MUTLU NOELLER

ABONE OL
18:50 - 01/10/2020 18:50
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Küçüklüğümde bir jandarma görünce hemen eve kaçardım, polis görünce de kaçardım eve, hem de ağlayarak kaçardım. Trafik polisini bile gördüğüm zaman elim ayağıma dolaşırdı. Dedem ve babam bu konuda bizleri uyarırlardı, ”Sakın ha çocuklar, onların yanında bir şey konuşmayın” diye.

Kim bilir ne işkenceler gördüler, ne sıkıntılar çektiler de bizleri koruma altına alıyorlar veya bizlerin yapabileceği hatanın önünü keserek kendilerini korumaya çalışıyorlardı onlar. Babam namaz kılıyor, dedem namaz kılıyor, Kur’an okuyor demememiz gerektiği özellikle tembihleniyordu bize. Kur’an okumak ve okutmak yasaktı açıktan. Dedem gizli gizli okuturdu çocukları evde. Dışarda o çocuklardan biri mutlaka nöbetçi olurdu. Koskoca Osmanlı’nın torunlarına yapılan muameleye bakın siz…

Ben devletin sıcak yüzünü görmedim hiç, ciddi ciddi insanlar, gülmeyen somurtan yüzler, azarlar gibi soru soran, bugün git yarın gel deme meraklısı görevliler… ve işte devlet buydu benim gözümde…

Daireden içeriye girince şapkanı çıkaracaksın, önünü ilikleyeceksin, memurun önünde hazır ol vaziyetinde duracaksın, söz vermeyince konuşmayacaksın…

Türkiye şimdilerde nasıldır? Memurlarda güler yüz tatlı dil var mıdır, hoş geldiniz size nasıl yardımcı olabiliriz? Buyurun şöyle oturun gibi nezaket içeren cümleler sarf ediliyor mudur? Bilmiyorum.

Doktora gittiğinizde geçmiş olsun neyiniz var? Şeklinde mi hitap ediliyor, yoksa asık bir suratla dövecek gibi, neyin var? Şeklindeki bir hitapla, oturduğu yerden kalkmaya bile tenezzül etmeyen bir kabadayı ile mi karşılaşıyorsunuz, bilemiyorum.

Sakallı, köylü ve başörtülü insanların horlandığı, küçük görüldüğü bir ülkeydi benim memleketim. Başörtüsüyle kamusal alana giremezsiniz. Başörtülü bir devlet memuru yoktur orada, resmi dairelerde Allah’tan peygamberden yüksek sesle bahsedemezsiniz. Laiklik engeline takılabilirsiniz.

Bir devlet dairesinde Peygamberimizin doğum gününü kutlayamazsınız mesela. Müftü, imam veya vaiz çağırarak, bir emniyet müdürü peygamberimizin doğum gününü kutlayamaz. İrtica hortlar, laiklik elden gider. Gazeteler sürmanşet atarlar ertesi gün: ”Laik bir devlet nasıl olur da böyle bir kutlama yapabilir?” Laik bir ülkede emniyet müdürü nasıl olur da peygamberinin doğum gününü kutlar. Mürteci Emniyet müdürü!

Bu ülke benim ülkem, halkının yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülke burası. 600 sene üç kıtada adaleti ayakta tutan bir İmparatorluğun devamı olan bir ülke. Şimdilerde orada demokrasi var (!) İdarenin adı cumhuriyet(!) Laik bir ülke(!)

Demokrasi de laiklik de Batı’dan ithal edilmiş. Avrupa’dan yani. Ama nedense Batıdaki gibi uygulanmıyor bu ülkede…

Berlin sokakları ışıl ışıl, gece Ku-Damm, Friedrichstr., Unter den Linden görülmeye değer. Ne güzel de ışıklandırmışlar caddeleri. Hristiyan âlemi Sevgililerine kavuşacak. İsa’nın geleceğini ve kendilerini affedeceğini bekliyorlar. Noel, beklemek demek. Bütün resmi daireler, kurum ve kuruluşlar, iş âlemi, okullar özel programlar hazırlıyorlar Adventler sebebiyle. Noel’den önceki dört pazar, bekleme durakları. Hz. İsa 24 Aralık’ta dünyaya geldi. Bir anlamda peygamber İsa’nın doğum günü kutlanıyor. Herkes kendi imkânıyla kendi mekânlarında bu kutlamayı yapıyor. Özel salonlar tutularak biletli girişler yapılarak para karşılığında kutlama yapılmıyor. Avrupalılar, Sevgili’lerini karşılarken, simsarlara geçit vermiyorlar.

