”AT, SAHİBİNE GÖRE KİŞNER”

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

O zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti daha kurulmamıştı. Birinci Dünya Savaşı’nın bittiği yıl. Bu savaşta Almanlar müttefikimiz. Savaş sonunda Almanlarla birlikte yenik kabul edimişiz. Almanlarla siyasi ve ekonomik ilişkilerimizin başladığı yıl 1763, II.Friedrich dönemi. Osmanlı tahtında ise III. Mustafa(1757-1774) oturuyor.

Bu tarihtan sonra, zaman zaman kesintiye uğrasa da ilişkiler devam etmiş ve 1918 yılına gelinmiş. Taht’a VI.Mehmed Vahdettin (1918-1922) çıkmış. Tam 94 yıl önce, Berlin’de büyükelçilik binası için yer satın alınmış, elçilik binası da yapılmış. Bu bina, 1943 yılında 2. Dünya Savaşı’ndaki hava bombardımanları sonucu yıkılana kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin büyükelçiliği olarak hizmet vermiş.

1989 yılına kadar Almanya’nın başkenti Bonn olduğu için arsa sanki unutulmuş. 1989 yılından sonra da hatırlayan olmamış. Ak Parti iktidarı sahip çıkmış devletin malına. 17 ay içinde görkemli bir büyükelçilik binası dikilmiş Berlin’de. ”At sahibine göre kişner” demişler atalarımız ve o at kişnemiş, bulmuş çünkü sahibini.

Berlinliler salonu hıncahınç doldurmuşlardı. Önce büyükelçi Hüseyin Avni Karslıoğlu geldi kürsüye, mutluydu, keyifliydi. 94 yıl sonra Türkiye cumhuriyeti bir elçilik binasına sahipolmuştu ve Karslıoğlu da bu binanın açılış konuşmasını yapıyordu. Bundan daha büyük bir onur olur muydu? Daha sonra Federal Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle geldi kürsüye. Alman-Türk dostluğundan bahsetti ve ”64 yıl sonra Büyükelçilik eski yerine geldi, hoşgeldiniz eski yerinize…, yaşasın Almanya Türkiye dostluğu” dedi ve büyük alkış aldı.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da kürsüden inerken Westerwelle’ye, ”Yaşasın Türk -Alman dostluğu!” şeklinde cevap verdi. Siyaset böyle bir şey herhalde.

Başbakan, Almanya’da yaşayan 3 milyon Türk’ün, Türkçe’nin yanında Almancayı da çok iyi öğrenmeleri gerektiğini tenbih etti. ”Yunus Emre’nin yanında Goethe’nin, Hegel’in, Kant’ın da öğrenilmesi gerekir” diyerek entegrasyon konusunda hevesli olunması gerektiğinin altını çizdi.

Hüseyi Avni Karslıoğlu’nun Almanya’da doğan büyüyen ve eğitimini Türkiye’de tamamlayan bir büyükelçi olduğundan bahisle, Westerwelle’ye bakarak, ”Almanya’da doğup büyüyen ve eğitimini Almanya’da tamamlayan bir Türk kökenli Alman, büyükelçi olarak niçin Türkiye’ye atanmasın?” dedi.

Berlin büyükelçilik binasının Türkiye’nin dünyadaki en büyük elçilik binası olmasıyla övünülüyor. Övünülmesi gerekenin büyüklük mü yoksa fonksiyon mu olduğu tartışma konusudur.

Başbakan özetle şöyle dedi:

”Dünyada önemli bir aktör olmaya devam eden Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilişkilerini de aynı şekilde stratejik bir bakış ışığında ele alması gerektiğine inanıyoruz. Birliğin genişleme sürecinin devam ettirilmesi suretiyle barış, huzur ve refahın daha geniş bir coğrafyaya yayılmasının sağlanmasını diliyorum. Türkiye AB’nin amacına ve başarısına inandığı için üyelik hedefinden vazgeçmedi…

Bu binayı yerinin geçmişi itibarıyla Almanya ile derin tarihi kökleri bulunan yakın dostluk ilişkilerimizin de sembolü olarak kabul ediyorum. Esasen Türkiye ve Almanya arasındaki diplomatik ilişkiler bundan çok daha eskilere, 2013’te 250 yılı geride bırakmış olacağız. 250 yıllık diplomatik ilişkilerde bir geçmişimiz var. Ahmet Resmi Efendi’nin Prusya’ya elçi olarak atandığı 19 Kasım 1763 tarihine kadar uzanıyor. Nitekim 2013’te de hep birlikte Türk ve Almanlar olarak diplomatik ilişkilerimizin kuruluşunun 250. yıl dönümünü kutlayacağız…

Avrupa genelinde ekonomik krizle bağlantılı olarak yabancı düşmanı ve İslam karşıtı eğilimlerin artış gösterdiğine şahit oluyoruz. Norveç’te yaşanan ve 77 masum insanın hayatına mal olan menfur olay, önlem alınmazsa bu eğilimlerin nerelere uzanabileceğini bize maalesef bir kez daha hatırlattı.

