BİR YEREL SEÇİMİN ARDINDAN

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Geçtiğimiz Pazar günü Türkiye’de yapılan yerel seçimler, kampanyanın son günlerinde Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin elim helikopter kazasında trajik biçimde yaşamlarını yitirmeleri üzerine her zaman olduğundan biraz daha az coşkuyla gerçekleştirildi. Liderlerin son mitinglerini iptal etmeleri ve seçim konusunun birden bire gündemin altına düşmesi sonucunda bazı bölgelerdeki münferit olaylar dışında nispeten sakin bir seçim yaşadık. Seçim akşamında da yine bilinen manzaralar ortaya çıktı. Oy torbaları çalındı, benim oturduğum Çankaya’da bir takım gizli eller defalarca elektrikleri kesti, oy sayımı devam eden okullarda ve oyların sayıldıktan sonra teslim edildiği yerlerde ufak tertip kaoslar yaşandı; Yenimahalle’de oyları çalan kişiler sokakta linç edilmekten zor kurtarıldı.

Ne hikmetse, demokratik bir hakkın yaşanmasında bile en geri ülkelerde kaydedilen bu tip olaylar 1946’dan bu yana çok partili sistemi yaşayan ülkemizde de görülmeye devam ediyor. Bu gidişle daha da sürer. Çünkü politika bazı kişiler için bir getiri kaynağı olsun diye yapılıyor ve asıl amaç olan halka hizmet çok önemli sayılmıyor. Bu denli feodal çizgiler taşıyan ve çıkar kaygılarıyla bezenmiş bir demokrasi ve siyaset anlayışının sonunda da hizmet verme kaygısından çok en kısa zamanda cebini doldurmaya çalışan siyasetçiler meydana çıkabiliyor. Tabii bu söylediklerim her siyasi partimiz ve her siyasetçimiz için geçerli olmamalı. Ne var ki, Türkiye’de siyasetin itibarı bu nedenle çok yüksek değil. İşini ve ekmeğini yitiren, emeğinden başka sermayesi olmayan insanlarımız, toprağını tohum almak için bankaya ipotek eden çiftçimiz, çocuğuna okula giderken harçlık veremeyen baba, yıllarca çalışıp emekli olup da üç kuruşluk emekli maaşına talim eden yaşlılarımız, dükkânını günlerce siftah etmeden kapatan esnafımız, kısacası toplumun sosyal açıdan zayıf halkalarını oluşturan kitleler her defasında sandık başına bir umutla gelip oylarını kullanıyorlar. Bunun en güzel tarafı da insanlarımız her defasında umutlarını tazeliyorlar ve iyi günler arayışından kolaylıkla vazgeçmiyorlar.

Bu demokrasimiz açısından son derece umut verici bir olgu. Ancak insanlarımıza oyları mukabilinde verilen sadaka misali rüşvetlerden, onların gerçekleri görmesine engel olan sahte vaatlerden ve tümüyle aldatmaya dönük söylemlerden bir türlü kurtulamıyoruz. Bu son yerel seçimlerde de sıkça eleştirilen “oy satın almaya” dönük uygulamalar, halkımızın sorunlarının istismarından başka bir şey değil. Yanlış politikalarla yardıma muhtaç edilenlerin onurlarının hiçe sayılması ve demokrasinin olmazsa olmazı sayılan demokratik katılımın bu yollarla yozlaştırılması, Türkiye’nin geçirdiği onca sıkıntılarla sahip olduğu uzun demokrasi deneyiminin sonunda vardığı nokta olmamalıydı.

Fakat son seçim sonuçlarına bakıldığında yine de en azından demokrasinin sunduğu bu olanağı kullanırken seçmenlerin büyüyen bir bölümünün yukarıda sözünü ettiğim çirkinliklere artık itibar etmekten vazgeçmekte olduğunu söylemek mümkündür sanıyorum. Türk insanı, siyaset kurumunu onu istismar edenlere bırakmadığı, istismarcılara demokratik tepkisini gösterdiği ölçüde toplumun ve ülkemizin bugün bulunduğu yerden çok farklı konumlara geleceğini artık fark etmek zorundadır. Yoksa biz bundan sonraki her seçimde yine böyle yakınmaya devam eder dururuz. İşte bu son yerel seçim bana bunları düşündürdü. Umarım, Türk demokrasisi geleceğe olan umutları yeşerten bu sonuçlardan sonra daha da güçlenir ve Atatürk’ün eseri laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin onurlu yurttaşları olarak bu güzel ülkeyi layık olduğu düzeylere taşırız.

Herkese iyi bir hafta dilerim.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.