EBREHE

ABONE OL
18:50 - 01/10/2020 18:50
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Ebrehe Ve Fil Olayı’na Yeni Bir Yorum

Bu olay Peygamberimiz’in doğumundan sonraki aylarda cereyan etmiştir. Aslen Hiristiyan olan Ebrehe, Yemen’de bir darbeyle ordu komutanlığını ve Habeşistan’ın Yemen valiliğini ele geçirdi, gönül alıcı mektuplarıyla da Habeş hükümdarını kendine bağladı. Ve hemen, Yemen’in San’a şehrine „el- Kulleys” adlı bir tapınak yaptırdı, bu tapınak; her tarafını kıymetli taşlarla süslenmiş, eşi görülmemiş güzellikte bir kiliseydi. Ebrehe, Arapları hacı olmak için Kâbe yerine bu tapınağı ziyarete çağırdı. Gayesi insanların Kâbe’ye tavaf için gitmelerini önlemek ve San’a şehrini ziyarat merkezi yapmaktı. Fakat Hacc için ziyarete gitmek şöyle dursun, Kinane’li bir Arap gizlice bu kiliseye girerek hakaret için pisledi. Ebrehe, olayın farkındaydı, ama pisleyen kişiyi birtürlü yakalayamadı.

Bu olay üzerine, intikam almak için büyük bir ordu hazırladı ve Kâ’be’yi yıkmak üzere Mekke’ye yöneldi. Ordusunda büyük de bir fil vardı. Ve çok hızlı bir şekilde Mekke civarına gelerek, Mekkeliler’in hayvan sürülerini topladı; gayesinin Kâbe’yi yıkmak olduğunu ve buna engel olunmazsa kimsenin canına dokunulmayacağını, Mekke reisi bulunan Abdülmuttalib’e söyledi. O ise, Ebrehe’den sadece devesini istiyor ve şöyle diyordu: „Ben develerin sahibiyim, senden onları istiyorum; Kâbe’nin sahibi başkadır, O, onu koruyacaktır.„

Bu sonuç getirmeyecek münakaşadan sonra, Abdülmuttalib, halkına şehir dışına çıkmalarını söyledi, kendisi de dua etmek için Kâbe’ye gitti. Ertesi gün Ebrehe, harb düzenine geçti ve ordusuna hücum emri verdi. Ancak, büyük fil adım bile atmıyordu. Yemen’e doğru çevrilince adeta koşuyordu. Bütün kırbaçlamalara ve usta fil sürücüsünün olanca çabalarına rağmen fil yerinden kıpırdatılamadı. Nihayet yere çöktü ve öylece kaldı.

Hikâye edildiğine göre, bu esnada Yüce Allah’ımız tarafından kırlangıca benzer kuşlar gönderildi. Her biri gagalarında mercimek veya nohut büyüklüğünde üç çakıl taşı taşıyordu, kuşların attığı çakıl taşının isabet ettiği her asker ölüyordu. Beklemedikleri bu mucize savunma karşısında askerlerin çoğu telef oldu, geri kalanlar da Yemen’e zor kaçtılar. Ebrehe’ye de bir taş isabet etti, Sana’ya varıncaya kadar Ebrehe’nin organları birer birer düştü ve nihayet Sana’ya ayak basarken öldü. Böylece, Yüce Allah, Kâbe’yi yıkmaya teşebbüs eden bir kendini bilmeze haddini bildirmiş oldu ve Abdulmuttalib’in dediği gibi evini korudu. Kur’ân’ın Fil Sûresi’nde işaret ettiği bu olay, İslâm Tarihi’ne „Fil olayı” olarak geçmiştir.1

„Bunlar leş yiyen kuşlar olmalıdır.„

Klasik siyer kitaplarında, „kırlangıç kuşları, çakıltaşı ve Ebrehe„ üçgeninde yorumlanan olaya, bugün başka bir bakış açısı getirenler de vardır. Şöyle ki: Ebabil kuşu ismiyle anılan bir kuş çeşidinin olmadığı, ebabil kelimesinin sürü anlamına geldiği çeşitli kaynaklarda belirtilmiştir. Mikail Bayram Ebabil için diyor ki: „Bunlar leş yiyen kuş lar olmalıdır.„

Bu kuşlar ayaklarıyla ve gagalarıyla taşıdıkları nohut büyüklüğündeki taşları, Ebrehe’nin ordusunun üzerine de atmış değillerdir. Ayrıca âyet’de, Ebrehe’nin askerleri yenmiş ekine benzetilmektedir. Kuşların attığı taşların, askerlerin başından girip dübüründen çıktığına göre, bu taşlar askerleri yenmiş ekine çeviremez. „Bazı askerlerin ve Ebrehe’nin yaralı olarak kaçtığını ve kimisinin yolda, Ebrehe’nin de Yemen’de öldüğünü biliyoruz”, durum böyle olunca, bazı kuşların isabetli taş atamadıkları gibi bir düşünce akla gelir ki; mucize olaya ters düşer. Böyle bir düşünce, „hâşa” Allah isabetli atış yapamadı gibi bir garip düşünceyi de peşinden getirir.

Kaynakların belirttiğine göre; Fil olayı, Taif ile Mekke arasında, Mağammis denilen yerde gerçekleşmiştir. İslâm Tarihçilerinin kaydettiklerine göre, Peygamberimizin doğduğu sıralarda, bu yörede volkanik bir patlama olmuştur.

