IŞIĞA DOĞRU

ABONE OL
18:07 - 01/10/2020 18:07
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

IŞIĞA DOĞRU

Müzik olan yerde dinlen, istediğin kadar kal. O insanlardan sana hiçbir kötülük gelmez, zira kötü niyetli insanların şarkısı, türküsü olmaz.
                                  Bir Alman atasözü

Makalemin başlığını Mevlâna Günleri etkinliğini taçlandıran konserin adından aldım. Ahmed Adnan Saygun Yunus Emre oratoryumu İkinci Paylaşım Savaşı esnasında bestelemişti. 

Bestede Anadolu şarkı, türkü elementleri Batı müziği ile içiçe giriyor. Konserin ev sahipliğini Martin Luther’in 500. Reform yılı kutlamaları vesilesiyle Margot Käsmmann üstlenmişti.
Berlin’de ünlü görülmeye değer Konser Evi’nde (Konzerthaus am Gendarmenmarkt)90 dakika Berliner Cappella orkestrası ve korosu eşliğinde unutulmaz bir müzik ziyafeti verildi. Nefesler kesilmiş gönüller çiçek açmış, beyinler günlük sorunlardan uzaklaşmış ve rahatlamıştı.

Orkestra ve koro şefi Kerstin Behnke, Yunus Emre ve Ahmed Saygun hakkında Emre Aracı ile söyleşiyi İngilizce ’den Almanca ’ya çevirdi. Emre Bey, Londra’da yaşıyor ve Ahmed Saygun hakkında doktora çalışması yapmış. Konuşması melodili müzik dinler gibiydi. İngilizce bilmeyenler bile pür dikkat onu dinledi.

Bilet alırken acele etmiştik, yer kalmaz endişesiyle, fakat konserin başında ve sonunda 170.000 Türkün yaşadığı metropolde bize benzer kimseyi göremedim. Hayret ederek çıkarken Meslek Okulu müdürü Nihat Sorgeç, Yunus Emre Enstitüsü müdürü ve koroda şarkı söyleyen Berkan Zerafet’le karşılaşınca biraz teselli buldum. Opera sanatçısı Berkan Bey’i daha önce tanımadığım için çok sevindim. Bu kadar kalabalık bir koronun Türkçe opera söylemesi ve bunun hatasız olmasını sağlayan başarının arkasındaki emeği bize anlattı. Boşuna ödül almamışlardı.

Solo icra edenlerden, İlkin Alpay ve Kerem Kürkçüoğlu’nu kitapçığı okuduktan sonra öğrendim. Konser esnasında dilde bir fark duyulmuyordu, öbür solo sanatçılar da hatasız Türkçe söyledi.

Konserin adı anlamlı seçilmişti, Güneş yeryüzü dönerken ona bakan yüzünü aydınlatıyordu. Yöne bakmıyor, ama doğudan başlıyordu aydınlatmaya.
Salonda bulunanların içi aydınlanmıştı. Geçmişe geri bir uçuşla Ankara’da ilk opera eseri izlediğim yıllar öncesine gittim. Mustafa Kemal Atatürk’ün İsmet İnönü’ye sokağa çık düzgün kıyafetli kimi görürsen içeriye al, açılışı yapalım, diyen sözlerini duyar gibi oldum.

                           
Sayısız eserler bırakan besteci Ahmet Adnan Saygun’da bize o eşsiz liderden miras kalmıştı.

1907 yılı İzmir’de Dünya’ya gelen Saygun’un ailede örnek alacağı bir müzisyen yoktu. Şehirde babasının kurduğu kitaplıkta Fransızca müzik teorisiyle ilgili okuduğu bir kitapla Batı müziğine merakı başladı. Okulda piyano ve şan derslerinden sonra besteci olacağı kesinleşti.

Sinema film branşında müzik öğretmenliğini piyano çalarak yaptı. 1928- 1931 yıllarında Paris’te tahsiline devam etti. 1934 yılında Atatürk, İran Şah’ın Türkiye ziyaretinden dört hafta önce Özsoy Müzikholü bestelemesini rica etti. Başarısından sonra Ankara Devlet Senfoni Orkestrasına şef oldu. Dünyaca tanınmış müzisyen, besteci Macar Béla Bartók’a eşlik ederek, Anadolu’da halk müziği metinleri derlediğini Macaristan-Eğri şehrinde bir Yeniçeri müziği konserinde dinlemiştim. Dünya’ya neden tanıtmadık, diye kendi kendime sitem etmiştim.

Opera, koro, oda müziği, senfoni, üç telli saz gibi sayısız eserler besteleyen Saygun, 1991 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.

Yunus Emre oratoryumun birinci bölümünde ölümden korkma ve endişeler vardır.

Yalancı dünyaya konup göçenler,
ne söylerler ne bir haber verirler.
Üzerinde türlü otlar bitenler,
ne söylerler ne bir haber verirler.
Kimisinin üstünde biter otlar,
kiminin başında sıra selviler. 
Kimi masum kimi güzel yiğitler,
ne söylerler ne bir haber verirler.

İkinci bölümde imana, Tanrı’ya sığınması anlatılıyor.

Yâ Rabbi dilerim aşkın ver, şevkin ver, 
fazlından umarım aşkın ver, şevkin ver.
Mest eyle Sen beni bilmiyem ben beni, 
tâ bula cân Seni aşkın ver, şevkin ver.

Üçüncü bölüm umut ve rahatlamayla sona erer.

Varlık çün sefer kıldı,
dost andan bize geldi..
Viran gönül nur doldu,
cihanım yağma olsun!
Aşkın aldı benden beni,
bana sana gerek seni.
Ben yanarım dünü günü, 
bana seni gerek seni.
                           
Konser bitince kılı kıpırdamayan, can kulağıyla dinleyen izleyicilerin alkışıyla salon dakikalarca çınladı. Daha önceleri aynı salonda Fazıl Say’ın konserini de izlemiştik.
Türk halkı şanslıydı, O büyük lider ülkesinde müziğin her yönüne kapı açmıştı. Müziğin dili bir, yeryüzünün dört yönünü aydınlatma gücü olduğunu halkına göstermiştir.
O büyük insana minnettarım, şekilci Atatürkçülüğe karşıyım. Onu kalbimde, gönlümde ve beynimde taşıyorum. Batı müziği eğitimi almasaydım Berlin’de müzik dersi veremezdim. O kısacık ömründe reform yapmadığı hiçbir konu bırakmamıştı. Müzikle ilgili şu sözleri tarihe geçti:

Müziksiz hayat mevcut olamaz. Müzik hayatın neşesi,
ruhu, sevinci ve her şeyidir. (1925)

Bizim gerçek müziğimiz Anadolu halkında 
işitilebilir. (1930)

Bir ulusun gelişmesinde ölçü, müzikte değişikliği  
alabilmesi, kavrayabilmesidir. (1934)

Hoşça kalın, ama asla müziksiz kalmayın!

İlter Gözkaya-Holzhey                

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.