KUR’AN IŞIĞINDA ARACILIK VE ŞİRK

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Müslümanlar şirkin büyük bir sapkınlık olduğunu bilir, birşekilde duymuştur, ama bunun kendisiyle uzaktan ya da yakından ilgili olduğunu hiç düşünmez, düşünmek bile istemez. Müşriklerin, yani şirk koşanların, sadece taştan ya da tahtadan yapılmış putlara tapan insanlar olduklarını sanır, öyle düşünür veya bu şekilde düşünmek ister. Ona göre müşrikler, sadece Peygamberimiz (sav)’den önce Kabe’deki putlara tapan cahiliye Arapları ve onlara benzer ilkel putperestlerdir.

Oysa şirk, sadece tahtadan veya taştan yapılmış putlara tapmak demek değildir. Şirk kavramını bu şekilde ki bir anlayışla sınırlamak mümkün olmasa gerektir. İnsanın Allah’ın rızasına muhalif olarak medet umduğu, rızasını aradığı her varlık, Allah’ın rızasını kazanmak için aracı kıldığı her herşey (para, kadın, şeyh, abi, efendi, gavs, siyasi lider) Allah’tan başka edindiği birer sahte ilahtır aslında.

Bu nedenle şirki uzak görmemek, aksine insanın çok yakınında olabileceğini düşünmek gerekir. Şirk, insanın kaçınması gereken günahların en başında gelir. Çünkü bu, Allah’a karşı işlenebilecek en büyük bir suçtur. Allah’la birlikte başka bir ilah edinerek O’na ortak koşmak, iftira etmek, elbette ki en büyük suçu işlemek ve saygıya uygun olmayan bir tutum içinde olmak anlamına gelir. Başka bir deyişle şirk sevgide ölçüyü kaçırmak demektir.

Bu konuyu Prof. Dr. Abdul Aziz Bayındır çok güzel işlemiş. Ben konunun önemine binaen Abdul Aziz Bayındır’ın bu yazısını iktibas ederek aynen siz sevgili okuyucularıma takdim ediyorum. Allah anlayışımızı artırsın.

Aracı Tanrı Arayanlar

İnsanlardan kimi, kendi ile Allah arasında aracılık yapacağını hayal ettiği şeylere tutulur. Oysa bu boş bir kuruntudur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Biz bu Kitabı sana gerçeklerle dolu olarak indirdik. Öyle ise sen bu dini, Allah için saf ve duru halde tutarak Allah’a kul ol.” (Zümer 39/2)

Dini, Allah için saf ve duru tutmak, Kur’ân’a uymakla olur. Bunu, dini kullanarak dünyalık elde etmeyi düşünmeyenler yapabilirler. Onlar, din tebliği yaptıkları kişilere, peygamberlerin söyledikleri şu sözü söylerler:

“Sizden, bu yaptığıma bir karşılık beklemem. Bu herkese, sadece görevini hatırlatmadır, o kadar”. (En’am 6/90)

Dini kullanarak dünyalık elde etmek isteyenler, dini kendilerine uydururlar. Bunu ancak o din hakkında yeterli bilgiye sahip olanlar yapabilirler. Onların hedef kitlesi, doğru yolda olanlardır.

Her insan gibi, doğru yola girenlerin de bazı istekleri ve gelecekle ilgili endişeleri vardır. Tuzakçılar, asıl oyunu burada oynarlar. Din büyüklerine, Allah’a ait bazı özellikler yükler, onların aracılığı ile sunulan isteklerin kabul edileceğini ve Ahirette şefaatlerinden yararlanılacağını, üstüne basa basa söylerler. Allah’ın kitabını da buna uygun yorumlar, aykırı gelen ayetleri başka tarafa çekerler.

Hepsi de ölmüş olan o büyükleri, kendileri temsil ederler. Buna layık olduklarını göstermek için farklı giyinir, farklı konuşur ve farklı davranırlar. Büyüklere ait olduğunu söyledikleri hayali hikayelerle kendilerine destek ararlar.

