ANKARADAN SONRA…

ABONE OL
18:53 - 01/10/2020 18:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Hani hep İstanbul ve İzmir’dir ya başköşesinde sevdaların, özlem ve güzelliklerin… Hakkını yerler ya Ankara’nın bilmeyenler, soğuk bulurlar ya, resmi ve ciddi, hele de gri hâkimiyetiyle.
Uzaktan baktıkları içindir, şöyle bir uğradıkları için, görmedikleri, göremedikleri, yaşamadıkları içindir!
Oysa yaşamışsanız Ankara’da Ankara’yı, ayrı bir sevda bürür yüreğinizi. Sonrasında her şehir dar gelir, yavan, yoksun, yaşanmaz gelir. Ankaralı olmasanız da aslında, sıla gibi gelir, özlemi her gün daha bir büyür ve çeker için için sizi kendisine.
Yanılmıyorsam, bildiğim kadarıyla toplam sayısı 40 civarında olan müzesi ki bunun 7 tanesi Avrupa’daki müzelerden hiç de farklı değildir. Takriben 40 a yakın kütüphanesi, bunun da 2 tanesi çocuk kütüphanesi… 11 adet tiyatrosu, 26 adet sinemasının sunduklarını da özlersiniz başka illerde, hele de yoksun olanlarında…
Şehirlerin de kişiliği var insanlar gibi şüphesiz, belki de kişiliğimize uygun şehirleredir sevgimiz, sevdamız özlemimiz.
Tarihin ilk günlerinden günümüze, Anadolu topraklarında varlığını gelişerek sürdüren Ankara, Likyalılardan Hititlere, Romalılardan Bizanslılara, Selçuklulardan Osmanlılara ve nihayet Cumhuriyet Türkiye’sine kadar uzanan o uzun çizgide müthiş bir tarihi birikimin görselliğini sunar size.
Evet, ciddidir Ankara, resmidir bir o kadar da içten ve samimi ama samimiyetle laubaliliği karıştırmaz hiçbir zaman, arasındaki ince çizginin nerede başlayıp nerede bittiğini iyi bilir. Saygılıdır, en azından saygın davranış ve duruşu bilir, saygı duymadıklarına bile saygılı davranması gerektiğini de…
Derli toplu, düzenli ve kuralcıdır. Mesafeli bir içtenliği vardır tıpkı samimiyetinde de olduğu gibi ve hangisini nerede, nasıl, nereye kadar sergilemesi gerektiğini iyi bilir. Nereye giderken ne giyilmesi gerektiğini, nerede nasıl davranılması gerektiğini de bildiği gibi…
Örneğin bir operaya, kot pantolonunuzla, eprimiş bir gömlekle veya sıradan günlük bir kıyafetle gitmezsiniz. Ya da sinemaya, hastaneye, resmi bir daireye, bankaya şortla, terlikle gitmezsiniz. Nerede nasıl eğleneceğinizi, nerede nasıl müzik dinleyeceğinizi de iyi bilirsiniz…
Tanımasanız da karşılaştıklarınızla selamlaşır ama yanlış anlaşılmazsınız o resmi ve mesafeli duruşunuzun sağlayıcılığıyla.
Buram buram kültür kokar sokakları, yok yoktur kitapçılarında… Kitap kafelerde kitaplar dergiler okursunuz çayınızı yudumlarken keyifle…
Sadece kitapçılarla sınırlı değildir yok diye bir şeyin yok oluşu. Her gereksiniminiz el altında, derli topludur.
Kızılay’a gitmeniz yeterli; resmi dairelerden, bankalardan tutun da, iğneden ipliğe, gıdadan sağlığa, aklınıza ne gelirse her ihtiyacınızı görüp kesenize uygun bir yerde, yemeğinizi de yer, sinema tiyatroya da gidiverirsiniz en yakınında bir yerde de öyle dönersiniz evinize.
Tadilat yapacaksanız, aklınıza gelen gelmeyen çeşitlilikte malzemeyi, ulusa geçip bir sokakta bulursunuz. Mobilya mı alacaksınız, sitelere doğru düşün yola, koca bir mahalle, günlerce gezseniz bitiremezsiniz, mobilyanın envaı aynı yerde.
Çat kapı, her aklınıza estiğinde gidemezsiniz en yakın dostunuza bile, ziyaretin de, iadesinin de kuralları vardır, iade gerekliliğinin de bilinciyle.
Bunlardandır başka illeri kolay kolay kabullenemeyiş, benimseyip alışamayışınız bunlardandır, başka illerin yavan, yoksun gelişi ve o illerde kendinizi yalnız, yapayalnız hissedişiniz de bunlardandır!
Dediğim gibi; derli toplu, düzenli ve kurallıdır Ankara…
Sevmeler de, sevmemeler de bu yönleriyle

Perihan Reyhan Alkan

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.