BERLİN`DEN GELEN EMANET

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

BERLİN`DEN GELEN EMANET


Bu sıralarda birbirinden değerli insanların ölüm haberleri ile sarsılıyoruz. Onların yaşam imbiğinden süzdükleri hayata dair söylemlerine sağlıklarında pek dikkat etmediğimiz, öldükten sonra manşetlerden indirmediğimiz bir gerçek. 
Tasavvufta bir söz vardır. “Kılız, kınından çıkınca keser…” derler. İnsan ölünce çevresindekiler onun değerinin farkına varırlarmış… Sevdiklerimiz ölmeden sözlerine kulak verebilsek hayat daha mı çekilir olurdu? 
Bilemiyorum. 
Ben eşyaların bile ortak bir hafızası olduğunu düşünenlerdenim. Her ne kadar bize “cansız varlıklar” sınıfında gösterilmiş olsalar da, nesneleri dünyanın yaşayan bir parçası gibi düşünürüm. 
Bir hırkanın ömrü bile; insanoğlunun yaşam öyküsünden uzun sürebiliyor. Rahmetli ninem; “İnsanın bir çaput kadar değeri yok.” Derdi. Ancak hiç bir madde yaşamdan daha “değerli” değil. Onlara anlam katan şey, yüklendiği görev taşıdığı anılardır. Ne kadar haklıymış?
Geçen gün Berlinden bir emanet geldi. 
Birbirini tamamlayan iki parçadan oluşan bu emanetin birincisi yağlı boya bir tablo, diğeri ise 1 Ocak 1983 tarihinde yazdığım bir tebrik kartı idi. 
“Ne önemi var? aradan bunca yıl geçmiş.” diyebilirsiniz…
Tablo; Türk işçi çocuklarına vatanlarını unutmamak ve kültürel çalışmalarında rehberlik etmek üzere, 80 li yıllarda eşi ile birlikte “Almancı” olmuş; bizim çocukluk dönemimizde hepimize “Ablalık” etmiş, 60’lı yıllarda izcilikte üst derecelere erişmiş (merhum) sevgili Oya Ergin Tulgar’ın bir eseri. (1948-2006)  Bizim anı hikâyelerimizdeki ismi ile “Mimoza” abla… Berlindeki Türklerin yakından tanıdığı sevgili Ali Teoman Ergin’in (Atakan ağabey’in) her ortamdaki fedakâr eşi…
Tablonun yapılmasına ilham olan tebrik kartını 1983 te yollamışım. 2003 te yapmış ve bana gönderilmek üzere 2004 tarihinde imzalamış… Ölümünden iki yıl önce…  Kanserle ciddi bir biçimde mücadele ettiği, acılar içinde kıvrandığı bir süreçte palet ve fırça ile teselli bulmaya çalıştığı yılları kapsıyor… 
Her ne kadar onu kaybedişimizin üzerinden 9 yıl geçmiş olsa da, son telefon görüşmemizdeki yorgun; fakat billur gibi umut dağıtan sesi ve sözcükleri kulaklarımdan silinmedi… Hikâyelerimde kendisine “Mimoza abla” adını takmış olmamın pek çok nedeni var. Eğer adını aldığı çiçeği ve yaşam koşullarını biliyorsanız ne demek istediğimi anlarsınız. 
Onun güçlü iradesine rağmen yaşamını kaybetmesine şüphesiz pek çok kişi üzüldü. Kanserle mücadelesindeki dik duruşu, direnişi, yaşamı anlama biçiminden ödün vermeyişi, pek çok kimseye örnek oldu. Bir diğer deyişle “Ağaçlar ayakta ölür…” sözünü ispat etti. Hürriyetinden ödün vermeden ölüme gülümsemeye etrafına umut dağıtmaya devam etti…
Atakan ağabeyin bu süreçte işi kolay olmadı elbette… Onca yıl hem ortak bir yaşamı paylaşıp, çocuklarını yetiştiren; hem de izciliğe birlikte hizmet ettiği hayat arkadaşını yitirmek önemli bir sınav oldu. 