Aklını kullanan herkes, bunun bir oyun olduğunu anlar, ama arzuları okşadığı için bir çok kimse bundan etkilenir. Böyle kimseler başlangıçta, akıllarıyla duyguları arasında çatışma yaşarlar. Sonra duyguları ağır basar ve tuzağa düşerler. Daha sonra en küçük tesadüfü tuzakçıların kerameti sayar, onlara kul-köle olurlar. Hepsi de bu oyunun farkında olduğu için bir suç çetesi gibi birbirlerine kenetlenirler.

Allah’a yönelen her insan bu tuzaklarla karşılaşır. Bu gibiler çoğunlukla duygu yüklü olurlar. Onların duyguları, çevrelerinde oluşturulan yoğun hurafe bombardımanı ile birleşince tuzağa düşmeleri kolaylaşır. Nesilden nesile yapılan eklemelerle Allah’ın dininden uzak, ama onu istismar eden büyük bir cemaat ortaya çıkar.

Müşrikleri biraz yakından görmeye çalışalım.

a- Müşrik, Allah’a İnanır

Müşrik, ortak koşan anlamınadır. Ortaklık en az iki şey arasında olur. Müşrik için bunların birincisi daima Allah’tır. Onun müşrik olması; bir varlığı, Allah’a has özeliklerden bazısına sahip görmesi sebebiyledir.

Hiç kimse, şirke sağlam bir gerekçe bulamaz. Ama Allah’a yakın olduğuna ve manevi yardım yapacağına inanılan kimselerin etrafında bir cemaat oluşur. Onlara katılanlar orada olmanın bazı faydalarını görebilirler. Bunları oraya bağlayan, bu menfaat ilişkisidir. Şu ayet, ona dikkat çekmektedir:

(İbrahim şöyle) “demişti: “Allah ile aranıza koyduğunuz putlara tutulmanız sadece bu hayatta birbirinize karşı bir sevgi ortamı oluşsun diyedir. Sonra, kıyamet gününde biriniz diğerini tanımayacak ve biriniz diğerine lanet edecektir. Varacağınız yer o ateştir; size yardım eden de olmayacaktır.” (Ankebût 29/25)

Bunlar, din adı altında, menfaate dayalı bir örgüte katıldıklarının farkındadırlar. Bu sebeple, yarın Allah’a karşı şunu diyemeyeceklerdir:

“Önceden ortak koşanlar babalarımızdı. Biz ise onlardan sonra gelen bir nesil idik. Şimdi o batıla sapanların işlediklerinden ötürü bizi yok mu edeceksin?” (Araf 7/174)

Çünkü şirke düşenler; “…Allah’a verdikleri sözün kesinleşmesinden sonra caymış, Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi (yani Allah ile ilişkilerini) kesmiş olurlar.” (Bakara 2/27)

Bunlar kendilerini Allah ile aldatmış olurlar. Çünkü hedeflerinin Allah’a yaklaşmak olduğunu söylerler. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“İyi bil ki, saf din Allah’ın dinidir. Onun yakınından veliler edinenler şöyle derler: “Bizim onlara kul olmamız, sadece bizi Allah’a iyice yaklaştırsınlar diyedir.” (Zümer 39/3)

Fakat bunların onları, Allah’a yaklaştıracağına dair belgeleri yoktur.

b. Müşrik Allah’a İbadet Eder

Hac ve umre, İbrahim aleyhisselamla birlikte başlamıştır. 9. hicri senede Mina’da, Ali tarafından halka hitaben şu ayet okununcaya kadar Mekke müşrikleri bu ibadetleri, kesintisiz yapmışlardı.

“Ey inananlar! Müşrikler sadece bir pisliktir. Artık bu yıldan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar.” (Tevbe 9/ 28)

Arafat’ta vakfe, hac ibadetinin ana direğidir. Ama Mekkeli müşrikler hac için Arafat’a çıkmazlardı. Arafat, “hill” denen Mekke sınırlarının dışındadır. Diyorlardı ki, “Biz İbrahim’in oğullarıyız, saygın bir topluluğuz, Kabe’nin idarecileri ve Mekke’nin yerlileriyiz. Araplar içinde bize denk olan yoktur. Kimse bizim yerimize denk bir yere sahip değildir. Bizimle ilgili söylenenler hiçbir Arap için söylenmemiştir. Öyleyse hiçbir yere Harem kadar değer veremeyiz, yoksa Arapların bize olan saygıları azalır.” Allah Teâlâ bunu yasaklamış ve o eksiğin tamamlanmasını emretmiştir:

