DÖNEMEÇ (2)

ABONE OL
18:14 - 01/10/2020 18:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

DÖNEMEÇ (2)


Türkiye, AKP iktidarıyla bir yasaklar ülkesi kimliğine bürünüp tek adam diktasına teslim olma tehlikesi ile karşı karşıya bir dönemece girmiştir.
Ne yurtta barış ne de çevremizde barış bırakmadılar.
Demokrasiyi araç olmaktan çıkarıp artık dinsizlik, rüşvet ve yolsuzluğun dinin kuralı olarak dayatıldığı, adaletin , hukukun, vicdanın susturulduğu bir dönemi yaşıyoruz.
Bu dönemde Öğretmenin yerini imamlar aldı.
Böylesi toplumda bilimin, aklın, özgüvenin yeri yoktur.
Ulusal kurtuluş savaşını verip bağımsız, laik bir cumhuriyetten din kuralarını kendi çıkarlarına göre uygulayan, uygulatan bir ilkel yönetime nasıl teslim olundu?
Sadece Emperyalizmin jandarması ABD istedi diye bir ülke böylesine kolay pes edip teslim olur mu?
Onların yerli işbirlikçilerinin Truva atı kimliği ile doğduğu, doyduğu, ya da yaşamak için geldiği ülkelere o ülkenin insanlarına ihanet etmesiyle o ülke böylesine sefil uruma düşer mi?
Teslimiyeti, esareti sarayları ve tahtları karşılığı kabul eden Osmanlı Hanedanı, emperyalizmin desteğine, şeyhülislamın fetvalarına, halife padişahın işgal güçlerini kutsamasına rağmen Türk halkı ordusuz, silahsız önderi Mustafa Kemal’in peşinde yedi düvele karşı durmuş,yüz binlerce şehit kanı bedeliyle bağımsızlığını söke söke almıştır.
Üstelik Türkiye bir çok mazlum halka, ülkelere; bağımsızlığını emperyalizme ve ülkeyi asılardır yönetmiş bir hanedana rağmen savaşarak kazanmış, çağdaş bir ülke olmayı başarması mazlum ülkelerce örnek alınacak konuma gelmişti..
Devrimleri örnek alınmıştır. 
Küba’da, Çin’de ve bir çok ülkenin ders kitaplarında Türkiye ve Önderi ders konusu olmuştur.
Bugün ulusal kurtuluş savaşını veren, mazlum ülkelerin örnek aldığı Türkiye’yi Osmanlıyı sırtından vuran bedevi şeyhlerini, terörle beslenen Yasin El Kadıları, çağın gerisindeki Mursi’leri örnek alanlarca yönetilmektedir.
Bugünlere nasıl geldiğimiz yazıldı, anlatıldı.
ABD oğlanları darbecilerin Atatürkçülük adına Atatürk’ün ordusuyla gerçekleştirdikleri darbelerle halk yönetimini emperyalizmin yerli temsilcilerine teslim etmesiyle başladı yozlaşma.
Dönek solcuların, okumuş bencillerin yardımıyla yozlaşma devam ettirildi. 
Solun bölünmesi, merkez sağın politika üretememesi ve ekonomik krizden çıkarken hükümet ortağı MHP’nin erken seçim istemesiyle yeni bir dönem başlatıldı.
Irak savaşına gönüllü ortak arayan ABD, Erbakansız siyasal İslam partisinin önünü açmayı Devlet Bahçeli’nin desteğiyle sağlamış oldu.
Türkiye’nin yönetimi AKP gibi bir proje partisine teslim edildi. 
Aydın ihaneti, okumuş cehaleti, pusuda bekleyen irticacılar koalisyonu ile bu günlere getirildik.
”Yetmez ama evet” diyenleri biz eskiden de tanırdık. 
Onlar, dün işgal kuvvetleri saflarındaydı. Kurtuluştan sonra kimi Kürtçü, kimi Amerikancı, dönek Marksist kimliği ile ihanetlerine devam ettiler.
Bugün İstanbul’un işgal kuvvetlerince işgalini bile İslamlık adına savunan iktidar yandaşları her türlü iftirayı, ihaneti savunurken, bu oluşuma karşı olduğunu yazıp çizenlerin, siyaset yapanların yanlışlıklarını, aymazlıklarını göz ardı edemeyiz.
Atatürk’ün Laikliği getiren partisi ”Şeriatçılarla” ortak hükümet kurarak onları devlet kadrolarına yerleştirdiler.
Atatürkçü partiler birbirlerine rakip olarak bölüne bölüne meclise bile giremeyecek duruma geldiler.
CHP’ye hasbelkader başkan olan bir hizipçi, muhtar bile olamayacak birini sadece Türkiye’nin değil çevremizin de başına bela etti. 
Arkasındaki gücü göremeyecek kadar kendini beğenmiş kibriyle demokrasi yalanıyla anayasayı değiştirmeye destek vererek Recep Tayyip Erdoğan’ın önünü açtı
12 Eylül darbesinden kalma seçim barajını ”bir kez de biz yararlanalım” yanılgısıyla değiştirmeyen Baykal bugünlerin hazırlayıcısı oldu.
AKP yolsuzlukların, hukuksuzlukların cezasını seçim sandığında ödeyecekken bir takım aymazlar sayesinde paçayı kurtardılar.
2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yanılgı ve aymazlık devam etti.
İki aday vardı biri Tayyip Erdoğan, diğeri Ekmeleddin İhsanoğlu idi.
AKP dışında hiçbir partinin adayının seçilme şansı yoktu.
İhsanoğlu, CHP ve MHP’nin ortak adayı oldu.
İlk aymazlık CHP’de bazı milletvekilleri, bizim onayımız alınmadı diye isyan bayrağını çektiler.
Üstelik, Süheyl Batum, bir TV kanalından Emine Tarhan’ı aday gösterecek kadar ileri gitti.
Her seçimde aday gösterilmeyi bekleyen Hulki Cevizoğlu bağımsız adaylıkta boyunun ölçüsünü alınca o da karşı cepheye geçti.
En umulmadık bir anda, CHP karşıtı bir tutuma giren Soner Yalçın’da Erdoğan’dan yana tavır koyması toplumda bir teslimiyet olgusu yarattı.
Tuzu kuru solcular, yaz tatiline ara veremeyecek kadar duyarsız yazlıkçılar, laikliği Erdoğan’la İhsanoğlu arasındaki farkı göremeyecek kadar dar çerçevede gören ufku dar sözde ulusalcıların aymazlıklarıyla cumhuriyete, laikliğe, üniter yapıya, hukuka, barışa düşman Erdoğan’ı elbirliği ile cumhurbaşkanı seçtirdiler.
Yüzde yirmi altı oy oranının sandığa gitmeyişi ile kim kazandı?
Tembel yazlıkçılar mı? Hesap kitap bilmeyen ulusalcılar mı, CHP muhalifleri mi, Hulki Cevizoğlu mu, Soner Yalçın mı?
Belki, ”Bu da bizim gücümüz” diyecekler.
Ama kaybeden kim veya kimler?
Yine aynı inadı sürdürecekleri yazdıklarıyla, tek kişilik çabalarla marjinal çıkışlarla oy alacaklarına inana dursunlar.
Türkiye önemli bir dönemeçten geçiyor.
Ya kaprislerine yenilen ucuz kahramanların bir kez daha destek verdiklerinin ayrıcında olmayarak Padişah Mahvettin’e altın tepside diktatör madalyasını takacaklar.
Ya da Türk Ulusu tehlikenin farkına varıp :
Gayrik yeter! 
Diyecekler….

Yıldız AKALIN




Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.