İŞİN DOĞRUSU BU BAKANLIK ADINI DEĞİŞTİRMELİ

İŞİN DOĞRUSU BU BAKANLIK ADINI DEĞİŞTİRMELİ

ABONE OL
15:01 - 28/04/2024 15:01
İŞİN DOĞRUSU BU BAKANLIK ADINI DEĞİŞTİRMELİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İŞİN DOĞRUSU BU BAKANLIK ADINI DEĞİŞTİRMELİ.
ONA EN UYGUN AD DİNÎ EĞİTİM BAKANLIĞI OLSA GEREK…

Bakanlık;
“Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ni, Türkçesiyle, eğitim/öğretim programını açıklamış.
Bakan Tekin, sosyal medya hesabından yaptırmış açıklamayı.
Duyuruda söz konusu taslağın görüş ve önerilere açık olduğunu, uygulamaya konulacak programın görüş ve önerilere açık olduğunu söylemiş sosyal medyadan yaptırdığı açıklamada.
”Tecrübe, öneri ve desteğiniz bizler için önemli. Sadece son bir yılın değil, on yıllık uzun soluklu bir çalışma ile meydana getirdiğimiz; akademisyen, öğretmen ve paydaşlarımızın yoğun çalışma ve katkılarıyla ortaya çıkan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adını taşıyan yeni müfredat çalışmamızı kamuoyunun ve eğitime gönül veren herkesin görüşlerine sunduk.” demiş.
Sanırsın bağ bağışlamış!…
Bakanın açıklamasına tepkiler geciktirilmemiş.
Eğitim Sen yazılı bir açıklama yapmış, Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim İş) Genel Başkanı Kadem Özbay da değerlendirmelerde bulunmuş.
Kadem Özbay açıklamasında şunları dile getirmiş:
“İçerisinde çok şık ahlâk, erdem, kâmil insan vurguları var.
Cumhuriyet bir ya da iki kez geçiyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün adı hiç geçmiyor.
Tekkede mürid mi yetiştiriyorsunuz?
Yoksa çağın gereğinde öğrenci mi yetiştiriyorsunuz?
Bu müfredat bir parti programıdır.
Cumhuriyet değerlerine uyan bir müfredat değildir.
Maarif kelimesi de müfredatın ne olduğunu vurguluyor.
Çocuğun akademik gelişiminden yana değil, ahlâkını baskılayan bir nesil yetiştirilmeye çalışılıyor.
Bilimsellik vurgusu yok denecek kadar az.
Buradan soruyorum, müfredatla mürid yetirilmesi mi amaçlanıyor?”
Eğitim Sen de konuya ilişkin yazılı bir açıklama yapmış.
Açıklamasında, şu görüşler yer vermiş:
”Tüm ülkeyi ve gelecek nesilleri yakından ilgilendiren eğitim müfredatı gibi bir konuda, müfredatın siyasal ve ideolojik olarak iktidara yakın çevrelerin müdahalesiyle daha da geriye götürülmesi, bilime ve aydınlanma düşüncesine karşı resmen bayrak açılması söz konusudur.
Ders kitaplarında bir süredir sürdürülen sadeleştirme ve basitleştirme uygulamalarının doğrudan bilim, felsefe, tarih ve sanat derslerini hedef alması,
bilim derslerinde ünite ve kazanım sayılarının azaltılması,
başta tarih dersleri olmak üzere, büyük ölçüde dinî ve millî öğeler ve referanslarla donatılmış bir müfredat oluşturulduğu görülmektedir.
Ülkeye aydın, ilerici ve değişimci nesiller gerekirken bu müfredatlarla daha geriye doğru bakan, çağdışı zihniyetle donanmış nesillerin yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.
Yeni müfredatların, bilim, teknoloji ve çağdaşlıktan ziyade tarikat ve cemaatlerin belirlediği bir biçim ve içerikte olacağı kuşkusuzdur.”
Türkiye’nin nasıl bir eğitim/öğretim programına gereksinimi olduğunu 11 maddede sıralayan Eğitim Sen;
„Yeni müfredat hazırlıkları konusunda sorunun eğitim biliminin temel ilkeleri göz önünde bulundurarak hayata geçirilmesi gerektiği açık.
