“Türkçe sesimizi duyuracağımız yegâne vasıtamız ve ses bayrağımız”

“Türkçe sesimizi duyuracağımız yegâne vasıtamız ve ses bayrağımız”

ABONE OL
22:32 - 22/02/2024 22:32
“Türkçe sesimizi duyuracağımız yegâne vasıtamız ve ses bayrağımız”
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

-Türkçe bugün “ana dili” bakımından yeryüzünde 250 milyon kişi tarafından konuşulan ve yazılan bir dil-

Mocca dergisinin 42. Sayısında yayınlanmak üzere Türçe’nin dünü bugünü ve yarını üzerine bir rüportaj yaptık.

Bu Röportajı, Türk Dil Kurumu (TDK) Bilim Kurulu Asil Üyesi Prof.Dr. İdris Uysal ile yaptık. 42. Sayı Temmuz ayında Almanca ve Türkçe olarak yayınlanacaktır. Ancak böylesine önemli bir konuyu daha fazla bekletmek olmazdı. Önemine binaen bu röportajı Ha-ber.com internet sayfasında ki köşemde de siz okuyucularımla paylaşmak istedim.

 

Prof.Dr.İdris Uysal: Öncelikle nazik davetiniz için teşekkür ederim. Mocca, uzaktan da olsa sizin vasıtanızla kimi sayılarını takip edebildiğim bir dergi. Başarılı ve her sayıda kendini geliştiren bir dergi. Kabul etmek gerekir ki dergicilik zor iştir. Emek ister, zaman ister. Bir çocuk gibi sürekli ilgilenmeniz gerekir. Bütün bunlar hesaba katıldığında bir mecmuayı 42. Sayısına ulaştırmanın ne denli önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Bu vesileyle sizi, ekibinizi tebrik ediyorum. Kırkı çıkan bu dergiye uzun ve bereketli ömürler diliyorum.

1978 yılında Karaman’da doğdum. İlköğretimini Karaman’da, liseyi Konya’da bitirdim. 2000 yılında Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümünden mezun oldum. Bir süre öğretmenlik yaptım. 2010 yılından itibaren Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesinde çalışmaya başladım. 2015’te doçent, 2020’de profesör oldum. Bu üniversitede bölüm başkanlığı, enstitü müdürlüğü ve dekanlık görevlerinde bulundum. Hâlen aynı üniversitede çalışmaktayım. Ayrıca Türk Dil Kurumu (TDK) Bilim Kurulu asli üyesiyim. Evli ve iki çocuk babasıyım. Çalışmalarım Yunus Emre, Eski Anadolu Türkçesi, Türkiye Türkçesi (Ağızları), sözlük bilimi, tarihî tıp metinleri gibi konularda yoğunlaşıyor. Telif, aktarma ve seçki niteliğinde yayımlanmış eserlerim şunlardır:

Karaman İli Ağızları, Ahmet Mithat Efendi Üss-i İnkılap, Yunus Emre Divanı Karaman Nüshası, Yunus Emre Divanı’ndan Seçmeler, XX. Yüzyıl Başlarında Çağatay Türkçesiyle Yazılmış Bir Tıp Metni Tabîbçılık, Türk Şiirinde Yunus Emre, Ahmet Mithat Efendi Zübdetü’l-Hakâyık.

 

Rüştü KAM: Türk dilinin kaynağı nereye dayanır? Geldiğimiz noktada kaynaktan ne kadar uzaklaşılmıştır?

Prof.Dr.İdris Uysal: Türkçe Altay Dil Ailesinin bir üyesidir. Dolayısıyla kökeni, farazi bir dönem olan Ana Altayca dönemine kadar gider. Bu bağlamda en az 5500-6000 yıllık bir tarihten söz edilebilir.  Hatta bunu Hz. Nuh’un Oğlu Yafes’e (Olcay) kadar götürmek mümkündür. Sistemli ve düzenli yazılı örnekleri ise MS 8. yüzyılın ilk yarısında yazılan Köktürk Yazıtları’dır. Türkçe daha sonraki dönemlerde Batı, Doğu ve Kuzeybatı Türkçesi şeklinde kollarda gelişimini sürdürmüş ve bu sahalarda çok kıymetli eserler meydana getirmiştir. Farklı Tür boylarının teşkil ettiği her kol, ulaştığı yahut yaşadığı coğrafyada kendi çizgisinde gelişimini sürdürmüştür. Boylar arasında ortak özellikler bulunduğu gibi birbirinden ayrılan hususlar da vardır. Söz konusu farklılıklar Köktürk Yazıtları’ndan itibaren takip edilebilmektedir. Kâşgarlı Mahmut meşhur sözlüğünde bu farklılıklardan söz etmekte ve bunları örneklendirmektedir.

