İSLAM KONFERANSI’NIN ARDINDAN…

ABONE OL
18:57 - 01/10/2020 18:57
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

YETKİLİ MAKAMLAR TARAFSIZ OLMALI VE ALMANYA’DA KURULMUŞ OLAN İSLÂMÎ ÖRGÜTLER DE YENİDEN YAPILANMALIDIR

Bir İslam Konferansı daha düzenlendi. İslâm Konferansları’nın İçişleri Bakanlarının başkanlığında toplanması bu toplantılara gölge düşürüyor. İçişleri bakanlıkları güvenlikten sorumlu bakanlıklardır. İslam Konferansı’nın güvenlikle alakasının olmaması gerekir. Bu şekildeki organizasyonlar uzlaşmacı değil, kavgacı bir ortamın oluşmasına vesile olabilir. Müslümanların düşüncelerinde terörist muamelesi yapılıyormuş gibi bir izlenimin uyanması, Müslümanları yaralar. Güven ortamı oluşmaz. İçişleri bakanlarının elinde sopa vardır. Gül yoktur, güvercin yoktur, zeytin dalı yoktur. Bu toplantıların Eğitim bakanlığının başkanlığında toplanması güven ortamının oluşması açısından daha faydalı olacaktır. Müslümanların konumu güvenlik açısından değil de din eğitimi açısından ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. Bu toplantılarda Müslümanlar kendilerini potansiyel suçlu değil de, Cumhurbaşkanımız Wullf’un ve Berlin’de Hükümet Eden Belediye BaşkanımızBaşbakanımız Wowereit’ın da dediği gibi Almanya’nın bir gerçeği olarak görmeye başlarlarsa ve sorunların çözümünde kendilerine görev düştüğüne inanırlarsa, gerçekten sorunlar birer birer çözülecektir.

