TÜRKİYE, BATI VE RUSYA…

ABONE OL
18:21 - 01/10/2020 18:21
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

TÜRKİYE, BATI VE RUSYA…

Türkiye her konuda batıdan dışlanıyor.
Geniş halk kitlelerinin günlük geçim kaygusu nedeni ile ülkenin nereye doğru sürüklendiğini fark etmemesi son derece normal.  Peki ya hükümet üyeleri olup bitenin farkında değil mi sanıyorsunuz?

Özellikle batı ülkelerinden dışlanıp, Arap ülkelerine yakınlaşmamız; farklı ittifaklar arıyor olmamız bir tesadüf değil.  Bu durum Avrupa’da  Türkleri görmek istemeyen dış güçlerin çabalarından ibaret. Bu güçler, Türkiye`nin “Atatürk’ün kurduğu modern, laik ve yüzünü batıya dönmüş bir ülke olmaktan çıktığının” aslına,  yani Osmanlının köhneleşmiş  zihniyetine dönüşmeye çalıştığının farkındalar. 

Değerlendirirsek, aradan geçen sürece rağmen Avrupa ilişkilerinde aşama kaydedilemedi. Bir müktesebattır tutturdular gidiyor. Açılan her fasıl, yeni bir fasıla gebe… Türkiye’de yaşayan insanları kökten dinci gibi görüyorlar ve neredeyse “AB’ye üye olacaksanız dininizi değiştirin öyle gelin” deme aşamasındalar.  Oysa ülkemizi yıllardır “İslam`ın ılımlı yüzü” olarak anıyorlardı. 
Bizi; daha çok “Arap kökenli” olarak gördükleri,  geçmişte  Türk akıncılarının dehşet saldığı barbar bir ırk olarak tanıdıkları, Avrupalı olarak kabul etmedikleri sürekli olarak karşımıza çıkan bir gerçek. Avrupa izcilik hareketi bile Türk teşkilatını tarikatlar yönettiği için Arap birliğine yakınlaştırma ve onun bir parçası haline getirme çabasındalar. 

***

Bu arada Rusya ile gelişen ticari ilişkiler ve temaslar, düne kadar var olan “Türkiye’ye Kominizim gelecek” korkusunun ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha ortaya koymuş durumda. Gerek Prof.Dr. Haydar Baş ve ekibinin hükümet dışı son derece bilimsel girişimleri, gerekse Rusya’ya çalışmak üzere giden Türklerin deneyimleri bazı gerçekleri ortaya koydu.
Ruslar, şu anda batılılar kadar tehlike saçmıyorlar.  Her türlü tarımsal üretimi satın almaya talip iken, AB ülkeleri kendi ülkelerinde bile uygulayamadıkları kalite standartlarını bizden istiyorlar.  Düne kadar ekimi ve dikimi serbest olan pek çok ürüne kota uygulaması getirildi. Bugün ülkede yerli zeytin fidesi bile ekilemiyor. 
Sırf AB’ye girebilmek için çıkarılan uyum yasaları kapsamındaki engellemeleri saysak sayfalar dolusu yazı yazmak zorunda kalacağız.  
Türkiye’nin toprak bütünlüğü üzerinde her zaman gizli emelleri olan Avrupalı dostlarımız, ülkenin idare şeklinden memur alımlarına kadar her şeye karışmayı, askeri yapılanmamızdan sınırlarımızın korunmasına, toprak bütünlüğümüzü tehdit eden şer güçlerin egemen devlet haline getirilmesi için gizli pazarlıklara kadar her şeyin birebir içindeler. 
Ülkede hiçbir dönemde bu kadar çok yabancının şirket, belediye ve devlet dairelerinde danışman olarak görev aldıkları bir dönem olmadı. Türkiye’de danışmanlık yapabilecek insanlar ortalıkta aç dolaşırken yabancı hayranlığı had safhaya çıktı. En küçük bir sorun yabancı danışmanlar ile çözülmeye çalışılıyor. 

*** 

AB’nin Türkçe tanımı ile bir Paramasonik proje olduğu, Hıristiyan kulübü olarak geliştiği,  toplantı salonunun bile bu kurumun ritüellerine göre düzenlendiğini görmemek, idari yapılanmasının Masonik ritüellerden alındığını fark etmemek zır cahillikten başka bir şey değildir. Masonluğun nihai amacı bütün insanları kucaklayacak bir ülkü mabedi yapmak olsa bile, düşünce yapısının Türk toplumundaki geniş halk kitleleri tarafından kabul görmediği bir gerçek. Çünkü böyle bir yapıyı kabullenmek için insanın düşünce evrenini değiştirmesi, inanç kültlerinden vazgeçmesi gündeme geliyor.

