ÇOCUKLUK AŞKIMIZ 27 MAYIS

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Elli üç yıl önce genç subayların emir komuta dışında gerçekleştirdikleri 27 Mayıs Devrimini bugünün gençliği derinliğine değil soyut, duygusal yaklaşımlarla değerlendiriyor.
Yalnız gençler değil birçok eğitimli kişiler bile 27 Mayıs’ın nedenlerini, koşullarını, kendi içinde bile çelişkilerini, yanılgıları, amacından saptırma girişimlerini bilmeden değerlendirme yapmaktadırlar.
Bu durumda olanların büyük bir bölümü iyi niyetle, demokrasi inancıyla, demokrasiye müdahale olarak algılamalarından kaynaklanmaktadır. Diğer yanda kurtuluş savaşında işgal güçlerinin saflarında yer alan hainlerin Cumhuriyete ve bağımsızlığa karşı içlerinden atamadıkları kinlerini her fırsatta kusma içgüdüsüyle gerçekleri saptırma çalışmaları ayrı bir bağnazlıktır..
Olaylar tarihsel olarak değerlendirilirken bugünün koşullarına, bugünün sosyal, toplumsal, kültürel, durumuna göre değil, o günün sosyal, toplumsal ve kültürel koşullarına göre değerlendirilmelidir.
27 Mayıs Devriminde en büyük yanlışlık üç idamın infazıydı.
Bu idamlar ordu içindeki iktidarı bırakmak istemeyenler tarafından Cemal Gürsel’in, İsmet İnönü’nün ve Milli Birlik Komitesinin karşı çıkmalarına rağmen idamları gerçekleştirerek Devrime kan bulaştırdılar.
Ama 27 Mayıs Müdahalesi demokrasiye değil demokrasiyi kendi karanlık emellerine araç olarak kullananlara karşı demokrasiyi korumak için yapılmıştır.
27 Mayıs öncesinde Türkiye’de demokrasi kuralları işlemez duruma getirilmişti. İkinci Dünya Savaşı bitiminde Türkiye’de çok partili rejime geçilmiş, toprak reformuna karşı olan toprak ağaları ve gerici gruplar Cumhuriyet Halk Partisinden ayrılarak DP’yi kurdular.
Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan öncülüğünde kurulan DP 1950 seçimlerinde iktidara geldi.
Bu partiyi ABD ve Avrupa sermayesi destekledi. Bazı solcular DP’yi özgürlük getirecek diye desteklediler ama iki sene içinde bu solcuların çoğu verdikleri oyların karşılığında hapsedildiler.
DP’nin iktidar olmasını istemeyen ordu’ya karşı ismet İnönü ”Benim en büyük zaferim bu yenilgimdir.” diyerek iktidarı DP’ye teslim etti.
Ama DP iktidara gelince bağımsızlıktan ve laiklikten ödün vermeye başladılar.
Türkçeleştirilen 1924 Anayasasını tekrar Osmanlıcaya çevirdiler.
16 Haziran 1950’de Menderes: Halkın kabul etmediği devrimleri kaldıracağız.” Diyordu.
16 Haziran 1950’de Türk Ceza Yasasının 526. maddesi değiştirilerek, Türkçe okunan ezan Arapça okunmaya başlandı.
Ekim 1950’de okullarda din dersleri zorunlu olarak okutulmaya başlandı.
14 Nisan’da toplanan DP İstanbul kongresi Fatiha okuyarak başlandı. Laik devlet düzenine karşı çıkılması kararlaştırıldı.
Bu kararlardan cesaret alan gericiler 27 Şubat 1951’de Kırşehir’de, 22 Haziran 1951’de Ankara’da ulaştırma bakanlığının önündeki Atatürk heykelini parçaladılar.
DP Konya kongresinde delegeler Arapça yazıya dönülmesini, Fes, çarşaf giyilmesinin zorunlu olmasını, Okullarda Arapçanın zorunlu olmasını önerdiler.
!954 yılında üniversitelerin ve yargının bağımsızlığını kaldırdılar.
1955 yılında Menderesin MİT işbirliği ile Selanik teki Atatürk’ün doğduğu ev kundaklandı.
Yunanlılar yaktı diyerek 6/7 Eylül olayları patlak verdi ve Rum kökenli vatandaşların evleri, işyerleri saldırıya uğradı, Kiliseler ateşe verildi ve Rum mezarlıkları tahrip edildi.
Bu olaylar bahane edilerek Ankara İzmir ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan edilerek aydınlar baskı altına alınmaya başlandı.
29 Kasım 1956’da Menderes artık kendinden öylesine emindi ki, Mecliste DP Milletvekillerine:
”Siz öylesine güçlüsünüz ki, şu anda isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” diyebilecek kadar ileri gidebiliyordu.
