EVLİLİK ERKEĞE MAÇO OLMA HAKKI VERİR Mİ? (2)

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Kur’an erkeğe tek başına, kamu otoritesini temsil etme yetkisi vermemiştir. Dolayısıyla erkeğin kadını dövme gibi bir hakkı da yoktur.

Nisa Sûresi’nin 34’üncü âyetini açıklamaya devam ediyorum. Bu ayette iki kavram ön plana çıkarılarak erkeklerin kadınlar üzerindeki üstünlüklerinden bahisle, erkeklerin kendilerine itaat etmeyen kadınları döverek yola getirilebilecekleri(!) buyruluyor. Mutlu bir aile kurumu oluşturmak adına yapılması gereken şey bu anlayışa göre dayak oluyor. Bu uygulama en son başvurulacak bir yol olsa da evliliğin devamı için olmazsa olmaz bir yol olarak gösteriliyor. Geçen hafta bu konuda gerekli olan ön açıklamaları yaptım. Bugün kaldığım yerden devan edeceğim.

Bu iki kelimeden birisi, “kavvâm” diğeri, ” vedribû ” dur. Yazının birinci bölümünde “kavvam” kelimesi üzerinde durduk. Hatırlamak için kelimenin anlamını tekrar edelim: Bazı ilim adamları, kelimeye “yönetici” anlamı verirken, bazıları “koruyucu, kollayıcı, görüp-gözetici” anlamlarını vermişlerdir. Birinci anlayış Kur’an’ın ruhuna uygun bir anlayış değildir: Çünkü, Kur’an, kadını da erkeği de şerefli, haklar ve hürriyetler açısından eşit olarak yaratmıştır. Kadını biraz az şerefli, erkeği biraz daha fazla şerefli yaratmamıştır.

Erkek, bu şekildeki yorumla sadece evlendikleri kadınların reisi değil, toplumun her alanında bulunan kadının reisi olmuş ve böylece kadın toplumun dışına itilmiştir: ” Kadından idareci olamaz, kadından hakim olamaz, kadından komutan olamaz, kadından devlet başkanı olamaz… v.s gibi yorumlar, maalesef “kavvâm” kelimesinin arkasına sığınılarak yapılan yorumlardır.

Müfessirlerin çoğu bu iki kelimeyi erkeklerin lehine, kadınların aleyhine yorumlamışlardır. Bazı hadisçiler (!) de hadisler uydurarak müfessirlerin ellerini güçlendirmekte gecikmemişlerdir. Bu hadislerden bir tanesini konunun vahametini anlamak için sizlerin takdirlerine sunuyorum:İran şahı (Kisra) vefat ettiği zaman, yerine kızının kraliçe seçildiği haber verilince, Allah’ın Rasulu; “işlerini kadına tevdi eden bir toplum payidar olamaz” buyurmuştur. (Nesâî, Âdâbü’l-Kudât, 8; Beyhakî, Edebül-Kâdî, 23; es-şevkânî, Neylü’l İvtâr, 8/263).

Bu hadisi sahih olarak kabul etsek bile yorumu/ anlamı şu şekilde olmalıdır: O gün dünyada güçlü olan iki imparatorluk vardı; Bizansla İran. Kisra iki kutuplu bu dünyada güçlü bir kıraldı. Yerine geçen kızı devlet tecrübesine sahip değildir. Dolayısıyla güçlü Bizans’la başa çıkamayacaktır. Söylenen budur. Kadının idareciliğine ipotek koymak değildir.

Bu ve benzeri hadislerle kadınların elinden seçme ve seçilme hakları alınmıştır.

Daha sonra töreler devreye girmiş ve “Kadındır o, aklı ermez” denilerek kadının düşüncesi yine ipotek altına alınmıştır. “Elinin hamuruyla erkeğin işine karışma” gibi ata sözleriyle de kocam bilir, ben bilmem zihniyeti kadının kaderi haline getirilmiştir.

