TÜRKİYE SURİYE’YE KARŞI SAVAŞA GİRMEMELİ

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türk halkının yüzde 75 i Suriye’ye karşı savaşa hayır derken, hükümet aylardır bu savaşın hazırlığını yapmaktadır. Bu israrlı girişimlerle Türkiye’nin kapısına dayanmış olan ekonomik kiriz ve Gezi-Taksim direnişi, bu savaş gündemiyle unutturulmak istenmektedir.

Başbakan Sayın Erdoğan ve Dışişleri bakanı Sayın Davutoğlu büyük bir akıl tutulması yaşamaktadır. Suriye ve Esad dostluğuna haklı hiç bir gerekçe olmaksızın bir anda son verilerek, Esad’ın düşürülmesi Türkiye’nin temel politikası oldu. Gerekçe olarak da başlangıçta „Suriye’de demokrasi” istendiği söylenmekteydi. Fas, Tunus, Libya, Mısır’dan sonra Suriye’de de „Arap Baharı” gereği yönetim değişmeliydi.
Türkiye ile 1000 km kadar sınırı olan bu komşu ülkeyle çok yönlü ve son derece dostane ilişkiler sürerken, bir anda bu akıl almaz dönüşümü, dıştan gelen bir talimata uyulması, bir diğer deyimle taşeronluk görevi üstenilmesiyle açıklanabilir. Suriye’de var olan istikrarlı bir yönetim tarafından güvencede olan Türkiye- Suriye sınırı, PKK’nın Suriye kanadının kontrolüne geçmiştir. Türkiye yönetiminin de destek verdiği iç savaş sonucu bugüne değin 500.000 e yakın Suriyeli sığınmacı Türkiye’ye, bir buçuk milyonu da diğer ülkelere kaçmıştır. Türkiye-Suriye arasındaki ekonomi çökmüş, başta Hatay ve Gaziantep olmak üzere Suriye’ye yakın diğer kentler bu durumdan son derece olumsuz etkilenmiştir.

Suriye’deki bu iç savaş Türkiye’nin çok yönlü zararına olmuştur. Kuzey Irak’da olduğu gibi Kuzey Suriye’de de bir Kürt Federe devletinin kurulması olanağı sağlanmıştır. Bunu isteyen ülkelerin başında Amerika Birleşik devletleri ve onun Orta Doğu’da korumakla görevli olduğu İsrail geldiği bilinmektedir.

Kendi ülkesinde Demokrasiyi, hukuk devletini, insan hak ve özgürlüklerini otoriter bir yönetimle yok etmekte olan ve halkın bir kesimi tarafından diktatör olarak nitelendirilen Başbakan hangi hakla bir başka ülkede, Suriye’de, demokrasi adına oradaki yönetimi düşürmeyi ve giderek bunu savaş yoluyla da olsa yapmayı ana görevi haline getirebilir. Amaç gerçekten Arap ülkelerinde demokrasi ise, açık dikta yönetimleri olan Suudi Arabistan ve Arap Emirliklerine karşı başbakan ve partisinden bir eleştiri neden duymuyoruz. Çünkü bu ülkeler öteden beri ABD’nin kuklası yönetimlere sahiptir. Çünkü bu ülkelerin her yıl yüzlerce milyarı aşan petrol gelirleri ABD ve batı ülkelerine akmaktadır.

Irak yalani ne çabuk unutuldu!

