RENKLİ KITA

ABONE OL
18:12 - 01/10/2020 18:12
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

RENKLİ KITA


Kıtaların en renklisi Afrika, bin bir çeşit bitki örtüsü, sayısız çeşitli hayvan türleriyle, günde en az on saat güneş gören kıtaya insanların rengine bakarak Kara-Afrika denmişti. Bu kavramı kıtanın kaderini elinde tutan Avrupa’nın ilk gezginler veriyor. Kıtaya adını Romanlılar koydu.

Kıtada yaşayan beyazların romantik Hollywood filmlerinden başka çok az bilgimiz vardır. Esir ticaret dramı Tom Amcanın Kulübesi romanından uyarlanan filmi akıllardan çıkmaz.
Kuzey Afrika’da cereyan eden savaşlar, kargaşaya, isyanlara alay eder gibi bahar adı veren zihniyet Köln olayların arkasından yeniden hortlatıldı.

Yılbaşı kutlamalarında bilhassa turist görünümlü kadınlara taciz etme haberi İstanbul’dan öteye gitmiyordu. Köln’de geçen kadınlara taciz, hırsızlık daha ileri giderek tecavüz olayları çok çirkindir. Tartışmalar tüm sığınmacıları töhmet altında bırakmamalıdır. Mutlaka suçlular ortaya çıkarılıp cezalandırılmalıdır.

Benim korkum, Avrupa’nın sömürge düşüncesinin tekrar gündeme getirilmesi, sığınmacıları genel suçlamaya gidilmesi, onların sırtından politikaya alet edilmesidir. Nitekim sosyal medyaya Kahire-Tahrir meydanında cereyan eden tecavüz resimleri konarak, insanlarda duygu sömürüsü yapılıp, halk kışkırtılmıştır.

Bu nedenle Afrika tarihiyle yakından ilgilenme gerektiğine inanıyorum. Kıtanın tarihi yeryüzünde yaşayan, tahsilli yazar, çizer, politikacı, sanatçı kısaca Afrika kökenli aydınların derlemesiyle yazılmaya başlandı. Arşivler açılıp belgeler birleştiriliyor.

Geçmişi bilerek, geleceğe yön bulma kolaylaşabilir. Ders kitaplarında kıtayla ilgili bilgi verilmedi, hâlâ verilmiyor.
Onlar üzerinden değil, kendilerini konuşturarak, dinlemek tarih yazmanın ilk adımıdır. Berlin doğumlu yazar Lutz van Dijk, Afrika Tarihi kitabında kökenleri kıtadan gelen insanları konuşturmuş, dinlemiş ve derlediklerini yazmış.
Alev yığını olan yerküresi önce Afrika’da soğumaya başlamış. Deniz seviyesinden en yüksek toprakta bitki ve hayvanlardan sonra ilk insan orada yaşamaya başlamış. Tam sebepleri bilinmiyor, ama bilim insanları insanların göçünün ilk defa oradan başladığını ve milyonlarca yıl yavaş yavaş diğer kıtalara dağıldığını ispatlıyorlar. Medeniyetin beşiğinde dört ayak yürümeden iki ayağa geçiliyor.

Ayağa kalktıktan sonra gerilen boyunda ses çıkaran organ bölümleri geliştikten sonra konuşmayı öğrenmiştir.

Portekizliler 1415 yılında Batı-Afrika’da köle ticaretine ilk adımı atmıştır. O zamandan önceki konuşulan diller, kültür ve sanat araştırılıp, yazılmayan zenginlikler bugün yapılan kazılarla ortaya çıkıyor. Portekiz ve İspanyollardan önce Afrika kıyılarına ulaşan Çinliler yalnız mal değiş tokuş ticareti yapıyordu.

O tarihten önce de kıta içinde yerliler Araplarla birlikte esir ticareti yapmışlar. Bilhassa İslâm’ın etkisiyle de insanca davranılmış. Esir ticareti insaflı yapılmış, köleler aileden bireyler gibi muamele görmüş, hatta miras sahibi olabiliyorlarmış.

1492 Amerika’nın keşfinden sonra hızlanan amansız esir ticareti Avrupa ülkeleri arasında rekabet yaratmış. Esaret hayatı 450 – 500 yıl sürmüştür. Köleleri saymayla başa çıkılmayınca ton olarak ölçülerle satılıyordu.

Nihayet, karışıklığa bir düzen getirmeyi amaç edinen zamanın Başbakanı Otto von Bismarck başkanlığında 15 Kasım 1884 tarihinde, Berlin’de yapılan Kongo antlaşmasıyla 13 Avrupa devleti cetvelle Afrika’yı sömürgelere bölerek aralarında paylaşırlar.

14. Davetli Osmanlı İmparatorluğunu temsil ediyordu. Fakat gerileme devrinde sözü geçmez, sadece gözlemci olarak katılır.
Yıllarca getirdikleri dil ve kültürü Afrika yerlisine dikte etmekle kalmaz, altın, elmas gibi kıymetli madenlerin yanında insanlara da eşya, mal muamelesi yapamaya devam ederler.
Ancak İkinci Paylaşım Savaşından çok sonra teker teker zorla cetvelle çizilerek yapılan sunnî devletler Kıta’da bağımsızlıklarını almaya başlarlar.

Amerika’da ayrımcılık yapan kanunlar siyahî insanları hor görmeye, onlara zülüm etmeyi uzun yıllar sürdürür. Siyahlara Afroamerikalı diyebilmek için bile zamana ihtiyaç vardı.
Alanı 30 milyon kilometrekare olan kıtada 1500 yıllarında ancak 50 milyon insan yaşadığı tahmin ediliyor. Bugün 
850 milyon nüfusu var. Avrupa’dan altı katı büyük, yerkürenin beşte birini teşkil ediyor. Gelişmiş yüksek kültür olan antik Mısır tarihi adeta Afrika’ya ait değilmiş gibi dünya tarihinde işlenir, firavunlardan siyah tenli yerlilerden de olduğu yazılmamıştır.

Medeniyete büyük hizmet eden, katkısı olan 400 yıl yaşayan İslâm devleti de Avrupa tarih kitaplarında geçmez.
Mısır piramitlerini inşa eden, her iki Cihan savaşlarında asker edilenler o kıtadan geliyor, çarpışmalarda ölenler ve esir olanlar da Afrikalıydı.

Hükmeden beyaz tüccarlarla işbirliği yapan yerli siyahî krallar, aşiret reisleri Afrikalıların yazgısını, kötü kaderini tayin edenler de tarihe geçti.
Ayrıca karanlık orta çağda Avrupa’da bulaşıcı hastalık, açlıktan kurtulma çaresi göçler olduğu hatırlatılmalıdır. Önce sömürge ülkelerine Afrika’ya, sonra Amerika’ya göçler yoksul halktan oluşuyordu.

Aşağı yukarı Milâttan 550 milyon önce başlayan tarihi, içine sığdırılmış, başarılmış böyle etraflı yazılmış bir kitabı ilk defa okuyorum. 

Hiç kimse isteyerek anayurdundan, ailesinden ayrılıp alıştığı ortamı terk etmez. İnsan hür doğar, hür yaşamı elinden almaya kimsenin hakkı yoktur. İnsanın değeri, öncü kültür kavramı insan cildinin rengine göre yapılamaz.

Hoşça kalın!


İlter Gözkaya-Holzhey                       


Bu konuda okuduğum kitap:

Lutz van Dijk, Die Geschichte Afrikas,
Campus Verlag GmbH, Frankfurt am Main
ISBN 978-3-593-38660-7

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.