NERESİ DOĞRU Kİ?

ABONE OL
18:53 - 01/10/2020 18:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Deveye sormuşlar;
”Boynun neden eğri?”
Deve yanıtlamış:
”Nerem doğru ki?
Türkiye’de hangi konuya el atsanız elinizde kalıyor.

Devletin tüm erkleri bir partinin, üstelik Laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olduğu bir partinin güdümüne girmiş.
Yasama bu partinin hükümranlığında otomatiğe bağlanmış iktidar milletvekilleri 21. Yüzyılın canlı robotlarına dönmüş.
”Kaldır parmağını, indir parmağını.”
”Al maaşını, başka şeye karışma.”
Çıraklık döneminde millilik taslayanlar oldu, ABD’ye karşı durmaya çalıştılar, kapı dışarı edildiler.
Beraber başladılar ama beraber yürüyemediler. Üzerlerine bir çizgi, yallah dışarı.
Bazılarının partinin başındaki AK sıfatını gerçek sanıp Ali- Dibo yolsuzluklarına karşı çıkmaya kalktı, adam Hükümete darbe suçundan toplama kamplarına tıkılacakken yurt dışına zor kaçabildi. Kaçamasaydı artık, kalp krizinden mi, böbrek yetmezliğinden mi ölümlerden ölümü seçebilirdi.
Üstelik adam başbakanın yıllardır özel doktoruydu.
Allahtan ”başbakanı zehirleyecekti.” Diye suçlamadılar.
Çıraklık döneminden kurtardı Doktor Bey.
Kalfalık, ustalık dönemine rastlasaydı, Âlim-Allah Ankara dışına bile çıkamazdı.
Kalfalık döneminde Yürütme biat ettirildi.
Valiler, kaymakamlar tek parti dönemlerinden daha militan olarak AKP’nin silahşorluğunu üstlendiler.
Bezen kimliklerini, makamlarını es geçerek bu vatanı kurtaranlara sataşarak, çamur atarak göze girmeye çalıştılar.
Hatta bazıları elektriksiz köye sırtlarında kara kışın ortasında buzdolabı taşımaya kalktılar.
Dağ başında suyu kuyudan, ışığı gaz lambasından elde eden köye çamaşır makinesi taşıdıkları gibi. Köylüde antik süs eşyası gibi buzdolabını bir köşeye, çamaşır makinesini de bir köşeye yerleştirdiler. Evin kızları, gelinleri danteller örerek bir güzel süslediler.
Demokrat Parti döneminde bu valiler, kaymakamlar İsmet Paşa döneminde yapılan demir yolundan İsmet Paşayı Kayseri’ye sokmamak için demir yollarını sökmüştüler. Azgın militanlarına taşlattılar, linç etmeye kalktılar.
Bölükbaşı’nın konuşmasını kesmek için elektrikleri kestiler, Bölükbaşı’da bir kamyon üstünde inatla konuşmalarını sürdürmek zorunda kalmıştı.
Devri AKP döneminde iktidarın ise, bakan, milletvekili akrabalarınca Muhalefet Genel Başkanına yumurtalı saldırılar yapılarken kıs-kıs güldüler.
Ama Üniversite gençliği de AKP’li bakanlara, yetkililere yumurta yağmuru başlatınca canhıraş feryat etmeye başladılar. Peş peşe yumurta davaları başladı.
Ne demiş atalar; Gün döner, sap döner…”
Ustalık döneminde ucun ucun ele geçirdikleri Yargı’yı tamamen kâr hanesine kattılar.
Anayasa Mahkemesinin ticaret eğitimi almış, na-hukuk başkanı rivayet olunur ki eski İBDA-C üyesi, saçları her geçen gün ağaracağı halde kömür karasına dönen saçlarıyla yanına verilen yandaşlarla AKP’nin din anlayışına uygun kapkara bir kadro oluşturdular.
Eskinin popülist Marksistleri, Leninistleri, Ateistleri hatta Maocuları devir dönünce, hele 12 Eylül kasırgasının rüzgârında titreyerek bukalemun sınıfına geçiverdiler.
Darbecilere alkış atıp yol göstererek liboş gömleği giydiler.
Şimdilerde ise tanrı tanımaz gömleklerini yeşile boyayıp düşmanlarının düşmanları dinci dostlarının saflarında yer aldılar.
Anayasa halk oylamasında körü körüne cemaatlerin safında yer alan bu liberaller, ”yetmez ama evet”pankartıyla verdikleri destek sonunda, kandırıldıklarını itiraf etmelerine rağmen yinede aynı yörüngede olmalarının nedeni şimdilerde ortaya çıkıyor.