“Haccı ve umreyi Allah için, eksiksiz yerine getirin….” (Bakara 2/196)

Hac mevsimi ile ilgili bir değişikliğin yapılmadığını da şu ayetten öğreniyoruz:

“Hac bilinen aylarda olur. Her kim o aylarda hac ibadetine başlarsa artık hac sırasında onun için eşine yaklaşmak, yoldan çıkmak ve dövüşme diye bir şey olamaz….” (Bakara 2/197)

Daha önce anlatıldığı gibi müşrikler hacılara su vermek ve Mescid-i haram’ı ibadete açık tutmak gibi şeylerle övünürlerdi.

c- Müşrik Aracılara İnanır

Müşrik, Allah’ı yeryüzü krallarına benzeterek kendinden uzak sayar. Krala ulaşmak isteyenin, ona yakınlığı olan biri aracılığı ile ulaşmak istemesi gibi müşrik de Allah’a ulaşmak için ona yakın olduğuna inandığı birini aracı yapmak ister. Hıristiyanların İsa’yı Allah’ın oğlu, Mekkeli müşriklerin putlarını Allah’ın kızları, büyüklerinin ruhlarından yardım umanların da onları, Allah’ın özel dostları saymaları bundandır.

Müşrik aracıyı, manevi gücü olan bir varlık sayar, ona yakınlık için kurbanlar sunar, hatırası karşısında saygı ile eğilir. Onunla ilişkilerini canlı tutar ki, o da onun, Allah ile ilişkilerini canlı tutsun. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“İnsanlar arasında Allah’ın yakınından endâd edinenler vardır. Onları, Allah’ı sever gibi severler.” (Bakara 2/165)

Endâd, nidd’in çoğuludur. Nidd, Allah’a benzer bazı niteliklere sahip görülen ve aykırı şeyleri savunabileceğine inanılan varlıktır. Allah’ın onları kırmayacağına, gerekirse Allah’a, onun istemediği bir şeyi kabul ettirebileceklerine, onların bu gücü Allah’tan aldıklarına inanılır.

Bir de müşrikler, bu arabulucuların kendilerine şefaatçi olacaklarına inanırlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah’a karşı yalan uydurandan veya onun ayetleri karşısında yalan söyleyenden daha zalim kim olabilir? Bu suçu işleyenler umduklarını bulamazlar.

Onlar, Allah’tan önce öyle şeye kul olurlar ki, onlara ne faydası olur ne de zararı. Derler ki, ‘Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.’ De ki: “Göklerde ve yerde, Allah’ın bilmediği bir şeyi mi ona haber veriyorsunuz?” Allah, onların şirkinden uzaktır ve yücedir.” (Yunus 10/17-18)

Peygamberler insanları, yalnız Allah’a kul olmaya çağırmışlardır. Yalnız Allah’a kul olan, yardımı yalnız ondan ister. Müslümanlar, namazların her rekatında “Yalnız sana kul olur ve yalnız senden yardım dileriz.” (Fatiha 1/4) derler.

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“De ki: “Allah ile kendi aranıza koyup yardıma çağırdıklarınıza kul olmam bana yasaklandı. Bu yasak, Rabbimden bana, açık âyetler geldiği vakit kondu. Ben varlıkların sahibine teslim olmam için emir aldım.

Sizi yaratan odur. O, önce topraktan, sonra nutfeden, sonra da alakadan yaratır; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarır ki güçlü kuvvetli hale gelesiniz ve nihayet ihtiyar kişilere dönüşesiniz. Kiminiz daha önce ölür, kiminiz de, belirli bir süreye kadar yaşar. Belki aklınızı kullanırsınız.

Can veren odur; öldüren de o. O bir işe karar verirse, sadece “Ol” der, hemen oluverir.

Allah’ın ayetleri karşısında haklı çıkmaya çalışanları görmez misin? Bunlar nereden destek alarak halden hale giriyorlar?

Bunlar öyle kimselerdir ki, hem Kitap karşısında, hem de elçilerimize gönderdiğimiz şeyler karşısında yalan söylerler. Ama elbette öğreneceklerdir.

Hem de boyunlarında halkalar varken ve zincirlerle sürüklenirken öğreneceklerdir.