 

Rüştü KAM: Her dil, konuşulduğu toplumun yaşam biçimi, maddi ve manevi değerleri, inanç sistemi ve hayata bakış açısı gibi çeşitli yönlerini ortaya koyar. Türkçe de Türk toplumuna özgü yanları yansıtan; gözleme dayalı adlandırma gücü ve zengin söz varlığı ile güçlü bir dildir. Bize Türkçenin gücünden ve zenginliğinden bahseder misiniz?

 

Prof.Dr.İdris Uysal: Sizin de ifade ettiğiniz gibi bir dilin söz varlığına bakarak onu kullanan toplumun tarihi, kültürü, yaşantısı gibi pek çok bilgiye ulaşmak mümkündür. Türkçe tarih boyunca karşılaştığı her kültürden ve medeniyet dairesinden kelimeler almıştır. Konuşurlarının girdiği münasebetlere bağlı olarak alınan kelimeler zamanla Türkçeye mal olmuş ve onun söz varlığını zenginleştirmiştir. Bugün dilimizin yaklaşık 700 bin kelimelik kelime hazinesi vardır. Akrabalık adları, organ isimleri, renk adları, deyimler, atasözleri ve diğer pek çok alanda Türkçe en küçük ayrıntıya kadar güçlü bir adlandırma potansiyeline sahiptir.

 

Rüştü KAM: Türkçeye bilhassa son zamanlarda yabancı dillerden kelimeler girmektedir. Kanımca bilinçli olarak yapılmaktadır bu. Kitle iletişim araçlarında akademik kimliği olan insanlarımız yapmaktadır bunu. Türkçe bilim dili olarak yeterli değil midir?  Dilimizde hızla artan bu yabancılaşmanın önüne geçmek ve bu yabancılaşmanın etkilerini azaltabilmek için neler yapılmalıdır?

Prof.Dr.İdris Uysal: Türkçe tarihin her döneminde bilim dili hüviyetine sahiptir. Hemen her saha ve dönemde Türkçe tıp, tarih, edebiyat vb. kitaplar telif edilmiş, sözlükler yazılmıştır. Divanlar teşkil edilmiştir. Pek çok eser Türkçeye tercüme edilmiştir. Türkçe sadece bilim dili değil bir edebiyat ve kültür dilidir aynı zamanda. Bu konuda hiçbir eksiği yoktur.

Diller çeşitli nedenlerle başka dillerden kelimeler alır. Bunlar kültür ve ihtiyaç alıntısı ile özenti alıntıları şeklinde değerlendirilebilir. Dil ilişkilerinin kaçınılmaz yönüdür bu. Dünyada saf dil, bazı kabile dilleri dışında, kuvvetle muhtemel yoktur. Özenti alıntıları diller için tehlikelidir. Ne yazık ki kitle iletişim ortamlarında, akademik çevrelerde bunun acı örnekleriyle karşılaşıyoruz. Bu olumsuzlukların önüne geçebilmenin yolu, toplumda ana dili sevgisini ve bilincini yerleştirmektir. Olumlu örnekleri teşvik ederek yaygınlaştırmak, insanlara etkili ve doğru dil kullanımı yönüyle örnek olmaktır.

 

Rüştü KAM: Arı duru Türkçe deyince ne anlıyoruz? Türkçeye zamanla giren Arapça, Farsça kelimeleri ayıklamakla Türkçe arı duru hale gelir mi? Türk dilinden Arapça ve Farsça kelimeleri çıkarmak bir ihtiyaç mıdır, yoksa bugün düştüğümüz halin göstergesi midir?

Prof.Dr.İdris Uysal: Arılık ve duruluk ifadede gerekli olan kadar kelime kullanmaktır. Bunun için cümleyi uzatmaya, herkesin anlayamayacağı kelime ve deyişlerle, lügatlerde kalmış sözcüklerle doldurmaya gerek yok. Böyle bir yol izlemek suretiyle etkili bir anlatım gerçekleştirmek mümkündür. Yunus Emre bu usulün en başarılı temsilcilerinden biridir. Onun şiirlerinde Arap ve Fars dillerinden alınmış kelimeler de vardır Türkçenin kadim kelimeleri de. Bunları ustalıkla kullanarak arı duru Türkçenin en seçkin ve başarılı örneklerini vermiştir. Şunu da ifade edelim. Türkçenin bünyesine alıp içselleştirdiği her kelime Türkçedir. Hangi dilden olursa olsun, o kelimeler artık bizimdir. Türkçe bunları ahengine, dizgesine uyduracak güç ve kudrette bir dildir. Böyle kelimeleri dilden atmaya çalışmak büyük bir tarihî ve mirası da gözden çıkarmak demektir. Bu, kabul edilebilir bir şey değildir.