Her biri yandaş medyada Türkiye’nin değerlerine, önderlerine kin kusarak çocuklarına rahat bir hayat yaşatmanın bedelini ödüyorlar.
Çakma programlarda geçmişlerine bakmadan, geçmişlerine bu kadar ters düşen konuşmalarını duyanlar; Vay be. Nereden nereye…” demekteler.
Yargıyı kurtarmak için olmadık cinlikleri yapıyorlar.
Yargıtay’ın kapısından geçemeyecek cemaat yandaşları hülle hamleleriyle Yargıtay’a üye atandılar.
Yargıda gecikmeyi önleyeceğiz diye, Adalet Bakanı’na bağlı atanmışlar topyekûn Yargıtay’a, HSYK’ YA Yargıç olarak seçildiler.
Hani sözde yandaş yargıcın biri; ”eşeği bile aday gösterseler oyumu veririm” demişti ya.
Gerçekten verdiler ve kendisi de aday gösterildi. Her oylamada 160 oy blok halinde bütünlük içinde veriliyor.
Yahu, el insaf, bir kooperatif oylamasında bile bu kadar cuk karar alınmaz.
Başbakan birkaç günlüğüne diye hastaneye yatıp ameliyat olmuştu ya.
Kimi basit bir operasyon, kimi bağırsaklarda bakteri diye, her kafadan bir sesin çıktığı ortamda AKP’de bir güç denemesi yaşandı.
Herkes başbakanın hastalığına odaklandığı için iç çekişmelerin farkına varmadı.
Cumhurbaşkanı, şike yasasını, Çankaya’nın Noteri olmadığını kanıtlamak için veto etti.
Ondan sonra gümbürtü koptu.
Olumlu oy verenler sanki kendi oyları değilmiş gibi vetoya alkış atmaya başladılar.
Hele Başbakanın öksürüğüne bile ağlayan Bülent Arınç; ”Bu yasayı bir daha meclise getirecek babayiğit göremiyorum.” Diye kükremez mi?
Soldan sağa iltica edip, gazetecileri, yazarları, aydınları ihbar ederek yazar-tanık unvanını alan Şamil Tayyar, ”bu yasaya tekrar oy verecek insanda karakter bozukluğu olmalı” gibisinden meydan okumaz mı? Hatta ”Bu yasa geçerse istifa ederim.” Restini bile çekti.
Sonrası mı?
Sonra belirli yerlerden emir geldi. Yasa hemen meclise geldi, jet hızıyla yasalaştı, Gül bile jet hızıyla onaylamak zorunda kaldı.
Sonrası, Şamil Tayyar tıpış tıpış oyunu verdi. İstifa edecek mi? Şakamı ediyorsunuz? Adam kimleri ispiyonlayarak, nelerini feda ederek o makama gelmişti. Bu zamanda Şeref dendiğinde; Beykozlu Balıkçı Şeref kastediliyordu herhalde.
Arınç ise kafalarını taşarla vurdu. ”Hayatımın hatasını yaptım” diye dövünmeye başladı.
Mehmet Metiner’ de: ” Başbakanın yeteneksizliğini, çapsızlığını” açıklamış, sonra; ”cahillik ettim affola” diye el etek öpmüştü.
Başbakanın hastalığı sır gibi saklanıyor.
ABD, Başkan Yardımcısı bir koşu gelip, Türkiye’den saklanan başbakanı bizzat kontrol edip gitti.
Kolay mı, BOP projesinin eşbaşkanı. Suriye’ye, İran’a kim saldıracak.
Geldi gördü, gitti. Ama Başbakan bir türlü eski sağlığında değil.
Şike yasasında başlayan iktidar savaşı şıp diye kesildi.
Cüppeli Ahmet’in tutuklanması bu kavganın gözdağı mı?
Şimdilik içten içe sürüyor, ama yakında ortaya çıkar.
Skandallar bitmiyor.
Rektör, profesör, yardımcı doçent ortak imzalı makale çalıntı çıktı.
Cemaat için etik, dürüstlük önemli değil. Önemli olan hedefe ulaşmak.
ÖSYM Başkanının Profesörlük tezi çalıntı çıktı.
Milli Eğitim Bakanının tezi çalıntı çıktı, yargı kararı ile Profesörlüğü alındı.
Emanet YÖK Başkanınca affedildi.
Hukuk devletiyiz ya…
Başbakan hukuk adına konuştu:
”Cumhurbaşkanının görevi yedi yıldır.”
Yüksek Seçim Kurulu ”5 mi, 7 mi?” diye papatya falına bakadursun.
Yarın bu konuda Hakan Şükür’e yorum yaptırılırsa;
Şaşmayın.

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.