BEKTAŞİ TUZU

ABONE OL
16:29 - 02/01/2021 16:29
1

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Alevi Bektaşi geleneğinde sofra kurulurken ilk önce sofraya bir tabakta tuz getirilir konur, yemeğe başlamadan gülbang okunmadan baba erenler parmağını tuza bandırır ağzına götürür, sofra gülbangını verir dervişler daha sonra yemeğe başlarlar.

Bu ritüelin sebebi, dirliğimizin tadı; tuzu olsun birliğimiz bozulmasın ilk düstur olsa da bolluk bereketli olması temenni edilir. Bazı insanlar evlerinin önüne veya iş yerlerine tuz serperler bolluk olsun diye. Tuzun diğer bir anlamı da: Notron; sodyum kloru, karbonat içermesidir, bu nedir? bu tuzdan günlük 15 gr. alındığı zaman vücudumuzdaki toksin maddelerin atılmasını sağlar, vücudumuzdaki suyu ALKALİ eder yani PH değerini yükseltir. Sofradan da en son tuz kaldırılır. Bu bilgiden sonra gelelim hikayemize…

Adamın birinin haylaz mı; haylaz bir oğlu varmış ne istese ne söylese o söylenen şeyin tersini yapar, edep erkan bilmezmiş. Çocuğun yaptıkları adamın canına tak etmiş, çare ararken bir arkadaşı akıl vermiş. Sen bu çocuğu en iyisi Bektaşi babaya teslim et, oda Dergâha götürsün, orda biraz edep erkan öğrensin uslanır demiş.

Bu fikir adamın kafasına yatmış, varmış babaya durumu izah etmiş, oğlunun durumunu anlatmış, çocuğu dergâha teslim edip oradan ayrılmış. Birkaç gün aradan sonra çocuğa bir görev verilmiş, Kızılırmak’tan geçip karşı yakadaki dağdan kaya tuzu alıp merkebe yükleyip, bir torbada kendi yüklenip getirilmesi söylenmiş.

Elinde bir kazma ve kürek ile Kızıl ırmağı geçmiş söylenen yere varmış başlamış tuz kayalarını kırmaya, tabi kolay bir iş değil, akşama doğru işini anca bitirmiş, heybenin iki tarafına tuzları yerleştirmiş, küçük bir çuvalı da kendi yüklenmiş, tekrar yola koyulmuş, O küçücük çuval o kadar işten sonra öyle ağır gelmeye başlamış ki ,onu da merkebe yüklemiş, hava tam kararmadan Kızıl ırmağı geçip dergaha dönmek istiyormuş, tabi onu gizlice izleyen baba erenler dur bakalım bu çocuk ne yapacak diyormuş”.

Kızılırmağa gelince yolun nerden geçtiğini bilmediği için ,merkebi suya sürmüş, kendi de peşinden, gittikçe derinleşen Su’da semer bir tarafa kaymaya başlamış, suyun o şiddetiyle tuzlar erimiş, erimeyip de geride kalan iki buçuk çuvaldan bir avuç yaş tuz kalmış, merkeple çocuk canını zor kurtarmış. Karaya çıktığında derin bir nefes almış, baba erenler yanına yaklaşmış hayırdır genç ne yaptın tuzu getirdin mi deyince, çocuk biraz mahcup bir gündür çalışıp didindiği emeğin boşa gittiğini görünce ne söyleyeceğini şaşırmış.

Baba erenler neyse dersini almışsındır her canlıya taşıyabildiği kadar yük yüklemesini öğrenmişsindir der. Biraz ilerde de önceden hazırlamış oldukları tuzu hayvana yüklerler dergâha doğru yol alırlar. Çocuk başlar söylenmeye tabi senin tuzun kuru; tabi senin tuzun kuru bunu ben bile taşırım diye…

Bu hikâye bize haddinden fazla taşıyamayacağı yükün verilmemesi gerektiğini, tuzu kuru olanlarında, tuzu yaş olanları anlaması gerektiğine gösteriyor.

Güzel; güzel saraylarda, Villalarda oturup ahkam kesmemek gerektiğini her canlının bir sabrı olduğu ve aç gözlü olmamamızı uyanıklık edilmemesi gerektiğini yanlış atılan bir adımda elinde avcunda bir şey kalmayacağına en güzel bir örnektir.

Ali Sönmez

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.