ATATÜRK VE KADIN GİYİMİ

ATATÜRK VE KADIN GİYİMİ

ABONE OL
23:33 - 22/03/2024 23:33
ATATÜRK VE KADIN GİYİMİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiye’de uzun zamandır kadınların giyimi konusunda tartışmalar yapılmakta. Bu tartışmalarla toplumumuz iki cepheye bölünmüş durumda. Özellikle kendilerini “Atatürkçü, cumhuriyetçi” olarak gören kesim, dindar görünen kadınlara karşı itici, dışlayıcı bir dil kullanmakta. Bu da karşıt görüşler arasındaki uçurumu derinleştirirken uzlaşma ve birbirinden etkilenme olasılığını ortadan kaldırmak. Kurtuluş Savaşı’mızın ve Cumhuriyet Devrimi’mizin öncüsü Atatürk, bu konuda nasıl düşünüyordu acaba? O, günümüzde kendini Atatürkçü görenlerle aynı düşüncede miydi?

Atatürk, 21 Mart 1923’te Konya Hilali Ahmer Kadınlar Şubesinde tarihe geçecek bir konuşma yaptı. Bu konuşmada Atatürk’ün öngörüsüne şapka çıkarmak gerek.

“Fakat muhterem hanımlar ve muhterem beyler, hepinizce malumdur ki kadınlarımızın bu kadar fedakârlığına, kadınlarımızın bu kadar hizmetine, erkeklerden hiçbir yerde geri kalmayan bu kadar ehliyetlerine rağmen, düşmanlarımız ve Türk kadınının ruhunu bilmeyen yüzeysel bakışlar kadınlarımıza bazı isnatlarda bulunmaktadırlar. Kadınlarımızın hayatta atılane yaşadıklarını, ilim ile, irfan ile münasebetleri bulunmadığını, medeni hayat ve toplumsal hayat ile alakadar olmadıklarını, kadınlarımızın her şeyden mahrum kaldıklarını, onların Türk erkekleri tarafından hayattan, dünyadan, insanlıktan, işten güçten uzak tutulduğunu söyleyenler vardır. Fakat halin hakikati böyle midir? Şüphesiz ki Türk kadınını bu suretle görmek, Türk kadınını görmemektir. Yabancıların ve bizi düşman gözüyle görenlerin tarif ve tasvir ettikleri kadınlar, bu vatanın asıl kadını, Anadolu’nun asıl Türk kadını değildir. Öyle kadınlar bizim asıl hayatımızda ve asıl memleketimizde yoktur. Türk kadınını yanlış görüp yanlış anlatanlar, bilhassa büyük şehirlerimizde, ileri, medeni zannedilen yerlerde bazı Türk hanımlarının harici manzaralarına bakarak aldanıyorlar. O kadınların harici manzaralarını aleyhimizdeki kötü yorumlara müsait bir zemin olarak alıyorlar. Milletin genel hayatına nispetle pek sınırlı ve ehemmiyetsiz olan o kadınları, onların harici manzaralarından çıkardıkları manayı bütün Türk kadınlığına yayıyorlar. İşte ilk düzeltilecek hata ve ilk ilan edilecek hakikat buradadır. Harici manzaralarıyla düşmanlarımıza ve bilhassa içimizdeki bedbahtlara bilerek ve daha ziyade bilmeyerek haklı bir yalan dolan sermayesi veren manzaralara, hepiniz biliyorsunuz ve herkes biliyor ki, en ziyade memleketimizin en büyük şehri olan, asırlarca devletin payitahtı ve hilafet merkezi bulunan İstanbul’da tesadüf ediliyor. Düşmanlarımız bu manzaradaki kadınlardan aldıkları intibalar ile acı hükümler veriyor ve diyorlar ki: Türkiya medeni bir millet olamaz, çünkü Türkiya halkı iki parçadan meydana gelmektedir; kadın ve erkek iki kısma ayrılmıştır. Halbuki bir toplum aynı gayeye bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse ilerlemesine ve medenileşmesine fenni imkân ve ilmi ihtimal yoktur. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 15, Kaynak Yayınları, Birinci Basım, Şubat 2005, s. 245-246)”

Atatürk’ün yukarıdaki saptaması olağanüstü ve öngörülüdür. İstanbul’da kadınların tamamını temsil etmeyen küçük bir azınlığın kara çarşaflı ve peçeli sokağa çıkmasını batılı düşmanlarımız ülkemizin uygar olamayacağı doğrultusunda yorumlamaktalar. Günümüzde aynı şey olmuyor mu? Sokaklarımızda gezen bazı kadınların kıyafetleri üstünden ileri geri yorumlar yapanların o günün batılı düşmanlarından ne farkı var?

