İNCE SİYASET

ABONE OL
18:22 - 01/10/2020 18:22
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İNCE SİYASET

10 Ağustos 2014 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminden yenilgiyle çıkan muhalefet partilerinden CHP, gelen baskılar sonucunda 5 – 6 Eylül tarihlerinde olağanüstü kurultay kararı aldı. Kurultay takviminin çok kısa bir süreye sığdırılması ve küçük bir salonda yapılması, CHP gelenekleriyle uyuşmamaktadır. Ancak anılan uyuşmazlıklara karşın, ne olursa olsun bu kurultaydan, Atatürkçülüğü özümsemiş, yurtsever bir genel başkan ve yönetim çıkarılabilirse büyük başarı olacaktır.

Olağanüstü kurultay için aday olduğunu bildiren Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin yaptığı açıklama şöyledir: “Kazanacağıma inanıyorum. Adayım, yola çıktım, bir oyunun, bir planın parçası değilim. Benim geri adımım yok artık.” Yaptığı bu şov kokan ideolojisiz ama gösterişli konuşmalarla, taciz ve kasetlerle gündemde yer alan birinin, durup dururken “bir oyunun, bir planın parçası değilim” diyerek ortaya çıkması, zihinlerde soru işaretleri yaratmaktadır. 

Partinin grup başkan vekili olan birinin, genel başkanın sözünden dışarı çıkmayan birinin, “tıpış tıpış” oy veren birinin, şimdi genel başkanı eleştirerek, kendisinin genel başkan adayı olması, üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Şimdilerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun milletvekillerini, belediye başkanlarını, MYK üyelerini ve cumhurbaşkanı adayını tek başına belirlediğini söyleyerek tepki vermesi, inandırıcılıktan uzaktır. Kendisini de milletvekili koltuğuna şimdi eleştirdiği genel başkan getirmiştir. Demokrasiyle bağdaşmayan tutumları zamanında eleştirmeyenlerin, güvenilirlikleri tartışma konusudur.

Muharrem İnce, genel başkan olursa izleyeceği politikaların ana çizgilerini şu başlıklarla açıklamıştır: “Özgürlükçü demokrasiye ulaşmak ve yeni anayasa yapmak.  AB ve 2023’de tam üyelik hedef olmalı. Dış politikanın saptırılan ekseni, barış odaklı eksene çevrilmeli. Kürt sorununun çözümünde TBMM etkin olmalı, siyasi sorumluluğu olmayanlar etkin olmamalıdır.”

İnce’nin açıkladığı bu kalın siyaset, Türkiye’nin tam bağımsızlığından ve ulusal egemenliğinden vazgeçmek anlamına gelmektedir. Bu kalın siyasetin özü, Atatürkçülük maskesi altında ABD ve AB mandacılığı yapmaktır. ABD yönetimiyle yakın ilişkisi bulunan Amerikan İlerleme Merkezi (Center for American Progress – CAP) adlı düşünce kuruluşunun Temmuz ayında yayımladığı ”ABD, Türkiye ve Kürt Bölgeleri; Barış Sürecinin Durumu” başlıklı raporda ülkemize biçilen durumdan başka, CHP’ye biçilen görev de tanımlanmaktadır. 

Raporun 38. sayfasındaki  ‘öneriler’ başlıklı son bölümünde CHP ile ilgili yazılanlar dikkatle okunmalıdır: “Amerika Birleşik Devletleri, barış sürecinde yapıcı olmaya meraklı CHP yetkilileri ile ilişkiyi arttırmayı ve CHP katkısını sağlamak üzere daha fazla iletişim kanalı açması için AKP’yi özel olarak teşvik etmeyi ayrıca değerlendirmeli. Böyle bir ilişki Türk toplumunda daha geniş destek yaratmanın kilit yönlerinden biridir. İlk adımlar, onları barış süreci söz konusu olunca daha aktif tavır almaları konusunda teşvik etmek üzere CHP içindeki mevcut sosyal demokrat ve genç politikacılarla sürekli bir diyalog kurmayı içerebilir. CHP’nin üst kademedeki liderleri barış sürecinde yardımcı olmaya gönüllü olduklarını ifade etmiş iken ve karşı çıkış büyük oranda engellenmişken, partinin eski Kemalist unsurlarına Türkiye’nin tartışmasız önde gelen uzun-süreli sorununa adapte olamamanın partiyi siyasi olarak yok olmaya mahkum edeceğini hatırlatmak yine de önemli.” İşte yeni CHP söyleminin özü burada yatmaktadır.

