Sinem Altan ve iki arkadaşı konsere bu ismi vermişler. Tiyatrom’da üç yeteneğin konserini kaçırdıysanız, Mart Ayında tekrar şansınız var, Tiyatrom’un programını veya RBB türkçe yayınlarını takip ediniz.
Bir arayış neticesinde bu konser düzenlenmiş. Hem güzel bir konser akşamı yaşamak, hem de bu olağan üstü üç yeteneği desteklemekte fayda var.
Dünya’da, Almanya’da, Türkiye’de konuşulan, yazılan herşey insanları ayıran kültür, din ve etnik kökenleridir. Halbuki insanları birleştiren özellikleri barışa ve huzura götürecektir.
Sinem, Begüm ve Özgür’ü dinliyoruz:
“Dün geride kaldı, şimdi yeni şeyler söylemek lâzım. Yeni şeylerin
ifadesinin ancak eski, bildiğimiz ve alıştığımız kelimeler
aracılığıyla gerçekleşeğine inanıyoruz. İşte bu yüzden arayışımız
geçmişle bugünün yeni bağlantıları üzerine … .”
Farklı çıkış noktalarını birleştirebilmek ve bu zenginlikten doğan değişik yolları keşfedebilmek için bir araya gelmişlerdi. Konser akşamı bu arayışın ilk meyvasını verdiler.
Önce Berlinliler’in çok yakından tanıdığı besteci-piyanist Sinem ile soprano Begüm “Değiş-Tokuş” projesinde bir araya gelip ilgi çekiyor ve başarıya ulaşıp, kapsamlı ve farklı çalışmaların ortaya çıkmasını sağladıktan sonra çok yönlü bağlama gitar ve mey sanatçısı Özgür Ersoy’la tanışıyorlar.
Özgür, türk sazlarıyla alışılmış repertuvarın dışında sazların sıradışı ve sınırsız yapısını sergiliyor.
Begüm de benzer bir arayışla sesindeki farklı renkleri değişik stillerde kullanarak, birbirinden ayrı olan teknikleri harmanlıyor.
Bu bakış açısı Sinem Altan’ın bestelerinin ve piyano yorumunun temelini oluşturuyor ve hedeflediği müzik dilini ifade ediyor.
Bu oluşumun yansıması beni çok mutlu etti, Tiyatrom’u dolduran müzikseverlerin yarısını Almanlar teşkil ediyordu. İkinci branşı müzik olan bir öğretmen olarak, ben Mustafa Kemal Atatürk’e ve Eduard Zuckmayer, Paul Hindemith gibi genç Cumhuriyet’in müzik reformunun kurucuları alman müzik bilimcilerine (*) bir kere daha teşekkür ettim.
Zira batı müziğinde yetişip ve bunu Anadolu Müziği ile birleştirince çok zengin oluyoruz. Konseri izleyen Almanlar, Türklere yakın olanlar ancak Anadolu müziğinden zevk almayı öğrendiler. Halbuki biz hem doğu hem batı müziğiyle okulda yetiştik.
Çok güzel bir program hazırlamışlardı. Birbirinden uzak kalan müzik kültürlerini tekrar birbirlerine yaklaştırıp ve aralarındaki temel benzerlikleri ortaya çıkarmışlar.
Sanki piyano ve mey hiç birbirlerinden ayrılmamış gibi uyum içinde anlaştılar. Ve ben “ruhun şad olsun”, Aziz Nesin dedim. Sazın neden batı enstrümanları ile çalınmadığına kafa yormuştu.
Sinem Altan’ın bestesi olan Boğaz ve Duvar, piyano solo parçası oldukça anlamlı idi. Berlin duvarı doğu ile batı Berlin’i ayırırken, İstanbul Boğazı iki kıtayı Avrupa ile Asya’yı birleştiriyor. Bu parçayı dinlerken Berlin duvarının kalkması ile Almanlarla Türkler arasında görünmez duvar örüldüğünü, bu duvarı da böyle üç yeteneğin çalışmaları belki de kaldırmaya gücü yetecektir, diye düşündüm.
