DOĞRU KONUŞALIM DOĞRU YAZALIM

ABONE OL
18:07 - 01/10/2020 18:07
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

DOĞRU KONUŞALIM DOĞRU YAZALIM

Sözcüğün Türkçesi varsa yabancı dilden alınanın kullanılmasına oldum olası karşıyım ben. Bu tavrım; beni tanıyanlar bilirler, öğretmen ve hoca sözcüklerinde en uç noktadadır.

Sizinle bir anımı paylaşmam izin verin lütfen! Bir yaz dinlencesi sırasında, Türkiye’de, Bursa’da bir kitapçıya gittik eşimle. Ya bir kitap arıyorduk ya da bir müzik kaseti. Her neyse… Aradığımızın olup olmadığını sorduk. Yanıtını “Yok hocam!” diye verdi. Kolayca anlaşılacağı gibi ben; tam anlamıyla, zıvanadan çıktım. “Ne hocamı kardeşim? Beni tanıyor musunuz? Hoca olduğumu nereden biliyorsunuz? Yoksa her önünüze gelene hocam diyebilmenin özlemi içindeydiniz de o olanağı yakalamış olmanın tadını mı çıkarıyorsunuz?” biçiminde veryansın daldım. İşyeri sahibinin yanında, bizi ilgiyle izleyen bir genç, “Öğretmen misiniz siz?” diye sordu bana. Benden “Evet!” yanıtını alınca da “Benim babam da öğretmen, o da sizin gibi duyarlı bu konuda.” dedi. Daha da ileri gidip rakı içmekten hoşlanıp hoşlanmadığımı da sorarak beraber rakı içmeye çağırdı beni. Çok hastaydım o gün. Teşekkür ederek olumsuz yanıt verdim.

Frankfurt’tan; kırklı yaşlarda bir başkonsolos geldi, geçti. Yabancı sözcük kullanmada o denli ısrarlıydı ki bu cumhuriyet çocuğu; bir konuşmasında kullandığı Türkçe olan ve olmayan sözcüklerin çetelesini tuttum. Kullandığı yabancı sözcüklerin sayısı Türkçe olanları ikiye katlamışlardı.

Kimileri de sözcüğün hem yabancısını hem de Türkçesini aynı yazıda ya da konuşmada kullanıyorlar. Ne düşünüyorlar da öyle yapıyorlar anlayamıyorum. Hele şu; “mesela – örneğin” örneğini hepiniz ya duymuş ya da okumuş olmalısınız.

Benim yaşımda olanlar Hıfzı Veldet Velidedeoğlu adını tanırlar. İlerlemiş yaşında çocukları ona torunlarıyla nasıl böyle arkadaş ilişkisi kurabildiğini, kendilerinin çocuklarıyla bu ilişkiyi bir türlü kuramadıklarını söylediklerinde onlara, bunun yolunun kendisinin torunlarıyla onların diliyle konuşmaktan geçtiğini, onların diliyle konuşabilirlerse sorunun kalmayacağını belirtmiş. Bir yazısında okumuştum bunları. İnsanların sizi anlayabilecekleri dille yazar ya da konuşursanız daha anlaşılır olursunuz. Amacınız anlaşılmak değil midir zaten?

“Hem de en üst düzeyde..”
“Erdoğan-Bahçeli seviyesinde..”

Yukarıdaki iki tümceyi günlük bir gazetemizin, bir köşe yazarının yazısından aldım. Ne desem, hangi taşa başımı vursam da insanlar bu güzelim dili bu denli bozmasalar, bilemiyorum.  Altlarını çizdiğim iki sözcükten düzey, Türkçedir, seviye, sanıyorum Arapça. Be kardeşim; madem Türkçesini kullanacaksın her zaman ve her durumda onu kullan! Arapçasını kullanacaksan Türkçesini neden kullandın? Sözcüğü yinelememiş olmaksa yapmak istediğin, tümceni öyle kur ki; yineleme durumu çıkmasın ortaya. Bir başka yanlış da yan yana koyduğu iki nokta işaretidir bu arkadaşın. Böyle bir noktalama imi yok dilimizin. Nokta var, üç nokta yan yana var. Ya birini ya da diğerini kullanmak doğru olur.

Hani; dilimize Arapça ve Farsçadan giren ve anlamları anlaşılan sözcükler bir yana, bir de daha çok İngilizceden, Fransızcadan ve biz Almanya’da yaşayanların sıkça yaptığımız, Almancadan sözcükleri de kullanmıyor muyuz; işte buna “Pes!” diyorum ben okuduğumda ya da duyduğumda.

Aşırıya kaçmak hiçbir konuda iyi değildir. Yazarken ya da konuşurken, aşırıya kaçmadan, varsa yalnız ama yalnız Türkçe olan sözcükleri kullanmak dilimize saygılı olmaktır bence.

Televizyonda program sunan bir hanım kızmış birine. “Bekraunden ne senin?” diye soruyor. “Backround” İngilizce bir sözcüktür. Dilimizdeki karşılığı da “geçmiş”tir.
Sanırım bu hanım İngilizce bildiğini kanıtlamak istiyordu. Eğer durum buysa; tümceyi İngilizce kurması daha doğru olmaz mıydı?

26 Eylül geldiğinde Dil Bayramı’nı kutluyoruz ya.  Dilimiz üstüne döktürdükçe döktürüyoruz ya.
Bu bayramda da geri durmadık bu konuda. Bilenler de konuştular ve yazdılar, bilmeyenler de.
Mustafa Kemâl’in kurduğu, Netekim Kena’ın adını ve işlevini, bilinçli olarak, değiştirdiği kurumdan ses çıkmadı bu bayramda da.

Dile saygı falan da kalmadı. Bir ulusun birliğini ve bütünlüğünü bozmak, o ulusun diline olan saygısını ortadan kaldırmakla çok daha kolay olur. Netekeim Kenan ve o ayardaki işbirlikçiler epey yol kat ettiler bu konuda.

Yabancı diller, o diller içinde de İngilizce, Türkçeden daha çok kullanılır duruma geldi ülkemizde.
İşyeri tabelalarındaki durum sizin de dikkatinizi çekmiştir kesinlikle.
İşyeri adı olarak Türkçe kullanmak, hani neredeyse, ayıp sayılacak.

Oysa bu dil; Türkçe yani, dünyanın en çok konuşulan dilleri arasında ilk sıralardadır.

Bir ve bütün bir ulus olarak yaşamımızın en temel koşullarından biri dilimize saygı duymak, onu kurallarıyla konuşmak ve yazmaktır.

Bu; doğru konuşma ve yazma temel eğitimin son sınıfına değin ders olmalıdır okullarımızda.

Dilimizi kurallarıyla konuşup yazamayanlar temel eğitimlerini tamamlamış sayılmamalıdırlar.

Günümüzün başbakanının ilkokul öğrencileri önünde düştüğü gülünç durumu bir kez daha anımsayalım.

Hasan Arslan

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.