BİR, HÜR VE TOK TÜRKİYE

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum’un, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın milletvekili adaylığı için Parti Meclisi’ne öneri sunacağını açıklaması kamuoyunda yeni bir tartışmayı da alevlendirdi. Kılıçdaroğlu’nun, gazetecilerin sorusu üzerine: “Böyle bir şey yok.” demesi, konunun kapatıldığı izlenimi verse de hukuksuzluğa uğrayan Silivri’deki simge isimlerin seçimlerde aday gösterilmesi Haziran’a kadar tartışılacağa benziyor. Zaten Batum’un açıklamasından önce de konu, CHP tabanında tartışılıyordu. İnternetteki paylaşım sitelerinde Silivri mağdurlarının milletvekili adayı gösterilmeleri için uzun süredir kampanyalar yürütülüyordu.

Batum’un açıklamasına bir genel başkan yardımcısının “Gündemde şu an işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk gibi konular bulunuyor. CHP’nin bugün gündeminde adaylık konusu mu var?” bu sözlerle yanıt vermesi ise ilginçtir. Silivri mağdurlarının adaylıkları, seçim takviminin başlamasıyla yapılacak adaylık başvurularından ayrı düşünülmeli. Balbay, Özkan ve diğer hukuksuzluk kurbanları, ülkemizin demokrasi ve özgürlük tarihinin önemli bir kırılma noktasının simgeleridir. Burada kişilere odaklı bir değerlendirmeden çok, özgürlük-tutsaklık konusu öne çıkarılmalıdır. Adlar düşünülürken yalnızca bu iki adın (gazeteci oldukları için basının da desteğiyle) değil, değişik kesimlerden birçok kişinin adaylıkları dile getirilerek değerlendirilmeli. Unutmamak gerekir ki üniversite, basın, ordu, siyaset, yargı alanından birçok önemli isim Cumhuriyet değerlerine sahip çıktıkları için Silivri’deler. Buradaki hukuk ayıplarıyla destanlar yazılır. Buradaki masum aydınların yanına birtakım suçluları monte ederek bir terör örgütü yaratma gayreti iktidarın önemli hukuk ayıbıdır. Hele son olarak Kara Pilot Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin başına gelenler, bu tezgâhın nasıl işlediğini açıkça ortaya çıkarmakta. Çelebi’nin gözaltında bulunduğu sırada el konulan cep telefonuna, bir Hizb-ut Tahrir üyesinin rehberinin yanlışlıkla eklendiğinin bir polis tarafından itiraf edilmesi, Ergenekon davasının nasıl ortaya çıktığının önemli bir göstergesidir. Demokrasi ve özgürlükleri savunan kişi ve kurumların bu hukuksuzluğa karşı çıkmaları hem yurttaşlık hem de insanlık görevidir.

Ülkemizde AKP iktidarı döneminde inanılmaz yolsuzluklar yapıldı. Bu yolsuzlukların hiçbiri yargı önüne çıkarılamadı. Yargı organlarına yapılan inanılmaz baskılar, kadrolaşma hamleleri kuvvetler ayrımını ortadan kaldırdı. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı tartışılır duruma geldi. Yolsuzluğun arttığı bir ülkede yoksulluk ve işsizlik de artar. Ülkemiz, gelir dağılımı adaletsizliğinde neredeyse dünya birincisi olacak. Bunun nedeni de yolsuzluktur. Yolsuzluğu önleyecek olan da yargının tarafsız ve bağımsız işlemesidir. Hukuksuzluğa ses çıkarmadan, ülkede hukuku egemen kılmadan yolsuzluğun önlenebileceğini düşünmek saflıktır.

Herkesin merak ettiği bir şey var ülkemiz de. “Bu kadar çok yolsuzluğun, işsizliğin olduğu bir ülkede bunlara neden olan parti nasıl olur da oylarını sürekli olarak artırır?” AKP iktidarı yolsuzluğu, yoksulluğu, işsizliği konuşturmamak için Silivri’yi yarattı. Sahte darbe senaryolarıyla gündemi hep meşgul etti. Darbecileri yargılıyorum derken demokratları içeri atıp asıl darbecilerle kol kola yürüdü. Etnik ve dinsel siyaseti tartıştırarak, sınıf mücadelesinin önünü tıkadı. Ne yazık ki kendini demokrat sanan bazı kişiler de bu “demokrasicilik” oyununa kanarak alet oldu. Ülkemizde kuvvetler ayrımı temelinde demokrasi işlemediği sürece ekonomik kaynakların hakça bölüşülmesi sağlanamaz. Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerine baktığımızda iki şey öne çıkıyor: özgürlük ve yolsuzluk. Bizim de üç önemli toplumsal gündemimiz var: hür, tok ve birlikte yaşamak. Halkın bu talebini dikkatle değerlendirmeli. Hür yaşamak için hukuk kurallarının işlemesine gerek var; tok yaşamak içinse ekonomik kaynakların hakça paylaşılmasına. Bu da yolsuzluğun önlenmesiyle olur. Yolsuzluğu önleyecek olan da adil bir yargı ve siyasetteki koruma duvarlarının kaldırılmasıdır.

