POPÜLİZM ÜZERİNE DÜŞÜNMEK

ABONE OL
13:52 - 21/03/2022 13:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Popülizm, son yıllarda tüm dünyada politika analizlerinde belki de en sık kullanılan bir kavram konumuna geldi..

Popülizm gündelik siyasette ve toplumda önemli yer edinen politik bir enstrümandır.

Sözcük kökeni olarak Latince’den gelen “popülizm” aslen “halkçılık” anlamına geliyor.

Bu nedenle popülizm bir anlamda halk ile elitler arasındaki bir mücadeleyi de barındırıyor içinde.

Genellikle demagoji ve fanatizmin baskınlaşmasıyla, çoğulculuk karşıtlığıyla, anlatım özgürlüğü ve yargı bağımsızlığının çöküşüyle, yabancı düşmanlığı ve faşizan etkilerle birlikte tartışılıyor.

  1. yüzyılın ilk çeyreğinin politik alt üst oluşlarını anlamlandırmaya çalışırken karşımıza çıkan kaçınılmaz bir kavram.

Popülizmin “ruhunu”, politik anlayışını, dünya görüşünü anlamaya çalışıyor olmak çok işe yarar.

Popülizm ciddiye alınması gereken bir durum ayni zamanda…

Dünyanın en önde gelen ülkelerinin seçimlerinde “popülizm” terimi, içeriğindeki politik fikirlerin niteliğine bakılmaksızın “düzen karşıtlığı” ile eş anlamlı kullanıldı.

Söylemlerdeki içeriğe önem verilmezken “siyasi tavır” önemsendi.

Bu nedenle bu terim her şeyden önce belirli ruh halleri ve duygular ile ilişkilendirildi: Popülistler “kızgındır”, seçmenleri “öfkelidir” ya da “hınç” doludurlar gibi…

Popülizm konusunda konuşulurken sağ ve sol siyasetlerin bu denli bir arada anılmasından tereddüde düşebiliriz.

Her tür farklı olgunun “popülist” olarak adlandırılmasının bu denli yaygın olması, siyasal yargılarda bir soruna işaret ediyor olabilir mi?

1930’lardan itibaren dünya tarihine acımasız bir dönem olarak geçen Nazi Avrupası, homojenlik ve ırkçılık söylemleri ile Hitler, Mussolini ve Franco gibi faşist liderlerin doğuşunu sağlayan, bugün ise yoğun olarak hissettiğimiz yabancı düşmanlığını besleyen sağ popülizm, kıta Avrupa’sında yaygınlaşıp, siyasi söylemi gerginleştirerek batılı ülkelerde her geçen gün kabul gören ve karşılık bulan bir akım hâline geldi.

  1. yüzyılın ilk on yılında yaşanan ekonomik krizler sonucunda refah seviyesinin düşüşü, 11 Eylül saldırıları ve “İslam” adı altında düzenlenen terör saldırıları Batı’nın genelinde “müslüman karşıtlığı”nınve dolayısıyla “yabancı karşıtlığı”nın artmasına neden oldu.

Aslında kesin bir popülizm teorisine sahip değiliz ve siyasal aktörlerin ne zaman “popülist” olarak adlandırılacağına  dair geçerli bir kriterimiz yok gibi…

Farklı nedenlerle ve sosyal dinamiklerle ortaya çıkmış olsalar bile, popülistlerin kullandıkları ana söylem, “gerçek halk” ile “öteki”nin kutuplaşması üzerine kurulu olur.

Sonuçta, özellikle seçimli demokrasilerdeki her siyasetçi “halk”ı kendine çekmek, olabildiğince fazla yurttaşın anlayabileceği “bir şeyler” anlatmak ve “sıradan halkın” nasıl düşündüğüne ve bilhassa nasıl hissettiğine duyarlı olmak ister.

Ya da sonuç olarak popülizm “demokrasinin gerçek sesi” midir?

Bizim gibi toplumlarda öyle çok da derinlemesine irdelemek, incelemek olmamasına rağmen zaman zaman popülist diye suçlamalar ortaya atılabilmektedir.

Genelde bakıldığında güncel konuşmalar içerisinde siyasetçiler ne kadar çok “saptırmalarda” ve “abartılarda” bulunabilmektedirler.

Onların bu tür atakları, yönlendirmeleri bir anlamda “popülizm” de içermektedir.

