VE BREMEN

ABONE OL
11:47 - 23/10/2020 11:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

VE BREMEN

(-Ey Ahali! Çocuklar aç çocuklar; üşüyorlar!)

Hannover’den çıktık; direksiyonda sevgili Emel Kohmanns, yanında Özlem Önbaş; arkada ben ve sevgili Fehmi, ver elini Bremen…
Ve telefonla sevgili Sevim Vreskala bizimle irtibatlı. 
Makarna yapmış bize…
Taut evinden çıkınca, navi ne güzel kılavuzluk ediyor, aman da aman; bizi aldı Vreskala’nın evine götürdü hık mık demeden, iyi mi?
Kapıdan girer girmez; “Bileme Makinesini” anımsattım; ta Özdere günlerinden…
Ve büyük bir hızla hazırlanan yemekleri yiyoruz. 
Peynirli süzme makarna, içli köfte; değişik içecekler ve acıktığımız için iştaha ile ne varsa öğüten bizler…
Şakalar yapıyor, gülüşüyoruz. Zamanımız sınırlı, dakikalarla hareket ediyoruz. 
Saate bakıyoruz, ellerimizi yıkamaya zaman kalmamış; nasılsa bulunur yollar deyip, gülüşerek iniyoruz aşağıya.
Yeniden bindik Emel Hanım’ın düldülüne, bir solukta Bremen ADD’nin düzenleyeceği etkinliğin bulunduğu otelde yerimizi aldık.
Tanıdıklar var; Recep Ali Bey, sevgili eşi; önceden tanıdığım kimi yüzler ve yeniler…
Artık çeneler sustu, eller ve beyinler konuşuyor.
Halil, ben ve Özlem; yanımızda bir iki genç, hızla sergimizi kuruyoruz. Resimler yerleşti, karanfillerle süslendi; işte mübarek şehitlerimiz ve Ermeni Vahşeti…
Özene bezene Fehmi hazırlamış sergiyi; renk renk kağıtlar üzerinde, 
-“Hey neredesiniz! Daha ne duruyorsunuz!” diye sanki bize seslenen katledilmiş insanların suretleri…
Bir onlara bakıyorum, bir içimde yer etmiş arsızların içimde iz düşümleri kalmış sırıtkanlıklarına; şehitlerden utanıyorum.
Pişkinlik, arsızlık, sırıtkanlık ve hele hele de zombilik, almış başını gidiyor.
Recep Ali Bey ve arkadaşları ince elemiş sık dokumuşlar; tertemiz bir ortam, bembeyaz örtülerle kapatılmış masalar; nezih insanlar…
Ve ben konuşmaya başlıyorum.
Türkiye’nin tarihsel süreçte karşılaştığı dış tehditlerin genel bir çerçevesini çiziyorum.
Büyük güçlerin bölgede oynadığı oyundan…
Derken Ermeni sorunundan; günümüzde geldiği boyuttan ve bugünden nereye gideceğinden.
Yarabbi!
Nasıl bir ilgiyle dinliyor insanlar…
Dışarısı soğuk… Hafiften kar serpiştiriyor.
Dışarısı soğuk ama, içimiz kıpır kıpır. 
Konferansımı veriyorum, kitaplarımı imzalıyorum.
Ülkemde beni üzen şeyler var; boranlar esiyor sanki gökyüzünde, kavaklar başlarını eğmiş gibi; soğuk sarmış her yanı soğuk…
Ey Ahali…
Çocuklar aç, çocuklar; üşüyorlar, üstlerinde başlarında yok, ayakları çıplak… Dağlarda aç kurtlar uluyor, kurtlar… 
Haydut sarmış her yanı; ülkem tehlikede, boranlar sarmış her yanı, karlar, buzlar sarmış; denizler taşıyor, şehirleri basıyormuş hey! 
Ve benim ülkemde ordumuz, Suriye’ye girmiş, büyük bir operasyon yapıyor.
Ve ben neyin derdindeyim ne işim var buralarda ne yapmaya çalışıyorum?
Otursam eski Prusya’nın şu soğuk taşlarına; içimdeki Anadolu’yu döksem, insanıma, tarihime, dilime, sazıma, sözüme ve Türkiye’ye olan aşkımı ah bir anlatabilsem…
Al yanaklı çocuklarımız geliyor gözlerimin önüne; kış kıyamette karne almaya koşturan köy çocuklarını düşünüyorum… Bir yudum sevgiye muhtaç yoksulları, açları, ekmeksizleri, sevgisizleri düşünüyorum…
Ah ki ne ah!
Hedefim belli.
Buralardan Taner Akçam geçmiş. Onun gittiği yerlere ben de gitmek istiyorum. O tarihte hep Ermeni soykırımı olduğunu söylüyor ya; hadi çıksın karşıma diyorum, bana göre yaşanan olaylar soykırım falan değil, büyük bir yalan ve iftira.
Çıkalım karşı karşıya, tartışalım.
Belgelerle ayan beyan.
Yenişene kadar Karakucak güreşi yapalım; kim haklı kim haksız, kim güçlü, kim güçsüz çıksın ortaya.
Ve etkinlikten sonra bir lokantaya gidiyoruz topluca.
Boğazım ağrıyor hafiften. Gündüzden kalma ateşim var.
Kimseye bir şey belli ettirmiyorum kendimce keyifler kaçmasın diye; arada bir serin hava almak için dışarılara çıkıyorum.
Telefon açıyorum, anam karşımda.
Sesini duyuyorum; ben Bremende’yim o ta Anadolu’da, kuzeyde, Samsun’da hasta yatağında…
Sanki telefonun telleri, ana kucağının sıcaklığını oradaki evimizden alıyor, hık mık demeden, getirip Bremen’in dondurucu soğuğunda yüzüme doğru serpiştiriyor…
O sesi duydum ya o soğukta içim bir ısınıyor, bir ısınıyor; deme gitsin.
Ana sıcaklığı bu; Türkiye sıcaklığı gibi… 
Birinin ötesinden ne farkı var?
Birazdan içeri gireceğim; sonra kalkıp yola çıkacağız, yine direksiyonda sevgili Emel Kohmanns, bizi Bremenden alıp Hannover’e götürecek…
İçimizde yeni duygular uyanıyor.
Yeni tanışıklıklar edindik; kalpler kazandık, sevgiler bıraktık; bir tohum ektik ki Bremen’in bereketli topraklarına, deme gitsin!
O tohumlar nasılsa yeşerecek, boy verecek; sevgi ve barış çıkacak o topraklardan… 
İzmir’le Bremen tam yirmi yıldır kardeş şehirler; sevgi harcıyla köprüler çoktan kurulmuş, bize düşen o köprülerden gidip gelmek. 
Annemin sesini duymuşum, sıcaklığını almışım…
Artık önemli mi öteki şeyler?
Hoşçakal Bremen, ve ver elini Hannover!

Prof. Dr. Kemal Arı

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.