Eğitim Sen, eğitimin toplumsal bir olgu olarak ele alınıp, bu olguyu tanımlayan değişkenlerin bütünsel bir çerçeve içinde analiz edilmesi gerektiğini düşünmektedir.” diyor ve öneriyor:
– Eğitim müfredatı hazırlanırken;
bilimsel, demokratik, laik, bireyin yanı sıra aynı zamanda toplumsal faydayı da gözeten, insan hak ve özgürlüklerine dayalı eğitim programlarının oluşturulması gereklidir.
– Bu çerçevede yaratıcı ve eleştirel düşünen, üretici, çevre bilincini kazanmış, toplumsal sorunlara duyarlı, kendine güvenen, demokrasiyi özümsemiş, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, eşitlikçi, adalet duygusu gelişmiş bireylerin yetiştirilmesini hedefleyen eğitim programları oluşturmak temel hedef olmalıdır.
– Dil bir iletişim aracı olmanın yanı sıra o dili konuşan toplumun tarihinin ve kültürünün taşıyıcısıdır.
Farklı dillerin varlığını inkâr eden, onları dışlayan tek dil-tek millet ideolojisi terk edilerek çok dillilik temelinde anadilinde eğitim müfredat içeriklerine eklenmelidir.
– Müfredatın içeriği bilgi ve değerler, demokrasi karşıtı, dinci, gerici, istismara dayanan, ırkçı, etnik ayrımcı, bölgeci, cinsiyetçi, farklı renk ve kültürleri aşağılayıcı, savaş yanlısı, çevre düşmanı, piyasacı öğeler asla olmamalı, var olanlar çıkarılmalıdır.
– Müfredatta yer alan konu, amaç, hedef, öğretim ilke ve yöntemleri ve kavramları, çocukların sosyal ve kültürel gelişim düzeylerine uygun olmalıdır.
– Müfredat, sınav ve not sistemi üzerine kurulmamalıdır.
Çünkü; sınav ve not sistemi, geliştiren değil, eleyen ve seçen bir sistemin ürünüdür.
Ölçme ve değerlendirme, öğretmen, öğrenci, veli üçgeninde kurulmalı ve nicelik değil, nitelik ölçülmelidir.
Ölçmenin amacı elemek değil, niteliğin yer ve düzeyini belirlemek olmalıdır.
– Ders kitaplarının sermaye çevrelerinin çıkarları ile dinsel kural ve referanslara göre hazırlanması uygulamalarına derhal son verilmeli, bilimsel ve pedagojik ilkelere uygun tarzda hazırlanması sağlanmalıdır.
– Ders kitaplarında gözlenen tekdüzelik son bulmalı, içerik bilimsel, sistematik ve öğrenciye göre olmalıdır.
Seçilen konular ile konuların ele alınış biçimi program hedeflerine uygun ve ilgi çekici şekilde düzenlenmelidir.
– Ders kitabı uygulama aşamasında çeşitli öğretim yöntemlerini kullanmaya olanak sunmalı; öğrencinin katılımı, merak, yaratıcılık ve eleştirel düşünme yönleri ön plana çıkarılmalıdır.
Ders kitapları, onu kullanan öğrencileri araştırma, sorgulama ve bilgilere ulaşma çabasına dahil edecek bir yapıda hazırlanmalıdır.
– Ders kitaplarında öğrencilerin okuduklarından zevk almalarını sağlama, düşünme becerilerini teşvik eden etkili sorgulama teknikleri kullanma, eleştirel düşünme ve kendi kendine öğrenmeyi teşvik etme yaklaşımı kendini göstermelidir.
– Öğrencinin ve öğretmenin kontrol edemediği hiçbir araç, eğitimin temel unsu¬ru haline getirilmemelidir.
Özellikle bireyin davranış, beceri ve yetenek gelişimine odaklanan ilk ve ortaokul düzeyinde bilgi teknolojilerinin yanlış kullanımının öğrencinin gerçek hayatla bağını koparabileceği riski göz önünde bulundurulmalıdır.
– Program hazırlıkları sürecinde sermaye ve iktidar odaklarının ekonomik, siyasal ve ideolojik çıkarlarına yönelik düzenlemeler yer almamalı, sendikalar, bilim çevreleri ve öğrenci, veli temsilcilerinin programın hazırlanmasında katılımı sağlanmalıdır
Eğitim/Öğretim değişiklikleriyle darbeler ve cuntaların da tarih ders kitaplarında okutulacak olması, dersleri militaristleştirecektir.
Bakan Tekin’in bugüne kadar yaptığı açıklamalardan çıkarılabilecek en somut sonuç, yeni eğitim programının, tüm derslerde sarmal olarak dini ve millî değerleri temel alan, farklılıkları ötekileştiren bir içerikte hazırlıkların yapılmış olmasıdır.