 

Rüştü KAM: Siz, 13.11.2023 tarihi itibariyle Türk Dil Kurumu (TDK) Bilim Kurulu Asil Üyeliğine seçildiniz. Önünüzde “Yapmam gereken ilk iş şudur…” diyeceğiniz bir hedefiniz var mıdır? Sizce geçtiğimiz süreçte TDK’nin yanlış veya eksik yaptığı uygulamalar var mıdır?

Prof.Dr.İdris Uysal: Türk Dil Kurumu (TDK), bugüne kadar pek çok başarılı işe, projeye, hizmete imza attı. Bununla birlikte Kurum’un görünen yüzü, başka bir deyişle vitrini Türkçe Sözlük ve imla kılavuzudur. Kabul etmek gerekir ki en çok tenkit edildiği alan da budur. Mükemmel, eksikleri giderilmiş, kusurlarından arındırılmış bir genel sözlük ortaya koymak çok zor. Sözlüğün doğasına aykırıdır bu. Geçmiş dönemlerde birtakım yanlışların yapıldığı muhakkak. Ancak bu noktadan sonra geleceğe bakmak gerekiyor. Ayrıca bu işlerin uzman bir ekiple yapılabileceği unutulmamalı. Sözlük ve Yazım Kılavuzu Kolu üyeleri olarak şimdiden kolları sıvadık. Amacımız ilmî temeller ve tarihi hakikatler üzerine zengin, işlevsel bir sözlük vücuda getirebilmek. Bu, Başkanımız Prof. Dr. Osman Mert başta olmak herkesin arzusu. Bunun dışında ağızlar, gramer, Türkçe öğretimi, edebiyat gibi pek çok alanda yürütülecek projeler de var.

 

Rüştü KAM: Türkçedeki bazı kelimeler, üzerinde şapka olmadığı zaman anlam kargaşalısına sebep oluyor. Bilhassa televizyon ve radyolarda sunucular, haber sunucuları, dizi oyuncuları bu kelimeleri yanlış telaffuz ediyorlar. TDK, bu konuda bir yaptırım gücüne sahip değil midir? Hala-hâlâ, Adem-Âdem vb.

Prof.Dr.İdris Uysal: Önemli bir konuya temas ediyorsunuz. Düzeltme işareti, nam-ı diğer şapka (^), bugünkü yazımda belirli kelimelerde a, i ve u ünlülerinin üzerine konması gereken bir işaret. Anlam ayırıcı özelliğe sahip bir fonem. İfade ettiğiniz üzere “hala” başka bir şey, “hâlâ” başka bir şey. Yine “karınız” ile “kârınız” arasında dağlar kadar fark var. Bu işaret, telaffuza da yansıtılması gereken bir işaret. Buna uyulmaması bir söyleyiş kusuru olduğu gibi anlatım bozukluğunu da beraberinde getirebiliyor. TDK, bu konuda sadece bir tavsiye makamı olarak hizmet verebiliyor.

 

Rüştü KAM: Türk dilinin bugün yaklaşık 250 milyon insan tarafından konuşulduğu tahmin edilmektedir. Birleşmiş Milletler verilerine göre Türk dili, dünyada en çok konuşulan diller arasında, İngilizce, İspanyolca, Çince ve Hintçeden sonra beşinci sırada yer almaktadır.

Ancak Türkçe konuşulduğu ülkeler arasında bile ortak konuşulan dil değildir. Gelecekte bu mümkün olacak mıdır? Bu yönde çalışmalarınız var mıdır?

Prof.Dr.İdris Uysal: Türkçe bugün “ana dili” bakımından yeryüzünde 250 milyon kişi tarafından konuşulan ve yazılan bir dil. Amerika’dan Çin ve Rusya’ya kadar milyonarca kişinin ana dili. Kuşkusuz, Türkçeyi bilen ve kullanan sayısı bundan daha fazla. 20’den fazla çağdaş lehçesi var. Türk lehçeleri arasında yaygınlık, konuşur sayısı bakımından ilk sırada gelen Türkiye Türkçesi. Türkiye’nin artan siyasi gücü de Türkiye Türkçesinin prestijinde ve tercih edilmesinde etkin rol oynuyor. Son yıllarda dünyada Türkiye Türkçesine ilgi artmış, bu dili öğrenenlerin sayısında ciddi bir artış gözlenmiştir. Ayrıca Türk dünyasını Türkiye Türkçesi etrafında birleştirme çabalarında da önemli mesafeler alınmıştır. Öyle görülüyor ki yakın bir zamanda bu konu bir sorun olmaktan çıkacaktır.

