BATI’YI TANIMAK AMA NASIL!

ABONE OL
19:01 - 01/10/2020 19:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Batı’yı tanımak için, öncelikle Batı’nın resmi tarihini ve resmi görüntüsünü aşmak gerekir.. Bir resmi, bir de gerçek tarihin olduğu herkesçe bilinir. Resmi tarih, tarihi yazanların-daha doğrusu yazdıranların-olayları istedikleri gibi yorumlamalarından ve çarpıtmalarından doğar. Bir ülkenin tarihini yazdıranlar, ki bunlar o ülkeyi yönetenlerdir, kimi zaman tarihi resmi ideolojiyi sağlamlaştıracak bir araç olarak görürler. Öyle ki iki ülke arasında geçmiş olan bir savaşın, her iki ülkede de zafer bayramı olarak kutlandığı durumlar bile vardır: Her iki tarafın tarih kitapları da savaşı kendilerinin kazandığını yazmaktadır…

Resmilik yalnızca tarih için değil, bugün için de geçerlidir. Resmi tarihi tarihçiler yazarken, resmi görüntüyü de devlet ve medya belirler. Buna, çoğu ülkede çok sayıda medya kuruluşu olduğu ve bunların farklı konularda farklı yorumlar yaptığı noktasından yola çıkarak itiraz edilebilir. Ama dikkat edilirse, medyanın büyük çoğunluğu, aralarında başka konularda ne anlaşmazlık olursa olsun, düzen konusunda konsensüse varmış durumdadır. Düzene alternatif olanlar ise, dışlanırlar ve belki daha da önemlisi güvenilir kaynak olarak kabul edilmezler.

Ünlü Amerikalı dilbilimci ve siyasi yorumcu Noam Chomsky, Necessary Illusions: Thought Control in Democratic Societies (Gerekli Ilüzyonlar: Demokratik Toplumlarda Düşünce Kontrolü) adli kitabında, medya yoluyla düşünce kontrolünün nasıl yapıldığını detaylarıyla anlatır.

Chomsky’e göre; En özgür ve demokratik toplum olarak bilinen ABD’de bile çok etkili bir düşünce kontrolü vardır. Amerikan devleti, özellikle yüzyılın başından bu yana, totaliter yöntemler kullanmaktadır. ABD’nin yönetici elitlerini buna zorlayan şey, toplumun pek çok konuda kendilerinden farklı düşünmesidir.

Özellikle dış müdahale konularında Amerikan halkı geleneksel olarak isteksizdir; oysa silah tüccarlarından uluslararası şirketlere kadar pek çok güç merkezi ile birlikte (ve onların desteğiyle) Beyaz Saray’da oturan politikacılar, dış müdahaleyi çoğu kez bir zorunluluk olarak görürler. Bu durumda ne yapılmalıdır? Elbette politika halka rağmen oluşturulacaktır ama açık açık totaliter olan devletlerde olduğu gibi, halkın kafasını ezerek değil, propaganda yoluyla rızasını oluşturarak.

Rıza üretme olarak adlandırdığı bu yöntemin çok sayıda örneği var. Bazılarına kitabin ilerleyen bölümlerinde değineceğiz. Burada düşünülmesi gereken bir soru, bu resmi tarih ve resmi görüntü kavramlarının ve bunlarla yapılan düşünce kontrolünün hangi boyutlara kadar geçerli olduğudur. Ülke boyutunda, söz konusu kavramların, ülkeyi yöneten elitlerden ve onların kurduğu düzenden kaynaklandığını belirttik, gerçek tarih ve yorumları onların çarpıttığını söyledik; ki bu zaten pek bilinmeyen bir şey değildir.

Peki resmi tarih ve resmi yorum dünya bazında da geçerli midir? Bugün dünyaya egemen olan Bati uygarlığıdır. Doğal olarak da bu uygarlığın, kurduğu dünya düzeni için bir resmi tarih ve resmi yorum yaratma çabası olmalıdır. Bu uygarlığı yönetenlerin, egemenliklerini korumak ve sağlamlaştırmak, düzenlerini ayakta tutmak için böylesi bir yol izlemesi doğaldır. Ancak bu noktada biraz ürpertici bir gerçekle karşı karşıya kalıyoruz.

Eğer Batı uygarlığı tarafından kurulmuş olan dünya düzeninin üretilmiş bir resmi tarihi ve resmi görüntüsü varsa, bu, insanların büyük kısmının zihnine etki ediyor demektir. Mevcut dünya düzenini benimseyen insanlar, bu büyük telkinin etkisi altına girmiş olmalıdırlar ve kendi kendilerine de bu kapalı zihin sistemini yırtıp dışarı çıkmaları oldukça zordur. Balıklar nasıl suyun içinde yaşadıklarının farkında değillerse, dünya düzeninin resmi tarihi ve resmi görüntüsü ile aldatılmış olan insan da kapalı bir düzenin içinde yaşadığını farkedemez.

Dolayısıyla insanin etrafındaki tüm yalanlardan kurtularak gerçek dünyayı tanıyabilmesi, kendi basına yapabileceği bir is değildir. Bu işi yapmak için entellektüel bir çabaya giriştiğinde kullanacağı düşünce ve araştırma yöntemleri bile aslında dünya düzeni tarafından belirlenmiştir. Örneğin gerçek dünyayı anlamak için yola çıkan bir insan, büyük ihtimalle kurulu düzenin felsefi dayanaklarına başvurmadan edemeyecektir.

Aydınlanma çağının akıl modeliyle düşünecek, pozitivist bilimsel metodolojiyi kullanacak, kendisine empoze edilen mantık yapısını ve değer yargılarını terk edemeyecektir. Bu halde pek fazla mesafe kaydedemez. Kısacası, eğer bir insan, kurulu dünya düzeninin kendisine tanıtılandan farklı olduğunu düşünüyor ve gerçeği arıyorsa, o düzenin kıstaslarını kendisine rehber edinmemelidir. Öyleyse, neyi rehber edinmelidir?

Günün Sözü: Sesi fazla gür çıkandan çekin, kötü niyetlidir.

Prof. Dr. Nurullah Aydın
Gazi Ü. İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğr. Gör.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.