ÇOK EŞLİLİĞE KUR’AN ONAY VERİR Mİ? (III)

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

HAYIR, KUR’AN BİRDEN FAZLA EŞLİLİĞE ONAY VERMEZ

-Peki kadının canı, duygusu, hazzı yok mu? Erkeğe tanınmak istenen haklar, kadın için söz konusu olmuyor mu? Kadın erkeği tatmin için mi yaratıldı ya da görevlendirildi?-

Zulüm:

Haksızlık, eziyet, işkence demektir. Kur’ân lisanında; Cenâbı Allah’ın koyduğu prensiplere ters düşen her şey zulümdür ve bunları isteyenler de zalim’lerdir. Zulmün karşıtı ise Cenâbı Hakk’ın buyruklarını emrettiği şekilde yerine getirme anlamında ki adalet’tir. Kur’ânı Kerîm’in en önemli kavramlarından olan zulüm ve zalim kelimeleri, birçok ayetlerle vurgulanmıştır.

Zulüm; çok bilgisiz ve nefsinin kötü arzularına esir olan insanlar tarafından yapılır. Allah’ın sevmediği kimselerin başında zalimler gelir. Bozgunculuk, şirk (Allah’a ortak koşma), israf, kibir, hainlik v.s. gibi sevilmeyen sıfatların tamamı veya bir kısmı zalimlerde bulunur. Zalimler yaradılış düzenini bozan kimselerdir. Cenâbı Allah’ın sevmedikleri kimselerin başında, Kur’an buyruklarına ters davranmayı adet haline getiren zalimler vardır.

ALLAH ZALİMLERİ SEVMEZ

3/57: … Allah, zalimleri sevmez.
28/50: … Allah, zalimler topluluğunu güzele ve doğru yola eriştirmez.
11/18: … Allah’ın lâneti zalimler üstünedir.

NEFİSLERİNİN KÖTÜ ARZULARINA UYAN CAHİLLER

30/29: Zalimler, bilgisiz ve cahil oldukları halde nefislerinin kötü arzularına uyanlardır…
7/199: … Cahillerden (bilgisizlerden) yüz çevir.

Kur’ân burada hem zalimleri tarif etmekte ve hem de onların iki önemli özelliğini vurgulamaktadır:
1- Onlar cahildirler.
2- Onlar nefislerinin kötü arzularına uyarlar.

Cehalet, Kur’ân’ın ilk ayeti olan oku emrini gözardı etmekten ve İlâhî Yasaları bilmemekten kaynaklanır. Bu insanlar, nefislerinin geçici arzularının peşine takılıp giderlerse yapamayacakları fenalık yoktur. Her türlü zulüm (terör, sapıklık, kötülük, nankörlük v.s.) genellikle bu tiplerden gelir.

Kadını bu duruma düşüren erkekten daha zalim kim olabilir ki

Mazeretsiz olarak birden fazla eşle evlenen insanlar zalimdirler: Çünkü onlar, hanımlarına ve çocuklarına zulmetmektedirler. Hiç bir hanım üzerine ikinci bir eş gelsin istemez, Hiçbir çocuk başka bir kadına ana demek istemez. Bu durum kadının ve çocukların psikolojisini bozar.

Bazı insanlar üzerine ikinci eş alınan kadın hakkında kötü zanda bulunmaya başlarlar. En kötüsü kadın kendinden şüphelenmeye başlar. “Acaba ben kocama karşı iyi bir kadın olamadım mı?” türünden sorular sormaya başlarlar kendilerine, bu sorular kadını deprasyona sokar. Hanımını, çocuklarının anasını ve çocuklarını bu duruma düşüren erkekten daha zalim kim olabilir ki.

