet edilmesi, halkı ayrıştırmış ve kindar bir nesil yetiştirdiği gibi insanları da dinden uzaklaştırmıştır. Din bir vicdan sorunudur ve bir insanın sadece kendi sınırları içinde kalmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti bir din devleti değildir, laik bir devlettir. Üstelik Türkler sadece Müslüman değildir, başka dinlere inananlar da vardır.

Yeni dönem, yeni ve zorlu sorunlarla birlikte bizleri beklemektedir. Öncelikle laik, çağdaş ve bilimsel eğitime önem vererek, toplumu ortaçağ karanlığından kurtarmak gerekmektedir. Bu yüzden Atatürk ilkelerine bağlı CHP’ye büyük görev düşmektedir. Bunun yanında Atatürk ilkelerini özümseyen demokratik kitle örgütlerine de sorumluluk düştüğünü bilmeliyiz.

Suay Karaman

Devamını Oku

ADAM KAZANAMADI

ADAM KAZANAMADI
3

BEĞENDİM

ABONE OL

81 il, 973 ilçe ve 390 belde yöneticilerin belirlendiği 31 Mart yerel seçimleri ülkemize umut olacak şekilde sonuçlandı. Seçimin galibi kesinlikle CHP’dir, ancak şeriatçı yapısıyla Yeniden Refah Partisi’nin (YRP) çıkışı da önemlidir. Seçimi yitirenler başta AKP olmak üzere, MHP ve İYİ Parti’dir. Sonuç olarak seçimin yenileni tek adamlık heveslisi Tayyip Erdoğan’dır, yeneni ise oylarını CHP’de birleştiren yıllardır çile çeken halkımızdır.

Seçim sonuçlarına göre İYİ Parti ile Kemal Kılıçdaroğlu ve altılı masanın görünmez ortakları silinecektir. Yerel seçimde CHP’yi birinci parti yapan YRP ile MHP’nin aldığı oylar ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) ile yapılan gizli ittifaktır. Tüm çile çekenler ve acıları göğüsleyenler, 22 zorlu yılın sonunda ülkeyi bu duruma sokanlara dur dedi.

Bu seçimdeki başarıyı sadece CHP’nin başarısı olarak görmek, gelecek için büyük bir yanılgı olur. Çünkü halkın refah seviyesinin düşmesi ve geçim derdinde boğulması en büyük etkendir. Bunların yanında emeklileri ve yoksul kesimleri hor gören bir yaklaşım, ekonominin çökertilmesi, demokratik ve laik cumhuriyetimizin temellerinin aşındırılmaya ve bireysel özgürlük alanlarının daraltılmaya çalışılması da AKP’ye seçimi yitirten etkenlerdendir. AKP’nin Gazze’deki soykırıma karşı uygulamada hiçbir şey yapmaması ve tabanının talebine karşın İsrail’le ticareti kesmemesi de AKP’de oy kaybına neden olmuştur. Toplum kendisine en yakın, en görünür protesto tercihini yaparak, birçok seçim çevresinde “Tayyip Erdoğan’a dur” diyeceği seçeneklere yöneldi ve CHP’yi birinci parti yaptı.

Hukuksuzluğun zirveye çıktığı, seçim yasaklarının çiğnendiği, maddi ve manevi olarak devletin tüm olanaklarının AKP için kullanıldığı 31 Mart yerel seçimlerinde saat 17.00 civarında Tayyip Erdoğan’ın partililerine “sandıkları terk etmeyin” çağrısı yapması, işlerin iktidar açısından iyi gitmediğinin ilk işaretiydi. Sonucun yengi getirmeyeceğinin farkındaydılar.

Bu seçim yenilgisinden sonra daha dikkatli olması gereken AKP, yeni anayasa yapımını gündeme getirecektir. Muhalefetten, özellikle DEM Parti’den ve CHP listelerinden seçilen transfer milletvekillerinden alacağı destekle isteğine ulaşabilecektir. Bu durumda gerginlik daha da tırmanacak ve istenmeyen olaylar meydana gelebilecektir.

