NE İSTERLERSE VERECEK

ABONE OL
18:15 - 01/10/2020 18:15
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

NE İSTERLERSE VERECEK

Eski başbakan; beraber yürüdüğü, beraber yürüttüğü, beraber götürdüğü ortağı için;
”Ne istediler de vermedik?” diye dövünmüştü.
Beraber yürümeye ve yürütmeye başlarken ortak amaçları birdi:
Türk’e, Türkçeye ve Türkiye’ye karşıtlığın ötesinde kin duyuyorlardı.
Cumhuriyetin ilkelerini yıkmaya, tersyüz etmeye kalkıştıklarında başlarına gelecekleri bildiklerinden Türkiye Cumhuriyetine ihaneti yıllara yaydılar.
ABD, her gereksinim duyduğunda darbelerle Türkiye’yi durduruyor, ama birkaç sene sonra elini ve tekmesini geri çekmek zorunda kalıyordu.
TSK’nin kumanda kademesi de artık ABD’nin sömürü ve işgalci siyasetine karşı çıkıyordu.
ABD, dönme Liberaller, demokrasi düşmanı tarikatlarla ve Cemaatle Paralel bir güç birliği ile önce devlet katmanlarını ele geçirdiler.
Cemaatin yıllardır karşı devrim için hazırladığı; vali, savcı, doktor, profesör, polis, gazeteci müritleri ve medyası ile her alanda ortak hedeflere saldırıyı başlattılar.
AKP İktidarı önce ABD’ye sonra Fetullah Gülen’e, onun yetiştirilmiş eğitimli müritlerine borçluydu.
Amerika’da cemaat gazetecileri (polis gazetecileri) CİA merkezlerinde eğitildi.
Siyasal güç AKP’deydi ama ince teknik elemanlar ve beyin takımı cemaat müritlerinden oluşuyordu.
O nedenle; Cemaat ne isterse vermişti.
İleride liboşlar ve diğer destekçiler gibi cemaati de saf dışı edecekti.
Bavullu, sahte CD’li, delilsiz, kanıtsız Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi davalarla önce aydınları, gazetecileri birlikte Silivri Toplama Kamplarında etkisiz duruma getirdiler.
Sırayla emekli subayları, muvazzaf subayları, sonra da emekli generalleri toplattı.
Ordu’dan ses çıkmayınca sıranın muvazzaf generallere, emekli kuvvet komutanlarını topladılar.
Genel Kurmay Başkanı Koşaner ve kuvvet komutanları bu hukuksuzluğa karşı istifa ettiler.
Ama ikbali AKP’ye biatte bulan çok özel paşalar boşluğu doldurunca
Emekli Genelkurmay Başkanını da tutukladılar.
Çünkü onu koruyacak ne hukuk adamı, ne bu ihanete karşı çıkacak medya, ne de Mustafa Kemali örnek alıp apoletlerini sökerek rütbesiz mücadele etmeye cesaret edecek paşa kalmıştı.
Başbakanın emriyle taraf olmayan gazetecileri, işlerinden attırdılar. Bertaraf ettiler.
Kitap yazanı darbe yapacak diye hapislere attılar.
Bu davaların savcılarıyla başbakan Erdoğan toplantılar yapıyordu.
Havuz medyasıyla yetinmediler, ”Alo Fatih Hattı” kurdular.
Yönetimini şahsen başbakan üstlendi, tüm TV kanallarını başbakanın telefonu ile sansürlediler.
Önce Cumhuriyetin birikimlerini babalar gibi sattılar.
İmar, arsa, şehir düzenlemesiyle yandaş arsa simsarları yarattılar, para havuzları kurdular bakan çocuklarını, bakanları rüşvete bağladılar.
İranlı genç bir kaçakçının çikolata kutularındaki dolar rüşvetleriyle bakanları, çocuklarını parayla beslediler.