“Muhterem hanımlar, düşmanlarımızı aldatan bu harici manzara bilhassa kadınlarımızın şeklinden, giyinme tarzından ve kapanma suretinden doğuyor. Onların aldatmalarına saik olan diğer bir nokta da yabancılarla temas edebilecek mevkide bulunan kadınlarımızın tavırlarının ve hareketlerinin milli tavırlarımızın ve hareketlerimizin timsali olmayıp, belki Avrupa tavırlarının ve hareketlerinin taklidi olarak görülmesidir. Hakikaten memleketimizin bazı yerlerinde, en ziyade büyük şehirlerinde, giyinme tarzımız, kıyafetimiz bizim olmaktan çıkmıştır. Şehirlerdeki kadınlarımızın giyinme ve kapanma tarzında iki şekil tecelli ediyor; ya bu yönde ya karşıt yönde aşırılık görülüyor. Yani ya ne olduğu bilinemeyen, çok kapalı, çok karanlık bir harici şekil gösteren bir kıyafet, veyahut Avrupa’nın en serbest balolarında bile harici kıyafet olarak arz edilemeyecek kadar açık bir giyim. Bunun her ikisi kötü tesirden, hayatımıza fenalık yapmaktan geri değildir. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi, dinin emri haricindedir. Bizim dinimiz kadını o aşırılıktan da tenzih eder.

O şekiller dinimizin gereği değil, muhalifidir. Dinimizin tavsiye ettiği tesettür, hem hayata, hem fazilete uygundur. Kadınlarımız şeriatın tavsiyesi, dinin emri icabınca tesettür etselerdi ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklardı. Şer’i tesettür kadınlar için müşkülata sebep olmayacak, kadınların toplum hayatında, iktisat hayatında, iş hayatında ve ilim hayatında erkeklerle işbirliği yapmasına mani bulunmayacak basit bir şekildedir. Bu basit şekil, toplumumuzun ahlak ve adabına aykırı değildir. (Aynı yapıt, s. 246)” Atatürk, giyimde her türlü aşırılığa karşı. Toplumun genel ahlak ve adabına aykırı olarak açık saçık giyinen kadınlara da halkımızın geleneklerine uygun olmayan aşırılıktaki kapalı giyime de karşı. Kadınlardaki her iki yöndeki aşırı giyimi, Türk ve İslam geleneğine aykırı bulmakta. Bu giyim biçimlerinin şeriata da uygun olmadığını söylemekte.

Günümüzde ne yazık ki Atatürk’ün yukarıdaki uyarılarına uyum neredeyse yok! Her iki kesim de giyimde aşırılıkta sınır tanımamaktalar. Bu da birbirlerine karşı nefrete dönüşmekte. Sokaklarda “Kahrolsun şeriat!” diye bağıranların Atatürk’ün şeriatı nasıl algıladığını anlamaları gerek. Atatürkçülüğü, batıcılık sananların yukarıdaki konuşmada anlatılanları anlamaları çok zor.

“Giyinme tarzımızı ifrata vardıranlar, kıyafetlerinde aynen Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine mahsus ananesi, kendine mahsus adetleri, kendine göre milli hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz bir hüsrandır. (Aynı yapıt, s. 247)” Bu sözlerden anlaşılıyor ki Atatürk, Türk ulusuna Avrupalı gibi olmayı, onlar gibi yaşamayı önermiyor. Kadın giyiminde Avrupa’yı taklit etmenin ne denli yanlış bir davranış olduğunu özellikle vurgulamakta.

Kadın giyimini temel alarak gericilik, ilericilik tanımı yapanlar; bu tanım üzerinden toplumu bölenlerin Atatürk’e karşı olduklarını kolaylıkla söyleyebiliriz. Bu yapay ayrımların toplumuzda yaygınlaşması, tamamen bir emperyalist proje. Emperyalizmin kışkırtması, bakış açısıyla toplumu bölmenin ülkemize hiçbir yararı yok! Bu yapay bölünmenin Amerikancı darbe dönemlerinde körüklendiğini ne tez unuttuk? Üzülerek söyleyeyim ki laiklik adına açık saçık giyinenlerle İslam kurallarına uyma adına yüzyıllardır olmayan kadın kıyafetleri icat edenler de aynı merkezlerden yönetilip kışkırtılmakta. Amaç, ulus devletimizi bölüp parçalayarak yok etmek. Ne adına olursa olsun bilerek ya da bilmeyerek bu kışkırtmalara kapılanların ülkemize zarar verdikleri çok açık.

Atatürk, dün olduğu gibi bugün de bize kılavuz olmakta, yarın da düşüncelerinin ışığıyla bizi aydınlatacağı kesin. Devletimizi sonsuza dek birlik, dirlik içinde yaşatacak olan Atatürk’ün yolundan gitmemiz. Başka yolların sonu karanlık. Bu nedenle Atatürk’ü iyi anlamanın zamanı artık.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.