İÇİMİZDE Mİ VARDI Kİ 

ABONE OL
11:49 - 23/10/2020 11:49
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İÇİMİZDE Mİ VARDI Kİ 
 
Gerçekten de eskiden iyiydik, güzeldik, dürüsttük, insandık da, sonradan sonraya, hele de şimdilerde olduğunca fazlasıyla mı bozulduk, yoldan çıktık, şirazemiz kaydı?!
 
Yoksa o zaman da ahvalimiz buncaydı da; televizyon olmadığı gibi, hatta daha evvelinde radyo da olmadığından, gazete ise, genelde İstanbul’la sınırlı bir iki tane oluşundan dolayı mı duyamıyor, haberdar olamıyor, dolayısıyla bilemiyorduk? Öyle ya kim nasıl bilecekti ülkede, dünyada neler oluyor? Kim düşman, kim dost kim bilecekti? Kim yalancıydı, kim hırsız, kim dolandırıcı, kim kime tecavüz ediyordu? Kim karısını, çocuğunu dövüyor, hatta öldürüyordu? Kaç çocuk kaçırılmıştı? Hangi tarikatlar vardı, hangisi neyin peşindeydi kim bilecekti?
 
Herhalde iletişim araçlarının bu denli çok olması sayesinde haberdarız diyorum; anında da akrabası, arkadaşı, komşusuyla yakın çevrem, esnafı, idarecisiyle yaşadığım mahal, hele de ülkemde son yıllardaki değişimi gördükçe, sorunun pek de iletişimden kaynaklanmadığı düşüncesine varıyorum!!!
 
Şayet iletişim araçlarının yokluğu nedeniyle haberdar olmayışımızdan değil, gerçekten iyiydik, doğruyduk, dürüsttük de,  neden dedi ki atalarımız,  “El elin nesine, türküyle gider yasına! El elin eşeğini, türkü söyleyerek arar! Elden olan öğün olmaz, olsa da vaktinde olmaz! Elin ölüsü ele uyur gelir! El için ağlayan gözden olur! Elden vefa, zehirden şifa! Maşa varken elini ateşe sokma!..”
 
Bu nevi atasözlerimiz, atalarımızın yüzyıllardır, edinegeldikleri tecrübeler sonucu ortaya çıkarak, günümüze kadar ulaştığına göre, demek ki yeni bir durum değil sözleriyle dile getirdikleri…
 
Belki bu denli değildi insanlık dışılıklarımız ama iletişim de bu denli yaygın değildi. Sadece mahalleden ibaret, dedikodu kazanından taşanlardan bilinmekteydi, sadece akrabalar ve komşularla ilişkilerden ibaretti bilinenler ama o sözleri de onlarla yaşanan tecrübeler söyletmişti.
 
Kafam karışıyor… Üstelik gelinen noktadan herkes şikâyetçi, kimse maruz kaldıklarından, gördüklerinden memnun değil. O halde kim bu kötüler, bu şirazesi kayanlar kim? Kime sorsanız, herkes yanıtını alıyorsunuz, kendisi ise pir-ü pak!..
 
Demek ki hepimiz bozulmuşuz, bozulmayanlarımız da var şüphesiz ama öylesine azız ve gün geçtikçe azalmaktayız ki! Kimse de, şapkasını önüne koyup düşünmüyor, aynaya bakarak kendisini gözden geçirmiyor, karşıdan beklediklerim, hoşnutsuzluklarım bende de var mı acaba diye sormuyor kendisine. Kendisini yargılamıyor, sorgulamıyor, buluncuna varsa bile suçlu görmüyor, yanlış ya da hatalı görmüyor; hep başkaları suçlu, başkaları yanlış, başkaları hatalı, hatta kötü. Kendisi ise melekleri kıskandıracak boyutta temiz, masum ve iyi!..
 
Sosyal paylaşım sitelerinde de gözlemliyorum. Tanımadıklarımı bilemem, ne diyorlarsa, odur diye kabul ediyoruz ama bazı bildiklerim, ciğerini bildiklerimin bazı paylaşımlarına bakıyorum, o yakındıkları, bizar oldukları, suçladıkları davranışların aynıları, hatta daha fazlasına sahipler ama hiç fütursuz, sürekli başkalarına veryansın ediyorlar. Hayretler içinde kalıyorum. Hiç mi farkında değiller kendilerinin ya da farkındalar da, özellikle farklı görünmeye mi çalışıyor ya da saklanıyorlar mı?! Çözemedim bu güne dek.
 
Belki de biliyorlar iyinin, doğrunun, olması gerekenin ne olduğunu, üstelik bu özelliklerin kendilerinde olmadığını da… Tasvip edilmeyecek, kınanacak özelliklere sahip olmadıklarını göstermeye, kanıtlamaya çalışıyorlar, gizliyorlar kendilerini!
 
Demek ki varmış içimizde yatan, baskılanılan şeytanlıklar, uyuyan yılanlar, fırsat bulduklarından daha bir çıkardılar içlerindekini; kinlerini kusmaktalar, emellerini fütursuzca sergilemeye başladılar…
 
Sütleri bozukmuş mu demeliyim, kanları bozukmuş mu bilemiyorum ama bildiğim bir şey var ki her zaman da dile getirdiğim gibi; gerçek kişilik zamana, zemine ve kişiye göre değişmez. Zaman hangisi olursa olsun, zemin ne olursa olsun, söz konusu kişi ya da kişiler kim olursa olsun değişmez, hep aynıdır, aynı çizgide ve dosdoğrudur!..
 
Başkaları da çalıyor diye çalmaz, başkaları da dolandırıyor diye dolandırmaz, başkaları da söylüyor diye yalan söylemez, başkaları hak yiyor, adaletsizlik ediyor diye, aynını yapmaz, ruhunu, şerefini, namusunu, kalemini satmaz, kişiliğini, ilkelerini, inancını, imanını satmaz!.. Akrabalığın, dostluğun, arkadaşlığın, komşuluğun, insanlığın gereklerinin bilinci ve insani tavrıyla, merhameti, vicdanı, empatisiyle hareket eder!..
 
İnandığı doğru yoldan sapmaz, tek başına da olsa, etrafında kimse kalmamış da olsa, o yolda yürümeye devam eder. Hiçbir nedenle yolundan dönmez, ilkelerinden ödün vermez, menfaat için eğilmez, boyun bükmez, yalvarmaz, yaltaklanmaz!..
 
Dimdik yürür, yolun sonunda ölüm de olsa!!!
 
Perihan Reyhan Alkan

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.