İşsiz güçsüz bakan çocukları evlerindeki kasalardaki rüşvet dolarlarını ancak para sayma makineleriyle saydıklarını yalnız Türkiye değil dünya ibretle izledi.
Başbakanın mahdumu gemicikler doyurmamış olacak ki rüşvetin vekil harcı olmuştu.
Başbakan ve bakanlar kendilerini öylesine güvende saydılar ki, yolsuzluklarının üzerine hiç bir gücün gidemeyeceğine kendilerini ve çevrelerini inandırdılar.
Kibirli ve mağrurdular.
Kibirleri onları rezil rüsva etti..
Teknikten hiç anlayamayacak düzeyde oldukları için orduya, aydınlara, basına uygulanan kumpasa ağızları açık hayran kalıyorlar, mecliste o savcılara, hakimlere kalkan oluyorlardı.
Şimdilerde haksız, hukuk ve insanlık dışı kumpasa gönüllü savcı oldukları unuttuk sandılar.
AKP’liler, 17 Aralık’ta hırsızlığın, rüşvetin, soygunun belgelerle ortaya saçılmasına çok şaşırdılar
”Çalma kapıyı, çalarlar kapını!” Diye ne güzel söylemiş bu özdeyişi.
Şimdi ki kumpas, pareler, Haşhaşi çığlıkları yedikleri yüz kızartıcı suç tokadının acısındandır.
Mecliste emir kulları ve köşe başlarına yerleştirdikleri hukuk katilleri ile ayıplarını makam, gelecek rüşvetleri ile kapatmaya çalıştılarsa da cin şişeden çıkmıştı artık.
Kifayetsiz Muktedir, Bakanlarını yem olarak arenada aslanlara atmaya kalkıştı
”Beraber yürüttük dünyalıkları, anca beraber kanca beraber!” Resti çekilince iyice panikledi:
Onlara da; Ne İsterlerse verecek durumuna geldi.
Kendini ve çocuklarını kurtarmak için zorla istifa ettirdiği bakanlarının meclis araştırmasını kendini kurtarmak için engelledi.
Bu skandal vatana ihanet suçuna kadar uzanacağı korkusunu yaşayan Erdoğan’ı Bahçeli bile kurtaramazdı.
Son umudu AYM hâkimlerini değiştirmek ve terörist başı ÖCALAN’a sarılmak oldu.
Daha önceki seçimlerde ve Gezi Parkı olaylarında kıyakçılık yapmıştı.
Öcalan’da Kifayetsiz Muktedirin can damarından yakalama fırsatını yakaladığını gördü ve bırakmadı.
Bakmayın Selahattin Demirtaş’ın, efelenmelerine, Artist Sırrı’nın damatlıklarını giyip İmralı yolunda sırım sırım sırıtmalarına.
Onlar sadece yazılan senaryonun figüranlarıdır.
İşin başında Ortadoğu’da İsrail’in yanında bir Kuzey Irak Kürt Devleti’nin yetmeyeceğini, İran, Suriye ve Türkiye’den koparılmış topraklara sahip Büyük Kürdistan’la sağlayacağını planlayan ABD var.
Beysbol sopasının arkasında yatan o parmak sallama tehditleri yerini buldu.
Karayılan, Öcalanlı toplantı tarihleri vermesinin altında yatan güvence budur.
Erdoğan’da kendini ve çocuklarını kurtarmak için: ABD’ye de, PKK’ya da ne isterlerse verecektir.
Olur mu olmaz mı? Bunu birlikte göreceğiz.
Bu dayatmalar Mondros ve Sevr ile de yapılmıştı.
Vahdettin’de: ”Sarayıma dokunmayın emrinizdeyim.” Demişti.
Damat Ferit’te bugün ki atanmış sadrazam gibi muhaliflere, yurtseverlere esip gürlüyordu.
Bugün bir Mustafa Kemal yok.
Ama Laik Türkiye Cumhuriyeti Devletini emanet ettiği gençleri ve Türk Halkı var.
Artık yüzeysel ayrılıklardan arınıp tek yumruk olmak zorundayız.
Sözün özü:
”Söz konusu Vatan’sa gerisi teferruattır!”
Hep birlikte göreceğiz…

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.