GİRDİK BİR ALAMETE GİDİYORUZ KIYAMETE…

ABONE OL
19:02 - 01/10/2020 19:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

William Shirer’in ”Nazi İmparatorluğu”adlı kitabını okudum. Adalet Müşaviri Dr.Hans Frank yargıçlara sesleniyor:”Benim yerimde Fühler olsa nasıl karar verirdi?”…Bazı yargıçlar yinede kendi hür iradeleriyle ve korkmadan o dönemde yargıya saygınlık kazandırmaya çalışmışlar, mesela 1934 Mart’ında Reichstag yangınının dört komünist sanığından üçünü Reichsgericht yani Alman Yüksek Mahkemesi beraat ettirmiş. Bu olay Hitler ve Goering’i çok kızdırmış ve yargıçlar vatana ihanetle suçlanarak görevlerinden almışlardır. Daha sonra Almanya’da ”halk mahkemeleri”adıyla yeni bir mahkeme kurulmuş, sonrada Hitler döneminin hala tarihten silinemeyen kararlarına bu mahkemeler tarihin utancında ortak olmuşlar. Şimdi bu modeli Türkiye yaşamaya hazırlanıyor sanırım.(RTE) nın istediği model bu olmalı.

AKP şimdi kendi Anayasasını kurmaya çalışırken, özellikle yargıya hâkim olmaya ve kendi yargıçlarını yaratmaya çalışmaktadır.1961 Anayasasında hâkimler görevlerinde hürdür, vicdani duygularına göre karar verirler, bu hiç bir zaman değişmeyecek bir karardır, yargı bağımsızlığı ve toplumunda bundan rahatsızlık duymaya başlaması, rejimin tıkanması demektir. Yargıyı bırakalım kendi hükümlerine göre karar versin, şimdi burada çok önemli bir sonuç ortaya çıkıyor, peki sen beni yüksek mahkemeye yargıç olarak atayacaksın, senin gibi düşündüğüm için mi, yoksa gerçekten tarafsızlığın yansıması adına mı? Yarın benim önüme seninle ilgili bir dosya geldiğinde, ben bunu nasıl karara bağlayacağım, ya da değerlendireceğim. Senin anayasan senin yargın olarak bana bu baskıyı yapacak olursan, ben sağlıklı bir karar alabilir miyim? Hitler Almanya’sındaki gibi beni de hangi mahkeme yargılayacak acaba? İşte burada çok tehlikeli bir durum ortaya çıkıyor. Yargıyı bırakalım tarafsızlığını korusun, mahkemeleri partiye bağlamak… Çoğunluğu yargıçlardan oluşmayan mahkemeler kurmak… Siyasi çıkarları hukuk diye yutturmak… Bugün bazı kafalar hala bu sistemin peşinde…

AKP kendi emrinde olan bir yargı istiyor.”kendi emrinizde bir yargı oluşturmaya çalışmak, demokrasiyle bağdaşmaz”kendi yargınızı kurduğunuzda, bu yargıyı oluşturacak yargıçlar sizin istediğiniz gibimi bir karara imza koyacaklar acaba? Peki, o zaman toplumu nasıl ya da hangi yargı sorgulayacak dersiniz? AKP şimdi asıl istediğini yapmaya çalışıyor, Başbakanın hala inanmadığım değişim sözlerini ben korkutucu olarak buluyorum,”kıyam başlayacak sindire sindire geliyoruz”sözlerini hatırladıkça ve ”Cumhuriyetin artık önemi kalmadı”diyen birinin Cumhurbaşkanı olarak bu ülkeyi yönetmesini hala kabul edemiyorum. İşte burada asıl gerçekler ortaya çıkıyor, Anayasa değişikliği kandırmacasın telaşı ve sonrasında Türkiye’nin Cumhuriyet laik Atatürk rejimini değiştirmek olarak karşımıza çıkıyor.1961 Anayasası, başta sendikal haklar, sosyal devlet, siyasal bilinç, örgütlenmede müthiş bir toplumsal kenetlenme kendini göstermişti… Bundan birçok kesim rahatsız olmaya başladı, dış odakların bile adını koydukları ve bunu da hayata geçirmeye başlayan İktidarın adına ”ılımlı İslam, ya da şimdiki adıyla ılımlı cumhuriyet”olarak benimseyenlerin şimdi artık yepyeni bu düşünceleri yansıtan kendi anayasalarını çıkarmak için ne gerekiyorsa yapacaklar. Başbakan”girdik bir alamete gidiyoruz kıyamete”der gibi baskı anayasasını şimdi çabucak uygulamanın telaşındalar. İşte asıl Türkiye’nin önüne gelecek tehlike budur, yani ayrılmanın ne mutlu Türk’üm diyememenin sonucudur, toplumsal çalkalanmanın rejimin değişimi burada kendini tehlikelerle göstermeye başlamıştır.