Allah, herkese adaletle davranmayı emreder. Hukuk karşısında herkes eşittir. İltimas yasaktır. Allah haddi aşmamayı ister. Zulmü kaldırıp yerine yeryüzünde adalet temelli bir nizam tesis etmeyi gaye edinir. (Maide 8, Hucurat 13)

Birden fazla eşle evlenme konusunda Nisa suresinin üçüncü ayetinde, “…O(kadı)nlar arasında da adâlet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın…” denildikten sonra, aynı surenin 129’cu ayetinde, “Tutkunluk derecesinde isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz. O halde tam bir eğilimle bir yana yönelip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Barışı esas alıp sakınırsanız, Allah çok affedici, çok merhametli olacaktır” buyrulmaktadır.

Burada hanımlar arasında adaletin sağlanamayacağı tesbitini yapan Yüce Yaratıcıdır. Adaletsizlik zulmü doğurur. Bu tesbiti görmemezlikten gelen müslümanlar elbette zalimlerdir.

Yetimlerin kadınları

Hakkı Yılmaz Nisa suresinin üçüncü âyetine şu şekilde mana verir ve görüşünü bu manaya göre şöyle detaylandırır: “Ve eğer ki yetimleriniz konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız; o takdirde sizin için hoş (helal, uygun) olan, yetimlerin kadınlarından ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın. Şayet o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, bir tanesini nikâhlayın. Ya da sahibi bulunduğunuz cariyenizi nikâhlayın. Bu haksızlığa sapmamanız için en uygunudur.”

“Ve eğer ki yetimleriniz konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız;” ayetinde “geçmiş zaman kipi” kullanılmış olması, adaleti korumanın bir görev, bir mecburiyet olduğunu göstermektedir. Eğer ayette “adaleti koruyamayacağınızdan korkuyorsanız” denseydi, insanlara bir tercih imkânı verilmiş olurdu ve baştan adaleti koruyamayacağını düşünen insanlar, adaleti korumakla ilgili bir çaba sarf etmeden, kendilerine bir sonraki cümlede gösterilen yolu tercih edebilirlerdi. Ama ayette “adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız” denmek suretiyle, insanların önce adaleti korumakla görevli oldukları bildirilmiş olmaktadır. Yani, insanlar önce görevleri olan adaleti sağlayacaklardır.

Eğer görevlerini yerine getirememişlerse, yani adaleti sağlayamadıkları ortaya çıkmış ve insanlar bundan korkuyorlarsa, bir sonraki cümlede kendilerine gösterilen diğer yolu uygulayacaklardır. Dolayısıyla buradaki fiilin geçmiş zaman kipinde olması insanlara, yetimlerin topluma iyi birer birey olarak kazandırılması görevini yüklemektedir. Adaleti sağlama görevi yerine getirilmeden, bu konuda gerekli çaba sarf edilmeden kendilerine gösterilen diğer yolu tercih etmelerine engel konulmaktadır.

Kadınlar hakkında fetva istenmektedir

“Senden kadınlar hakkında fetva soruyorlar. De ki: “Onlar hakkında fetvayı size Allah veriyor.” Yazılmış hakları olanı kendilerine vermeyip de kendileriyle nikâhlanmak istediğiniz kadınların yetimleri hakkında, ezilip horlanan çocuklar hakkında, yetimler için adaleti yerine getirmeniz hakkında. Kitap’ta olup da yüzünüze karşı okunan şeyler var. Hayır olarak yaptığınız her şeyi Allah, hakkıyla bilmektedir.”

Bu ayetten, insanların peygamberimize “Bu yetimlerin kadınlarının hâli ne olacak, bu problem nasıl çözülecek?” diye sorular sordukları ve soruna çözüm bulmasını istedikleri anlaşılmaktadır.
Bize göre burada insanlar konuyu peygamberimize olumsuz yönüyle götürüp çözmesini istemişlerdir. Çünkü bu ayet, Nisa suresinin ilk on ayetinin beyanıdır ve ilk on ayette görülmektedir ki, kimse yetimlerin kadınlarını isteyerek nikâhlamamakta, Allah tarafından bir görev olarak nikâhlamaya zorlanmaktadır.