Mikâil Bayram; „Siccil” kelimesini; Hud Suresi’nin 82. Âyetiyle, Hicr Sûresi’nin 74. âyetlerini de delil getirerek, `lav` olarak açıklıyor.„ Emrimiz gelince yerin altını üstüne getirdik ve üzerine sert pişmiş taş (siccil) yağdırdık.” ”Böylece ülkelerinin altını üstüne getirdik. Üzerlerine pişmiş taş (siccil) yağdırdık.„

Bayram bu iki âyetin yorumunda şu ilginç tesbitini yapıyor:

„Yerin altının üstüne çevrilmesi, yerin altında bulunan lavların yeryüzüne püskürmesi demektir. O halde `siccil` lav demektir. Sanıyorum bunda şüpheye mahal yoktur. Bu iki âyette `siccil` kelimesi ‘lav’ anlamında kullanılmış ise, Fil Sûresi’nde de ‘lav’ anlamında kullanılmış olmalı ve böyle değerlendirilmelidir.

Bu açıdan bakarak Fil Sûresini yorumlayan Bayram: „Fil Ashabı’nın Mekke yakınlarında ki Mağammis denilen yörede bulundukları bir sırada o yörede ani bir volkanik patlama olayı meydana geldiğini düşünüyorum. Bu volkanik püskürme olayı ile Ebrehe’nin ordusunun üzerine’lav’; yani, siccil yağdığını ve Habeşli askerlerin bu suretle kızgın lav serpintileri altında helâk olduklarını düşünüyorum.„ diyor.

Lavlardan kaçabilen (yaralı ve yarasız) askerlerin bir kısmı yolda ölmüş bir kısmı da, Yemen’e ulaşabilmişlerdir. Ebrehe de Yemen’e ulaşabilenlerden biridir. Ancak aldığı yaraların tesiriyle daha sonra, o da burada ölmüştür. Kuşların attığı taşların baştan girip dübürden çıkması halinde, yaralı askerlerin olmaması ve hepsinden önemlisi de Ebrehe’nin orada ölmesi gerekirdi diye düşünüyoruz.

Mikâil Bayram cesetlerle ilgili yorumunda da şu tesbitini yapıyor: „Şimdi şöyle bir manzara gözönüne getirelim. Volkanik bir patlama sonucu üstlerine lav (= siccil) yağmış binlerce ceset ortada bulunuyor. Böyle cesetlerin bulunduğu yere kuşlar üşüşecektir. Bunlar leş yiyen kuşlar olmalıdır. Bu kuşlar cesetleri didik didik edip, parçalayıp, lavların üstüne saçacak ve bu cesetleri yenilmiş ekin gibi etrafa dağıtacaklardır.„

Bayram: „Peygamberimizin doğduğu sıralarda o yörede volkanik bir patlamanın olduğundan, Tarihçi Sıbt İbnu’l Cevzî, (H. 652)nin de yazdığını” ayrıca yorumunda belirtmektedir.2

Biz de , belki birgün gelir, arkeologlar söz konusu volkanik patlamayı yapacakları kazı çalışmalarıyla ispat ederler diye düşünüyoruz.

Mikâil Bayram bu yoruma göre, Fil Sûresi’nin anlamı şu şekilde olmalıdır diyor: „Rabbin Fil ashabına ne yaptı görmedin mi? Onların planlarını saptırmadı mı? Onların üzerine sürüler halinde kuşlar gönderdi. Bu kuşlar, onları lavdan taşların üstüne attı ve yenilmiş ekin gibi yaptı.„

Bu bir yorumdur, öncekilerin yaptığı da bir yorumdur. Öncekilerin yaptığı yorum doğrudur ama Mikail Bayram’ın yaptığı yorum yanlıştır demek doğru değildir. Körü körüne bir şartlanma olur o zaman. Bizim arzumuz M. Bayram gibi çalışkan ilim adamlarının çoğalmasıdır. Şartlanma miskinliği davet eder, miskinlik de köleliği davet eder. İslâm ise ikisini de reddeder.

Değerlendirme:*

Cahiliye Çağı Arapları’nın hayata bakışları, İslâm Dîni’nin son din olarak inmesine sebep olmuştur. Cahiliye Arapları’nın hayata bakışlarına benzer bir durum hangi toplumda söz konusu olursa, o topluma İslâm Dîni ilk günkü tazeliğiyle yeniden müdahale etmelidir. Hakların hak sahiplerine iadesi ve hürriyetlerin herkes tarafından korkusuzca insan onuruna yaraşır biçimde kullanılması için, olmazsa olmaz bir müdahaledir bu. Sünnetullah böyledir.

Fil vakası da, Abdulmuttalib’in teslimiyeti de bize gösteriyor ki; tevekkülü tam olan insanlara, Allah her şartta tahmin edilemeyecek bir biçimde mutlaka yardım edecektir.

Mikâl Bayram’ın yaptığı yorum, günümüz dünyasının ilmi verilererinin ışığında, ayağı yere basan cinsten bir yoruma benzemektedir.

Rüştü Kam

…………………………

1 Ibn-i Hişam, es-Siretü’n Nebeviyye. I. 43-56; Ibnü’l- Esir. I. 442 vd.: Ebu’l-Velid el-Ezirkî, Ahbar-u mekke, Trc. Y. Vehbi Yavuz, 135 vd.: Mir’at-ı Mekke, 447 vd. Ayrıca bk. Kur’ân-ı Kerîm, Fil Sûresi’nin tefsiri.

2 İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Beyrut, 1988, 13/184. Geniş bilgi için bakınız; 1. Kur’an Sempozyumu, Tebliğler-Müzakereler, Bilgi Vakfı Yay. Ankara 1994, s. 171

*Bilinen tercüme: ”Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi? Onların’tasarladıkları planlarını’boşa öıkarmadı mı? Üzerlerine ebabil(sürü sürü) kuşlarını gönderdi. Onlara’pişirilip- sertleştirlmişbalçık taşları’atıyorlardı; sonunda onları, yenik ekin yaprağı gibi kıldı.”(Ali Bulaç)

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.