Bu seçim yengisinden sonra CHP, zafer sarhoşluğuna düşmeden Atatürk’ün partisi olduğunu anımsayarak, Altı Ok’a sahip çıkmalı, tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığına sarılmalıdır. Bu seçim yengisinin, sağa sarılarak kazanıldığı olgusu da yanlıştır; bunun üzerinde düşünülmeli ve parti kendi ilkelerine bağlı kalmalıdır. Bu seçimlerde Tayyip Erdoğan’ın öne çıkması ve devlet olanaklarının kullanılması Türkiye’deki bütün illeri tetiklemiş ve bir dip dalga ile halk tepkisini açıkça göstermiştir. Yıllardır kazanılamayan birçok yer kazanılırken, İzmir’deki oy oranının %48 olması da düşündürücüdür. CHP yöneticileri bunlardan çok iyi analizler yaparak, gerekli sonuçları çıkararak, öncelikle tüzüğünü demokratikleştirmeli, parti içi demokrasiyi sağlamalı, her alanda yargıç denetiminde ön seçimi esas almalı ve hızlı bir şekilde iktidara hazırlanmalıdır. Irk, din, mezhep, etnisite gibi ayrıştırıcı konuları gündeme getirmemelidir.

Çok partili sisteme geçildiği günden beri ilk kez Afyonkarahisar’da CHP belediye seçimini kent tarihinin ilk kadın adayıyla kazandı. Afyonkarahisar milletvekili Burcu Köksal, 6 Mart 2024 tarihinde DEM Parti’yi belediyeye sokmayacağım dediği için linç edilmişti. Ekrem İmamoğlu partinin patronu gibi Burcu Köksal için “ya kendine başka bir iş bulacak ya da başka parti bulacak” demişti. Özgür Özel de bu konuda geveleyip durmuştu. Burcu Köksal’ın belediye başkanı olması Ekrem İmamoğlu’na ve diğerlerine de bir şamar oldu. Bu söylemle gerçek Türk milliyetçilerinin oylarını aldı. Bakalım bunu anlayabilecekler mi?

CHP yerel seçimleri kazandı; esas mücadele şimdi başlıyor. Tüm başkanları tebrik ediyor ve kibirden uzak kalarak, halka yakın sorun çözücü başarılı hizmetler bekliyoruz. Çok dikkatli ve bilinçli olmak zorundayız. Ülkemizin emperyalizmin boyunduruğundan kurtarılarak, Ankara’dan yönetilmesi için emek harcamalıyız.

Eşsiz kurtarıcımız büyük Atatürk’ün dediği gibi “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” diyerek mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdürmeliyiz. Atatürk bize yolunu da göstermişti; “Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.”

Suay Karaman

Devamını Oku

DEMLENME

DEMLENME
3

BEĞENDİM

ABONE OL

31 Mart yerel seçimleri yaklaştıkça partilerde bir demlenme gözleniyor. PKK/YPG’nin, TBMM’ndeki siyasi uzantısı yeni adıyla Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) ile birlikte olmak isteyen partiler artık açık açık kartlarını oynamaya başladılar.

AKP, sürekli olarak CHP’yi DEM Parti ile ortaklık kurduğu için eleştirirken, bırakın geçmişte yaptıkları ihanetleri, bugün DEM partililer açık açık AKP’ye destek vermeye başladılar. CHP üst yönetimi, DEM Parti ile birlikte yerel seçimlere, bazı yerlerde aynı listelerle girerken, kurdukları kent uzlaşısı adı altında yaptıkları pazarlıkla da DEM Parti adayları için kampanyalara katılıyorlar. Hatta bazı yerlerde kendi adaylarını çekip, yerine DEM Parti’nin Kürtçülük yapan, bölünmez bütünlüğümüze aykırı söylemde bulunan adaylarını koyuyorlar.