Uydurulan bu hadislar yapılan bu yorumlar, “Allah’ın, sizi birbirinizden üstün kıldığı şeylere göz dikmeyin. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay olduğu gibi, kadınların da kendi kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, onun lütfunu isteyin,” (Nisa 32) buyruğuna rağmen yapılmıştır. Allah bu ayetinde farklılığın üstünlük anlamında olmadığını, fiziki anlamda olduğunu yüksek sesle ilân ettiği halde yapılmıştır ve yapılan yanlışlıkların faturası Allah’a ve O’nun Rasülüne kesilmiştir.

Kur’an tarafından erkeğe aile içerisinde biçilen rol, bir hak değil görevdir. Bu görev, ailenin maddi ihtiyacını karşılamakla ve meydana gelebilecek dış tehlikelerden aileyi korumakla ilgili bir görevdir. Böyle bir göreve değişik anlamlar yükleyerek kadının kimliğini kaybetmesine zemin hazırlayan yorumlar doğru olmasa gerektir.

Bu konuda son olarak şunu söyleyebiliriz: Erkek ve kadın kurdukları bu aile müessessesini, karşılıklı istişare ile, anlayışla, birbirlerine üstünlük taslamadan nasıl yürüteceklerse öylece yürütmelidirler. Kur’an’ın istediği budur. Hem erkek hem de kadın isterlerse tek başlarına çalışarak maddî kazanç elde edebilirler. Elde edilen kazançlar yine beraberce istişare edilerek harcanabilir. Aile kurumunda “benim kazancım, senin kazancın” gibi tartışma zemini oluşturacak söylemlerden kaçınmak gerekir.

İkinci kelime ” darabe” fiilidir

Bu fiil, kadınlarınızı dövünüz şeklinde anlamlandırılmıştır. Bu anlayışa göre kadını dövmek erkeğe verilen bir haktır. Üstelik bu hakkı(!) erkeğe Allah vermiştir.

Allah erkeğe böyle bir hak vermişse, haklı olarak erkek de bu hakkı sonuna kadar kullanacaktır. Bu durumda erkeğin kadını dövmesinde her hangi bir sakınca yoktur. Bu anlayışa göre, hatta kadını dövmek ibadettir bile. Sonuçta Allah’ın bir buyruğu yerine getirilmiştir.

Allah’a kendi hür iradesiyle bilinçli bir şekilde inanmayan kadınların bu anlayışla başetmesi oldukça zordur, fakat imkansız da değildir. Ancak geleneksel dinin müslümanı olan kadınlar mücadele yerine, “kaderim böyleymiş benim”, “alnıma böyle yazılmış ben ne yapabilirim” diyerek kadere boyun eğme yolunu tercih etmişlerdir/ etmektedirler. Okuyarak dinlerini öğrenmek gibi bir dertleri yoktur.

Böyle bir anlayışa sahip olan kadınlar, uğradıkları zulümlerin faturasını ne yazık ki Allah’a kesmektedirler. Kadınları dövme hakkına sahip olduğunu söyleyen erkekle, “kaderim böyleymiş…” anlayışının sahibi olan kadın arasında hiçbir fark yoktur. Birisi Allah adına dayak atarken öbürü Allah için dayak yemektedir. Bu durumda günah keçisi Alahtır(hâşâ).

Allah hangi ulaşılamaz, olağan üstü ayrıcalığından ötürü erkeği özel kılmıştır?
Şöyle düşünelim: Bir tarafta elinden geldiğince İslâm’ı yaşamaya çalışan oldukça saygılı bir kadın var. Öbür tarafta da sarhoş, kumarbaz, sadist, uçkuruna düşkün manyak bir koca var. Allah bu kocaya maddi yaptırım uygulama yetkisi veriyor.

Böyle bir anlayış İslâm’ın anlayışı olabilir mi? En son indirilen din olması münasebetiyle “mükemmel hale getirilen” bir dinin maddi yaptırımlar konusundaki hükmü, “nankör” sıfatının sahibi olan insan eliyle tek başına uygulamaya konulabilir mi?