Popülist sayılmak için seçkinlere dair “eleştirel” tutum almanın “gerekli bir koşul” olduğunu ama “yeterli” bir koşul olmadığını da söyleyebiliriz.

Seçkin karşıtı olmanın yanı sıra popülistler her zaman “çoğulculuk” karşıtıdır.

Popülistler “sadece ve sadece” kendilerinin “halkı temsil” ettiğini iddia eder.

Diğerlerini dışlayan “temsil iddiası” deneysel bir iddia değildir, açıkça tam bir “ahlâkî” iddiadır.

İktidar için mücadele ederken popülistler siyasi rakiplerini ahlâksız ve yozlaşmış elitler olarak tanımlamak isterler.

İktidara sahip iken ise hiçbir “muhalefet” onların gözünde “meşru” değildir.

Ayrıca popülist mantık, popülist partileri “desteklemeyen” seçmenlerin her zaman erdemli ve ahlâklı olarak tanımladıkları halkın uygun bir parçası “olmayacağını” ima eder.

Popülizm beğenilme isteği üzerine abartılar yüklü olarak uygulanır.

Ayrıca şunu da söylemeliyiz: Bilindiği gibi toplumda bir “kitle psikolojisi” vardır.

İnsanlar, nerede bir şey görseler, nerede bir şey duysalar hemen peşlerinden gitmek eğilimindedirler.

Yalnız, tek ve özgün olmak, eleştirel düşünmek “nedense” pek seçilmez.

Yalnız bir yerlerde durmak istemezler, korkarlar, endişe duyarlar, ruhları bunu kaldırmaz…

Doğası gereği hemen bir yere katılı verirler, öyle düşünüp, incelemeden, araştırmadan.

Birisi azıcık bir başka (karşıt) görüşte bulunsa…. hemen ağız, dil, söylem aşağılara düşmeğe başlar.

Dili çirkinleştirerek, karşısındaki kişiyi küçük görerek, hakaretler ederek kendi duruşunu (sözde) sağlama alır.

Çok sevilecek, çok beğenilecek bir şeyler bulmaya, yenilikler göstermeye meraklı olanlar var doğal olarak her yerde…

Onlar ortaya bir etkinlik, bir iş atıverirler, kenara çekilirler

Ben de onlarlayım, ben de katıldım, ben de yaptım, ben de oradaydım… diyebilmek için “onlara katılan” bir sürü birey de var doğal olarak.

Onlar bu tutumlarını doğru bulurlar ve kendilerine bir “sevinç kaynağı” yaratırlar.

Bir ağaca bir yırtık bez parçası bağlayın, örneğin.

Çekip gidin ve uzun bir süre sonra gelin ve bakın:

Ne kadar çok yırtık bez parçası olmuştur o ağacın üzerinde.

Her gören hemen kendisi de bunu yapmış ve bir bez parçası bağlamıştır dalın birine.

Hiç de düşünmeden, araştırılmadan… yapılan iş örneği.

Bu davranış biçiminin ardında bir kitle psikolojisi olduğu gibi, kişiliği tam oluşmamış bireylerdeki “özenti” ve “taklitçilik” de birlikte düşünülmelidir.

Yapılan “iş”i inceleyecek, düşünecek, araştıracak, ölçüp, biçecek kaç kişi vardır, derseniz sayısını hiç bilemem…

Kişisel gelişimini ve olgunluğunu üst düzeye çıkarmış insanların ayni zamanda bilgi ve deneyim kazanımlarını çok iyi özümseyip, içselleştirip dışarıya yansıttıkları ve yaşamlarına uyarladıklarını da hiç unutmamalıyız.

Bu tür insanların ise toplumda çok az olduğunu da biliyoruz.

Ama bu tür ilkeli ve düşünen insanların çok, çok ama çok az oldukları bellidir.

Onlarla sıradan insanların anlaşabilmeleri daha doğrusu onları anlayıp, analiz edebilmeleri de hem zordur, hem de beklenmemelidir.

Sorun bu mudur, derseniz…

Daha çok başka sorunların olduğu çok açıktır…

Öyle temel sorunlar vardır ki, “onları irdelemesinler, ele alıp çözüm yolları aramasınlar”, diye ortalıkta görülmesin isterler.

Popülist siyasetçiler her gün başka, başka yapay sorunlar, konular ortaya atarak kitleleri sürüklemek, kendi taraflarına çekmek isterler…

Popülist söylemlere ve popülist siyasetçilere karşı uyanık olmak, dikkat etmek çok yarar sağlar.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.