DEM Parti’nin Mardin Anakent Belediye Başkan Adayı Ahmet Türk, 17 Ocak 2024 tarihinde Irak’taki Rudaw TV’ye konuk oldu ve AKP’nin MHP ile ittifakları olduğu müddetçe Tayyip Erdoğan ile bir araya gelmelerinin mümkün olmadığını söyledi. Ahmet Türk’ün konuşmasından bazı bölümler şu şekilde: ”AKP bu politikayla yürüyemez, gün geçtikçe kaybediyorlar. Politikalarını yeniden gözden geçirmek, değiştirmek zorunda kalıyorlar. Kürt halkına düşmanlık yaparak bu siyaseti devam ettirirlerse kaybederler. Bu nedenle yeni bir siyasetin ortaya çıkmasını umuyoruz. Doğrusu Kürt halkı kucaklanmalı. Kürt halkına düşman gözü ile bakarsanız Türkiye ne demokrasiye ulaşabilir, ne de ekonomik olarak da kalkınamaz. CHP, derin devleti ikna edemez. Tayyip Erdoğan edebilir. AKP ve Meclis’ten isimlerle görüşmeler yapıyoruz.”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, 15 Mart 2024 tarihinde Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde partisinin düzenlediği Nevruz mitinginde “Dolmabahçe mutabakatına dönülmesi çağrısı yaptı ve “sarayın da duyacağı şekilde bir kez daha sözümüzü de çağrımızı da yineliyoruz” dedi.

16-17 Mart 2024 tarihinde İnsan Hakları Derneği’nin Diyarbakır’da düzenlediği “Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı”nın sonuç bildirisi açıklandı. Bildiride siyasi partilerin Kürt meselesinin çözümüne dair niyet ve program ortaya koymaları, Abdullah Öcalan’ın sürece dahil olması, sivil bir anayasanın gündeme alınması, Kürtlerin seçme ve seçilme ile temsil hakkını ortadan kaldıran uygulamalara son verilmesi, Kürt meselesinin demokratik yöntemlerle çözümü için Kürt ve muhalif siyasetçilerin siyaset yapmalarının önündeki engellerin kaldırılması; sivil siyasetin önünün açılması, Kürtçe’nin hayatın her alanında kullanılması gibi isteklerde bulunuldu.

Selahattin Demirtaş’ın 13 Nisan 2023 tarihinde sosyal medyadaki paylaşımı şöyleydi: “Halkımıza sözümüz olsun, çatışmadan beslenen Erdoğan rejimi sonrasında PKK’nin Türkiye’de tümüyle silah bırakması için elimizden geleni yapacağız ve mutlaka başaracağız.” 16 Mart 2024 tarihinde Diyarbakır’da düzenlenen konferansa mesaj gönderen Selahattin Demirtaş; “barışın muhatabı Öcalan’dır, Erdoğan’dır” dedi.

17 Mart 2024 tarihinde İstanbul Yenikapı’da DEM Parti’nin düzenlediği Nevruz Bayramı etkinliğinde PKK terör örgütünün çocuk katili başı Abdullah Öcalan lehine sloganlar atıldı ve posterleri taşındı. Etkinlikte konuşan DEM Parti İstanbul Anakent Belediye Başkan adayı Meral Danış Beştaş “her bir oy Demirtaş’ı özgürleştirecek” dedi. Leyla Zana, 21 Mart 2024 tarihinde Mardin’de Nevruz Bayramı kutlamalarında yaptığı konuşmada “1993’de Öcalan’ın başlattığı barış sürecinin yeniden başlamasını istiyor musunuz, bu yolun yeniden açılması için hazır mısınız?” diye sordu.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 17 Mart 2024 tarihinde partisinin 14. Olağan Büyük Kurultayı’nda yaptığı konuşmada “Bu benim için bir final, bu seçim benim son seçimim” diyen Tayyip Erdoğan‘a seslendi. Seslenişi şöyleydi; “Ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın. Bunun için Cumhur İttifakı olarak yanındayız, beraberindeyiz. Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizi görmek istiyoruz.”

