Atatürk’ün Müzik Anlayışı

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 

Hayat müziktir. Müzik ile ilgisi olmayan varlık insan değildir. Müziksiz hayat zaten yoktur. Müzik hayatın neşesi, ruhu sevinci ve her şeyidir. Müziğin benzeri yoktur, yalnız müziğin çeşidi incelemeye değer. (Mustafa Kemal Atatürk, 1925).
 
Güzel sanatların hepsine çok önem veren Atatürk, müziğe ayrı bir değer vermiştir. Bu nedenle daha 1924 yılında yani Cumhuriyet’in kurulmasından henüz bir yıl geçmeden MUSİKİ MUALLİM MEKTEBİ’nin açılmasını sağlamıştır. Savaştan sonra bütçe yetersiz olduğu halde, söz konusu sanat olunca mümkün olmuştur.
Amaç genç müzik öğretmenleri yetiştirmek. Bu öğretmenler çağdaş anlamda gençlere müzik eğitimi yurt düzeyinde vereceklerdi. Yüceltici, hamleci ve birleştirici bir eğitim, modern, geleneksel müziğimizden çoksesli müziğe geçişi sağlamaktı.
Kadro sıkıntısını halletmek için bir yandan yurt dışına müzik eğitimi yapmak üzere öğrenciler ve müzisyenler gönderildi.
Çağdaş tekniği müzikte ilerlemiş Avrupa ülkelerinde öğrenerek Türkiye’de öğreteceklerdi. Cemal Reşit Bey, Ulvi Cemal Erkin,
A. Adnan Saygun, Necil Kasım Akses, Ferit Anlar gibi müzisyenlerimiz genç cumhuriyete çok eserler kazandırdılar.
Diğer yandan Almanya’da yahudi olduklarından dolayı başka yurt arayan bilim insanlarını Türkiye’ye davet etmişti.
Ankara’da 1936 yılında opera ve tiyatro bölümleri, Devlet Konservatuvarı kurulurken Paul Hindemith, Carl Ebert, tanınmış orkestra şefi Wilhelm Furtwengler Ankara’daydılar. Yirmi kadar müzisyen, müzik pedagog ve müzik bilim insanının emeği geçmiştir. Bunlardan bazıları Dr. Ernst Praetorius (piyano), Adolf Winkler (viola), Georg Marckowitz (piyano). Alman bilim insanlarının hepsi Hasan Ali Yücel gibi kemalist ilerici politikacılarla Hitler rejiminin dış baskılarına karşı direnç göstermişlerdir. İkinci paylaşım savaşının sonuna kadar her Cumartesi Dr. Ernst Praetorius ve Hasan Ferit Alnar yönetiminde konser verilmiştir.
Bu konserlerin birinde şöyle diyordu Mustafa Kemal Atatürk:
“Halkın müzik ihtiyacını düşünmek zorundayız. Halkın ince ve hassas müzik zevkini geliştirmek gerekir. Ancak böylece batı müziğine alıştırılabilinir. Halkın müzikten hoşlanması için iyi bir temel müzik eğitimi zorunludur.”
Atatürk’ün aramızdan ayrılmasından sonra da bu sanat politikası, amaçları ve plânları daha bir süre devam etmiştir.
Devlet Konservatuvarı ilk ürünlerini verirken Opera, Tiyatro ve Senfoni Orkestrası yasalarla birer kurum haline getirilmiştir.
Tiyatro akademisi Ankara’da bu dönemde sayısız eser sergilemiştir.
Devlet Balesinin ilk temeli de o yıllarda atılmıştır.
(c) ha-ber.comBiz öğretmenlerin müzik tahsilinde Eduard Zuckmayer’ın apayrı bir yeri vardır. 1935 yılında Devlet Konservatuvarı kurulmasında emeği geçmiştir. 1938 yılında bugün adı Gazi Eğitim Enstitüsü olan Enstitüsü’nün profesörü ve Müzik Bölümü Başkanı olmuştur. 1972 yılına kadar Ankara’da yaşamıştır.
Köy Enstitülerinin devamı olan Öğretmen Okulları’nda öğrendiğimiz okul şarkılarında onun adı geçiyordu. Almanca okul şarkı melodilerine türkçe metinler yazılmıştı. Bu nedenle yetmiş yıllarında Almanya’da senatörlükler nezdinde öğretmenlik yapanlar zorluk çekmeden müzik dersi vermişlerdir. Bir çoğu kendi okullarında öğrendikleri müzik ve nota bilgisi ile güzel doyurucu ders veriyordu. Ahmet ve Kâfiye Kaya gibi bazı müzik öğretmenleri ise okul sınırlarını aşarak çok değerli konserler veriyorlardı. 1994 yılında Ahmet Kaya, Alman Cumhurbaşkanı Liyakat Ödülünü Richard von Weizsäcker’den aldı. Üniversitede türk ve alman öğretmenlere müzik seminerlerinde ders verdi.