04.12.2012 tarihinde AGİM’in (Uyum ve Göç Çalışma Grubu) davetlisi olarak Hüseyin Bozkurt, Ahmet Yumuşak ve ben Hz. İsa’nın doğum gününü karşılama törenine gittik. Polis müdürü bizi çok sıcak bir şekilde kapıda karşıladı, öyle soğuk nevale gibi değil. Kucaklaştık ”hoş geldiniz, nasılsınız iyi misiniz?” dedi. ”Uzun zamandır görüşemedik, en kısa zamanda Türk çayınızı içmeye geleceğiz. ” v.s.

Diğer tanıdık polislerle de sohbetler ettik, masamıza geldiler, kısa süreliğine de olsa oturdular. Yüzler güldü ve şakalar yapıldı. Orada sakallı Müslümanlar da vardı, başörtülü Müslüman bayanlar da. Rahmetli Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek’in dizelerinde tarif ettiği devlet görevlisi yoktu o gün orada:

”Müdür bey dert dinler, bugün ”maruzat”!

Çatık kaş… Hükümet dedikleri zat…”

Programa geçildi. Bay Röchert AGİM(Uyum ve Göç Çalışma Grubu) Yöneticisi, Bay Horn AGİM Müdür Yardımcısı, Bay Kafka S.Polis Şube Müdürü, Kardinal Woelki Berlin Başpiskoposu, Bay Schulz (Müslümanları temsilen konuştu), Bay Voigt Polis Müdürlüğü’nde görevli papaz. Sırasıyla kürsüye geldiler ve Hz. İsa’yı ve O’nun doğum gününü anlattılar. Bu adventlerin anlamı nedir, niçin bugün burada toplandık, onu anlattılar.

Konuşmacıların söylediklerini tek tek aktarma yerine, konuşmaların ortak noktasını aktarmayı daha uygun buluyorum:

”Noel Hristiyanlar için önemli bir bayramdır. Bayram kutlamalarının güzel ve özenli bir şekilde hazırlanması ve yapılması gerekir. Advent (Noel’den önceki dört pazar) dört hafta hazırlık demektir. Beklenti manasına gelir. Günahlarımızın affedilmesi için dışarıdan birinin geleceğine inanırız. Yani İsa’nın geleceği ve bizi kurtaracağı beklentisidir bu. Noel ruhen insan olma manasına gelir…

Dar zamanlarımızda Allah’ın bir yol, bir ışık gönderdiğini biliyoruz, bu Bethlehem yıldızı veya İsa olabilir hiç önemli değildir. İsa’nın kişiliğini de tartışmak gerekmez. Allah’ın oğlu mu, peygamber mi, insan mı hiç önemli değil, önemli olan O’nun verdiği mesajdır, sabırla Allah’ın gösterdiği yolda mücadele etmektir.”

Bu polisler babamın ve dedemin korktuğu ve beni de korkuttuğu polislere, jandarmalara hiç benzemiyor. Bunlar da babam gibi dedem gibi Allah’a inanıyor ve O’nun gönderdiği Peygamberi seviyorlar ve O peygamberin doğum gününü kutluyorlar. İrtica da hortlamıyor. Ertesi gün gazeteler laiklik elden gidiyor diye manşet atmıyorlar. Eeee, hani biz laikliği Avrupa’dan almıştık?

Böyle bir kutlama benim güzelim ülkemde yapıldığında o polis müdürünün başına gelebilecekleri düşünmek bile istemiyorum. Yer yerinden oynayacak ve kıyamet kopacaktır.

Gorbaçov Türkiye’ye bir konferans için gelmişti de Türkiye Komünistleri O’nu yuhalamışlardı. O’da ” Ben komünizmi yıktığımı sanıyordum, Türkiye’de hâlâ yaşıyormuş” demişti. Ne kadar da doğru söylemiş.

Allah’ım inananlar, inançlarını istedikleri gibi yaşama özgürlüğüne ne zaman kavuşacaklar, benim cennet vatanımın güzel insanları ne zaman hür iradeleriyle, korkmadan Allah’a kul olduklarını haykırabilecekler, yaşadıkları tüm ortamlarda…

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.