YENİ SOL ARAYIŞLARI!

ABONE OL
19:02 - 01/10/2020 19:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiye’de siyasal akımların tarihi geçmişi ile bugün gelinen durum değerlendirmesi genellikle yapılmaz. Geçmişte kullanılan kavramlardeğerler, bugün anlamını yitirmiş veya anlam değişikliğine uğramış durumda. Öylesine ki Sağcısının, Solcusunun, Liberalinin, Milliyetçisinin, Muhafazakarının, Dindarının, Dincisinin, Tarikatçısının, Cemaatçisinin, Atatürkçüsünün, Kemalistinin, Avrupacısının, Amerikancısının, Asyacısının, Arapçısının, Ümmetçisinin jargonları, önemli ölçüde törpülenmiş durumda. önde sürülen

Hemen herkesimin en çok kullandığı kavram olan Sosyal adalet alanı, kritik tanınma sorunu ve siyasal katılım sorununu da içerir.

Başlatılan yeni sol arayışları, söylem, kültürel alt yapı ya da siyasal yelpaze olarak kendisini solda görenler bakımından görmezden gelinen kimi soruların gün yüzüne çıkmasını sağlıyor

Sol Türkiye’de, dünyadaki gelişiminden farklı bir siyasal zemine oturdu. Radikal solun kimi seksiyonlarını bir kenara bırakırsak Türkiye’deki egemen sol söylemin ilginç bir görüntüsü var. Türkiye’de sol cumhuriyetçidir, tartışmasız laiktir, devletçidir. Çıkış noktası itibarıyla pozitivist, ancak hâlihazırda dogmatiktir. Yabancı karşıtı ve ulusalcıdır, bürokrasi eksenlidir… Listeyi genişletebiliriz. Her halükârda kendini Kemalizm’le tanımlar.

Oysa Kemalist devrimin en dikkat çekici noktası, bağımsız Türkiye’ye ilk adımını, küçük çiftçilerin, tarım işçilerinin ve emekçilerin temsil edilmediği, kapitalist sistemin ana hatlarıyla benimsendiği 1923 tarihli İzmir İktisat Kongresi’yle atmasıdır. Ancak yerli burjuvanın bulunmadığı gerçeği karşısında devlet eliyle burjuva yaratılmasına olanak sağlayan karma ekonomik sisteme, başka bir ifadeyle bütçeden nemalanan bir sınıfın doğmasına olanak sağlayan devletçi sisteme geçildi. 1983 yılındaki (24 Ocak kararlarının uzantısı) 2. İzmir İktisat Kongresi’yle aslına dönen pragmatist/rasyonalist Kemalist devrimin solun referansı olmasını anlamak güçtür.

Siyasal düzenin Kurtuluş Savaşı’nda finansman nedeniyle sağladığı kısa bir dirsek temasının ardından 1950’li yıllara kadar sol düşünceyle bir ilişkisi olmadı (genel söylemlerin içinde solun hoşuna gidebilecek zorlama birkaç yorum dışında…). TKP’nin kurucusu Mustafa Suphi’nin Trabzon açıklarında boğdurulması, Avrupa’da yükselen faşizm dalgasının Türk siyasal ve bürokratik seçkincilerince coşkuyla izlenmesi, Nazım Hikmet’e reva görülenler, faşizmin göstergeleri niteliğindeki Ceza Yasası değişikliklerine (141/142. maddeler) bakıldığında, aksine pragmatiklik söylemleri haklılık kazanır.

1950’lerden itibaren CHP’nin sol söyleme sahip çıkması ise, sağ-muhafazakâr-kapitalist siyasal tercih karşısında konumlanmak için ‘sol jargonun belirli bir süre için ödünç alınması’ndan başka bir şey değildir. Jargonun ödünç alınmasının, yeri geldiğinde militarizm destekçiliği, şoven refleksler ve jakoben seçkincilik sergilemeye engel oluşturmayacağı da açık.

Solun Kemalizm’e yakınlık duymasını sağlayıcı bazı renklerin olduğunu kabul etmek gerekir. Devrimci oluşu, teokratik düzenden rasyonel-laik bir düzene geçişi gerçekleştirmesi, Kurtuluş Savaşı’nın -doğrudan temas olmasa da- sömürgeci güçlere karşı oluşu gerçeği, Türk solunun ‘sol’ olarak kendi tarihinde dayanabileceği bir mitos işlevini üstleniyor, ‘biz de ekipteniz’ dedirtebiliyordu…

Ancak kandırmaca Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla sona erdi. Türk usulü jargon solculuğu bitti, asıl sol ise krize girdi: Marksist-Leninist pratiğin sönümlenmesiyle birlikte somut dayanağını yitiren ve solun temel felsefesine daha yakın olan öteki Türk solunda, Marksizm’in ütopik yönünde sükunet bulan marjinallerin yanında, solu AB’ye giriş serüveniyle tanımlayarak 10-15 yıllık ekstra ömür kazananlar, liberal-solcular, evrenselciler, feministler, çevreciler… gibi çeşitli partiküler oluşumlar ve arayışlar dikkati çekiyor.

Solun Türkiye’deki krizini aynı zamanda sol’un küresel krizi olarak nitelendirebiliriz.

CHP’deki genel başkan değişimi ile kullanılan kavramlar da değişim gözlenirken, kitlelerde ne derece etkili olacağı belirsizliğini koruyor..

Nihayetinde kitlelerde geçmişin acı deneyimleri ışığında inandırıcılık gibi temel sorun nasıl ne şekilde aşılır zaman gösterecek.

Diğer sol grupların yaptıkları eleştirilere bakılırsa tartışma bir süre daha devam edecek gibi!

GüNüN SöZü: İnandırıcı olmak istiyorsan tutarlı ol.

Prof. Dr. Nurullah Aydın
Gazi Ü. İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğr. Gör.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.