 

Rüştü KAM: Türkçenin kurucularından Yunus Emre’dir. Bugün birçok şiir ve sözün sosyal medyada ona atfen yayınlandığını görüyoruz. Bir Yunus Emre uzmanı olarak bu konudaki düşünceleriniz nelerdir? Yunus Emre Türkiye’de hak ettiği yerdedir diyebilir misiniz?

 

Prof.Dr.İdris Uysal: Yunus Emre halkımız tarafından o kadar çok seviliyor ki güzel olan, içi dolu olan hemen her söz veya şiir ona atfediliyor. Eskiden de olmuş bu. Yunus’un himmetinden istifade etmek isteyen şairler, onun görklü ismini kendisine mahlas edinmiş. Böylece çok sayıda Yunus ortaya çıkmış. Mezarı bir tane ama pek çok makamının olması da bununla ilgili. Bugün Karaman dışındakiler birer makamdan ibaret. Bizim Yunus’tan başka Yunuslar da var tabii. Bursa’da Âşık Yunus var mesela. Meşhur sahaflardan Raif Yelkenci, halk arasında 14 farklı Yunus yaşadığını, bunların izini sürdüğünü ve kendisinin üçünü tespit edebildiğini söylüyor. Bu, bir taraftan zenginlik gibi görünse de başka taraftan bir soruna işaret ediyor: Hangi şiirler Bizim Yunus’a ait? Bizim Yunus’un poetikası, şiirlerindeki anlam derinliği ve katmanları ile çağrışım zenginliği ona mal edilen birçok örnekte görülmüyor. Söz varlığı da değişiyor. Bunlar Yunus şiirlerini belirleyebilme açısından önemli.

 

Rüştü KAM: Almanya’da yaklaşık 4 milyon insanımız yaşamaktadır. Bu insanlar her gün biraz daha Türkçeden uzaklaşmaktadırlar. Konsolosluklarca verilen Türkçe dersleri mevcuttur. Ancak, hedef kitle açısından ve vatandaşın gösterdiği ilgi dolayısıyla istenen başarı elde edilememektedir? Avrupa’daki bu Türkçeye kayıtsızlaşma konusunda neler yapılmalıdır?

Prof.Dr.İdris Uysal: İnsanlara ana dili sevgisini ve bilincini küçük yaşlardan itibaren aşılamak lazım. Bunu okuma, konuşma ve yazma eylemleriyle desteklemek ve geliştirmek gerekiyor. Burada öncelikli görev aileye düşüyor. Sonra devam edilen okullarda ailede başlayan bu sürecin geliştirilmesi gerekiyor. Türk Eğitim Derneği (TED) gibi kurum ve kuruluşlar yarışma, geziler, okuma programları, söyleşiler düzenleyebilir. Evlerde Türkçe kitaplar, sözlük bulundurulabilir. Nitelikli belgeseller, televizyon programları izlenebilir. TED bu konuda iyi bir örnek. Ama sayılarının artması lazım. TED öncülüğünde Berlin’de bu konuyu ele alan bir çalıştay yapmak iyi olur. Bununla birlikte bu konuda eskiye nazaran önemli adımlar atıldı. TRT TÜRK yayın yapıyor. TİKA, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar çalışıyor. Az önce ifade ettiğim gibi konunun muhataplarının yer aldığı çalıştay vb. programlarla yol haritası belirlenebilir.

 

Rüştü KAM: Son olarak neler söylemek istersiniz?

Prof.Dr.İdris Uysal: Alman düşünür Martin Heidegger’in Türkçeye “Dil varlığın evidir.” şeklinde tercüme edilen meşhur bir sözü vardır. Bu cümle, asırlar önce Hacı Bektaş-ı Veli’nin dilinden çıkan “Eline, beline, diline sahip ol!” şeklindeki sözü hatırlatır bize. Hünkâr’ın bu vecizesi, yalnızca günlük hayatın nizamını tesis ve muhafazaya yönelik ahlaki öğütlerden ibaret değildir elbette. Sözdeki “el, bel, dil” kelimeleri, “il (memleket, ülke), nesil ve lisan” bağlamında düşünüldüğünde bu öğüdün Heidegger’in ifadesiyle aynı kapıya çıktığı anlaşılır.

Dil, yani Türkçe bizim evimiz. Kendimizi bulduğumuz ve ifade ettiğimiz yer orası. Onu korumak, tabiatına uygun kullanmak ortak görevimiz. Ayrıca ses bayrağımız. Sesimizi duyuracağımız yegâne vasıtamız o.

Kıymetli hocam, böyle bir fırsatı verdiğiniz için ben de çok teşekkür ederim. Size ve tüm Mocca ailesine saygılar sunarım.

 

Rüştü KAM

ha-ber.com

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.