Kaynar suyun içinde sürüklenirken…Sonra ateşte kızartılacaklardır.

Sonra onlara şöyle denecek: O şirk koştuğunuz şeyler nerede? Allah ile kendi aranıza koyduklarınız vardı ya işte onlar? Diyecekler ki, “Onlar bizden ayrıldılar. Aslında biz, eskiden de Allah’tan başka bir şeyden yardım istemezdik.” Allah, o kâfirleri, işte bu tavırlarından dolayı sapık sayar.

Başınıza gelen bu şeyler, yeryüzünde haksız yere şımarmanıza ve böbürlenmenize karşılıktır.

“Girin Cehennemin kapılarından; hiç çıkmamak üzere girin!” Kendini büyük görenlerin yeri gerçekten ne kötüymüş!” (Mümin 40/66-76)

İslam’ın dışındaki bütün dinlerde aracılık inancı vardır. Aracıların adının değişmesi ile dinlerin adı değişir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Şurası bir gerçek ki, insanı yaratan biziz. Ona şahdamarından da yakınız. Bu sebeple içinin ona ne fısıldadığını biliriz.” (Kaf 50/16)

d- Müşrik, Aracıların Şefaatine İnanır

Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onlar Allah’tan önce, kendilerine ne zarar ne de fayda verecek durumda olmayan şeylere kul olurlar. Derler ki, “Onlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir”. De ki; göklerde ve yerde Allah’ın bilmediği bir şey var da siz onu mu haber veriyorsunuz? Öyle şey olur mu! Allah, onların şirklerinden uzaktır.” (Yunus 10/18)

e- Müşrik Şirki Reddeder

Müşrikler, asıl hedeflerinin Allah’a yaklaşmak olduğunu söylerler. Allah’a yakın saydıkları bir kısım varlıklara, aracılık ve şefaatçilik görevi yüklemeleri bundandır. Bu sebeple, hiçbir şeyi Allah’a, tam ortak saymadıklarını düşünürler. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Onların hepsini bir araya toplayacağımız gün, ortak koşmuş olanlara şunu diyeceğiz: “Hani nerede o sizin kuruntusunu ettiğiniz şeyler?”

Onların kaçamak cevabı şu olacaktır: “Rabbimiz Allah’a and olsun ki bizler müşrik değildik.”

Bak işte, kendilerini nasıl da yalanladılar. Allah’a karşı eş koştukları şeyler kendilerinden nasıl da uzaklaştı.” (En’am 6/22-24)

Müşrikler bu kaçamak tutumu dünyada da sergilerler. Mekkeli müşriklerin, Kabe’yi tavaf ederken söyledikleri şu söz de onların bu tutumlarını ele veriyor. “Emret Allah’ım, Senin hiçbir ortağın yoktur. Yalnız bir ortağın vardır ki, onun da bütün yetkilerinin de sahibi sensin. “

Müşriklerin kafası çok karışık olur. “O ortağın ve bütün yetkilerinin sahibi Allah’tır” demekle kendilerini kurtaracaklarını sanırlar. Kutup, gavs, evtad vs. adlarla andıkları kişilere olağanüstü yetkiler yakıştıran tarikatlar da öyledir. Onlar da bu yetkiyi Allah’ın verdiğini söyleyince işin içinden sıyrılacaklarını sanırlar.

Müşriklerin kendilerini hak yolda gördükleri ile ilgili şu ayetler üzerinde de düşünmek gerekir.

“Allah insanların bir takımını yola getirdi, bir takımı da sapkınlığa düşmeyi hak etti. Çünkü bunlar Allah’tan önce o şeytanları kendilerine evliya edindiler. Üstelik bir de kendilerini doğru yolu tutmuş sanırlar.” (Araf 7/30)

“Kim Rahman’ın Zikri’ni (Kur’ân’ı) görmezlikten gelirse onun başına bir şeytan sararız. O onun arkadaşı olur.

Onlar bunları yoldan çevirirler ama bunlar doğru yola girdiklerini hesap ederler.” (Zuhruf 43/36 37)

“O insanlar bir araya getirildiği gün, bunlar onlara düşman olacak, onlara kulluk ettiklerini kabul etmeyeceklerdir.” (Ahkaf 46/6)

“O saat geldiği gün suçlular ümitsizliğe gömüleceklerdir.