Dövün emrinin muhatabı bu anlayışa göre kocadır/ erkektir. Bu asla doğru değildir. Burada dövmek gibi bir maddi yaptırım vardır. Yani bir had (ceza) sözkonusudur. Hadleri kamu otoritesi uygular. Bu iş kamu otoritesinin, yani devletin işidir. İslam hukuk dînidir, hukuksuzluğa hiçbir surette müsaade etmez. İslâm kişilik haklarına çok önem verir. Kimsenin hakkını kimseye çiğnetmez. Allah katında herkes eşittir. Bu eşitlikte kadın ve erkek ayırımı yapılmaz.

Gelelim ” darebe ” kelimesine:
Her lisanda birden fazla anlamda kullanılan kelimeler vardır. Meselâ Türkçe’de: ‘Yüz’ kelimesi birden fazla anlamda kullanılır. Kelime cümlede ki yerine göre anlam kazanır. ” Yüz lira, yüz kilometre, derisini yüz, yüzüme bak, iki yüzlü, yüzsüz adam, gerçek yüzünü göreyim v.s.” gibi.

Arapça’da da böyledir. “Vedribû” emrinin kökü olan darb kelimesinin 30’a yakın anlamı vardır: -Seyahat etmek, dışarı çıkmak, (Bakara 273; Ali İmran 156; Nisa 1001.)
-Vurmak: (Bakara 60, 73; Araf 160; Enfal 12; Taha 77; Saffat 93)
-Dövmek: (Enfal 50; Muhammed 27)
-Örnek vermek: (İbrahim 24, 45; Nahl 75,76,112; Kehf 32,45;)
-Uzak tutmak, ayırmak: (Zuhruf 5)
-Mahkum olmak: (Bakara 61) ;
-Kapamak, vurmak:( Enfal 12, Kehf 11)
-Örtmek: (Nur 31)
-Açıklamak: (Ra’d 17 ) v.s. gibi bir çok anlam darabe sözcüğüne yüklenmiştir. (Evrensel Çağrı iniş sırasına göre Kuran Meali, Mustafa Sağ, s. 692)

Müfessirlerin çoğu ne yazık ki, nisa suresi 34. ayetinde geçen darabe kelimesine “o kadınları dövün” diye mana vermişlerdir. Fıkıhçılar da bu ayete, “biraz dövün, acıtmadan dövün, bezle sövün” gibi anlamlar vererek gûya ayeti yumuşatmaya çalışmışlardır. Ancak darabe kelimesinin anlamlarının hiçbirisinde “azıcık” dövün, “acıtmadan dövün”, “bezle dövün” diye bir anlam yoktur.

Bu anlamların içinde en önemlilerinden dördü, vurmak-dövmek, çıkmak, gitmek ve dolaşmaktır. (İbn Manzur, Lisanü’l Arap, darb mad.)

Ve darb kelimesi Kur’an’da bu anlamların hepsinde kullanılmıştır. (2/60, 73, 273,; 3/156; 4/101; 7/160; 8/12, 50)

Durum bu olunca konumuz olan âyeti bu anlamlardan en uygun olan biriyle değerlendirmek gerekmektedir. Ceza verme işi kamu otoritesinin işi olduğuna göre, buradaki kelimenin anlamı çıkmak-gitmek olmalıdır. O da boşanmak demektir.

Bu açıklamalardan sonra nisa 34. ve 35. ayetlerin anlamını şu şekilde yazmak Allah’ın iradesine daha uygun olacaktır:

“Erkekler kadınlar üzerine titrerler, onları koruyup, kollarlar, gözetirler. Çünkü Allah erkek olsun kadın olsun her birine ayrı ayrı yetenekler vermiştir. Genel olarak ailenin geçiminden erkekler sorumludur. İyi doğru ve güzel olan kadınlar allah’ın korunmasını buyurduğu mahremiyeti koruyan ve ona saygıda kusur etmeyen kadınlardır.
Şiddetli geçimsizlik yaşadığınız eşlerinizle önce oturup konuşun, olmazsa belirli bir süre yataklarınızı ayırın, yine de olmazsa bir müddet ayrılın. Barışıp anlaşma arzusu doğarsa işi yokuşa sürerek bahaneler aramayın.
Eğer eşlerin aralarının iyice açılıp işin boşanmaya doğru gittiğini görürseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden de bir hakem çağırınız, niyetleri gerçekten boşanmaksa Alah niyetlerini boşa çıkarmaz. ALLAH Yücedir, Büyüktür. “(Evrensel Çağrı, Mustafa Sağ s.692)

