KORONA KRİZ POLİTİKALARININ BÜYÜK KAYBEDENLERİ ÇOCUKLARIMIZ

ABONE OL
12:25 - 11/04/2021 12:25
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Okuyacağınız bu rapor Duisburg-Essen Üniversitesi, Essen Kampüsü Pedegoji Enstitüsü Öğretim Üyesi sevgili  dostum ve yakınım Prof. Dr. Armin Bernhard tarafından hazırlanmış kısa bir rapordur, Bu rapor her ne kadar Almanya üzerine yoğunlaşıyor olsa da, “Özellikle Batılı” toplumlardaki kısıtlamalar ve insanların hareket alanlarının sınırlanması daha yoksul bölgeleri doğrudan etkilediğinden, uluslararası boyutta da ele alınmasının kaçınılmaz olacağını düşünüyorum, böylesine bir raporu kendi köşemde paylaşmaktan büyük bir mutluluk duyduğumu da siz değerli okurlarımla paylaşmak istiyorum.

Öyle ki, Mart ila Mayıs 2020 arasında Dünyada 1.5 milyar çocuk okula devam edemedi, 370 milyonu okul yemeğinden mahrum kaldı. Kasım ayında okul kapatmalarından etkilenen çocuk sayısı 527 milyondu. 117 milyon çocuk için kızamığa ve çocuk felcine karşı hayat kurtaran aşı kampanyaları yapılamadı. 463 milyon öğrenci telafi amaçlı derslere giremedi. UNICEF’in karanlık tahminleri şöyle: Önümüzdeki 12 ay içerisinde 2 milyon çocuk, hizmet verilememesi ve yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybedebilir. Yetersiz beslenen çocukların oranı 2020’de %14 arttı, 150 milyondan fazla çocuk çok boyutlu yoksulluğa sürüklendi (bkz.: Klundt’un araştırması 2020; UNICEF/Save the children 2020).

Almanya’da 3 milyon çocuk okul öncesi eğitim kurumlarına, 8 milyonu örgün eğitime devam ediyor. Eğitim ve öğretim kurumlarında yapılan kısıtlamalardan erişkin olmayan çocuklarıyla 8 milyon aile etkileniyor. Yüz binlerce öğrenci evde eğitimden dışlandı, milyonlarcası için ücretsiz öğle yemeği verilmiyor. Ne çocuk yuvaları, okullar ne de okul dışı gençlik eğitim kuruluşları için politika tarafından bir iyileştirme yapılmadı. Evsiz gençler, engelli çocuklar ve sığınmacı gençler kısıtlamaların olumsuz sonuçlarından en çok etkilenen kesimdir (bkz.: Klundt agy.).

Eğitim ve öğretimin arzında gerçekleşen bu kısıtlamalar, çocukların durumu üzerinde aşırı bir etki bırakmadan kalmıyor: Çocuk ve ebeveynler arası ilişki sürekli bir sınavdan geçiyor; Sosyal mesafe, sosyal gelişimde ve sosyal yeteneklerin oluşumunda sekteye neden oluyor; Toplumun yoksul katmanlarından gelen çocuklar, kriz öncesine kıyasla daha fazla mağdur ediliyor, desentegrasyon tehlikesi artıyor; Kültürlerarası temas ve çocuklar arasındaki alışveriş oldukça zorlaştırılıyor;

Öğrenimde büyük zaman kaybı olacağından hareket etmek gerekir; ilkokul derslerinin azaltılmasıyla okuma yazma bilmemezliğin artması bekleniyor; Özel eğitim gereksinimli çocukların destek alması sağlanamıyor ya da bu çok yetersiz kalıyor.(Eğitimde) sosyal eşitsizliğin keskinleşmesiyle toplumsal bölünme hızlandırılıyor. Bir okul yılının 1/3’üne tekabül eden öğrenme süresi kaybının, ulusal ekonomi için 2,5 trilyon Avro zarara neden olacağı tahmin ediliyor. Okullaşması yetersiz çocukların yaşam boyu iş gelirleri ortalaması, kaybedilen üçte birlik her okul yılı için %3 ila 4 oranında düşmektedir (bkz.: Deutsche Gesellschaft für Erziehungswissenschaft et al 2020). Çocuk yoksulluğu ve ‘Korona krizinden’ çok önce tanılanan “çocuk refahının yapısal tehdidi” (Klundt 2020, S. 9) oldukça büyüdü.