Tek adam olma sevdası, Başkanlık isteği hayali, buda nereden çıktı demeyin, Başbakan (RTE) bunu yıllardır istiyordu, Başbakan bunu isterse yaparsa ya da inatlaşmaya başlarsa, işte asıl o zaman Cumhuriyeti unutmaya başlamalıyız, Başkanlık bir ülkede otoriter sistemlerin sonucunda askeri darbelerin zeminini yumuşatmaktır. Bu gün Başkanlık sistemiyle yönetilen 38 ülkede ne tarih kaldı nede Cumhuriyet, mademki siz cumhuriyeti yok sayacaksınız bunu zaten yapıyorsunuz, İktidar şimdi kendi anayasasını ve mahkemelerini kurmaya çalıştığı gibi, başkanlık sisteminin de fitilini ateşlemekle, yarın ülkede ne Atatürk, ne laiklik ne Çağdaşlık nede Cumhuriyet kalacak demektir. Peki, Erdoğan’ın bu hayali gerçekleşir mi derseniz bunun hayal olmasını dilerim. ABD’de yayınlanan The Washington Post gazetesi son sayısında,”Erdoğan, büyük bir kesime güven vermiyor”diye yazdı, bir yazımda ”Başbakandan korkuyorum”demiştim, hala bu korkularım devam ediyor, bir ülkede kendi medyasını kuran, kendi düşüncelerini yansıtan bir yazarlar ve basın ordusu kuran, yalaka ve dalkavukluluğun getirisinde bir sistemin başında olmak, gerçeklerin toplumla paylaşılmadığı bir sistemin nasıl Cumhuriyet ve özde bir demokrasi olur bunu siz düşünün artık. Bu gün 30 milyondan fazla insanı açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan bir topluma hükmediyorsanız ve hala değiştik diyorsanız ve bunu hala kendi halkıyla paylaşmaktan çekinenlerin, işçinin, emeklinin, çiftçinin, esnafın, acınacak halini görmüyorsanız, her bir korumaya 100 bin dolarlık on cip alıyorsanız, kendi sisteminizi destekleyenlere yandaşlarınıza inanılmaz kaynaklar aktarıyorsanız, tüm Atatürk sistemlerini düşüncelerin yansıtıldığı kurumlara dini vecibelerde düşünce ekseni içindeki insanları atıyorsanız, bunun adı artık dediğiniz gibi çağdaşlığı unutmak olacaktır. Fransa’da 14’lui yani kanun benim, tek adam sistemine alışmalısınız bu ülkede yaşamak istiyorsanız bunu anlamak mümkün. Yada Obama ve Kaddafi ile Chavez’e benzeme hevesi de gittikçe başbakan’da kendini gösteriyor. Birde şunu kabul edemiyorum, nedir Allah aşkına”benim valim, benim bakanım, benim vekilim benim halkım”yani sen ne dersen odur, ben sana biat etmeye mecbur muyum, ya da senin gibi düşünmeye mecbur muyum, böyle düşündüğüm içinde benim başıma bir gün farklı bir şey gelecek diye korktuğumu yazdım iyi ki yazmışım, sizin gibi düşünmeyen birini nasıl yok sayarsınız? Sanatçı açılımı, yazar açılımı ya da sinema emekçileri açılımı, şimdi bana birileri söyler mi, ne oldu bunun yansımaları hani nerede kalıcılığı? Bu güne kadar sanatı ve sanatçıyı yok sayan bir sistemin yaratıcıları nasıl oldu da sanatçıyı düşündü, zaten baktığımda, hala sanat yaptıklarını söyleyenlerin, ama sanattan haberleri olmayanların bir gösterisiydi bana göre, hepsi masal Lafonten den masallar. Türkiye çok şey kaybediyor hala uluslararası saygınlığımızı sağlayamadık ve her geçen gün ülkede yarın çok daha büyük tehlikelerin yıkımların yaşanacağı bir tıkanmadan nasıl kurtulacak bunu düşünen yok. Dünyanın seyrettiği bir Türkiye her türlü tıkanmanın ortasında kalan bir Türkiye gerçeği, dilerim daha korkunç sonlar yaşanmaz,(RTE) nin olmayacak hayalleri yüzünden, ama buna bir avuç aydın çağdaş Atatürk sevdalısı insan izin vermeyecektir bunu biliyorum.

Prof. Dr. Levent Seçer

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.