ÜSLUP

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Biraz kendimizi sorgulaya bilmeyi öğrensek. Türklüğümüzü üstün görmek, inancımızı üstün görmek, kendimizi her şeyin üzerinde görmekten bizi nereye götürüyor? Ben yerine biz olma bilincine erişenler bu hastalıktan kurtulur. Farklılıklarımıza hoşgörü ile yaklaşmak bu kadar zor mu? Farklı bir ülke, vatandaş ve inanca saygı duymak zor mu? Bütün bunları bizim gerimizde görme yerine yanımızda görmek, yan yana durmak bize ne kaybettirir? Bence kaybettirme yerine kazandırır. Bu türden sahte algı hastalığı tüm yaşam alanlarımızı sarar. Bugün farklı ülke vatandaşlarına, inançlara karşı kendimizi üstün görme vebasını yarın en yakınımızda olan aile bireylerimize, dostlarımıza bulaştırarak yayacağız.
Kaynak vermeden attım tutarsa üslubu ile tartışma alışkanlıklarımızı değiştiremiyoruz. Almanya’da yaşayıp Türkiye’de gelişmeleri tartışıp kendi sorunlarına duyarsız kalıyoruz. Bu tutumumuz sadece bununla da kalmıyor kendi sorunlarımız konusunda duyarsızlık göstererek lüzumsuz konularda ahkâm kesmeye çok hevesliyiz.

Almanlar yabancı olduğum için haksızlık yapıyor. Bu cümleyi ilk kurduğumuzda çok masumane buluyorduk. Bugün okullarda, meslek yerlerinde, çocuk yuvalarında aynı suçlamaları çocuklarımız yapıyor. Bunu haksızlıklar olmuyor anlamında algılamayalım. Gerçeklerimizle yüzleşemeyip, hatalarımızı öteleyerek düzeltmediğimiz için bizler zarar görüyoruz. Çocuklarımıza gelen telefonlarda evdeydik yok dedirttik. Temrinlerimize gitmeyip yalanlar ekleyerek telefon edip mektup yazdırdık. Her sorunda bir yakınımızı öldürdük. Bugün bizim yöntemlerimizi çocuklarımız kullanınca neden zorumuza gidiyor? Bütün bunları öğrenmelerine biz vesile olmadık mı?
Aziz Nesin bizleri ne kadar da güzel anlatmış
1934 yılında Soyadı Kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri ‘eli açık’, dünyanın en korkakları ‘yürekli’, dünyanın en tembelleri ‘çalışkan’ gibi soyadları aldılar. Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine ‘Çevikel’ soyadının almıştı. Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime ‘nesin’ soyadını aldım. Herkes ‘nesin’ diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.”
Yalnızken kendimizi sorgularız. Ben kimim? Bu sorunun cevabını yutkunarak içine akıtanlar bilsin ki dışarıya zehir saçmış oluyor. Bunun düzelmesi insan olabilme özelliklerine kavuşarak, insani değerlerin korunması ile mümkün.
Tartışma yöntemlerimiz insan yaşamında çok önemli.
Bizler her zaman suçlama veya kendimizi mağdur gösterme üzerinden tartışma sürdürmeyi severiz.
Bilgimizin olduğu konuda tartışmak, bilgimiz olmadığı konuda dinlemek ve dinlediklerimizi kaynaklardan araştırarak karşılaştırıp doğrulama yöntemlerini geliştirmeliyiz.
Zehir saçan kelimeleri ”eleştiri” adına kullandığında her kelime namludan çıkan kurşun olur. Bu yolu kullandığında, karşındaki ölü, sen de insanlıktan çıkmış katil olursun.
Eleştirdiğin insani hatalarından arındırmak, kazanmak için kullandığın yapıcı her kelime gül olsun ki, sen de onu soldurmayan insan olasın.

Hadi hayırlısı…

Ali Gültekin

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.