Ancak çocukların kriz yönetiminin aldığı önlemlerden gördüğü zararı salt okul kapatmalarıyla, hibrit ders ve evde öğrenim uygulamasındaki aksamalarla açıklamak tamamen yanlış olur. Hükümetin aldığı önlemlerin Mart 2020’den bu yana çocuk ve gençlerde neden olduğu genel psişik durumu da ele almak gerekir. Bunlar açıklandığı üzere çocuklarda korku, panik ve de suçluluk duygusu yaratmak için kullanılmış (bkz.: BMI 2020, S. 2; S. 13), amacı ise kısa vadede zorla davranış değişikliği sağlamak olmuştur. Çocukların orta ve uzun vadeli psikososyal kişilik durumu üzerindeki ardıl etkileri kayıtsızca göz ardı edilmiştir. Sağlığa dair kapsamlı bir kavrayış ortaya koyulduktan sonra, kriz koşullarında hükümet stratejileri üzerinde yükselen politik önlemlerin neredeyse sağlığa zararlı olarak sınıflandırılması gerekir. Bilindiği uzere küresel krizler çocukların ruhsal dengeleri üzerinde “makro sosyal stres etmenleri” olarak etkide bulunur (Mansel1992), bir diğer ifadeyle onlar, özellikle de bilerek dramatize edildiklerinde, çocukların psişik durumlarını ve kimlik gelişimlerini olağanüstü biçimde sekteye uğratırlar. Kısıtlamaların ve sınırlayıcı, olağanüstü siyasal düzenleme ve önlemlerin, çocuk ve gençlerde yarattığı psişik durumun sonuçları bilim tarafından aktarılıyor:

Çocuklar duygu ve emosyonlarının kültürel alfabeleştirilmesinde engelleniyor (özellikle de maske takmakla) Temasın azaltılması ve maskeyle birliktelik duygusunun ve ona uygun empati, duyarlılık ve dayanışma gibi özelliklerin gelişmesi oldukça zorlaştırılıyor; Farklı korkular (ölümden korkmak; başkasına hastalık bulaştırmaktan korkmak, sosyal hizmetlerden dışlanmaktan korkmak) çocuksu kişilikleri ele geçirdi ve onların özgüvenini ve sosyal iyimserliklerini tehdit ediyor; Demokrasi için vazgeçilmez özellikler büyük bir baskı altına alınıyor (reaktans, dayanışma ve zihinsel direnç gösterme yeteneği ve muhakeme yetisi), ve bu da büyük bir ihtimalle otoriter düşünce ve davranış biçimlerinin türemesini destekleyecektir.

Bu açıdan, sağlık önlemleri olarak pazarlanan stratejiler, World Economic Forum çerçevesinde geliştirilen “büyük bir yeni başlangıç” planında formüle edildiği Duisburg-Essen Üniversitesi 8 gibi,“ruhsal sağlık sorunlarını” ‘salt’ “arttırmakla” kalmadı (Schwab/Malleret 2020, S. 276)2: Onlar daha çok yetişen kuşağın yaşamla ilgili ruh hallerine ve geleceğe dair umutlarına uzun vadede yansıyacak yeni tür psişik ve zihinsel baskılar oluşturmuştur.

Çocuk ve gençlerde psişik problem artışı çocuk muayenehanelerinde, eğitim danışmanlıklarında, çocuk/genç psikoterapi birimlerinde ve çocuk/ genç psikiyatrilerinde açığa çıkıyor: Sıra dışı psişik davranış riski oldukça arttı (COPSY olarak adlandırılan araştırmaya göre Mart 2020’den bu yana oran %18’den %31’e yükseldi) 3;Günlük (okul) yaşantısının üstesinden gelmek çocuk ve gençler tarafından büyük bir yük olarak deneyimlenmekte; Duygusal sorunların, özellikle de anksiyete bozukluklarının arttığı saptanmakta; İnternet ve medya bağımlılığında olağanüstü bir artış kaydedilmekte; Maskeler bağlamında bedensel zorlukların yanı sıra (solunum güçlükleri, hiperventilasyon, mikro parçacıkların solunması vs.), panik atak ve anksiyete rahatsızlıkları da saptanmakta.