Yukarıda belirttiğimiz gibi buradaki “en-nisae” ifadesi de, “yetimlerin kadınları” demektir. Bunlar, haklarında fetva istenen kadınlar olup, aynı zamanda 3. ayetteki “ennisai” sözcüğü ile kastedilen kadınlardır. Ki bunlar, yetimlerin anneleri, teyzeleri, nineleri gibi, yetimlere bakmakla yükümlü olan ve tabiî ki nikâhlanmaya uygun olan kadınlardır.

Ayetteki “Yetamennisai” tamlaması ise; “kadınların yetimleri” demektir. Dikkat edilirse bu ayette ifadeler 3. ayettekinin tersinden ifade edilmektedir. Üçüncü ayette “yetimlerin kadınları” denilirken 127. ayette “kadınların yetimleri” ifadesi yer almaktadır.

İkişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın.

Ayetteki “mesna”, “sülase” ve rüba” sözcükleri üleştirme sayı sıfatları olup, anlamları; “ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder” demektir. Dolayısıyla bu ifade ile; “bölüşürken topluluktan, ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder kadını nikâhlayacaksınız” denmek istenmiştir. Yoksa bu ifade kesinlikle “ikinci kadını nikâhlayabilirsiniz, üçüncü kadını nikâhlayabilirsiniz, dördüncü kadını nikâhlayabilirsiniz” demek değildir.

Sonuçta ortaya, ayetlerin gerçek manasının aksine olarak bir teaddüd-ü zevcat (çok evlilik) kurumu çıkarılmış ve zorlama yorumlarla, uydurma gerekçelerle Müslümanlara kabul ettirilmek istenmiştir.

Sonuç:

İslâm’da, normal şartlarda çok eşlilik yoktur. Çok eşlilik, ancak olağanüstü durumlarda; yetimlerin himayesi için uygulanan sosyal bir kampanyadır. İslâm’a göre çok evlilik, kamusal kararla topluca uygulanır, kişisel olarak uygulanamaz!

Sure, “Ey insanlar!” hitabıyla başlıyor, surenin başındaki hitap sadece Müslümanlara değil, tüm insanlaradır. Yani topluma, kamuya, kamu yönetiminedir.

Toplumdaki yetimlere karşı adalet korunamamışsa, yetimler mağdur durumda iseler; toplanılacak ve yetimlere bakmakla mükellef olan kadınları, onların özelliklerini ve kendi özelliklerinizi dikkate alarak, ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlamak üzere bir kampanya düzenlenilecektir.

Böylece yetimler üvey çocuklar, yetimlere bakmakla mükellef kadınlar da eşler olacaktır. Bu işlem sonucunda, yetimler ile onlara bakmakla mükellef kadınlar akraba durumuna gelecek ve onlara akrabalık hak ve hukuku uygulanacaktır.”

Yukarıda görüldüğü gibi, ayetlerin dörde kadar evlenebilmekle hiç ilgisi yoktur. Ayetler, olağanüstü hâllerde (yetimlerin mağduriyetleri korkusu oluştuğu şartlarda) başvurulması gereken bir kampanyadan bahsetmekte ve insanları (evli olsun, bekâr olsun), bu kampanyaya katılmaya mecbur etmektedir.

“Şayet o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, yetim kadınlarından bir tanesini nikâhlayın. Ya da sahibi bulunduğunuz cariyenizi nikâhlayın.”

Yani; “Yetimlerin kadınlarının ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder paylaşılması sonucunda, eşler arasında yeme içme, barınma, evlilik ilişkileri bakımlarından adaletli davranamayacaksanız, bir tane yetim kadınını nikâhlayacaksanız ya da hürriyeti olmayan cariyenizi (kadın kölenizi) nikâhlayacaksınız.”

Görüldüğü gibi bu sosyal kampanyadan kaçmak yoktur. Olağanüstü hâllerde yapılacak olan bu kampanyaya herkes mutlaka katılacak, toplumdaki sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır. Bu kampanyayı da kamu yönetimi düzenleyecektir.

Devam edecek…

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.