Türkiye’nin artık bu kulübe üye olma çabasını ertelemesi, bunu sanki AB ye üye olunca tüm sıkıntılar sona erecekmiş gibi bir reklam aracı olarak kullanmayı bir kenara bırakması, geleceğini kendi çıkarlarını düşünerek planlaması gerekiyor. Düne kadar ziyaretçisi olduğumuz  bazı ülkelerin AB’ye üye olup para birimini değiştirdikten sonra nasıl bir gizli enflasyon yaşadıkları malum. 
Türkiye bir tarım ve hayvancılık ülkesidir. Turizm değerleri vardır. Belli bölgelerde sanayi kuruluşları oluşmuştur.  Ancak araştırma, geliştirme ve planlama faaliyetlerinden nasibini alamamıştır. Binlerce dönüm arazi ekilememekte boş bırakılmaktadır. Düne kadar rağbet gören “Türk tütünü”, “Türk buğdayı”, “Türk şeftalisi”, “Türk Zeytini”, “Türk üzümü”, “Türk rakısı, şarabı, likörü” gibi marka yapmış ürün değerleri yitirilmiştir.  
 
Tütünümüzün Virjinya tütünü ile eşdeğer olduğunu, buğday başaklarımızın doluluk oranının pek çok ülkede gübre kullanılmasına ve bilimsel tarım yapılmasına rağmen yakalanamadığını, Bursa’da şeftali bahçelerinin fabrika ve mesken alanlarına dönüştüğünü, güzelim Mudanya-Tirilye-Gemlik gibi kıyılardaki yüz yıllık zeytin ağaçlarının sökülmesine izin verilerek yazlık konut için bir katliam yaşandığını, rakının-şarabın-likörün günah olduğu gerekçesi ile üzüm bağlarının yok edilip yakıldığını biliyoruz. Madeninizi çıkaramıyor, kendi turizm işletmelerinizi kuramıyor, sanayinizi geliştiremiyor, gerekli AR-GE’yi hep dışarıdan alıyorsanız, Matematik-Fen-Edebiyat ve Endüstrimize büyük katkısı olan Meslek liselerini kapatıyor, İmam hatip lisesi yapıyorsanız, tarihi değeri olan okullarımızın eğitim sistemlerini ve kullandıkları yerleri değiştirip sıfırlıyorsanız ülkeye ne kadar zarar verdiğinizin farkında değilsiniz demektir. 

Kıyılarımızda bizim olmasına rağmen giremediğimiz koylar var. Buraları ucuz fiyatlarla yabancılara satılıp özel köyler, siteler kuruldu. Her biri birer Turizm değeri taşıyan yerler, HES’ler, Nükleer santral projeleri ile yok ediliyor. Tarihi eserlerin bulunduğu sit alanları imara açılıyor. Kelleştiği gerekçesi ile Orman kıyıları ağaçlandırılacağına önce tarla statüsüne getiriliyor, sonra villalar yapılıyor.  Fabrikalarımız zamanında eski teknoloji ile kurulduğu için birer, birer kapanıyor.  Yollar, köprüler, parklar yapılıyor, insanlar son model arabalar alıyorlar ama deposuna benzin koyamıyorlar. Bütün dünya’da ucuz olan ve petrol bölgesine yakın olan ülkemizde hükümet gelirinin en önemli kısmını benzine yaptığı ayarlamalar ile sağlıyor. Petrol ürünleri beşe katlıyor. Bu durum üretimi de engelliyor… Zengin kesim daha da zenginleşirken, fakir kesim iyice ayağa düştü. Orta direk ise yok oldu. Ülkede herkes günü kurtarmanın, akşam eve giderken ekmek götürmenin derdinde…

***

Politikacılar mı? Onlar oylamalarda kabul veya ret vermekle görevli oldukları için ülkenin kanayan yaraları ile pek ilgilenmiyorlar. Zaten ilgilenseler de yapacakları bir şey yok.  Ya paralelci, ya vatan haini ilan ediliyorlar. 
Onun için herkesin aklını başına alması ve takım tutar gibi parti tutmaktan vazgeçmesi, olayları iyi yorumlaması gerekiyor.  
Bu işler ne müktesebatlar ile ne kanun çıkartarak, ne çıkar sağlayarak ne de yabancı güçlerin ajanlarının önerileri ile çözülemez. 
Ekonomik anlayışta da, Devlet anlayışında da “Milli bir politika” ve “Ekonomik Model” geliştirmeye ihtiyacımız var. 
Yoksa bir gün gelir, Filistinliler gibi kendi ülkemizin topraklarında misafir veya köle oluruz. 

Taner Tümerdirim

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.