Ülkemizin en önemli yaşamsal sorunlarından biri de toplumsal ayrışmadır. Halkımız, etnik ayrışmanın yanı sıra siyasal bir bölünmüşlüğün de eşiğindedir. Her geçen gün Cumhuriyetçilerle irticacılar arasındaki cepheleşme derinleşiyor. Güneydoğu’da dille din arasında sıkıştırılmaya çalışılan yurttaşlarımız bu kısır döngüden kurtarılmalı. Bu nedenle ulusal birliğin sağlanması da bu aşamada yaşamsaldır.

Balbay, Özkan ve diğerlerinin adaylıkları için şu gerekçe ortaya atılabilir. “Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasını isteyen CHP’nin, Silivri sanıklarını adaletten kaçırarak dokunulmazlık zırhına bürümesi izah edilemez.” Öncelikle hiçbir suç kanıtı olmadan aylardır tutuklu olan kişilere sahip çıkılması, AKP’nin uyguladığı adaletsizliğe en büyük darbedir. Bu kişiler milletvekili seçilirlerse, CHP’nin yemin töreninden sonra yapacağı ilk iş, dokunulmazlıkların kaldırılmasını TBMM gündemine getirmesidir. Bu kişilerin suçluluğuna, kendilerinin de “ak” olduğun inanıyorsa AKP, dokunulmazlıkların kaldırılmasına yardımcı olur. Böylesi tavırları doğru planlayıp uygulayan bir CHP önümüzdeki seçimlerden başarıyla çıkarak iktidar olanağını yakalayabilir.

Çok partili yaşama geçtiğimizden bu yana seçimlerde başarılı olup ülkemiz tarihine (olumlu/olumsuz) damga vuran tüm partilerin toplumun o günkü taleplerini özetleyen bir manifestoyla halkın karşısına çıktıklarını görmekteyiz. Yine bu taleplerin bir sloganla ifade edilmesi de önemlidir. Bugünün talebi yoksulluğun önlenmesi, insanların geçimlerini sağlayacak iş olanaklarına kavuşması ve özgürlüktür. Ayrıca ulusun değişik biçimlerde bölünüp kamplaşması ise kaygı vericidir. Bu nedenle seçimlere giderken CHP’nin bu talepleri özetleyen sloganı “BİR, HÜR VE TOK TÜRKİYE” olmalıdır. Bu sloganın içeriği doldurularak bir bildirgeyle topluma açıklanmalı. AKP’nin yarattığı hukuksuzluk ve yolsuzluk düzeninin değiştirilmesi için amansız bir mücadelenin fitili ateşlenmeli.

Toplumda hukuku egemen kılmak amacıyla 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan’ın hazırlayıcılarının yargı önüne çıkarılması için her türlü çaba gösterilmeli. Böylece iktidar partisinin “demokrasicilik oyunu” bozulabilir. Darbelerle mücadele ediyor görüntüsü ortadan kalkar.

“Mustafa Kemal’in yaveri ve otomobili alınıp ödeneği kesiliyor. Bu kez İngilizler hükümete bir liste veriyor ve listedekilerin tutuklanmalarını istiyorlar. Kimler var listede? Mustafa Kemal ve yaveri Cevat Abbas, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Halil Paşa, Albay Ali Çetinkaya.(*)” Türkiye bugün mütareke döneminde yaşadığı siyasal kavganın benzerini yaşamakta. Kirli bir küresel tezgâhın içinde çırpınmakta. Mütareke dönemindeki işbirlikçi oyun Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından bozulmuştu. Ergenekon tutuklanmalarının benzeri o gün de yaşanmıştı. Bugün, bu emperyalist saldırıyı Atatürk’ün partisi CHP bozmalı. Tarih, büyük bir fırsatı ve sorumluluğu önümüze koymuş durumda.

Bugün Silivri’de yurdumuz aydınlarının bir kısmı tutulmakta. Aydın, bir ülkenin belleği ve aklıdır. Akıl ve bellek olmadan toplumların ayakta durması güçtür. Gelecekte bu aydın kıyımının hızla süreceğini anlamak hiç de zor değil. İktidar uygulamalarına karşı çıkanların Silivri’ye gönderileceği tehditleri açıkça yapılmakta. Böylesi koşullarda ekmeği, adaleti, özgürlüğü savunmaktan başka bizleri haklı çıkaracak başka ne olabilir.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.