Brahms’ın Macar Dansın’ı dinlerken eşim: “Türk müzik enstrümanlarıyla böyle güzel yorumlamayı ilk defa dinledim”, derken sessizliğe bir nokta koydu.
Programın içeriği çok zengindi : Klasik aryalar, türküler, Brodway müzikalleri, türk operetleri ve klasikleşmiş şarkılar, farklı dinlerin ilahilerini, Sinem Altan’ın kendi besteleri ile tamamlıyordu.
Ataol Behramoğlu’nun V. ve VI. (on ayrılık Şiir)’e sıra gelipte Begüm Edebiyat Fakültesi’nde hocasına selam gönderince, sevgiyle Ataol Behramoğlu’nu andık, kulakların çınlasın, dedik.
Sezen Aksu’nun da kulakları çınlamıştır, “güneş doğudan doğar” demişti. “Türkiye bütün dikkatini enerjini batıya saplanarak harcama, doğuya da bak”, demek istemişti.
Lüküs Hayat’la biten konser beni 1963 yılı Ayten Gökçen’in oynadığı Müzikal’e Ankara’ya götürdü… .
Rejisör Çetin İpekkaya konserden önce bu üç gencimize ilk konserlerinde başarılı olacaklarını söyleyerek, onların heyecanlarını yatıştırmıştı. Tiyatrom Müdürü Yekta Arman biz mutlu dinleyicilere Mart ayı için söz vermeseydi, biz kapıyı açmayacak söz alıncaya kadar eve gitmeyecektik.
Kısacası sevgili ha-ber.com okuyucularım, Mart ayında bu üç yeteneğin konserini kaçırmayın. Sevgiyle kalın, sakın müziksiz kalmayın. Zira müzik ruhun gıdasıdır.
İlter Gözkaya-Holzhey
(Emekli Öğretmen)
Sanatçıların biyografilerine kısa bir bakış (*):
Sinem Altan (Piyano ve Beste)
1985’de Ankara’da doğdu
1994-1996 Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi.
1996 11 yıllık yurtdışı burs kazandı.
1996-2002 Hanns Eisler Müzik Akademisine bağlı,
2006 Berlin Sanat Üniversitesi Kompozisyon Bölümü.
Hanns Eisler Müzik Akademi Müzik Teorisi Bölümü.
2008 Şu anda Freiburg Devlet Müzik Akademesinde Cornelius
Schwer ile birlikte kompozisyon çalışmalarını sürdürüyor.
Müzik teorisi doktora çalışmalarına başladı.
Soprano Begüm Tüzemen ile konserler veriyor.
İlter Gözkaya – Holzhey
– 3 –
Begüm Tüzemen (Opera şan)
1983 İstanbul’da doğdu
– İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakultesi tanınmış yazar
ve şair Ataol Behramoğlu’nun öğrencisi.
2005 İ.Ü. Devlet Konservatuarı Sahne Müzikal Bölümünü
bitirdikten sonra 2005 yılından beri özel dersleri devam
ediyor.
Şu anda halen Paul Hindemith Müzik Okul’nda opera
eğitimine ünlü tenor Volkmar Bussewitz öncülüğünde devam
ediyor.
2005’den beri Sinem Altan ile konserler veriyor.
Özgür Ersoy (Gitar, bağlama ve mey)
1977 Erzincan’da doğdu.
1988-1990 İstanbul-Yalova Müsiki Cemiyeti,
1993 Ege Üniversitesi Devlet Türk Müsikisi Konservatuarı
Temel Bilimleri Bölümü’nü bitirdi.
Aynı yılda 5 yıllık Bursu kazandı
1995-1998 Ege Üniversitesi Pedagojik-Öğretmenlik Formasyonunu
başarı ile tamamladı.
1999 Almanya-Berlin’de özel bir konservatuarda Öğretim
görevlisi olarak ders vermeye başladı.
2005’den beri Anatolian caz orchestrasınde gitar, bağlama
ve mey çalıyor.
18.01.2008 Üç yetenekle ilk konseri.
Kaynaklar:
(*) Exil Türkei s.87, Verlag Karl M. Lipp
Deutschsprachige Emigranten in der Türkei, 1933-1945
(*) Ha-ber, M. Sefa Doğanay