Allah ile Rasül’ünün arasını açıyorlar
Kadınları dayağa mahkum eden anlayışa göre, Allah Nisa suresinin 34. ayetinde kadılarınızı dövün derken, Peygamberimiz hadislerinde dövmeyiniz diyor:

-“En iyileriniz, eşlerine karşı en iyi davrananlarınızdır. Ben içinizde eşlerine karşı en iyi davrananızım.” (Tirmizi, Taberani)’

Birçok Kadın Muhammed’in(s.a.v)Ailesine Gelerek Kocalarını Şikayet Ediyorlar, peygamberimiz:
-“Kadınlarını döven o kimseler sizin hayırlınız değildir.(İbn-i Mace)
-“Kadınlarınızı dövmeyiniz sonra onları, hayırlı, saygılı olarak bulamazsınız.”(Ebu Davud-Nesai)

Bu hadisler Allah ile Rasül’ünü karşı karşıya getiriyor. Allah’ın Rasül’ü Allah’a muhalefet ediyor. Allah bir şey diyor, Rasül’ü başka bir şey diyor. Böyle bir din Allah’ın dini olabilir mi?

Nisa Suresi 34 için, çözüm önerisi
1-Hanımından veya beyinden şikayetleri olan eşler ilk önce sıkıntılarını konuşarak birlikte çözmeyi denemelidirler.
2-Konuşmalardan sonuç alınamazsa belirli bir süre cinsel ilişkiye girilmemeli ve ayrı ayrı yataklarda yatılmalıdır.
3-Bu durumda da eşler sorunlarını çözememişlerse örfe uygun olarak köyün, mahallenin, toplumun ileri gelenlerine konu arzedilmelidir. (Nisa, 35 )
4-Yine uzlaşma sağlanamazsa bir müddet ayrı kalma yoluna gidilmelidir.
5-Yeniden bir araya gelme konusunda taraflarda bir istek, arzu, özlem söz konusu değilse hakimin huzurunda şahitlerin şahadetiyle boşanma yoluna gidilmelidir.

Bu tedbirler tarafların aklı selimleriyle düşünmeleri, öz eleştiri yapmaları, birbirlerini özlemeleri içindir. Bütün bu tedbirlerin alınmasına rağmen yine de araya sıcaklık girmediyse, yapılanlardan pişmanlık duyulmuyorsa bu yolun sonu dayağa çıkmaz, ayrılığa çıkar, boşanmaya çıkar.

Bir daha tekrar etmenin faydalı olacağını düşünüyorum: Dövme işi bir maddi yaptırımdır. Maddi yaptırımlar kamu otoritesi tarafından, şahitler dinlenerek ve deliller toplanarak mevcut olan yasalara göre tespit edilir ve uygulattırılır. İslâm; kafası esen her erkeğe kadını dövme yetkisini vermez ve vermemiştir.

Bu vesileyle Bazı uydurma hadislerden örnek vererek konuyu bitirmek istiyorum:

Uydurma hadislerde kadın
Diğer bazı konularda olduğu gibi, kadının konumuyla ilgili konularda da bir çok uydurma hadis vardır. Kur’an’la örtüşmeyen hiçbir hadise itibar edilmemelidir. Birkaç tane örnek sunarak tesbitimin vahametini idraklarınıza sunmak istiyorum:

-” Eğer bir şeyin bir şeye secde etmesini istemiş olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim. Canımı elinde tutana yemin ederim ki kadın, kocasının hakkını yerine getirmedikçe Rabbi’nin hakkını yerine getirmiş olamaz.” (İbn Mâce, I.595; Hâkim, Müstedrek, !V. 172)

Son olarak gönderilen ve mükemmel olduğu Gönderen’i tarafından beyan edilen bir dînin Peygamberi’nin ağzından böyle bir sözün çıkmayacağını akl-ı selim olan herkes anlar ve bilir.