Konya’da Fevzi Bayar adındaki bir vaiz camide vaaz verirken: ”Demokrat Partinin yapacağı mitinge katılmayanlar, muhalefet partilerin üyeleri münafıktırlar, kâfirdirler” diyecek kadar azgınlaşınca hukuka bağlı bir mahkemece on ay hapse mahkûm oldu. Ama hapis kararı üç yıl uygulanmadı, üstelik bu yobazın affı için DP meclise kanun teklifi verdiler.
Yine 1957 yılında Menderes: ”İstanbul’u ikinci Mekke, Eyüp Sultan Camii’ni ikinci Kâbe yapacağız” müjdesi veriyordu.
1958 yılında Menderes Afyon Emirdağ’a gittiğinde minarelerde Hilafet ve Saltanat’ı simgeleyen tuğralı yeşil bayraklar asıldı, Menderes ise bu bayrakları selamladı.
Atatürk’e; ”Seni sevmek ibadettir” diyen Celal Bayar gerici yobazlarla Atatürk Devrimlerini kaldırmaya çabalıyordu.
1954’ten sonra DP bir baskı diktatörlüğüne yönelmişti.
Basın baskı altına alınmış, muhalif yazarlar hapsedilmekteydi.
Gazetelerde haberler sansür ediliyor, gazete sayfaları karalanmış olarak çıkıyordu.
Yargı baskı altındaydı. Hukuktan yana yargıçlar sürgün ediliyordu.
Kurtuluş Savaşı’nın Atatürk’ten sonra gelen kumandanı, başbakanı, cumhurbaşkanı İnönü, Uşak’ta hükümetin desteğiyle saldırıya uğruyor, kafasına gelen taşla başı kanlar içinde. Kalıyor, saldırganlara müdahale edilmiyordu.
Yine İnönü, İstanbul’a gelişinde Topkapı’da arabasının önü polislerce kesiliyor ve eli sopalı DP militanları saldırıyorlar, arabanın camlarını kırıp İnönü’yü linç etmek istiyorlar. Polis bu komplonun parçası durumunda. O sırada bir binbaşı askere ”süngü tak!” komutu vererek saldırganları engelliyor. Sonradan bu olayın DP tarafından tertiplediği ortaya çıktı.
Yine İsmet Paşa Kayseri’ye gelmesi hükümetçe engellenmek istendi. Raylar söküldü. O gün İsmet Paşa’yı ilk kez çocuk yaşımda çok yakından görmüştüm.
Otobüslerin engellenmesi, halkın yürüyerek yoluna devam etme kararlılığını babamla bazan omzunda bazan elinden tutarak yol alırken heyecanını, kararlılığını çocuk aklımla aynı heyecanı büyümüş bir insan gibi birlikte yaşadım.
Kırşehir, seçimlerde Millet Partisine oy verdiği için hükümetçe cezalandırılıp ilçe yapıldı.
Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı hapsedildi.
Demokrasi ve hukuk isteyen bilim adamları yürüyüş yapmak istemişler, Menderes’in emriyle polislerce tartaklandılar, yerlerde sürüklendirildiler.
Menderes bu yaşlı başlı bilim adamlarına; Kara Cüppeliler diye hakaretler ediyordu.
DP milletvekilleri yargı yetkisi alarak insanları tutuklama, siyasi partileri kapatma yetkisiyle bir diktatörlük yönetimi kurdular.
İsmet İnönü’yü kurduğu meclise girmesini yasakladılar.
Genç subaylar, gençlik ve halk hoşnut değildi. Ülke hızla karanlığa yuvarlanıyordu.
27 Mayıs İhtilali demokrasiye karşı değil demokrasiyi yeniden yaşatmak için yapıldı.
Daha başlarda kısa sürede iktidarı sivillere bırakacaklarına yemin ettiler ve sözlerinde de durdular.
1961 Anayasası dünyanın en ilerici anayasalarından biri idi.
Türkiye bu anayasa ile özgürlük, demokrasi ve hukuk alanında önemli atılımlar kazandı.
Darbe halkın kazanımlarını ortadan kaldırır, devrim halkın çıkarlarını ve özgürlüğünü korur, genişletir.
27 Mayısı 12 Mart ile 12 Eylül Faşizmi ile bir tutmak en büyük aymazlıktır.
Ayrımcılığı, baskıyı çocukluk dönemimde birebir yaşamıştım.
Camileri bile ayırmışlardı. Vatan Cephesi ile halkı birbirine düşman etmiş, devlet radyosu DP’nin borazanı olmuştu.
Her seçim kazanan bir daha gitmemek için baskı yaparsa, yasaları, anayasayı çiğnerse İsviçre anayasa hukuku profesörü Bernard Kaegin’in dediği gibi demokrasinin uzuvlarından olan ”Zulme karşı mukavemet ve isyan hakkı” doğar…

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.