Tehlike analizleri salt viral tehdide indirgendiğinde, hükümet politikaları tarafından alınan olağanüstü önlemler tamamen yetersiz bir sağlık kavramından hareket etmiş olur. Büsbütün düşük bir bütçeyle çalışan huzur evleri ve bakım yurtlarındaki koşullar ve sosyal temasın kısıtlanmasının yaşlı ve/ya da hasta, bir diğer ifadeyle bakıma muhtaç insanlar üzerindeki ruhsal etkisi bile tek başına sağlığın korunmasını vurgulayan politik anlatımı altüst ediyor. Bütün yaş gruplarının temel sağlık görünümleri Mart 2020’den beri sorumsuzca bir kenara itiliyor. Kriz önlemleri olarak sunulan stratejilerin büyük bir bölümü, insanların bütün kişiliğini baz alan bir sağlık anlayışıyla kesinlikle meşrulaştırılamaz ve kabul ettirilemezdi.

Sağlığı korumaktan söz edildiğinde, bu, sağlığın tüm boyutları, yani bedensel, psişik ve zihinsel sağlık için de geçerli olmalıdır. Çocuklar özellikle de psişik ve zihinsel yönden kırılgan bir gruptur. Aynı zamanda çocuk sağlığının bedensel bileşeni de onların sosyal-kişisel ilişkilerinin ve deneyimleme ve faaliyet alanlarının kısıtlanmasıyla kalıcı hasara uğratılıyor. Farklı bir ifade ile: Kuşkulu ‘krizden çıkış önlemleri’ çocukluk ve gençlik cağının kırılganlığını dramatik boyutta arttırıyor. Sosyal ilişkilerin ve faaliyet alanlarının sınırlandırılması, sosyal güvensizliğin yaratılması, maske kullanımı, eğitim ve öğretim arzının daraltılması, histeri ve panik yaymak – bütün bu eğilimler çocuk ve gençlerin maddi ve sosyal yaşam koşullarını ağır bir biçimde kötüleştiriyor ve onların özerk gelişim hakkını ihlal ediyor.

Gençlik çağının “psikososyal ertelemeleri” (Erikson 1973, S. 137) bir kalıntıya dönüşecek kadar küçüldü. Ulusal ve uluslararası ölçekte çocuk ve gençlerin gelecek fırsatlarının olağanüstü azalacağından ve de sosyal eşitsizliğin keskinleşip genişleyeceğinden hareket edilmeli. Bayan Merkel’in çocuklar ‘Korona krizinin’ kaybedenlerine dönüşmemeli şeklindeki riyakâr talebine karşın, çocuk esenliğinin kriz süresince tehlikeye atılmasında affedilemez bir yükselişten söz edilmesi gerekir.

Korona Krizi Dünyanın en gelişmiş ülkesi olan Almanya’yı bu kadar olumsuzlukları yaşatıyorsa; Gerek ülkemizde ve gerekse Dünyanın diğer az gelişmiş ülkelerinideki durum daha da derin ve ağır darbeler bıraktığını söyleyebilirim. Tabii ki burada söz konusu olan Çocuk ve onların Korona Virüsünden olumsuz etkilenmeleri söz konusu! Ancak bunun yanında Sağlık çalışanlarının çocuklarının aylarca ebeveynlerini görememeleri ve dolayısı ile yaşlı insanlarımızın sağlıkları düşünülerek çocuklardan uzak tutulmasının hasarlarının ne kadar ağır olduğunu hesap etmek hiçte zor olmamalı!

Koronasız sağlıklı yarınlar dileklerimle

Prof. Dr. Seyhan Hasırcı

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.