Batı Avrupa”da yalnız müzik öğretmenleri nota bilgisine sahipken, Türkiye’de Öğretmen Okullarında tahsil yapan öğretmenlerin hepsi iyi bir müzik eğitimi yapmış, nota bilgisine sahiptiler.
Ben de her mandolini elime aldığımda, her müzik dersine başlarken o dahi önder Mustafa Kemal Atatürk’e ve onu destekliyen arkadaşlarına minnettar olanlardandım. Alman vatandaşı olmadığım için o zamanlar tarih dersini branş olarak seçemedim, almancadan sonra ikinci branş olarak müzikte karar vermiştim.
Almanca’dan türk müziğine Eduard Zuckmayer tarafından kazandırılan melodilerden bir kaç örnek:
Daha dün Annemizin kollarında yaşarken, Dostluk şarkısı, Ninniler, Bahar ve Hayvan şarkıları, Kışa Veda, Dört Mevsim Şarkıları.
Ne mutlu bize ki hem batı hem de türk müziğinden zevk alıyoruz.
Böyle güzel bir konseri Tiyatrom’da yaşadık. Remzi Altıok başkanlığında Klasik Türk Müziği Derneği Tiyatrom’u yaşatmak için yapılmış bu konserde bize yine mutlu, hüzünlü anlar yaşattı.
Mehmet Tezcan’ın sunuculuğunu yaptığı konserde denizler susuyor, rüzgâr dinliyor, bülbüller ötmüyor ve güller açmıyor, acı çekenlerle doğa yas tutuyordu. Koro şefi Abdurrahman Özyay ve Korosu ayakta alkışlandı.
Sefalar getirmiştik, Tiyatrom Eylül 2009’dan beri kirasını ödeyebiliyordu.
Sevgili ha-ber.com okurlarım, bir daha ki konseri sakın kaçırmayın. O konsere katılanlar en az ayda bir Tiyatrom’a gitmeye karar verdi.
Birlikten kuvvet doğar, diyen şairimiz Mehmet Akif Ersoy’du (1918).
Bir yandan bu gün bu şartlarda olumlu işler yapan dernekleri desteklerken diğer yandan gelecek için düşlerimiz olmalı.
Atatürk yalnız teori üretmiyordu. Teorilerini uygulamaya geçiriyordu ve bütün imkânlarını seferber ediyordu. On yılda nelere ulaştırmıştı ülkesini. Bu mükemmel, örnek insanın en büyük hatası erken ölmekti. Etrafındakiler dürüst davranmadı belkide. Neden sağlıklı yaşamasına dikkat etmediler?
O bir müzisyen değildi. Ama duygusal ince bir yapısı vardı. Öğretici yeteneği vardı. Halkına öğretmeden dans etmeyi Sofya’da öğrenmişti.
Derin ve zengin bir tarihi olan türk müziğini dünyaya tanıtmalıydık.
Bu müziğin kök saldığı medeniyeti ortaya çıkarmak, geliştirmek zorunluydu.
Osmanlı Sarayından Tiyatrom’a işte böyle geldi, türk müziği. Yoksa Saray’da bu müzik kalacaktı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 1 Kasım 1934’de konu müzik idi, ve Mustafa Kemal Atatürk Milletvekili arkadaşlarına şöyle sesleniyordu:
“Efendiler (arkadaşlar), güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk Müziğidir. Bir ulusun yeni değişikliğine ölçü, müzikte değişikliği olabilmesi, kavrayabilmesidir… Ulusal; ince duyguları, düşünceleri anlatan; yüksek değişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir an önce, modern müzik kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu düzeyde Türk ulusal müziği yükselip, evrensel müzikte yerini alabilir.”
Müziğe ve müzisyene verdiği değerle Atatürk böyleydi,ruhu nur içinde yatsın.
Hoşça kalın! Müziksiz kalmayın!
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen
 
 
Not: Ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ı izleyebilirsiniz:
ARTE – TV, Perşembe 12.11.2009, 23:15, Lounge Berlin
Kaynaklar:
1. Köy Enstitülerinde MÜZİK Eğitimi Kılavuzu, M.E.B.
2. Lise, Müzik Ders Kitabı, Bekata Kemal Özen, Emel Yayınevi, 1992
3. Exil Türkei, Verlag Karl M. Lipp Jan Cremer et al. 1991
4. Okullar için 230 Şarkı, Belma Irvalı, 1969
5. Atatürk’s Musikauffassung http://www.turkinfo.at/index.php?id=1865
   

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.