Aynı Devlet Bahçeli on yıl önce 8 Nisan 2014 tarihinde partisinin grup toplantısında şunları söylemişti: “Bu yüce makama seçilecek şahsiyetin şaibeden uzak, temiz sicile sahip olması şarttır. Türk milleti kral seçmeyecek, sultan atamayacak. Peki ne yapacak? Cumhuru temsil edecek, milli kimliğe saygı duyup benimseyecek hakkında şaibe olmayan kişiye onay verecektir. Önce özerkliğe, arkasından Kuzey Kürdistan’a açık kapı bırakandan cumhurbaşkanı olmaz. Türkiye’yi birbirine düşürmeye çalışandan cumhurbaşkanı olmaz, bebek katili ile müzakere edenden, teröristlere kucak açandan cumhurbaşkanı olmaz, adaletten kaçandan, rüşvetçilere kol kanat gerenden cumhurbaşkanı olmaz, evdeki paralarını sıfırlarken haysiyeti sıfıra düşürenden cumhurbaşkanı olmaz, milliyetçiliği ayaklar altına alandan Türkiye Cumhurbaşkanı olmaz, olamayacak. İki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Tekeden süt sağılmaz. Recep Tayyip Erdoğan’dan cumhurbaşkanı olmaz.”

Bu yapılan açıklamalarda doğrular olduğu kadar, yanlışlar çoğunluktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nde hiç kimse Kürt kökenli yurttaşlarımıza düşman gözü ile bakmaz çünkü toplumun böyle bir sorunu yoktur, Türkiye Cumhuriyeti “ayrıcalıksız yurttaşlık” tanımı üzerine kurulmuştur ve bu tanım anayasada da yer almaktadır. DEM partililerin istekleri emperyalizmin dayatmasıdır, bunları anlamadan demokrasi havarisi kesilenler, toplumu aldatmaktadır. Toplumun her kesimi anayasa gereği ayrıcalıksız olarak her türlü hakka sahiptir. Emperyalizm tarafından dillendirilen ve ayrıştırıcı bir vurgu olan “Kürt sorunu” ifadesinin kullanılması, Kürt kökenli yurttaşlarımızı ötekileştirmektedir; Kürt kökenli yurttaşlarımız da ülkemizin eşit ve onurlu yurttaşlarıdır. Ülkemizde Kürt sorunu değil, Kürtçülük ve PKK terör örgütü sorunu olduğunu açıkça dillendirmeliyiz.

Türklüğü reddedip Türkiyelilik kavramını kullananlar, sözde Ermeni ve Rum soykırımına destek olanlar, Said Nursi, Şeyh Sait, Seyit Rıza gibi emperyalizmin beslemesi hainleri yere göğe koymayanlar ihanet içindedirler. Üstelik bu emperyalizmin piyonlarıyla, emperyalizme karşı mücadele eden Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ı birlikte anmak ise büyük bir aymazlıktır, sapkınlıktır, çürümüşlüktür. 17 Mart 2024 tarihinde İstanbul’daki etkinlik sonrasında sosyal medyada DEM Parti İstanbul Anakent Belediye Başkan adayı Meral Danış Beştaş bunu dile getirerek, kültürsüzlüğün ve ihanetin boyutlarını sergilemiştir.

Olayları ve söylemleri yerli yerine oturtabilirsek, ABD’nin güdümündeki DEM Parti ile AKP’nin anlaştırılmaya çalışıldığı ortaya çıkmaktadır. Zaten bunu bilen Devlet Bahçeli de kendi partisi dışlanacağı için Tayyip Erdoğan’a “ayrılamazsın” demektedir. İşte emperyalizmin kucağında yapılan siyaset böyledir. Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde kendilerine verilen rolü oynayan Kürtçü siyasi hareketlere hiçbir şekilde güvenilemeyeceği de görülmektedir. Tayyip Erdoğan’ın ABD’ye, ABD’nin de Türkiye’ye gereksinimi olduğu için bu kirli siyaset oyununun topluma hiçbir katkısı olmayacağı gibi zararı dokunacaktır. Toplum sürünmeye devam ederken, siyasi partiler de demlenmeye katkı sağlayacaktır.

Suay Karaman

Devamını Oku