DARAĞACINA KONAN GÜVERCİNLER

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Mahir Çayan, Sinan Cemgil, Ulaş Bardakçı, Cihan Alptekin, Hüseyin Cevahir ve onlarca 1968 kuşağı devrimcilerine asıl ilgim başladığında ortaokul birinci sınıftaydım. On iki yaşında çocuktum. Çocuk yüreğimde ulu çınarlar gibi göklere ağardı her bir devrimci. Radyonun akşam haberlerini kaçırmaz, Deniz’in Mahir’in ve diğer devrimcilerin neler yaptıklarını öğrenmeye çalışırdım.
Evimize giren birkaç gazetenin her sayfasını okur, halk kahramanlarına ait her yazıyı, fotoğrafı kesip dosyalardım. Evdeki gazeteleri okuduktan sonra çarşıya çıkar, dükkân ve kahvehane önlerine atılmış eski gazeteleri toplar, oradaki haber ve fotoğrafları da dosyama yerleştirirdim. O dönemde gazeteler genellikle atılmaz, onlardan kese kâğıdı yapılırdı. İşte, haber kaynaklarımın önemli bir bölümünü de kese kağıtları oluştururdu. Radyo ve gazete haberlerinden öğrendiklerimi arkadaşlarıma anlatırdım. Arkadaşlarımın çoğu yaşça benden büyüktü.

Yaşadığımız kasabada halkın büyük çoğunluğunun sohbet konusu devrimci öğrencilerdi. Onlarla ilgili kahramanlık öyküleri anlatılırdı. Tıpkı tarihsel kahramanlar gibi onlara ait olmayan öyküler de onlara mal edilirdi. Bu durum onların halkın gönlünde taht kurduklarının göstergesidir.
1968 Gençliğinin eylemleri ulusu ayrıştırıcı değil, birleştiriciydi. Bu dönemdeki genç eylemlerinde etnik farklılıklar, mezhep ayrılıkları görülmezdi. Eylemlerde asıl amaç, emperyalizm karşı ulusun tümünün birliğidir. “Sağ sol yok, boykot var!” sözü o günkü gençliğin ayrımcılığı reddettiğinin güzel ifadesidir. Bu slogan, Türk gençliğini bölmeye çalışan emperyalist güçlere en güzel yanıttı. Zaten 68 kuşağını efsane yapan da bu birlik ruhuydu.
68 Kuşağı, Türkiye’nin ulusal sorunlarına da duyarlıydı. İstanbul’da düzenlenen “Kıbrıs Mitingi” ulusal sorunlara sahip çıkmanın önemli bir göstergesidir. Günümüzde Kıbrıs’taki Türk askerini işgalci gösteren küresel solcuların düşünmesi gereken bir konu bu.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları, ülkemizde emperyalizmin dayandığı feodal gericiliğin ancak çağdaşlaşmayla aşılacağının bilincindeydiler. Bunun da Kemalist Devrim’e sahip çıkarak olacağının farkındaydılar. Deniz ve arkadaşları, Samsun’dan Ankara’ya “Mustafa Kemal Yürüyüşünü” gerçekleştirirken ellerinde Atatürk’ün fotoğrafları, Türk bayrakları; dillerinde ise İstiklal Marşı vardı. O gün yayımladıkları bildiri “Büyük Türk Milleti!” diye halka sesleniyorlardı. Ayakları ülkemiz topraklarına basmakta, gözleri vatan toprağını görmekteydi. Bugün “Darağacında Üç Fidan”ı anarken bunları anımsayıp dillendirecek kaç kişi var?
Onlara göre geriliğin ortadan kalkması için yurdun kalkınması gerekirdi. Bu amaçla geçilmez Zap Suyu’na Devrimci Gençlik Köprüsünü kurarak ülke topraklarına uygarlığın ışığını saçtılar. Ne yazık ki bu köprü, yıllar sonra bölücü örgüt tarafından havaya uçuruldu.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını asıl efsaneleştiren, İstanbul’a gelen ABD 6. filosuna karşı direniştir. Yurdumuzdaki ABD egemenliğine karşı çıkışın gür sesidir bu protestolar. Denizler Boğaziçi’ndeki 6. Filoyu kovarken muhafazakâr-milliyetçi gençlik de devrimci gençliğe taş ve sopalarla saldırıyordu. Bugün iktidarda bulunanların ABD sevgisi, o yıllardan gelmekte. Anlayacağınız Atatürk’e, Cumhuriyet’e, çağdaşlaşmaya savaş açanlar; sonradan olma Amerikancı değil, kökten yetişmeler.
Denizler; ülke gerçeklerinin ve sorunlarının farkında, ulusun değerlerini sahiplenen, halka saygılı; emperyalizme, gericiliğe taviz vermeyen yurtseverlerdi. Bugünün solcularının çok şey öğreneceği, örnek alacağı öncü devrimcilerdi. Onlar bağımsızlığın ve özgürlüğün savaşçılarıydı.
6 Mayıs 1972’de ortaokul ikinci sınıftaydım. Denizlerin idam edildiğini işittiğimde beynimden vurulmuşa döndüm. Yaşamımın en büyük üzüntülerinden birini ve ilk büyük yenilgisini yaşadım. Hiçbir zaman onların öldüklerine inanmadım, inanmıyorum, inanmayacağım da. Onlar, darağacına konan üç güvercindi. Gökyüzünün sonsuz maviliğine kanat çırparak uçtular. Hep bizim göklerimizde oldular. Gündüz güneşe baktığımızda onların ışıltılarını görüyoruz. Geceleyinse gökyüzünde yıldız olmaktalar. İstanbul’da dolaşırken onların 6. Filoya “Defol!” diyen haykırışları kulaklarımda çınlamakta.
Siz güneşin, yıldızların, devrimlerin, insanlığın, halkın öldüğünü hiç duydunuz mu ki Deniz, Yusuf, Hüseyin ölsün!

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.