UĞUR MUMCU’YU ANARKEN

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Uğur Mumcu adını, ilk kez duyduğumda ortaokuldaydım. 12 Mart darbesinin baskıcı günleriydi. Devrimci gençlik önderlerinin sokaklarda avlandığı, “Solcuyum.” diyenlerin hapishanelere doldurulduğu günlerdi. İşte, bu dönemde bir gün Uğur Mumcu’yla birlikte birçok aydının tutuklandığı haberini radyodan duydum. Bir gün sonra da bir ulusal gazetemizde konuyla ilgili haber vardı. O günlerde, 12 Mart rejiminin mağdurlarıyla ilgili haber ve fotoğrafları keserek bir dosyada toplardım. Böylece Uğur Mumcu haberi de Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve arkadaşlarının haberlerinin bulunduğu dosyamdaki yerini almış oldu.

Daha sonra Mumcu’nun Yeni Ortam’daki yazılarını okumaya başladım. Artık liseye başlamıştım. Solun yükselişe geçtiği, gençliğin ülke ve dünya sorunlarını hararetle tartıştığı yıllardı. Uğur Mumcu’nun Cumhuriyet’te yazdığı yıllarda da okuruydum, kısa bir süre Milliyet’te yazdığında da.

1980 öncesi solun hatalarını gören bir kalemdi Mumcu. O dönemde terör, siyaset ve mafya ilişkilerini çözmüştü. Solcuların bir bölümü Mumcu’yu MİT ajanlığıyla suçlarlardı. Benim ağırıma giderdi bu durum. Zaman zaman arkadaşlarımızla bu konuda sert tartışmalar da yapardık. Kimileri de onun KGB hesabına çalıştığını söylerdi. Ben de ülkemizin birçok yurtseveri gibi onun Türkiye için çalışan, mücadele eden, özveride bulunan birisi olduğuna yürekten inandım. Her sabah gazeteyi aldığımda ilk okuduğum yerdi onun köşesi. Gözlem’i okuduktan sonra manşetlere ve diğer köşe yazılarına bakardım. Çünkü hep heyecan ve merak vardı içimde. “Acaba bugün hangi gerçeği açıklayacak, hangi bilinmezi bize öğretecek, hangi karanlık noktaya ışık tutacak?” diye sabırsızlanırdım.

12 Eylül’ün karanlık günlerinde, yasaklı Bülent Ecevit’le kendi köşesinde yaptıkları “sosyal demokrasi” konulu tartışmalarını unutmak mümkün mü? 12 Eylül’ün siyasal ürünü olan irtica ve bölücülüğün uluslararası kaynaklarını, destekçilerini ilk kez Uğur Mumcu’nun kaleminden öğrendik. Türkiye’nin başına örülmek istenen çorapları bir bir ortaya çıkarıyordu cesur kalemi. Ülkemizin bugününü yıllar öncesinden yazmıştı, bizler uyanalım diye. Duyarsız aydınlar, çıkarcı kitleler umursamadı yazılanları. Siyasetçilerimizse bir adım önünü görmekten acizdi. Günü kurtaran politikalarla yetindiler. Geleceğe yönelik projesi, amacı olmayan politikacı için Uğur Mumcu’nun yazdıkları bir anlam taşımıyordu. Onu, sadece gerçek aydınlar, bilinçli yurtseverler anladı. Ne yazık ki onlar da çoğunlukta değillerdi.

Uğur Mumcu; çıkarcı, ikiyüzlü, soyguncu düzene karşı bir savaşçıydı. Kalemini satmadı. Aklını üç beş soysuza kiraya vermedi. Ülkeyi soyanları, yetim hakkı yiyenleri korkusuzca teşhir etti. Gazete patronlarının iş takipçiliğini, ihale kovalayıcılığını yapmadı. O, Cumhuriyet değerlerinin yaşaması, çağdaş bir ülke ideali, mutlu ve barış içinde yaşayan bir ulusun var olması için çaba gösterdi. Siyasetçiye yağ çekmedi, koltuk ve çıkar uğruna kalem oynatmadı. İnsan olmanın gerektirdiği erdem ve onurdan vazgeçmedi. O aklının, yüreğinin, vicdanının, insanlık ülküsünün, çağdaş değerlerin, inandığı doğruların peşinden gitti.

24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu katledildi. Ülkesi için düşünen bir beyin yok edildi. İnsanlık için çarpan bir yürek çarpmaz oldu. Halkının geleceği, ulusunun mutluluğu için bağıran ses susturuldu. Atatürkçü bir nefes soğuk, karlı bir Ankara kışında damla damla kan oldu, toprağı suladı. O kan, Çankaya sırtlarından toprağa karışarak Anıtkabire, Ata’sına ulaştı ve bin bir renkte çiçeğe dönüşerek açtı. O günden sonradır ki Anıtkabir’in ağaçları daha çok göğerdi.

Uğur Mumcu ve birçok aydınımızın, faili meçhul cinayete kurban gittiği söylenir kamuoyunda. Yanlış bir görüş bu. Bir olayın failini mi bulmak istiyorsunuz? O olayın sonucunun kime ya da kimlere yarar sağladığına bakmalısınız. O zaman görürsünüz failleri. Bu nedenle Uğur Mumcu ve katledilen diğer Atatürkçü aydınlarımızın failler bellidir. Ne yazık ki o failleri yargı önüne çıkaracak siyasal irade yoktur.
Küresel baskıların, oyunların, yönlendirmelerin ülkemiz üzerinde yoğunlaştığı günümüzde Uğur Mumculara o kadar çok gereksinmemiz var ki… Bu örnek insanı saygı ve rahmetle anıyoruz. Ona karşı olan borcumuzu ödemek için yapacağımız tek şeyse erdemli ve yurtsever olmak.

Adil Hacıömeroğlu

Not: 24 Ocak 2001’de hunhar bir saldırı sonucunda katledilen Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ve arkadaşlarını, şehit edilmelerinin onuncu yılında saygı ve rahmetle anıyorum.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.