Aşağıda ibretlerinize sunacağım ikinci hadiste de cennetin yolu üzerinde erkek vardır. Ondan vize almadan kadına cennete giriş yasaktır.

” Kocası kendisinden hoşnut olarak ölen kadın cennete girer.” (Hâkim, Müstedrek, IV. 173; İbn Mâce, I. 595)

Peki, kocası kendisinden hoşnut olmadan ölen kadın ne olacaktır? ondan Allah da hoşlanmayacak mıdır? Yani o cehenneme mi girecektir? Kadın Cehenneme gidecektir de, karısı kendisinden memnun olmadan ölen erkek nereye gidecektir? O cennete mi gidecektir ?

Başka bir hadis var sırada, egoistçe kaleme alınmış bir hadis ki; uydurma olduğu her halinden bellidir:

“Bir kadın kocasının hakkını ödemeden, imanın tatlılığını tadamaz. Kocası kendisiyle yatmak istediğinde, bir bineğin sırtında bile olsa, isteğine karşılık vermelidir.”(Hâkim, Müstedrek, IV. 171; İbn Mâce, I. 595)

Burada şu soruyu soruyoruz, kocanın kadından alacağı hak nedir? Bu hakkı ona kim vermiştir? Bu hak hangi üstün özelliğinden dolayı ona verilmiştir ?
Kadın kocasını çağırdığı zaman kocası karısının isteğine cevap vermezse o zman ne olacaktır? Kadının bir başka erkekle beraber olmasına müsade edilecek midir? Yoksa, taşlanarak öldürülecek midir ?

Benzeri başka bir hadiste de kadın meleklerin lanetiyle karşı karşıya bırakılmıştır: ” Koca karısını yatağa davet ettiği halde kadın icabet etmez ve koca buna kızgın olarak uyuyacak olursa, sabaha kadar melekler o kadına lanet eder.”(Müslim(Nevevî şerhi), X. 8; Ebu Davud, II. 328)

Kadın davet eder de, kocası davete icabet etmezse o zaman ne olacaktır? Müşriklere, ateistlere bile lanet etmeyen melekler niçin ve hangi günahından dolayı kadına lanetler edecektir?

Bütün bunlar çifte sıtandarttır. Allah’ın çifte sıtandardı olmaz.

Sonuç:

Aile kurumunda eşler birbirlerinin kişilik haklarına saygılı olmalıdırlar. Yatakta saygılı olmalıdırlar, sokakta-toplumda saygılı olmalıdırlar, mesleklerinin icra edilmesinde saygılı olmalıdırlar, birbirlerinin; anne ve babalarına saygılı tahammüllü olmalıdırlar, zevklerine saygılı olmalıdırlar, makul olan harcamalarına saygılı olmalıdırlar. Bu alanlarda saygı ortamı oluşturulduktan sonra, görevler konusunda saygı ortamı kendiliğinden oluşacak ve iş bölümü yapmak oldukça kolay olacaktır.

Eşlerin her ikisi de çalışıyorlarsa, evdeki işler de ikisine ait olacaktır. Eşlerden biri; yemek pişirirken, bulaşık yıkarken, resmi işleri takip ederken, öbürü de; çocuğa bakacak, çamaşırı yıkayacak, ütü yapacak veya alışveriş yapacaktır. Hayat böylece devam edip gidecektir.

Evlilik hayatı uyumlu bir şekilde devam etmiyorsa, eşler öz eleştiri yaparak bir süre beklemelidir. Sonuçta ayrılığın daha iyi olacağı kanaatine varılırsa, medeni iki insan gibi ayrılınmalıdır. Dövmekle kimse yola gelmez, aksine yoldan çıkar.

Velhasıl, Kur’an erkeğe, kamu otoritesini temsil etme yetkisi vermemiştir. Dolayısıyla erkeğin kadını dövme gibi bir hakkı da yoktur.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.