Hayatta, bir insanın varlığı ile çok mutlu olduğunuz zaman; kaybettiğinizde yaşadığınız acı da bir o kadar derin oluyor.  Bende dedemi kaybettiğimde ayni duygularla sarsılmış ve uzun bir süre kendime gelememiştim. Bizim bile yaramız henüz kabuk tutmadığına göre onun durumunu düşünemiyorum. 
Bugün; sevgili Oya ablanın fırça darbeleri ile yaptığı tabloyu elime aldığımda ayni duyguları bir kez daha yaşadım. 
Özetlemek gerekirse, kendisine üzerinde sonbahar resmi bulunan bir kartpostal göndermiştim. O ise bu resmi, ilkbahar olarak tuvale döküp bana iade etmiş, umutsuzluğun nasıl umuda çevrilebileceğini betimlemişti. 
Aslında, bu yapıtı ile düşünce evreninde sonbahar ile gelen ölümün son olmadığını resmetmişti. Gerçekten de kendisi; bir ağustos güneşinde kaybetmişti yaşamını…
Acılar içinde kıvranırken şövalyeye bir tuval yerleştirip;  fırça sallamanın, gelecek için karamsarlık içindeki insanlara yaşama sevinci verecek mesajlar sunmanın zorluğunu bir düşünün… Acaba böyle bir halde iken bu davranışı kaç kişi sergileyebilir?
Ölüme karşı dik durabilmek, duygu ve irade gücü; tedavisinde karşılaştığı maddi ve manevi zorlukları önemsemeyen, insanları gerçekten seven, onlar için fedakârlık yapmaktan bıkmamış, içinde bulunduğu duruma aldırmayıp aksine gülümseyen inançlı kimselerin davranış biçimidir. 
Tabloya ilham veren kartpostalda yazdıklarımı okumak ise, benim için sınav kâğıdındaki hataları görmek isteyen bir öğrencinin duyduğu heyecana eşit oldu. 
O yıllarda yaptığımız tespitler 1983 yılından bu yana Türk İzciliğinde hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu gösteriyor. Mücadele yine ayni mücadele.  İlginç tarafı ayni düğümü bugün bile çözmeye çalıştığımızın bir belgesi olması…
Biz; sağlığımızın yerinde olmasının kıymetini bilmiyoruz. Mevcut yaşantımıza zarar gelmesin diye günlük işler ile oyalanıyor, kendimizi sorunların dışında tutuyoruz. Bazı güçler, yaşam biçimimizi değiştirip yeni kurallar koyuyor. Bunları izliyor, şikâyet ediyor, iş başa düştü mü eyyamcı mazeretler uyduruyoruz. 
Türk İzciliğini günümüze taşıyanlara, bunun için fedakârlık yapanlara çeşitli yakıştırmalarda bulunanlara sesimizi çıkartmıyoruz. Herkesin inatla kendi doğrusunu kabul ettirmek için yaptığı eylemlere çanak tutuyoruz. 
Oysa ortak bir çözüm yolu var…
…Ve çözüm üretmek, gücü birleştirmek, bir araya gelmek için olanaklar var.  Uzak durmaya, mevcut düzenden yararlanmaya çalışanlara göz yummaya daha ne kadar devam edeceğiz? Eh, bu da ancak bize yakışır…
Özetle;
Her iki resmi de, çerçeveletip muhafazaya alacağım. Mütevazi evimde, çalışma odama başucuma asacağım. 
Asacağım ve gözümün önünden ayırmayacağım ki, Mimoza ablanın azmini, kararlılığını, vermeye çalıştığı mesajı, iyi insan ve iyi vatandaş olmak için izciliğin kendi kuralları içinde yapılması gerektiğini, bunun için mevcut izci ve liderlere mesaj vermeye, yenilerini yetiştirmem gerektiğini bana sürekli hatırlatsın.  Vazgeçmeye kalktığımda beni uyarsın… Hiç kimse yanımda yer almasa bile bunu tek başıma yapmaya çalışacağım.
Tıpkı onun gibi…
Bu dünyada toprağı, cennette ışığı her zaman bol olsun…

Taner Tümerdirim

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.