BESTE VE BARIŞ

ABONE OL
18:11 - 01/10/2020 18:11
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BESTE VE BARIŞ

Berlin Philharmonie’de yapılan bir konser emsali görülmemiş çağrı niteliğindeydi. 

Üç bölümden oluşan konser Felix Mendelson-Bartholdy  (1809-1847) Die Hebriden bestesiyle başladı.

Mendelson, 1829 yılında orkestra şefi olarak Londra’da Johann Sebastian Bach’dan eserler yanında William Shakespeare’in Yaz Rüyası parçasını idare etmişti. Konsere at arabasıyla gitmiş, yanına da dostu Karl Klingemann’ı almıştı. Konser tekrarlanacağı için arayı gezi amaçla değerlendirir ve Hebriden adalarına gider.

Atlas okyanusun kuvvetli dalgaları ve suyun gücünü, mağaraya vuruşunu parçaya aksettirmişti. Nefesli sazlarla yavaş başlayan müzik telli enstrümanlarla yükseliyor, vurmalı sazlarla adeta yer yerinden oynuyordu.
İkinci bölüm konserin en uzun süren kısmıydı ve tamamiyle Fazıl Say’ın Gezi Ruhu, Akşam, Gece ve Polis baskını olmak üzere üç eser icra edildi.

Orkestra şefi Münihli Marcus Poscher, 2004 yılında en iyi şef olarak ödül almıştı. Ruhuyla İstanbul Gezi parkındaymış gibi konseri idare etti. 30 Mayıs – 2 Haziran 2013 de yaşanan olaylara müzikle adeta can veriliyordu. İlk önce gençlerin toplanmaları, çadırları kurma Akşama doğru anlatılıyor. 

Türk, Kürt, Çerkez, Sünnî ve Alevi elele tutuşup horon oynamaları, enstrümanların nefes aldığı hissediliyor, ağaçların hışırtısı duyuluyordu. Gece ay ışığında yaşananlar muhteşem dünyaca ünü olan Philharmonie salonunda nefesler kesilerek, ışık ayarları icra edenlerin yeteneğini gösteriyordu. Dinleyici yıldızların altında müziğin yarattığı heyecana kendisini kaptırıyordu.
Gençler gece okuyorlardı, Çınar Baba destanında, ağaçlar kökleriyle çevresine saldırıp kesilmeye karşı isyan ediyordu. Mezarı Gezi Parkı’nda olan Veli Çınar Baba, Horasan’da dünyaya gelmiş. Destana göre ağaçların kesilmemesi için taraftarlarıyla isyan çıkarır. Han, ölüm cezası verince İstanbul’a Padişah’a sığınır ve ölünceye kadar da orada yaşar. Yani çınarlar 80 yıl sonra mezarı başında yine başka hükmedenlere karşı korunmak zorunda kalırlar.

Son bölümde polis baskısı, şiddet, gaz püskürtme görme ışığını, hayatını kaybedenlerin çığlıkları enstrümanlarla dile getiriliyor. Polis baskınında kenar sokağa kaçmayı başaranlara, ikiz piyanist Ferhan ve Ferzan Önder barışa davet, umudu Gezi Ruhu’nun salonlarda yaşayacağının işaretini piyano ile veriyorlar.

Gezi olayına akıllı, kültürlü, tahsilli çoğu üniversite öğrencisi barış yolunu seçmiş, şiddete hayır diyerek başlamıştı. Ağaç kesmeye karşı gelirken isyan siyasiye dönmüş, devlet idaresinde temsil edilmediğini düşünen muhalif gruplar bir yumak gibi çoğalmıştı.

Genç ikiz piyanistler Batı müziğin başkenti Viyana’da tahsillerini yapmış ve o şehirde yaşıyorlar. 2003 yılından beri UNİCEF elçisi olarak çocuk projelerinde aktif olarak rol alıyorlar. Fazıl Say’ın 1001 Gece, Nazım Hikmet Ran gibi diğer bestelerini klasik Batı dünyasında çalıyor, tanıtıyorlar. Müziğe elbette Anadolu toprağının kokusuyla baharat ilâve ediyorlar. Fazıl Say’ı Türkiye’ye bağlayan Nazım Hikmet, Metin Altınok ve Cemal Süreya gibi şairlerin onda bıraktığı izler müziğine işleniyor.

Konserde 250 – 300 bin Türk’ün yaşadığı Berlin’den hiç tanıdık yüz görmedim. Hâlâ inanamıyorum, yetenekli, dünya kültürüne, sanatına katkı yapmış büyük insanlarımıza sahip çıkmayı bir gün öğreniriz, diye arzu ederek müziği dinledim. Arayı tanıdık bir yüz görürüm umuduyla bekledim, ama kimse yoktu.
Salon çok büyük, daha yer vardı, ama çok sayıda katılımcılar zaman zaman nefeslerini, zaman zamanda ritim tutuyorlardı.
Konserin son bölümünde konuya uygun, karşı koyma mücadeleyi kararlı yürütme gösteriliyor. Yine nefesli, vurgulu, telli enstrümanlar bazen birlikte, bazen da ayrı ayrı coşuyorlardı.

Alexander Zemlinski (1871-1942) ya yiyeceksin, ya da yenileceksin, diyordu. Sağlığında sakin, karizmatik olmadığını söyleyen sevdiği kadının etkisiyle aşağılık duygusu yaşamış. Eserlerinde cinsiyet değiştirmiş kendi ruhunu kadın rolünde canlandırmış. Annesi Yahudi, babası Müslüman Sarayevo’da doğmuş. Avrupa’da müzik tahsili görmüş Nazi Almanya baskısında Amerika’ya göçmüştü. Eserleri 1980 yıllarında New York ve Budapeşt’e arşivlerinde tamamlanabilmiştir. İkinci Paylaşım Savaşı başında vefat etti.

Yazılarımda bu nedenle sık sık arşivlemenin önemine vurgu yapıyorum. İnsanlığa yazılı tarih bırakmalı, söz uçar yazı kalır. Bu nedenle söz kulaktan kulağa değişikliğe uğrar, ama yazı doğru olduğu gibi aktarır.

Denizkızı eseri Christian Andersen’in masalından esinlenerek bestelenmişti. Prens ve prensesin sevgililerin kavuşması, denizde cadıya karşı açılan savaş ve mücadeleden yılmayan prensin dev gibi deniz ve cadıya karşı kazanması, 1905 yılında ilk defa konsere konu olmuştu.

Sonuç yine umut, barış, huzur ve iyilerin kötülere baskı ve yasaklara hükmedenlere karşı kazanımını anlatıyordu.
Bu nedenle halkı cahil bırakarak, baskı ve ceza ile korkutanların adı tarihe hep negatif geçmiştir. Reformlar başkaldıranlar sayesinde uygulanmış, sanatla korunmuştur. Yerinde, zamanında hayır diyenler değişime ön ayak olurlar, böyle geldi, ama böyle gitmeyecek, diyenlere selâm olsun. Berlin gibi renkli, zengin sanatı yaşanan bir metropolde Batı müziği de bizimdir, konsersiz kalmayın. 

Hasan Ali Yücel Avrupa’da yetişsinler, diye öğrenci gönderiyordu, bugün bizim ayağımıza geliyor, kıymetini bilelim. Çocuklarımıza Batı müziği kapısını da açık tutalım, örnek olalım.

On yaşında torununun gitar konserinde, sevinç gözyaşları döken anneannenin izlemini başka bir yazımda ele almalıyım.

Hoşça kalın!

İlter Gözkaya-Holzhey                

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.