Samimiyet ve güven esastır
Ayrıca toplantıya çağrılanların da din ile dini cemaatlerle alakalı olmayışı İslâmi kuruluşların mensuplarını derinden yaralamaktadır. Toplantıya davet edilen bazı çatı kuruluşlarının üyeleri arasında bir cami yoktur, din hizmeti veren bir dernek yoktur. Dahası, İslam dini ile fazla alâkası olmayan, Kur’an’ı istifade edilmesi gereken bir kitap olarak görmeyen kişilerin de bu toplantılarda taraf olarak bulunması aynı şekilde İslâmi hizmet veren kuruluşları yaralamaktadır.
Adına İslâm Konferansı denilen bu toplantılara İslâmi duyarlılığı fazla olmayan insanları davet ederek, mütedeyyin Müslümanların yaşamlarını düzenleyici kararlar almak çözüme yönelik adımların atılmaması anlamına gelmektedir.
İslam bir dinin adıdır. Bu din vahye dayalı olan son dindir. Bundan sonra peygamber de gelmeyecektir, din de. Müslümanların inandıkları Kitap’ta böyle yazar. Müslümanlar da böyle inanır. Sorun varsa eğer, bu sorun nerededir, dinde mi, O dinin mensuplarında mı, yoksa sorun bu Kitap’ta mıdır?
İslâmî bilgisi ve duyarlılığı olmayan insanları İslâm dini konusunda danışman olarak İslâm Konferansı adı altında yapılan toplantılara davet etmek, mesleği kaportacılık olan insanları inşaat konusunda danışman olarak kabul etmeye benzer. Onların verdiği bilgilerle yapılan binalar yarın birer birer çökmeye başlarsa bu çöküşten herkes zarar görecektir.
Müslüman terör yapmaz
Müslümanlar 50 yıldan beri Almanya’da yaşamaktadır. Almanya’nın en küçük yerleşim birimlerinden tutun da büyük şehirlerine varıncaya kadar Müslümanlar Alman toplumuyla iç içe yaşamaktadır. Bu güne kadar kaç tane Müslüman sadece inancından dolayı terör eyleminde bulunmuştur, kaç tane Müslüman kutsalı adına savaş çığırtkanlığı yapmıştır? Kaç tane Müslüman Hıristiyanları rencide edici, aşağılayıcı tavırlar içine girerek cephe oluşturmuştur? Müslümanları eleştirirken biraz insaflı olmak lazım. Bazı fevri davranışları, gelenekle ilgili, örfle ilgili, töre ile ilgili bazı meseleleri bahane ederek Müslümanların potansiyel birer suçlu gibi topluma takdim edilmeleri doğru değildir, yanlıştır, yaralayıcıdır, rencide edicidir.
Müslümanlara gelince
Müslümanlar da kendi davranışlarını elbette gözden geçirmelidirler. Dinleriyle barışık olmalıdırlar. Adlarının Müslüman adı olması, toplumda Müslüman olarak bilinmeleri demek ki yetmiyor. “Ben de Müslümancım sen benim kalbime bak, benim dedem ve babamda Müslüman, hacı “v.s gibi kelimelerin arkasına sığınılarak gerçek Müslüman olunmuyormuş demek ki. Müslümanlığı yaşamak gerekiyormuş demek ki… Kur’an’ın sesine kulak vermek gerekiyormuş demek ki…
İslâm, Kur’an çerçevesinin dışına çıkarılarak yaşanmıyor demek ki… İslâm sosuyla hazırlanan menülerden gerçek İslâm’ın tadı alınmıyor demek ki…
İslâm Konseyi
Bu durumda daha dikkatli davranmak gereklidir. Değişik isimler altında oluşturulan kurumlar, güven ortamının oluşması açısından Alman Devleti’nin ilgili kurumlarını rahatsız ediyor olabilir. Bu durumda Almanya’da “İslam Konseyi”ni oluşturmak gerekir. Adı ne olursa olsun, hangi meşrebe dâhil olursa olsun ben Müslümanım diyen herkes konsey şemsiyesi altında toplanmalıdır. Resmi makamlar da böylece muhatap olarak bu konseyi tanıyacak onlarla meselelerini konuşacaktır. Müslümanların birlikte hareket etmeleri güven ortamının oluşması açısından faydalı olacaktır. Bu konsey sorunların çözümünde devletin ilgili kurumlarına yardımcı olunması açısından önemli bir yapılanmadır.
Öte yandan, Müslümanlar bugün dünyada ve özellikle de halkı Müslüman olan ülkelerde olup bitenleri görmezlikten gelerek, hiçbir şey olmuyormuş gibi davranamazlar. Halkı Müslüman olan Arap ve Afrika ülkelerindeki son olaylar özgürlük arayışın da gelinen son noktayı göstermektedir.
Müslümanların yeniden yapılanmaları gerekir
Hele Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanların, mezhep ve meşrep endişelerini bir kenara bırakarak hızlı bir şekilde hareket ederek, Avrupa’nın şartlarını da göz önünde bulundurarak ve de demokrasinin içinde kalarak, tez elden yeniden yapılanmaları gerekir. Geçmişten devralınan yapılanmalar bugünün Müslümanlarına faydalı olamadığı gibi, içinde yaşanılan toplumun fertlerine de gördüğümüz kadarıyla korku veriyor. Almanya’da ve Avrupa’da yaşayan Müslümanlar geçmişte buraları imar eden insanlardır. Şimdi de geleceklerini aynı gayret ve fedakârlıkla şekillendirebilirler.
berl-islam-konf-c.jpg
Neler yapılmalıdır diye bakarsak
Müslümanlar, hem düşünce planında, hem de öze yönelik değişiklikler planında, köklü bir yapılanma içine girmelidirler. Doğal olarak Müslümanların hem söylem, hem de kurumsal organizasyon olarak durumlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Bu konularda adım atacak cesur ve sorumluluk taşıyan iyi niyetli dini bilen ve Kur’an’a saygılı olan ehil yöneticilere, toplum mühendislerine ihtiyaç vardır.
