POSTMODERN DİKTATÖRLÜK MÜ?

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Düşük Yoğunlukla iç savaş mı yaşanıyor? Yani; Postmodern iç savaş mı sürüyor. Birçok kişi zamanın değiştiğini bu çağda bu düşünce bu yöntem olur mu diye konuşuyor, yazıyor.

Oysa; tarih şunu gösteriyor ki: İnsanoğlunun özellikleri nedeniyle yaşananlar aslında birbirinin tekrarı. Belki yaşamını kolaylaştıran bir çok teknolojik araç ve gerece sahip olmuştur ama insani özelliklerde değişme yoktur olmamıştır. Duygu düşünce bakış, yorum kişilik eğilimler aynıdır. Olan dış etkinin etki derecesi ve kullanılan materyaller açısından .

Bakın; aynı anda hem mazlum, hem de dik duran kahraman görüntüsü vermeyi becerenler tarihte de olmuştur. Bugün de görülen aynı.. Binlerce kişinin telefonunun dinlendiği bir ülkenin Başbakan’ı, ama bütün bu olup bitenler kendisinin dışındaymış gibi, benim telefonumu da dinliyorlar diyebiliyor. Gazeteciyle konuşan bakan, Telefonunuzun pilini çıkarın dinleniyor olabiliriz diyor.

Geçmişte zalim diktatörlülerin yönetimi için kullanılan, çağdaş dünyada ise psikolojik savaş tekniklerinin yüksek teknoloji ürünü araçlarla gerçekleştirilen korku imparatorluğu!

Korku toplumunda herkese korkudan bir pay düşer. Teknolojik gelişmelerin ulaştığı aşama, dünyadaki telefonların hepsinin dinlenmesini mümkün kılıyor. Ve bu çapta dinlemeyi eski usul diktatörlüklerden çok ABD gibi demokratik ülkelerin yaptığını görüyoruz.

En demokratik ülkelerde bile vatandaşlar için bilgisayarlarda açılmış dosyalar var. Vatandaşlar postmodern usullerle fişleniyor.
Uzaydaki duyarlı kameralar yerde olup bitenleri yakından izliyor.
Sokaklara ve kamusal mekânlara yerleştirilmiş kameralar insanların adım adım peşinde. Sokak kameralarının en çok olduğu ülke, demokratik İngiltere’dir!

Teknolojik gelişme ile devletler vatandaşının nefes alışını bile izleme yeteneğine kavuştu.

Telekulağı ve telegözüyle devletin elinde toplanan olağanüstü denetim gücü, yeni tür postmodern diktatörlüklere yol açabilir. En azından bu olasılık ve potansiyel var.

Ülkedeki sorun, açık ve seçik olarak AKP’nin iktidarını pekiştirme çabalarını asimetrik psikolojik savaş yöntemlerini tümüyle ABD ve AB ile birlikte yürütmesidir. AKP’nin çıkarcı ideolojisini, post modern bir ideoloji olarak tanımlamak gerekir.

Bugün toplumumuz hem Islamcı görünüm altında çıkarcı-talancı hem de post-modern bir diktatoryada. Bu duruma modern bir terminolojiyle yani bilgisayar diliyle isim de takılmış bulunuyor, “İslamism 2.0”. Islamism 1.0 Ussame tipi İslamcılık yani radikal, sulhcu yöntemleri reddeden, cihadismi savunanlardan oluşuyor . (2.0) versiyonu ise demokratik yöntemlerle iktidara gelip şeriat’ı oturtma yöntemini tercih edenler ya da savunanlardan oluşuyor. Bu tiplemeler; Daniel Pipes’in tiplemeleri ve Jerusalm Post’da yayınlanan “Islamism 2.0-an even greater threat” başlıklı makalesinde de ayrıntılar anlatılıyor.

Bugün için “Islamism-İslamcilik) en iyi tanıyan bu Yahudi araştırmacı-gazeteci bu gerçeği artık Dünya kamuoyuna sunmuş bulunuyor. O zaman sorun demokrasiyi korumaktan ziyade ne istiyoruza dönüşüyor. Çünkü bu iktidarın demokrasi anlayışı da bildiğimiz evrensel demokrasi anlayışı değil ! Şu andaki Türkiye resmi evet post-modern, yani Hitler, Mussolini, Franco, Stalin dönemini hiç aratmıyor aslında. Sadece dinleme araçları ve operasyon şekillleri modern usuller ise doğru post-modern !.

AKP; Medyayı, iş dünyasını yargıyı hizaya getirmek derken derken, psikolojik savaş’ı da operasyonlarla sürdürüyor.. Modern dünya’nın post-modern partisi ve yöneticileri ile ortak dokuları, ortak değerleri alt-üst olan toplum ise, endişe ve kaygı içindedir.

Endişeler ise; beklenmedik anda beklenmedik şekilde giderilme olanağına kavuşabilir.
Türkiye’de yaşanan bu genel gidişin bize yansıyışıdır. Bazıları demokrasi kazanacaksa, diyor oysa biz de diyoruz ki insan kazanacaksa! İnsan kazanmayacaksa demokrasi olsa ne olur olmasa ne olur. Evet bu eğilime karşı çıkmamız şarttır.

Geçmişte yapılan fişlemeler bugün karşıt güçlerce yürütülüyor. Biz o zaman da karşı çıkmıştık, bugün de karşı çıkıyoruz..

İnsanların birbirine kuşku ile baktığı, kurumların birbirleriyle mücadele içinde olduğu, kurumların kendi içinde ikiye ayrıldığı, birbirini dinleyip takip ettiği, benden yana ya da karşıtsın denilen Bush doktrini, Türkiye’de uygulanırken, ne diyeceğiz? Demokrasi mi var yoksa diktatörlüğün posmoderni mi yaşanıyor? En iyisi siz karar verin olmaz mı?

Günün Sözü: Yaşamın hep aynı süreceğini düşünen aldanır.

Prof. Dr. Nurullah Aydın
Gazi Ü. İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğr. Gör.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.