ATATÜRK’ÜN ANKARA’YA GELİŞİ

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

“Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 91’inci Yıldönümü kutlamaları çerçevesinde, her yıl geleneksel olarak icra edilen ‘Garnizon Koşusu’, kullanılacak güzergâhın tahsis edilmemesi nedeniyle yapılamamıştır. Kamuoyuna saygı ile duyurulur.”

Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde 27 Aralık günü yayımlanan bu bilgi notunu görünce şaşkınlığımı gizleyemedim. Doksan kez koşulmuş bir koşu, sudan bir gerekçeyle yapılamıyor. İnanılır gibi değil.

Bu koşuda amaç nedir? Atatürk, 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelir. O gün, O’nu Ankaralıların ilk karşıladığı yer de Dikmen Keklikpınarı’dır. Şimdi o günlere giderek sözü Şevket Süreyya Aydemir’e verelim.
“Mevsim kış başlangıcıydı. Hatta dağlara, Dikmen tepelerine kar yağmıştı. Fakat 27 Aralık günü hava günlük güneşlik oldu. Ali Fuat Paşa, Yahya Galip Bey gibi önde gelenler Sivas kafilesini daha Gölbaşı’nda karşıladılar. Dikmen sırtlarından Ankara’nın ilk ve en güzel göründüğü yerde yolcular otomobillerinden inerek bir müddet Ankara’yı seyrettiler. (…)

Dikmen’den Kızılyokuş eteklerine doğru harekete geçildi. İlk karşılayıcı safları, şimdiki Harp Okulu’nun bulunduğu yerlerden, Kızılyokuş eteklerinden başlıyordu. Oradan şehirdeki Hükümet Konağı’na kadar dalgalı, zikzaklı bir gösteri başladı. Dağlar gene ezanlar, salât ve selam sesleri ile inliyordu. Seymenlerin davul, zurna ekiplerinde çalanlar, bu işlerin ustası olan Kızılırmak vadisi Kızılbaşlarından seçilmişlerdi. Bu gibi günlerin törelerini, adetlerini, jestlerini ancak onlar bilirlermiş. Yalın palalı, pehlivan yapılı seymen saflarının önünde yalın kılıçları, meşin önlükleri, omuzlarında baltalarıyla iki seymen baltacısı yer almıştı. En öndeki bayraktarın bir elinde sancak, bir elinde kılıç vardı. Ve boynuna Kur’an-ı Kerim asmıştı. Dev gibi bir adamdı. Sancak egemenliği, kılıç savaşı, Kur’an nizam ve kanunu temsil etse gerekti. Baltacıların meşin önlükleri İş’in, Emek’in gururu ve işaretiydi. Baltalar disiplinin simgesi olmalıydı. Fakat en dokunaklısı küçük ve çocuk seymenlerin, bütün seymen ve halk saflarının önünde oluşuydu. Hem egemenliği, hem savaşı, hem nizamı yarın onlar sürdüreceklerdi. Ağabeyler, babalar, dedeler gerçi onlardan önce gelmişlerdi; ama yarın bu çocukların peşinden gideceklerdi.

Mustafa Kemal her kafilenin önünde durdu. Hepsine söyleyecek sözler buldu. Bir elinde bastonu, başında boz bir kalpak ve sırtında boz renkli kemerli bir spor pardösüyle hem sadeliği ve alçakgönüllülüğü, hem üstünlüğü kendinde toplamıştı. (Tek Adam)”

İşte, her yıl 27 Aralık’ta yapılan geleneksel “Garnizon Koşusu” bu tarihsel anı, coşkuyu tekrar Ankaralılarla yaşamak içindir. Ülkemizin kurtuluşu için önemli bir olayı anmak, onu genç kuşaklara anlatmak bu koşunun amacıdır.
Bu koşu, Harp Okulu’ndan başlar, Anıtkabir’de son bulur. Harp Okulu öğrencileri için önemli, heyecanlı bir andır. Ankaralılarsa tıpkı o günlerin coşkusuyla güzergâh boyunca ellerinde bayraklarla kaldırımlardan, balkonlardan alkışlarla bu geleneksel koşuya anlam katar.

Ankara Valiliği, böylesi önemli bir organizasyon için güzergâh göstermiyor. Amaç nedir? Askere karşı kamuoyunda oluşturulan önyargılar, tarihsel anılarımızın da belleklerden silinmesine neden oluyor. Yoksa asıl amaç bu mudur? Türkiye’nin kuruluş öyküsünden genç kuşakları uzak tutmak mıdır?
Atatürk, 27 Aralık’ta Anakara’ya, yurdu düşman işgalinden kurtarmak için geldi. Ankaralılar da çoluk çocuk, yayan yapıldak yollara düştüler O’nu karşılamak için. Kurtuluş Savaşımızı asker, sivil ayrımı yapmadan büyük bir ulusal seferberlik ve özveriyle kazandık.
Yoksa birileri, bu birlikteliği unutturmak mı istiyor?
Emperyalizme karşı verilmiş bir mücadelenin anılarını, coşkusunu yaşamak, yaşatmak kimleri, neden rahatsız eder ki?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.