Yeniden yapılanma gereklidir ama, yeniden yapılanmanın bedeli de vardır, yeniden yapılanmanın şartları ağırdır, yeniden yapılanma fedakârlık ister, yeniden yapılanma ehliyet ister, yeniden yapılanma zamana ve şartlara göre tecditler ister:
Çünkü yeniden yapılanma, mümkün olduğu kadar ön yargılardan uzak, yeterli birikime ve analiz gücüne sahip kişilerin öncülüğünde, tabanın sesini de dinleyerek, mevcut kaynaklar tespit edilerek yapılmalıdır.
Yeniden yapılanma sürecinde, bulundukları makamları kendine ait ve kurumu da kendisiyle özdeşleşmiş gören bazı kişilerin, bu süreçten rahatsız olup, makam, mevki ve menfaat telaşıyla ciddi sorunlar ve engeller çıkarabileceği göz ardı edilmemelidir. Bu kişilerin, kendi menfaatlerini, Müslümanların menfaati gibi takdim etmeleri her zaman mümkündür.
Yeniden yapılanmada şeffaflık esas alınmalıdır. Takiyeci mantıkla yapılanma olmaz. Böyle bir mantık, yapılan bütün olumlu icraatlara rağmen güveni zedeler. Müslümanların, bilhassa Müslümanları temsil eden şahısların içeride söyledikleri ve yaptıklarıyla dışarıda söyledikleri ve yaptıkları örtüşmelidir, uyum içinde olmalıdır ki beklenilen güven oluşabilsin.
Katılımcı şûrâ prensibi
Katılımcı şûra prensibi doğru bir ifadedir. Sorun bu anlayışın doğru olarak uygulamaya konulmamasında yatmaktadır. Bu prensip, esas alınmanın da ötesinde bütün işleviyle birlikte titizlikle uygulanmalıdır, yani şûrada istişare heyetine rağmen karar alınmamalıdır. Peygamber efendimizin ”Ümmetim yanlışta ittifak etmez” buyruğu dikkate alınmalıdır. Sahibimizin de “Aklınızı çalıştırmazsanız sizi pislik içinde bırakırım” buyruğu, şûrâda tüm boyutlarıyla geçerli olmalıdır.
Muhatap olmak
İslam yerinden yönetimi esas alır ve güdümlü idareye karşı tavır koyar. Doğru olan da budur. Buradan hareketle her Müslüman kuruluşun kendi tüzüğüyle ve adıyla varlığını sürdürmesi icabeder.
Müslüman kuruluşlar her bölge de federasyonlar kurarak varlıklarını sürdürebilirler. Bu federasyonlar da “İslam Konseyi”nin üyesi olarak birlik içindeki yerini almalıdır. Böylece ilgili kurumların istediği birlik oluşacak ve muhatap bulmakta sıkıntı çekmeyeceklerdir.
Eğitim birliği sağlanmalı
Müslümanlar yaygın ve örgün eğitime ağırlık vermelidirler. Müslümanlar arasında eğitim birliği sağlanmalıdır. Müslümanlar arasındaki birliğin, beraberliğin oluşması doğru bir eğitime bağlıdır. Din eğitiminde Kur’an esas alınarak müfredat hazırlanmalıdır.
İnternet ve radyonun eğitim amaçlı olarak kullanılması
Eğitim birliğini sağlamak için, böyle bir çalışma gereklidir, ancak bu pahalı bir çalışmadır. Müslümanlar arasındaki yorum uyumunu sağlayacak profesyonel, ciddi bir dergi ve gazete de çıkarılabilir, radyo da kurulabilir veya bu araçlara sahip kişi ve kurumlarla menfaat birliği yapılabilir.
Yeni bir İlmihal çalışması
Müslümanların yapması gereken işlerin başında gelen en önemli çalışma “İlmihal” çalışması olmalıdır. Mutlaka ‘Yeni bir İlmihal’ yazılmalıdır. Avrupa’da yaşayan Müslümanların yaşam şartları farklıdır. Çünkü, Avrupa farklıdır. Avrupa Ehlikitaptır. Geleneksel din anlayışından kaynaklanan yanlışlarımızdan uzaklaşarak, insanların dînî anlayışları, Kuran’ın penceresinden hareketle geliştirilmelidir.
Müslümanlar içinde yaşadıkları toplumda aydın bir Müslüman kimliğiyle yaşayabilecekleri şekilde donatılmalıdır. Geçmişte yazılan ilmihallerin bugünün insanına ve de Avrupa’da yaşayan Müslümanların ihtiyaçlarına cevap veremediği aşikârdır. Hatta bu ilmihaller Avrupa ülkelerinde sıkıntı bile doğurmaktadır.
Bu İlmihal Avrupa’nın şartlarını bilen yani Avrupa’yı, Avrupalı’yı, Avrupa’da yaşayan Müslümanları ve onların yaşam şartlarını çok iyi bilen, tanıyan, ön yargısız, ufku geniş uzman kişiler tarafından Kur”an esas alınarak hazırlanmalıdır. Bu “İlmihali” Avrupa’da yaşayan din bilginleri hazırlamalıdır. Arap ülkelerindeki ve Türkiye’deki Müslüman âlimler hazırlamamalıdır.
Bu İlmihal, „Ehl-i Kitap çoğunluk içinde azınlık olarak bulunan Müslümanlar İslâm’ı nasıl yaşamalıdırlar?” sorusunun, her konuda rahatlatıcı cevabını içeren bir ilmihal olmalıdır: Yani Müslümanların işlerini zorlaştıran değil kolaylaştıran, onların ellerinden tutan bir ilmihal olmalıdır.
Bu ilmihal bir mezhebin görüşünü yansıtacak şekilde, mezhep taassubuyla, meşrep taassubuyla hazırlanmamalıdır. Kur’an esas alınarak hazırlanmalıdır.
Bazı dînî kavramlar yeniden gözden geçirilmelidir.

Devamı var…

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.