Yıllardır iktidar eliyle adım adım hayata geçirilen eğitimde dinselleşmenin son halkasının yeni program üzerinden tamamlanması amaçlanmaktadır.
Dönem başında tüm okullarda bir hafta boyunca şiddet görüntüleri eşliğinde gelişme çağındaki ilkokul öğrencilerine, sakıncalı olmasına rağmen, zorla izlettirilen ’15 Temmuz Darbe Girişimi’nin eğitim programına girmesi ve bu darbe girişiminin ulusal bayramlar arasında sayılması, hatta felsefe dersi planı içine yerleştirilerek anlatılmak istenmesinin eğitim bilimine ne kadar katkısı olacağı tartışmalıdır.
AKP ilk dönemlerinde program ve ders kitaplarından militarist değerleri ayıklamakla övünürdü.
Şimdi 12 Eylül darbecilerinin çizgine geldi.
İlkokul çocuklarına asker, darbe, silah, ölüm gibi konuların anlatılması pedagojik cinayettir.
Siyasi iktidarın ve MEB’in geçtiğimiz 22 yıl içinde eğitim politikaları alanında ve uygulamada göstermiş olduğu pratik, yeni programın nasıl bir içerikte olacağı ve eğitim sistemini hangi yöne doğru götürmek istediği konusunda yeterince ipucu vermektedir.
MEB’in 2005’ten bugüne kadar yaptığı hiçbir programda önceden gereklilik çözümlemesi yapılmadı, programa uygun altyapı düzenlenmedi ve öğretmenler programların uygulanması konusunda yeterince eğitilmedi.
Yanı sıra, programın uygulanma sürecine ilişkin planlama, pilot uygulama ve değerlendirmeler de gerçekleştirilmedi.
Sürekli aynı yanlışı yaparak farklı sonuçlara ulaşılamayacağı bilinmesine karşın, MEB’in aynı yanlışı tekrarlaması dikkat çekicidir. MEB, eğitimle ilgili bir kurum ama yanlışlarından ders almayı hala öğrenemedi.
Ders alınmadığı sürece de bunun maliyeti artacak ve bu maliyeti de Türkiye halkları ödeyecektir.
MEB’in yeni programım; düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen, karşı çıkmayan ve yorumlamayan robot, ve ruhsuz kuşaklar yetiştirmek amacıyla hazırlandı.
Sorun bilim ve demokrasi değil, çağdışı davadır.
Öğretim programlarında bilimsel eğitimle ilgili olan pek çok nokta özenle ayıklanırken, iktidarın kurguladığı yeni rejimi ve onun 2023 vizyonunu merkez alıp, açık ve gizli amaç ve değerleri programlara ustaca yerleştirerek kendilerince ‘dinî ve millî bir program oluşturulmak istendiği açıktır.
Eğitim sisteminde yaşanan dönüşümler, içinde bulunulan ekonomik, toplumsal ve siyasal sistemin gelişim süreçlerinden ayrı ya da bağımsız değildir.
Bir ülkenin eğitim sistemi, bir bütün olarak içinde yaşanan toplumun gerçekliğini yansıtır.
Burada sadece ekonomik düzey değil, toplumsallaşma süreçleri, cinsiyet eşitsizlikleri, ideolojik konumlar, sınıflar arası güç ilişkileri vb. gibi oldukça karışık bir dizi ilişki devreye girer.
Bu nedenle Türkiye gibi ülkelerde laiklik ve laik eğitim mücadelesi, okulda ve toplumda yürütülen demokrasi ve özgürlük mücadelesinden ayrı değildir.
Eğitim sistemi ve okullar ya tamamen egemen ideolojiye teslim edilecek ya da çocuk ve gençlerin nasıl bir eğitim alması, nasıl bir toplumda yaşaması isteniyorsa, onun için mücadele edilecektir.”
BU DEĞERLENDİRMELERE KATILIYOR, ÜLKENİN GELECEĞİ OLAN KUŞAĞIN ÇAĞDAŞLIK ANALAYIŞI VE TARFASIZLIK İLKESİ ÇERÇEVESİNDE BİR EĞİTİM VE ÖĞRETİM PROGRAMIYLA EĞİTİMİNİN VE ÖĞRENİMİNİN YAŞAMSAL ÖNEMDE OLDUĞUNUN ALTINI KALIN BİR ÇİZGİYLE ÇİZİYORUM.

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.