“KAPI DIŞINDAKİ ANAHTARDAN, KAPI ARKASINDAKİ SÜRGÜLERE…”

ABONE OL
11:45 - 23/10/2020 11:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bir zamanlar…
Geniş meydandaki evlerde yaşardık. 
Çevresinde bahçe duvarları… Kerpiçten… Beyaz badanalı…
Bir demir kapı, üstünde basıp açtığımız metal bir mandalı var.
İçeride taş döşeli bir avlu, duvar kenarları toprak… Gül fidanları ekili, yaseminler, kara üzüm asması… Köşede bir kuyu, bir çıkrık, bir tulumba… Bir köşede tavuk kümesi… Duvarda bir delik,  hem bahçenin fazla suyunu tahliye etsin, hem de tavuklar çıkıp dolaşsın diye…
 İki basamakla çıkılan tuğladan yapılmış, gök mavisine boyanmış bir ev… İki katlı… Kapı girişinde sundurma, yerde bir kilim serili… Tahtadan yapılmış, üstüne şilte yayılmış, saman yastıklı bir sedir. Önünde çarpık bacakları ile zamana direnen bir masa… Birkaç İnegöl sandalyesi… 
Evin güzel, çift kanatlı bir demir kapısı var. Kapının her iki kanadı camlı ancak parmaklıklı… Nedense maviye boyamışlar…
Çevirmeli bir anahtarı var. Bizimkiler yaz başında evi açtılar mı takarlar o anahtarı, bir daha çıkmaz yaz sonuna kadar.  Zaten zor girer, zor çıkar. Eniştem özenle yağlar kilidini…
Çocukluk günlerimde İzmir Kordonda ki evden bir bu anahtarı hatırlarım, bir de köşedeki İncir ağacını… Bahçe kapısı genellikle açık dururdu…
Akşam oldu mu bahçe girişindeki lamba yanar… Sıcak gecelerde en büyük zevkimizdi bahçede saklambaç oynamak… Terleyince tulumbadan su içmek, yaz boyu İncir toplamak. 
***
İzmir’de ne zaman yolum Alsancak vapur iskelesine düşse, tam karşısındaki sokaktan girilen ve birkaç adım sonra erişilen o güzelim İzmir evini arar gözlerim…
Şimdi yerinde koca, koca binalar yükseldi… 
Bize de o güzelim İzmir evinin hayali kaldı.
Mandallı demir kapı, üstünde kilide zor girip-çıkan koca anahtarı rüyalarımda görürüm. 
Düşünüyorum da, düne kadar evlerimizi sıkı-sıkı kilitlememiz, arkasından sürgülememiz gerekmezdi. Herkesin anahtarı anlattığım gibi kapısının üstünde dururdu.
Şimdi tam tersine, hırsızlığa karşı sürgüler yetmiyor. Kameralar ve alarm sistemleri kuruyoruz. Buna rağmen çalmayı kafasına koyanlar eylemini gerçekleştiriyorlar. 
Hoş, artık evleri soymak yerine insanların banka hesaplarını hortumlayacak teknolojiler geliştirdiler. 
İyi de, düne kadar gayri medeni ve teknoloji özürlü olan insanlık, birbirine daha çok güvenip, birbiri ile daha çok yardımlaşırken; bugün ne oldu da böylesine vahşi bir toplum haline geldi?
Medeniyetin gelişmesi insanların daha rahat yaşaması veya bir başka deyişle yaşamı kolaylaştırması için değil mi? At arabalarında gezip, pazarlarda meyve satan bir toplumdan; marka araçlara binip market sahibi olmak neyi değiştirdi?
Bir satranç şampiyonasında bile misafir oldukları okulun masasına, tuvaletine, kütüphanesine zarar vermek, çocukları beklemek bahanesi ile gelinlik parçalarını işlemek üzere masalara postu sermek, yemek yerken kâğıt bulamadığı için kitaplıktaki kitap ve dergileri yırtarak masa örtüsü yapmak hangi medeni kitle veya düşünce ile bağdaşır?  Hem de Satranç gibi düşünce sporu olan bir dal söz konusu ise…
***
Dün sevgili Ara Güleri sonsuzluğa uğurladık. Bir dönem fotoğraf makinesini nasıl kullanacağımızı ve deklanşöre ne zaman basacağımızı ondan öğrenmiştik. Objektifi net, objeleri bol bir insandı. Her şeye rağmen neşeli, güler yüzlü ve dost canlısı bir insandı. Türk Ermeni’si olmaktan gurur duyardı. Atatürk’e hayrandı. Bir cenaze töreninde tabutun resmini çekmek istemişlerdi.  Engel olmuş, “Saygısızlık olur, diri olduğu zamandan bir fotoğraf koyun“ demişti. 
Bu ülkenin nereden nereye geldiğini onun çektiği resimlerden daha iyi tahlil etmeyi başardığımız zaman Usta’nın ruhu huzur bulacaktır. Çünkü dediği gibi hepimiz bir gün sonsuzluk trenine binip gideceğiz. En azından vagonun penceresinden bakarken hoş anılar bırakmış olalım.
Haftaya : “Nefes Kredisi ve İmar Affının gerçek hedefi”

Taner TÜMERDİRİM
[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.