Ortakları arasında kendilerine arka çıkan olmayacak, onlar da ortaklarını kabul etmez olacaklardır.” (Rum 30/12-13)

f- Tanrı Edinilen Aracılar Müşrikleri Kabul Etmez

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Onların hepsini toplayacağımız gün, o müşriklere şunu diyeceğiz: “Haydi yerlerinize! Hem siz hem de ortak saydıklarınız…” Artık onların aralarını ayırmışızdır. O ortak saydıkları şöyle diyeceklerdir: “Siz sadece bize tapmıyordunuz ki! Bizimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeter. Doğrusu sizin bize taptığınızın farkında bile değildik.” (Yunus 10/27-28)

“Kendilerine dayanak olsun diye, Allah’ın yakınından tanrılar edindiler. Tam tersi; onlar bunların ibadetlerini tanımayacak ve bunlara düşman olacaklardır.” (Meryem 19/81-82)

g- Akıl Şirki Reddeder

Aklını kullanan hiç kimse şirki kabul etmez. Müşriklerin tek dayanağı, büyüklerden duydukları şeyler, yani gelenektir. Bu sebeple Kur’ân, insanı aklını kullanmaya çağırır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah o pisliği aklını kullanmayanların üstüne bırakır.” (Yunus 10/100)

Kur’ân bir de atalardan gelenleri akıl süzgecinden geçirmeye çağırır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Onlara, ‘Allah ne indirmişse ona ve o Elçi’ye gelin.’ Denince; ‘atalarımızda ne bulmuşsak o bize yeter’ derler. Ya ataları bir şey bilmez, doğru yolu da tutmaz kimseler idiyse?..” (Maide 5/104)

Müşriklik boş bir kuruntudur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Allah’ın yakınından ortaklar çağıranlar aslında o ortaklara uymazlar; onlar sadece kendi kuruntularına uyarlar. Onlar sadece kendi ölçüleriyle ölçer, yalan söylerler.” (Yunus 10/65)

“Şunu bilin ki, göklerde kim var, yerde kim varsa hepsi Allah’ındır. Allah’ın yakınından ortaklar çağıranlar neyin peşindeler? Onlar kendilerini sadece bir kuruntuya kaptırmışlardır. Onlarınki sadece saçmalamadır.” (Yunus 10/66)

Şirk konusunda Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bile uyarılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra sakın seni onlardan çevirmesinler. Sen Rabbine çağır; sakın ha! Müşriklerden olma. Allah’la beraber başka bir tanrı çağırma. Ondan başka tanrı yoktur. Her şey yok olacak yalnız onun zatı kalacaktır. Hüküm onundur ve ona döndürüleceksiniz.” (Kasas 28/87-88)

Bu konuda, birikimi olan herkes uyarılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Sizden önceki devirlerde yaşayanlardan birikimi olanlar, ortalıktaki kokuşmuşluğa karşı çıkmalı değiller miydi? Kendilerini kurtardığımız pek azı bunu yapmıştır. O zalimler, kendilerine verilen refahın peşine takıldılar da suçlu kimseler oldular. Yoksa senin Rabbin, halkı iyi duruma gelmişken, o ülkeleri zulüm yüzünden helak edecek değildi ya?” (Hud 11/116-117)

“Rablerinin huzurunda toplanacakları günden korkanları Kur’ân ile uyar; onların Allah’tan başka ne bir dostları ne de şefaatçileri vardır. Belki kendilerini korurlar.” (En’am 6/51)

“Allah’ın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet. Sakın onların heveslerine uyma. Dikkatli ol, yoksa seni, Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından saptırırlar. Eğer yüz çevirirlerse bilesin ki, Allah bazı günahlarına karşılık onların başına bir kötülük gelmesini istiyordur. İnsanlardan çoğu, gerçekten yoldan çıkmıştır.

Yoksa cahiliye devri hükmünü mü arıyorlar? İyi bilen bir millet için kimin hükmü Allah’ın hükmünden güzel olabilir?” (Mâide 5/49,50)

“İnananların gönüllerinin Allah’ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı henüz gelmedi mi? Sakın daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; üzerlerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan çoğu yoldan çıkmıştır.” (Hadîd 57/16)

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.