ÖLÜMSÜZLÜĞE GİDEN YOL

ABONE OL
19:01 - 01/10/2020 19:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 İlhan Selçuk’un vefat haberinde ayrılık duygusunu derinden hissettim. Ölümünden ziyade ona çektirilen sıkıntılara üzüldüm. Zira seksen beş yaşı zamanımızda ulaşılabilen iyi bir yaşam süreci. Önemli olan nasıl yaşadığı ve bıraktığı mirastır. Ameliyattan önce ölüm korkusunu yine Bektaşi fıkraları ile yenmeye çalışmış.

 
” Erenlere sormuşlar:
Allah neden ölmüyor?
Yanıt:
Onun Allah’ı yok da ondan …”
Yaşamak güzel şey Taranta Babu, diyerek o günkü yazısını noktalamış.
Japon Gülü kitabında yaşamak üzerine şöyle yazıyor ve bence aydın, yurdunu seven, kalemi eğilmeyen insanı tarif ediyor:
” İnsanın insanlaşma dönüşümünde çaba göstermesi, varoluşunun
doğasındadır. İnsan özgürlüklerini genişletmek ister, demokrasiyi derinleştirmek için çabalar, tüm devrimlerin kazanımlarını savunmak ve sosyal adalete doğru yeni
atılımlarla yürümek insanın öylesine doğasındadır ki, bu tutum ve davranışlar, balığın yüzmesi, kuşun uçması, karıncanın çalışması, ipekböceğinin kozasını örmesiyle eşanlamlıdır. İnsan gibi yaşamaya yönelmek veya yönelmemek
bizim elimizde değildir; bu yoldaki engelleri aşmaya çabalamak, varoluşumuzun bilinci ve mutluluğumuzun gerekçesidir. Ama insanın insanlaşmasına karşı çıkanlara ne diyelim?”
Sanki bu gazetede sık sık dile getirdiğimiz dil konusunu özetliyor. Bu konuda düşüncelerini şöyle açıklıyor:
” İnsanın kişilik yolunda onurunu kazanması kolay değildir; bir çaba işidir.
Dilimiz bizim kişiliğimizin dışavurumu için bir araçtır. Eğer ben kendi dilimi vurgulayabilmekten yoksunsam, kişiliğim eksik kalır. Eğer, bilimde, sanatta ve kültürde yaya kalabiliyorsam, kişiliğim öteki uluslar karşısında geriliyor demektir. Eğer özgür düşünceden ve eleştirel akıldan uzaklaşıyorsam ve başka bir devletin güdümünde yaşamaya razıysam, alnıma vurulacak damga iki sözcükten
oluşur:
– Şahsiyetsiz herif! (…).
Kimliksiz insan, varoluşuna ters düşer.”
Kendisine nasılsın, diye sorulunca Türkiye nasılsa ben de öyleyim, diyerek cevap verirmiş. Sözcüklerin gücünü şöyle vurguluyor:
” Söz gelimi tutkuyla işkence yapan bir görevli nasılsın sözcüğünü zulmün dışavurumuna dönüştürebilir. Filistin askısıyla duvara çakılmış bir sanığa cezaevini denetleyen yetkili sorabilir:
– Nasılsın?
Sözcüğün sonundaki N harfini işkencenin pedalına basarak uzattın mı anlam zenginliği çeşitlenmez mi? Acımasızlık, alay, merak, kin nefret, küçümseme, aşağılama. Tümü yumaklaşıp dokulaşır. İnsanın ruh hali bir eczane terazisinde
tartılamaz, her bir duygunun ağırlığı sayısallığa dönüştürülemez; ama o anda tek sözcüğe nelerin sığabileceğini düşünmek güç değildir.”
Her yazar yazmak için kalemi eline aldığında bu büyük filozofun yazı üzerine söylediğini hep hatırlayacak. Onun yazılarını okumanın üniversite tahsili yapma ile eşanlamlı olduğunu kavrayacaktır:
” Yazının canlanışı, ancak bir başka canlanışı, bir başka canlıyla temasa geçebildiğinde gerçekleşir. Yazı öyle bir yaratıktır ki, soluğunu duyarsanız varlığını
da duyumsamaya başlarsınız. Kimi zaman sesini yükseltir yazı, kimi zaman çığlıklar atar, koşmaya başlar, deli gibi eser savrulur, sonra durulur, birden yeniden tazelenir, her okuyanla birlikte yeniden doğar, dirilir, çoğalır, ürer,
türer. Yazı ancak insanla temasa geçebildiğince canlanır, tazelenir,
yaşayabilir.”
İlhan Selçuk Ziverbey Köşkü’nde geçirdiği işkenceli sorgulama günlerini yazmaya niyetli değildi. Mesajını harfleri kelimelerinde içinde alt alta gizleyerek yerleştirmişti. Ve böylece kendisine işkence yapıldığını, ölüm tehdidi olduğunu, ayaklarının zincirle bağlandığını sorgulama iddiasında yazdı. Kıvrak zekâsı, dil hüneri onu öldürücü işkencelerden korudu. Zira sorgulayanlar istedikleri gibi ifade aldıklarını düşünmüşlerdi. Bundan sonra işkenceye devam etmemişlerdi.
Yazılı ifadelere yerleştirdiği mesajı basına sızdırıldı. Akrostişlerini Nazlı Ilıcak çözüp Tercüman Gazetesi’nde yayınladı.
Maalesef işkence yapanlar cezalandırılmadığından dolayı ruh hastaları tedavi edilmeden toplumda dolaşırlar. Tehlike işte burada yatıyor. Yaşamı boyunca yazılarından dolayı gözaltına alındı, tutuklandı. Son dönem yaşadıkları ömrünü kısalttı. Hâlâ yaşlı insanlara huzur verilmemesi ne acı. Ve yazılarından dolayı tutuklanmaları anlaşılamaz. Dil böyle ilkelliklere yol açmak için insanlar tarafından oluşturulmadı.
Cumhuriyet Gazetesi yazarlar ailesi dil, yazı ve düşünce ustalarına yaraşır bir şekilde yazılar yazdılar, onurlu bir cenaze töreni yaptılar. Törende hüzün, isyan, yakarış, haykırış, sonsuzluk duyguları içinde büyük ustalarını son yolculuğuna uğurlarken, salonda çıt çıkmadığını, adeta herkesin büyülenmiş gibi olduğunu basın ve medyada takip ettim.
 
Fazıl Say’ın melodileri o buyük insanı ebedileştirirken ben de orada olmak isterdim.
Sevgili İlhan Selçuk’un ölümsüzlüğe giden yolda, ruhunun huzur bulmasını diliyorum. Penceresinden saçtığı ışıklar, geride bıraktıklarını sonsuzluğa dek aydınlatmaya devam edecektir.
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen
   
 
Kaynaklar:
İlhan Selçuk, Japon Gülü, Cumhuriyet Kitapları, 2007
ISBN 978-9944-150-00-2
İlhan Selçuk, Ziverbey Köşkü,
Çağdaş Yayınları, 1997, 14. Baskı
Cumhuriyet Gazetesi

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.