Çok yakın geçmişimizde ABD’nin Irak’a karşı yürüttüğü savaşın aynı gerekçeyle başlatıldığını ne çabuk unuttuk. ABD, Irak’da Kimyasal ve biyolojik silahların bulunduğunu ve hatta atom silahının bile olabileceği iddiasıyla ve dikta rejimi Saddam’ı devirerek Irak’a demokrasiyi getirme gerekçesiyle savaş açmadı mı? Bu savaşta tahminlere göre bir buçuk milyon insan katledilmedi mi? Irak, Arap-Kürt, Sunni-Şiilere göre bölünmeye taşınmadı mı? Kuzey Irak’da bir Kürt Federe devleti kurulmadı mı? Saddam’ın devrilmesinden günümüze yıllar geçmesine karşın bugün bile Irak’ta her hafta bombalı saldırılar sonucu yüzlerce insan ölmüyor mu? Peki, Saddam’ın elinde kimyasal ve biyolojik silahların bulunduğu iddiası kanıtlandı mı? Tam aksine: savaştan sonra bizzat Amerikan Kongresinin yaptığı parlamento araştırma sonunda ortaya çıktı ki, CIA Irak’a ABD’nin savaş açılabilmesi için bu gerçek dışı iddiayı ortaya attı. Saddam’ın elinde kimyasal ve biyolojik silahın olmadığı kesinlik kazandı.

Şimdi aynı yalan Suriye’ye karşı savaş açabilmenin gerekçesi olarak kullanılıyor. Birleşmiş Milletler adına Şam’a giderek yüzlerce Suriyelinin hunharca ölümüne neden olan katliamı araştırmakla görevli uzmanların orada bulundukları bir sırada, Esad yönetiminin kimyasal silah kullanacağına inanmak olası mıdır? Suriye yönetimi bu kadar aptal mıdır? Yoksa bu gerekçeyle Suriye’ye savaş açmaya inandırılmak isteyenler mi aptal yerine konmaktadır? Suriye yönetimi bu katliamın, kendilerine “Özgür Suriye Ordusu” denenlerce yapıldığını iddia etmektedir? Gerçek hangisidir? Kimyasal silah kullanılmış mıdır? Kullanışmış ise kim tarafından kullanılmıştır? Bu henüz araştırılmaktadır. Araştırmanın sonucu ve gerçek ortaya çıkmadan, ısrarla savaş hazırlıklarını hızlandırmak ve buna en önde de Türkiye hükümetinin büyük gayret göstermesi, kabul edilir ve anlaşılır bir politika değildir. Bu politikanın Türkiye’nin ve Türk halkının çıkarlarıyla tamamen çeliştiği açıktır.

Bu sözde “Özgür Suriye Ordusu” savaş ortaklarından El Nusra, bir kaç gün önce kendi mezheplerinden olmayan TIR şoförlerini kurşuna dizdiği görüntüleri basında yer aldı. Suriye’ye demokrasiyi bunlar mı getirecekler?

Hükümetin, kardeş Azerbeycan topraklarının beşte birinin işgaline ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumuhuriyetine uygulanan ekonomik ve politik ambargolara kayıtsız kalırken, yıllardır Arap ülkelerine odaklanmasını ve son aylarda da İrak, Suriye ve Mısır’la ilişkileri kopma noktasına getirmesini anlamak mümkün değildir.

Savaş, vatanınızı savunma hakkı olmadıkça, bir insanlık suçudur, diyor büyük insan Mustafa Kemal. Taşeronluk görevi üstlenilerek, yani başka ülke veya ülkelerin çıkarlarına uyularak girilecek savaş, tarihin ve Türk halkının asla affetmeyeceği bir suçtur. Tüm muhalefet partilerinin, savaş karşıtı sivil toplum kuruluşlarının, basının, bu savaş çığırtkanlığına ve didinmelerine karşı aktif tavır almaları günümüzün en barışçıl, en insancıl ve aslında da kaçınılmaz bir yurtseverlik görevidir. AKP içersindeki aklıselim insanların ve bu partiye oy verenlerin, son derece tehlikeli bu gidişata karşı açıkça tavır almaları, vazgeçmemeleri gereken bir görevdir. Bu medeni cesareti göstermenin artık zamanı gelmiştir. Bizler hep birlikte “Ülkede barış Dünya’da barış” hedefine kenetlenmeli ve bundan asla ödün vermemeliyiz!

Prof. Dr. Hakkı Keskin

Siyasal Bilimci

2005-2009 Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyesi

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.