Almanya’da aşırı sağcı saldırıların hedefinde yer alan Türk toplumunun tepkilerini ve beklentilerini de muhataplarımıza her görüşmemizde ifade ediyoruz. Almanya kamuoyunun da büyük tepkisine de yol açan acımasız cinayetlerin tam olarak aydınlatılmasını bekliyoruz. Müslümanlar ve Hristiyanlar arasındaki ön yargıların yıkılmasına yönelik çabalara büyük önem veriyoruz. Bu amaçla İspanya ile başlattığımız Medeniyetler İttifakı girişimimizin ehemmiyeti giderek daha iyi anlaşılıyor. Medya, sivil toplum ve düşünce kuruluşlarının ötekileştirmeye karşı mücadelede sorumluluk üstlenmesini bekliyoruz. Hükümetlerin de bu yöndeki çalışmalarını kamuoyunda açıkça ifade etmeleri ve kararlı davranmaları gerekiyor. Türkiye gelişen ekonomisi, giderek yükselen demokratik standartları, siyasi istikrarı ve bölgesinde, dünyada izlediği çok boyutlu aktif dış politikasıyla bu konuda üzerine düşeni yapmaya hazırdır.

Türkiye yalnızca son dönemde dünyanın odaklandığı Ortadoğu’da değil, Balkanlar’dan Orta Asya’ya, Karadeniz’den Kafkasya’ya kadar geniş bir alanda barış ve işbirliği politikası izliyor. Ortadoğu ve Arap dünyasında yaşanan değişim hareketlerini, hem demokrasi hem bireysel özgürlükler hem de güvenlik ve siyasi boyutlarıyla izliyoruz. Burada diğer devletlerin yapıcı rol oynayabilmeleri için samimi olarak ve ilkeli tutum sergilemelerini özellikle vurgulamak istiyorum…

Sizler daima diyaloğa önem vermeli, açık fikirli olmalısınız. Çünkü sizler Hoca Ahmet Yesevi’nin, Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş Veli’nin, Seyyid Abdülhakim Arvasi’nin, onların sevgi, barış, kardeşlik yolunun mirasçılarısınız…

Unutmayın, siz de çocuklarınız da tıpkı Fuzuli’yi, Mehmet Akif’i, Necip Fazıl’ı, Yahya Kemal’i okuyup anladığınız gibi Hegel’i, Kant’ı, Goethe’yi de okuyup anlamalısınız. Bu şekilde iki kültürü birden öğrenmek sizin için bir külfet değil tam tersine çok değerli bir avantaj, büyük bir zenginliktir. Bunu başardığınızda Alman toplumunun sizi çok daha kolay kabullendiğini, size daha fazla saygı duyduğunu göreceksiniz.

Türkiye’nin izlediği politikalarda ilkeli ve hakkaniyetten yana duruşunun, sizlerin bu yöndeki gayretlerinize güç ve katkı sağlayacağına inanıyorum. Şundan emin olun, sizin arkanızda artık güçlü ekonomisiyle, aktif dış politikasıyla bölgesinde ve dünyada söz sahibi bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti var. Sizler de tıpkı ülkenizde olduğu gibi hedeflerinizi büyütmelisiniz. Burada kalıcı olmaya, yerleşmeye, ev almaya, iş kurmaya karar verdiğiniz andan itibaren sizler artık buranın bir parçasısınız. Kesinlikle entegrasyon konusunda en ufak bir sıkıntınızın olmaması gerekir. Birliğinizi, beraberliğinizi, dayanışmanızı güçlü tuttuğunuzda Avrupa’daki en güçlü, en etkili, en dinamik toplum olacaksınız. İşte o zaman şu anda karşılaştığınız ve aşmakta zorlandığınız engellerin önünüzde birer birer yok olduğunu göreceksiniz. Kendinizi buralarda misafir olarak görmeyin, eğreti durmayın, kolay değil, 50 yıl geçti.”

Eleştirilerim:

1-Büyükelçilik binası dış görünüşü itibariyle çok hantal. Estetiğe fazla önem verilmemiş.

2-Selçuklu mimarisi unutulmamış ama. Osmanlı mimarisi unutulmuş. Bu bina, Osmanlı dönemindeki elçilik binası esas alınarak yapılsaydı daha güzel olurdu.

3-Mimarın Alman olması rahatsız edici. Türk Mimarlar bu konuda tercih edilmeliydi.

4-Başbakan’a Mimar tarafından binanın anahtarı verildi. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na verildi bu anahtar. Anahtarda yazılan Türkçe yazılar elçilik görevlileri tarafından kontrol edilmeliydi. Türkiye Başnakanı’na yanlış Türkçe. Şık durmadı. ”Teşekükür leri”.

5-Elçilik binasının temelini atan,eski büyükelçiye, en azından selamlama konuşması yapma imkanı verilmeliydi.

6- Böylesi önemli toplantılarda kürsülerin estetiği çok önemlidir, üzerinde hassasiyetle durulmalıdır.(Su şişesi gibi)

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.