Fethullah Gülen cemaatinin önde gelen isimlerinden Hüseyin Gülerce’nin dershanesinde fizik öğretmenliği yapan, CHP’de farklı seslerin olmasını ‘zenginlik’ olarak tanımlayan ve zaman zaman ulusalcı çıkışlarıyla bilinen Muharrem İnce’nin, PKK terör örgütünün destekçisi Selahattin Demirtaş’ı, barışa katkı yaptığını iddia ederek övmesi boşuna değildir ve şaşkınlık yaratmıştır. Diktatör dediği genel başkanın sözünden çıkmayan Muharrem İnce’nin CHP’yi düşürüldüğü bataklıktan çıkarması olanaksızdır.

Geçtiğimiz Temmuz ayında TBMM’de ‘Terörü Sona Erdirme ve Toplumsal Bütünleşmeyi Güçlendirmeye Dair Kanun’, AKP, CHP, HDP’nin oylarıyla, MHP’nin sessizliğiyle kabul edilerek, açılım denen ihanete yasal kılıf hazırlanmıştı. Son derece tehlikeli sonuçlara neden olabilecek bu yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne 110 milletvekilinin imzası ile başvurmak gerekmektedir. Bu 110 milletvekili içinde olamayanların CHP Genel Başkanlığına soyunmaları, kendilerini ulusalcı-yurtsever olarak nitelemeleri bir aldatmacadır. Yine Temmuz ayında Amerikan İlerleme Merkezi (CAP) adlı düşünce kuruluşunun yayımladığı ”ABD, Türkiye ve Kürt Bölgeleri; Barış Sürecinin Durumu” başlıklı rapora tepki veremeyenlerin Atatürkçülük maskesi altında CHP Genel Başkanlığına soyunmaları bir aldatmacadır. PKK terör örgütünün Lice’de diktiği heykele sessiz kalanların CHP Genel Başkanlığına soyunmaları, bölünme senaryolarında görev almanın dolaylı bir biçimidir. 

Saidi Nursi’yi kültür hazinesi olarak görenlere, Fethullah’a övgü düzenlere, Sorospu çocuklarına, TR 705 kodlu etnik ayrılıkçı CIA ajanlarına, ABD ve AB hayranlarına, Menderes, Özal sevdalılarına, ırkçılara, mezhepçilere, sahte yurtseverlere ve dayatılan her türlü ilkesizliğe  tepki veremeyenler, CHP genel başkanı olsalar ne olur, olmasalar ne olur? 

Altı Ok’u yeniden yorumlamak isteyen Kemal Kılıçdaroğlu, kendini “uzun adam” olarak pazarlayan projenin yeni ve kalın yüzü Muharrem İnce ya da ilkesiz başka biri CHP’ye genel başkan olsa ne değişecektir? CHP’de yeni bir Ekmeleddin oyunu oynanmak istenmektedir. Dış güçlerin amacı CHP’nin bölünmesidir. Bu amaca bilerek ya da bilmeyerek hizmet edenler, ihanete ortak olmaktadırlar. Proje ile genel başkan olanların ya da olacak olanların, CHP’ye verebilecekleri sadece ilkesizliktir, parçalanmadır. Atatürk’ün partisini, Atatürkçü parti yapamadıktan sonra, halkla bütünleştiremedikten sonra genel başkanın ince ya da kalın olması, uzun ya da kısa olması hiçbir şeyi değiştiremeyecektir.
 

Suay Karaman

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.